Başbakanımıza Açık Mektup (B.Ayvazoğlu)

1 view
Skip to first unread message

enes adli

unread,
Jun 28, 2013, 3:37:56 AM6/28/13
to bosluktak...@googlegroups.com
Beşir Ayvazoğlu 
Zaman, 27.06.2013 

Başbakanımıza açık mektup

Aziz Başbakanım!Taksim’de masum bir çevre hareketi olarak başlayan, fakat hızla bir isyan provasına dönüştürülen protesto eylemi yüreğimizi ağzımıza getirdi. Toplumun bir kesiminde biriken yakıcı öfkeyi görerek hayretler içinde kaldık. Doğrusu son on yıl içinde Türkiye’nin kabuk değiştirdiğine, vesayet rejiminin sona erdirilip “özgürlük” alanlarının genişletildiğine, insanların ve çeşitli toplum kesimlerinin kendilerini daha rahat ifade edebildiğine, üstelik en büyük meselelerimizden birinin çözülmek üzere olduğuna inanıyorduk.
Anlaşılan o ki, son on yılda olup bitenlerin bir kısmına ciddi itirazları olanlar, üzerlerinde ağır bir baskı hissederek gelecekle ilgili ümitlerini yitirenler var. Ben şahsen Türkiye’de farklı hayat tarzları için tehlike teşkil eden, kaygı duyulacak bir ortam olduğu kanaatinde değilim; fakat demek ki bu kaygıda olanların durdukları yerden görünen, bizim gördüğümüzden çok farklı. Aziz Başbakanım, toplumun on yıllardır horlanan, aşağılanan, adam yerine bile konulmayan büyük bir kesiminin temsilcisi olarak kaygı duyanları çok iyi anladığınızı biliyorum. Bunun için, temsilcilerini dört buçuk saat boyunca sabırla dinlediniz; ama bu sıcak yaklaşımınız meydan konuşmalarınıza pek yansımadı. Eminim, sizi asıl öfkelendiren, düşünce ve itirazlarını dile getiren samimi insanlar değil; onların hissiyatını ve hassasiyetlerini istismar eden -seçimle iktidara gelme başarısını hiç gösterememiş- bir siyasi parti, Taksim’i ve çevresini savaş alanına çevirip duvarlara yüz kızartıcı sözler yazan illegal örgütlerle marjinal gruplar ve tabii bu kaotik ortamı bütün Türkiye’ye yaymak için devreye giren yabancı parmaklar...

Öfkelenmekte yerden göğe haklısınız; bu halkın daha mutlu ve daha müreffeh bir hayat yaşaması için gösterdiğiniz gayretin ve yüklendiğiniz büyük sorumluluğun takdir edilmediği duygusuna kapıldınız; sizin yerinizde kim olsa öfkelenirdi. Ama bir devlet adamı her şeye rağmen öfkesini dizginlemeyi de bilmeli.

Öfkeyi açığa vurmadan da dik durmanın mümkün olduğuna inanıyorum; bazan zekice bir espri, öfkeli bir sesle irad edilen uzun bir nutuktan daha etkileyici olabilir. Yunus Emre’nin dediği gibi “Şol sözü söylegil kim sözün hülâsasıdır.” Lütfen artık yükselen tansiyonu düşürecek bir dille konuşunuz. Siz yetmiş altı milyonun başbakanısınız; bakınız, büyük Fuzuli, beş yüz yıl öncesinden nasıl sesleniyor: “Söndürme öz elinle yandırdığın çerağı!”

Emin olunuz, gerçek dostlarınız, size destek verdikleri kadar gerektiğinde eleştirmesini de bilenlerdir. Sizi seviyoruz; başardığınız öyle işler var ki, bir tanesi bile şahsen size oy vermem için yeter. Ama bu başarıları yeterince anlatamadığınız anlaşılıyor. Mesela Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde gençleri alkolden korumak amacıyla yaptığınız isabetli düzenlemenin “yasak” olarak anlaşılmasını engelleyemediniz. Ciddi hatalarınız da oldu; Kazlıçeşme’de düzenlediğiniz muhteşem mitingi arkanızda göklere yükselen üç şeddadi gökdelen gölgeliyordu. Haliç üzerinde yükselen ve Süleymaniye’nin haşmetine gölge düşüren metro köprüsü zevk-i selim sahibi hiç kimseyi memnun etmedi. Çamlıca’da yaptırmakta olduğunuz cami Süleymaniye’nin bir buçuk katı büyüklükte.

Taksim’de Topçu Kışlası ısrarına da mânâ veremediğimi bilmenizi isterim; tarihî kışlanın hiç olmazsa sanat eseri niteliği taşıyan bölümlerinin -mesela abidevî girişinin- taşları muhafaza edilmiş olsaydı anlardım. Bu kışladan artakalanlar muhtemelen Talimhane’deki apartmanların yapımında kullanıldı. Bence İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Gezi’yi bir kışla imitasyonuyla daraltmak yerine, kamulaştırma yoluyla daha da genişleterek sahile kadar uzanan merkezî bir parka dönüştürmelidir. Vakit henüz geçmiş değil; bu yolda bir teşebbüsün bütün İstanbulluları memnun edeceğinden şüpheniz olmasın.

Aziz Başbakanım, lütfen belediye başkanlarınıza talimat veriniz; hayatımızı etkileyecek kararlar verirken herhangi bir şekilde fikrimizi sormak lütfunda bulunsunlar. Sizin de çok sevdiğinizi bildiğim rahmetli Turgut Cansever, Osmanlı şehircilik tecrübesini anlatırken, halkın, yaşayacağı çevrenin oluşumuna nasıl katkıda bulunduğunu büyük bir heyecanla anlatırdı. Modern teknokratlar tarafından insanın karar verme ve seçme haklarının hiçe sayılmasını her fırsatta eleştiren, bunu bir çeşit despotizm olarak gören Cansever Hoca’ya göre, “İnsanın güzel bir dünyada yaşama ve çevresinin oluşmasına katılma hakkı ve sorumluluğu kabul edilmediği sürece, insana yaraşır güzel bir çevre meydana getirmek mümkün değildir.”

Yüzünüzde tebessüm, sesinizde şetaret, sözünüzde nükte görmek istiyoruz. Biliyorum, siz ne derseniz deyin, ne kadar sevgiyle yaklaşırsanız yaklaşın, öfkeleri dinmeyecek, kinleri tükenmeyecek olanlar var; kolluk güçleri onlarla başa çıkar! Sizin gibi, benim gibi düşünmeyen, fakat makul, sadece hayat tarzlarına müdahale edildiği endişesini taşıyan milyonlarca iyi insan var. Sorunuz onlara, nelerden rahatsız oluyor, niçin endişe duyuyorlar? El ele verip çözelim.

Size güveniyoruz, aziz Başbakanım!

b.ayv...@zaman.com.tr

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages