Bakmayın siz bazen cumhurbaşkanının bazen de hükümetten bir bakanın her ay başı kameraların karşısına geçip "bu ay da ihracatta rekor artış sağladık" demelerine. İfâdeleri kismen doğru: ihracat büyüyor. Ama gizledikleri, söylemedikleri bir şey daha var: ithalat de rekorlar kırarak büyüyor. Yâni dış ticâret açığı onların îmâ ettiğinin aksine her sene biraz daha artıyor, çeyrek asırdır artmaya devam ediyor. Döviz fiyatları da bu yüzden yükselmeye devam ediyor, enflasyon da bu yüzden düşmüyor.
***
Geçen hafta TÜİK haziran dış ticaret istatistiklerini yayınladı ve ilk yarının genel bir resmi ortaya çıkmış oldu. Bu resim bilinen ama şimdilik fazla tartışılmayan iki meseleyi hatırlatıyor: hükümetin yeni ekonomik programı ihracatın ithalattan daha hızlı artarak, net ihracat kaleminin büyümeye müsbet katkı yapmasını öngörüyordu; oysa gidişat aksi yönde.
Diğer mesele ise enflasyonu düşürmek için TL’nin değerlenmesinden medet umulması. Bu da ihracatı kösteklerken ithalata gaz veriyor. Bu meselelere yazının sonunda değineceğim ama önce yılın ilk yarısının dış ticaret rakamlarını önceki yılın ilk yarısı ile karşılaştırarak gelişmelere bir göz atalım.
***
Türkiye’de dış ticaret ekonomik buhran dönemleri hariç zaten hep açık verir. Önemli olan açığın azalmakta mı yoksa artmakta mı olduğudur. Bu da ihracat ve ithalattan hangisinin daha hızlı arttığına bağlıdır. 2024 ve 2025’in ilk Ocak-Haziran döneminde ihracatın 126 milyardan 131 milyar dolara %4.1 oranında arttığı görülüyor. Buna karşılık ithalat 169 milyardan 181 milyar dolara %7.2 oranında yükselmiş bulunuyor. İthalat ihracattan daha hızlı artınca dış ticaret açığı da 42.5 milyardan 50 milyar dolara yükselmiş durumda.
İthalat artışını başlıca mal gruplarına göre ayrıştırdığımızda dikkat çekici bir fotoğrafla karşılaşıyoruz. Yatırım malları ithalatında artış yüzde 2 ile sınırlı kaldığından bu kalemin toplam içindeki payı da %14.6’dan 13.9’a gerilemiş görünüyor. Gözlemlenen yatırım iştahsızlığı ile tutarlı bir durum. Ara malları ithalatında artış toplam artışa yakın, payında da (yaklaşık %70) bir değişikli yok. Buna karşılık tüketim mallarında vaziyet çok farklı. 25.8 milyardan 29.4 milyar dolara yükselen tüketim malı ithalatında artış oranı %13.9. Payı da %15.3’ten 16.3’e yükselmiş bulunuyor. Açıkça görülüyor ki ithalat artışını yükselten tüketim malları.
***
İthal tüketim mallarının alt kalemlerine bakıldığında tamâmında artışlar olduğu görülüyor. Ama en çarpıcı artışı tüketim malı ithalatının yaklaşık üçte birini teşkil eden binek arabada. 2024’ün ilk yarısında yaklaşık 8.5 milyar dolarlık binek araba ithal edilmişken bu yılın ilk yarısında bu rakam %25 artışla 10.5 milyar dolara ulaşmış. Bir diğer yüksek artış da %18.8 ile yarı dayanıklı tüketim mallarında.
İthalat artışını büyük ölçüde iki unsur belirler: Yüksek gelir artışına paralel iç talepte artış, milli parada değerlenme. Bizde birinci unsur devrede olmadığına göre ithalatta görülen yüksek artış önemli ölçüde TL’deki reel değerlenme sonucu yabancı tüketim mallarının nispeten ucuzlaması ile açıklanabilir.
***
İlk 6 ayda dış ticaret 49 milyar küsur açık verdi. Yılda kabaca 100 milyar dolar eder. Normal zamanlarda yaşıyor olsaydık önemli bir sorun olmayabilirdi. Turizm gelirleri zaten bir kısmını karışlayacaktı. Kalan kısım da çeşitli kanallardan dış borçlanma ile finanse edilebilirdi. Ama normal zamanlarda yaşamıyoruz. Bir kere dış ticaret açığı büyüme eğiliminde. İkincisi seviyesi tehlikelere sulara yaklaşmış durumda. 2024’ün ilk 6 ayında ihraçtan ithalatı karşılama oranı %74.8’di 2025’in ilk 6 ayında bu oran %72.7’ye geriledi. Bu gidişle bir yıl içinde %60’lara inecek. Bu yabancı yatırımcıların kulağına su kaçıracak kadar düşük bir oran.
Diğer taraftan hükümetin uyguladığı ekonomi programı siyasal açıdan ciddi hasar almış durumda. Bu program yüksek enflasyonu nispeten kısa bir süre de (2.5 yıl gibi) ekonomik büyümeden net ihracat kalemi katkısı sayesinde fazla tâviz vermeden başaracağı iddiasındaydı. Bu iddia gerçekleşmedi, görünür gelecekte de gerçekleşeceği yok. İç talebin bıraktığı boşluğu dış talep dolduramıyor. TL’nin değer kaybı kısmen çare olabilir ama bu durumda enflasyonla mücadele nasıl sürdürülecek? Soruyu şöyle açabiliriz: Bu çareye başvurulduğunda döviz kuru artışının neden olacağı ilave enflasyonu bertaraf etmek için para, maliye ve gelir politikalarını daha da sıkılaştırıp iç talebi iyice daraltmak gerekmeyecek mi? Gerekecekse bu siyaseten göze alınabilir mi? Yanıtları tahmin etmek hiç kolay değil.
*Düşük ekonomik büyüme ortamında ABD doları cinsinden ifade edilen ihracat ve ithalatın birlikte küçümsenmeyecek oranlarda artması dikkat çekebilir. Bu artışta ABD dolarının euroya karşı son aylarda uğradığı değer kaybının pay sahibi olduğu unutulmamalı.
Seyfeddin Gürsel
--