Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç karşılıksız çekin suç olarak
tanımlanmasında; Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrası "Hiç
kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz".
Bu kuralın amacı, ekonomik nedenlerle ve iyi niyetle borcunu
ödeyemeyen kişilere hapis cezası verilmesini önlemektir, bu nedenle
iyi niyet ve kötü niyeti ayırt etmeyen bir suç, kasıtla işlenen bir
suç haline getirilmediği sürece Anayasa'ya aykırıdır, "hapis cezası
öngörülerek alacaklının hakkının korunması ve kamusal güvenin
sağlanması gerekçesi de asla kabul edilemez" demektedir
Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker yazılı ifadesinde karşılıksız
çekin suç olarak tanımlanmasının ve suç kabul edilmesinin mümkün
olmadığını belirtmektedir..
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya borç nedeniyle hapis
cezasının Anayasa aykırı olduğunu katıldığı tüm televizyon
programlarında ve gazetelerde ifade ederken, 2002 yılında Anayasa
Mahkemesinin oy çokluğuyla karşılıksız çek hapsinin Anayasaya aykırı
olmadığı kararının, TOBB, Barolar ve Bankalar gibi çeşitli lobilerin
baskısı nedeniyle alındığını ve bunun hatalı bir karar olduğunu itiraf
ederek, dünyada böyle bir suç ve ceza yok ama ülkemizde bu lobilerin
işin içinde olduğunu ima etmektedir.
5941 sayılı çek kanunu cezalara ilişkin hükümleri düzenlemektedir ve
suçu kast aranmaksızın şekli suç olarak tanımlamaktadır, kişi
gerçekleştirmeyi kastetmediği böyle neticelerden sorumlu
tutulmaktadır, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı
olan "versari in re illicita", yani hukuka aykırı bir durumda olan,
bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olup, günümüzde
çağdaş ceza hukuku bu anlayışı çoktan terk etmiştir. Genel hukuk
kurallarında, kusurun aranmadığı objektif sorumluluk halleri, kusursuz
ceza olmaz ilkesiyle açıkça çelişmektedir.
Bir ceza maddesi bu denli ve bu seviyede tartışılıyor olacak, üstelik
karşılıksız çekin suç olarak tanımlanmasının ve suç kabul edilmesinin
mümkün olmadığını yargının en tepesinde bulunan insanlar açıkça ifade
edecek, TBMM, ilgililer ve sorumlular kurulu bu adaletsiz düzeni
değiştirmek yönünde bu kadar duyarsız kalacak ve görmezden gelecek.
Bu durum, vicdanları rahatsız edici bir durum değil midir?
Çek yasasının mağdur ettiği yüz binlerce aile feryat ederken başta
bankalar olmak üzere bu davaların ve çağdışı hapsin sürmesinden çıkarı
olanlar bu adaletsizliğin ve tartışmalı yasanın ortadan kaldırılmasına
engel olmak istemektedirler.
İktidar ise ekonomik gerekçelerin arkasına sığınarak, bu kanunu
uygulama zorunda olduklarını ifade etmektedir. Mali piyasaların zarar
göreceği gibi bir gerekçeyi Kutsal Adalet Duygusuna tercih eden,
vicdanlarını akçeli işlere ve çıkarlara hapseden, binlerce insanını
zindanlara hapseden, bir vatandaşını ekonomik gücünü yitirince
'onurunu da yitirmiştir' olarak kabul eden bir ülke hepimizin ülkesi
olabilir mi?
Namuslu ve onurlu bir iş adamı iken, hatalı veya talihsiz bir şekilde
batmış, iflas etmiş, maddi manevi çok şeyini kaybetmiş, yaşadığı bunca
acı üzerine, ayrıca bir de ona, karakterinde, niyetinde ve hakikatte
yer almayan adi bir suç izafe edip, adi bir suçlu gibi hapsetme
cihetine giden bir devlet, bir hukuk devleti olabilir mi?
Esasen, bu kanunu yaşatmakta ısrar eden, çağdışı hapsin sürmesinden
çıkarı olanlar iktidarıyla, devletin ilgili kurumlarıyla ve
sorumluları büyük bir Anayasal suç işlemektedirler.
Bu bir Anayasal suçtur ve Adaletin üzerine gölge düşmüştür.
http://www.cekmagdurlari.com/2010/12/devlet-anayasal-suc-islemektedir.html