KARAHİSAR KALESİ YIKILIR GELİR TÜRKÜSÜNE DAİR

39 views
Skip to first unread message

Mustafa Kayihan

unread,
May 26, 2017, 4:39:35 AM5/26/17
to AYTAM Afyonkarahisar Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi
http://mustafakayihan.com/index.php/2017/05/15/karahisar-kalesi-yikilir-gelir/

"Karahisar Kalesi yıkılır gelir."

Türküleri illa da bir tek hadiseye dayandırmak yanlıştır. Zira bir Türkü söylendikçe şekil alır, duygu alır, anlam yüklenir.
Anonimleşir yani. Türküyü dile getiren halkın soyal, kültürel durumunu biliyorsanız aşağı yukarı ne demek istediğini de anlarsınız.

Şimdi şu Karahisar Kalesinde yıkılan neymiş ona bir bakalım:

Efendim, Mesnevî’nin altı cildini altı ayda okumuştum Gölpınarlı tercümesinden.
Hz. Mevlana’nın bir yerde “Ayağındaki ayakkabı darsa Konya ovası sana dar gelir.” dediğini hatırlıyorum.
Kaynak verme işine falan girecek değilim, merak eden açıp bakar. Bunu şunun için yazıyorum.

“Karahisar galesi yıkılır gelir,
Zülüfü gerdana dökülür gelir.”

Karahisar kalesinin neden o heybetli dik duruşunu değil de yıkılışını görmüş türkü yakıcı.
Algıda seçicilik denilen bir şey var malum. Hissiyatınız ne ise baktığınız yerde onu görürsünüz.
Aslında kalenin yıkılış anı delikanlının gördüğü bir şey değildir. Karahisar kalesi onun başına yıkılmaktadır.

Neden? Kızın zalım babası kızı vermemiş de ondan…
Deli kalının gönlünde yıkım var, değilse taşın yuvarlanışı umurunda değil.
Hele bir de yavuklu salına salına yürüyüp de saçlar gerdana doğru dökülünce kaleden koca koca kayalar kopuyor.
Tam da yiğidin tepesine tepesine yuvarlanıyor bu taşlar.

Hemen sonrasında yıkılışın asıl sebebini açıklıyor:

“Bir yiğit de sevdiceğin almazsa,
Yaşları gözünden dökülür gelir.”

Karahisar kalesinin düşen her taşının altında gibidir artık delikanlı.

“Zannederdim gönlümü bir şûha bağlarsam geçer,
Yâr eliye yâremi bir kerre dağlarsam geçer,
Bitmiyor âh ü figânım bülbül-i şeydâ gibi,
Geçmiyor gülmekle hüznüm, belki ağlarsam geçer.”

diyen Çarşılı Hakkı Bey gibi ağlamayı seçer delikanlı ama nafile… Göz yaşları yürekte yanan ateşi söndürecek kadar tesirli değildir.

“Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme umudunu gadir Mevla’dan”

Müslüman Türk Anadolu topraklarında hep ümitle yaşamıştır. O bilir ki yalnız kafirler Allah’tan ümidini keser.

Birden delikanlının gönlünde binlerce yıldır sosyo-genetik DNA’sında taşıdığı hücre bölünmeye başlar ve o üzüntüyü bastırarak sevgilinin yayladan gelişini anımsayıp gülümser.
Yaylada sütle, etle, türlü türlü endemik bitkiyi gözleme yapıp doğal beslenmiş sevgilinin yanakları yaylanın oksijeni bol havası da eklenince al al olmuştur. Şimdinin çakma allıklar halt etmiş yanında.

“Kesme ümidini gadir Mevla’dan” derken aslında hem ümitli olduğunu haykırır hem de yavuklusuna ümit verir. Çareyi de bulmuştur aslında: Kızı kaçıracak ve sonuçları ne ise katlanacaktır.

Ver elini garlı dağlar aşalım,
Bayramlaşalım.

Karlı dağlar hem gerçekten aşılması gereken sıra dağları hem de her türlü engeli temsil eder. Bu engelleri aşacak ve birlikte kaçacaklardır. İşte bayram o bayramdır. Asıl bayramlaşma o zaman olacaktır.

Malum kına gelinlik kızlara, damat adayına; askere giden delikanlıya, kurbanlık koyunlara yakılır.

Afyon düğünlerinde genellikle perşembe günleri bayrak kaldırma, cuma öğleden sonra başlayan yoz davulu, cumartesi yatsıdan sonra kına ve pazar ikindiye doğru kız alımı olur. Eskiden seymenler eşliğinde yapılan kız evine gidiş gelişlerde karşılıklı hediyeler götürülürdü. Bunlardan biri de oğlan evi tarafından kınalı bir koçun kız evine götürülmesiydi. Kınalı koç kız evinin misafirlerine ikram edilmek üzere düğün alayı ile teslim edilirdi. Kesilir ve kız evinde küçük çaplı yemekler pişirilerek kızın köy dışından gelen akrabalarına ikram edilirdi.

Delikanlı,
Gapıya bağladım gınalı goçu
Harmanı galdırdım gız senin uçu
 diyerek aslında niyetinin “Allah’ın emri, Peygamber’in kavli” ile evlenmek olduğunu beyan etmiş oluyor. Ben kınalı koçu hazırladım, başlık parası için harmanı da kaldırdım, hazırım da…

Eğer anan seni bana vermezse
Afiyonun damları gız benim uçu

Hâ, buna rağmen seni bana vermezlerse seni kaçırırım, efeler gibi yatar çıkarım, diyor.

Varın söylen o yosmanın gızına,
On beş sene az geliyor gözüme
 diyen bir başka Afyon türküsünden de anlaşılıyor. İşin matematiğinden haberdar adamlar…

Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme umudunu gadir Mevla’dan
Ver elini garlı dağlar aşalım
Bayramlaşalım

Ben bir goyun olayım sen de bir guzu,
Meleye meleye getirek yazı.

Türklerde keçi şeytanlığın, sığır aptallığın, koyun ise masumiyet ile teslimiyetin timsalidir.
Hazret-i İsmâil aleyhisselamın yerine kurbanlık olarak koyun cinsi gönderildiğinden onun teslimiyetinden bir parça barındırır koyun.
Ticarette malum, mallar değer açısından misliyle takas edilir. Hazret-i İsmail aleyhisselam teslim olmuş bir kul olduğundan hissiyatı ona benzeyen bir mahluk gönderilmiştir.

Keçi sesi kesik kesiktir ve iticidir. Koyun sesi ise yanık ve kesintisizdir. Makamı biraz uzatınca koyun kaval gibi gelir insanın kulağına…

“Koyun meler, kuzu meler,
Sular hendeğine dolar,
Ağlayanlar bir gün güler,
Gamlanma gönül gamlanma.” diyen Aşık Veysel’in de ifade ettiği gibi bütün bu melemelerin sonunda bir arzuya ulaşma, kavuşma vardır.

Koçları ayrılarak koç katımı doğru hesaplanmış bir sürünün kuzuları genellikle şubat sonu mart başı gibi doğarlar. Bu dönem tabiatın yeşerdiği, otun bollaştığı ve sürülerin kapalı ahırlardan yayılıma çıktığı zamanlardır.

Bu zamana kadar koyunlar kuzuları ezmesin; kuzular koyunların kıllarını yiyip midelerinde kıl topağı oluşmasın ve aşırı süt emip ishalden ölmesinler diye koyun ve kuzular ayrılırlar. Kuzuluk denilen bu yerler genellikle ahır içerisinde çit ile bölünmüş bir alandır. Emzirme zamanına kadar koyun da kuzu da karşılıklı meleşir dururlar.

Çok kısa bir emzirme süresinde kavuşup tekrar bölmelerine ayrılırlar. Koyunun da kuzunun da bu kavuşmadan bir tat almadığı aşikardır. Meleşme devam eder…

Ne zaman ki yaz geldi ve kuzular dağlarda yürümeye başladı koyun ve kuzu daha çok beraber vakit geçirirler. Süt sağımından hemen sonra birleşip akşam üzeri ayrılıncaya kadar beraberdirler. Yukarıdaki koyun ve kuzunun, meleşmeleri ve yazı getirme arzularının sebebini anlatabildim umarım.

Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme umudunu gadir Mevla’dan
Ver elini garlı dağlar aşalım
Bayramlaşalım

Allah kimsenin umudunu kesmesin, herkesin gönlüne göre versin.

Vesselam.

Mustafa KAYIHAN
15.05.2017
Ankara

Mehmet Ünal Taşpınar

unread,
May 28, 2017, 5:54:00 AM5/28/17
to ay...@googlegroups.com
Çok güzel anlatmışsınız. Varolun.

iPhone'umdan gönderildi

Mustafa Kayihan <musk...@gmail.com> şunları yazdı (26 May 2017 10:54):

--
--
Bu iletiyi "AYTAM Afyonkarahisar Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi" grubuna üye
olduğunuz için aldınız. (http://www.aytam.org.tr) sayfasına bakınız. Gruba (ay...@googlegroups.com) adresinden ileti gönderebilirsiniz. Üyeliğinizi sonlandırmak için (aytam-un...@googlegroups.com) adresine boş bir ileti gönderin, posta kutunuza gelen linki tıkladığınızda gruptan çıkabilirsiniz. Başaramazsanız, ilettiğiniz çıkma isteğiniz en kısa zamanda gerçekleştirilecektir. (http://groups.google.com/group/aytam?hl=tr) adresinde bu grubu ziyaret edebilirsiniz.
Haberleşme grubumuzun, Afyonkarahisar’ın kültürel miras ve çevreye ilişkin değerlerini geliştirecek güçlü bir araç olması beklenmektedir. Lütfen amaç dışında yazılara yer vermeyiniz; teşekkür ederiz.
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "AYTAM Afyonkarahisar Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için aytam+un...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages