hak_ve...@hotmail.com
unread,Nov 10, 2008, 2:30:15 PM11/10/08Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to Bigi_grubu
Yeni Bir Dünya
Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir
topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık. (En'am Suresi,
126)
Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın
kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl
sahipleridir. (Zümer Suresi, 18 )
Bu kitabı okuyan kişiden beklenen, hayatının en önemli konusunu -ki bu
önemsiz bir konu olarak görülüyor olabilir- yeniden gözden
geçirmesidir. Ancak bunu yaparken, şimdiye kadar mutlak doğru olarak
kabul ettiği kuralları, kapıldığı bazı önyargıları bir kenara
bırakması gerekmektedir. Çünkü bir insan, ne olursa olsun bir konuya
önyargıları ile yaklaşırsa doğru karar veremez. Çirkin görmek istediği
şeyi çirkin görür. Kötü olduğuna önceden karar verdiği şeyi kötü
olarak algılar.
Şu da bir gerçektir ki, bu önyargılar, peşin hükümler çoğu zaman
kişinin kendisinden kaynaklanır. İnsan doğduğu günden itibaren içinde
bulunduğu toplum tarafından sayısız önyargıya bağlanmaya mahkum
edilir. Ailesi, yakın çevresi, arkadaşları onun değer yargılarını
belirler. Özellikle günümüz toplumlarında medya insanları belli
konularda şartlandırma yönünde büyük bir etkiye sahiptir. Gazete ve
televizyonlar, onları izleyenlere pek çok iyi şeyi kötü, kötü şeyi de
iyi gibi gösterme etkisine sahiptirler.
Toplumun kendisine aşıladığı önyargıları tümüyle kabul etmiş olan
insan ise şahsiyetinden çok şey yitirmiştir. Kendi aklı ile değil,
dışarının telkinleri ile hareket etmektedir. Söz konusu insan bu
şekilde ancak kendisine doğru olarak gösterilen değerleri doğru kabul
eder. Her çağda her toplumun farklı doğrulara inandığını düşünürsek,
topluma kayıtsız şartsız uymanın hiçbir anlam taşımadığını
görebiliriz. Bazı toplumlar için yamyamlık doğal karşılanır, ya da
faşist bir toplumda (Nazi Almanyası gibi) yarı deli bir lidere
kayıtsız şartsız itaat etmek doğru olarak kabul edilir. Örnekleri
çoğaltabiliriz, ama özetle söylemek istediğimiz, toplumun
telkinlerinden bağımsız olarak düşünebilmenin akıl sahibi bir insana
yaraşır bir tavır olduğudur.
Toplumun, hakkında sayısız önyargı oluşturduğu konuların başında din
gelir. Bugün içinde bulunduğumuz toplumda da, din hakkında çeşitli
yanlış inançlar ve fikri saplantılar vardır. Özellikle medyanın bazı
kesimlerinin yaptığı telkin, din hakkında aşılması zor peşin hükümler
meydana getirmiştir. Bu telkinlerin bir sonucu olarak, din, pek çok
insanın fazla önemsemediği, üzerinde düşünme gereği hissetmediği ve
mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştığı bir kavramdır. Bu düşünce
yapısına sahip kişilerin, genelde pek bilinçli bir şekilde böyle bir
tutum izledikleri söylenemez. Bu kişilere sorulsa muhtemelen dindar
olduklarını belirteceklerdir, ama gerçekte din onlar için,
hayatlarında en az önem verdikleri konulardan biridir.
Aslında bu kişi hayatında bir kez bile oturup, ciddi bir şekilde, din
ve kendisinin din hakkındaki düşünce ve davranışları hakkında da
düşünmemiştir. Dinin neden var olduğu gibi bir soru üzerinde hiç kafa
yormamıştır. Ona göre din; genellikle yaşlı insanları ilgilendirir,
bazı doğru ahlaki değerleri savunur, fakat bununla birlikte pek çok
"can sıkıcı" yasak ve kısıtlama getirir. Dine dair uygulamaların
bazılarını doğru ve yerinde, bazılarını ise eski ve "çağdışı" bulur.
Yine de genellikle açıkça dini inkar etmez. Ama başta söylediğimiz
gibi, dinden mümkün olduğunca uzak durur. Dindar olduğunu düşündüğü
kişilerle asla görüşmek, konuşmak, hatta aynı ortamda bulunmak
istemez. Bu önyargılı bakış açısına göre onlar korkunç ve karanlık
insanlardır!
Dine yönelik bu yanlış bakış açısı, vurguladığımız gibi, toplumun bazı
kesimlerinin verdiği telkinleri doğrudan kabul etmekten, kısacası
bağımsız olarak düşünmemekten kaynaklanır. Düşünmenin önemi ise,
İslam'ın temel kaynağı olan Kuran ayetleriyle haber verilmiştir:
De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar
kimindir?" "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-
düşünmeyecek misiniz?" (Mü'minun Suresi, 84-85)
Andolsun Biz Kur'an'ı zikr için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-
düşünen var mı? (Kamer Suresi, 17)
... İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de
öğüt alıp düşünmeyecek misiniz? (Yunus Suresi, 3)
Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?
(Nahl Suresi, 17)
Din hakkında toplumun telkinlerinden bağımsız olarak düşünmeyen kişi,
iki büyük yanlışın içine düşecektir. Bunlardan birincisi, dinden uzak
durmaya çalışan kişinin, dinin varlık sebebini yani Allah'ı
düşünmemesi, tanımaması, daha doğru bir deyişle, Allah'ın sonsuz
kudretini takdir edememesidir. İkinci yanlış ise, dinin, insanı,
sıkıntı ve baskı dolu, tutucu bir ortama sürükleyeceğini ve ona,
yaratılışına ters yaptırımlar yükleyeceğini sanmasıdır. Din adına
ortaya çıkan bazı kimselerin, söz konusu itici tabloyu, dinin
kendisiymiş gibi öne sürmeleri de, kişideki "dini yaşarsam
istediklerimi yapamam" korkusunun sürmesinin önemli bir sebebidir.
Ama insan, birinci yanlıştan kurtulduğu zaman, yani kendisini yaratan
ve ona en yakın varlık olan Allah'ı tanıdığında, dinden uzak durmak
gerektiği şeklindeki batıl inançtan da kurtulur. Bu yanlışın
çözülmesinin getireceği zihin açıklığı ve duyarlılık, ikinci yanlışın
da çözülmesini sağlar. Din görüntüsü altındaki başka yapılar ve gerçek
din arasındaki bariz farklılıkları ayırt eder.
Özetlemek gerekirse, içinde bulunduğumuz toplum din hakkında sayısız
önyargı oluşturmuş durumdadır. Fakat, dine yaklaşırken, temel kıstas,
insanların din hakkında ne dedikleri değil, insanın kendi vicdanı
olmalıdır. "İnsanların çoğunluğuna" uymanın insanı doğruya
götürmeyeceği Kuran'da açık bir şekilde ifade edilmiştir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın
yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar
ancak "zan ve tahminle" yalan söylerler. (Enam Suresi, 116)
"Topluluk" ya da diğer adıyla "sürü psikolojisi"nden kurtulup, kendi
vicdanı ile düşünmeye başlayan insan, az önce okuduğunuz Kuran
ayetinde vurgulanan gerçeği bizzat kendisi görür. O artık, "insanların
büyük çoğunluğundan" farklı olarak yeni bir dünyaya adım atmıştır. Bu
adımı kendisini eski dünyanın tüm karanlığından, sıkıntısından,
darlığından uzaklaştırıp, dinin taşıdığı sonsuz güzelliklere ve derin
hikmetlere götürecektir...
Bu arada hemen hatırlatmakta yarar vardır; din derken yalnızca İslam'ı
kastediyoruz. Çünkü Kuran'da bildirildiği gibi, "... Din, Allah
katında şüphesiz İslam'dır..." (Al-i İmran Suresi, 19)