GÖL İNSANLARI [Kemal Tahir]

430 views
Skip to first unread message

Kemal Simsek

unread,
May 31, 2016, 2:21:45 PM5/31/16
to aydinlik-gelecek-hareketi

Göl insanları

 

KEMAL TAHİR

 

Kemal Tahir, 1910'da İstanbul'da doğdu.

1923'te Kasımpaşa'daki Cezayirli Hasan Paşa Rüşdiyesi'ni bitirdi.

Ardından Galatasaray Lisesi'ne girdi. Bitirmeden, ikinci sınıftan ayrıldı.

Bir süre avukat kâtipliği, Zonguldak Kömür İşletmesi'nde ambar memurluğu yaptı.

Sonra İstanbul'a gelerek gazeteciliğe atıldı.

1930-33 yılları arasında Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde düzeltici, çevirici, röportaj yazan olarak çalıştı.

1932'de Yeni Kültür, 1933'te Geçit dergilerinde şiirleriyle göründü.

1935-36 yıllarında Karikatür ve Yedigün dergilerinde sekreterlik ve Karagöz gazetesinde başyazarlıkta bulundu.

Varlık dergisinde şiirler ve Yedigün dergisinde hikâyeler yayımladı.

1938'e kadar Tan gazetesinin yazıişleri müdürlüğünü yürüttü.

Ses dergisine şiirler verdi.

1938'de Nâzım Hikmetle «askeri isyana tahrik ve teşvikten» 15 yıla hüküm giydi.

12 yıl Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde yattı.

1941 yılında Cemalettin Mahir imzasıyla Tan gazetesinde hikâyeler, 1945-50 yıllarında Bedri Eser takma adıyla Hürriyet gazetesinde serüven romanları yayımladı.

1950'de genel afla dışarı çıktı. İstanbul'a geldi.

1957'de Aziz Nesin'le Düşün Yayınevi'ni kurdu.

Son Posta, Yeni İstanbul, Vatan, Öncü, Yeni Gazete, Milliyet gazetelerinde romanları tefrika edildi.

1960'ta Dost dergisinin açtığı bir soruşturmada yılın en beğenilen romancısı seçildi.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı ve Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı. 1973'te İstanbul'da öldü.

 

ESERLERİ

 

Hikâye: Göl İnsanları (1955). — Roman: Sağırdere (1955), Esir Şehrin lnsanları (1956), Halk Plajı (1957), Körduman (1957), Rahmet Yolları Kesti (1956), Yediçınar Yaylası (1958), Köyün Kamburu (1959), Esir Şehrin Mahpusu (1962), Kelleci Memet (1962), Yorgun Savaşçı (1965), Bozkırdaki Çekirdek (1967), Devlet Ana (1967), Kurt Kanunu (1969), Büyük Mal (1970), Yol Ayrımı (1971), Namuscular (1974), Karılar Koğuşu (1974), Hür Şehrin İnsanları (1976), Damağası (1977), Bir Mülkiyet Kalesi (1977). — Soruşturma : Namık Kemal için Diyorlar ki (1936).

 

«Göl İnsanları»

 

ÖZET

 

Kırklar köyü yakınındaki kulübede yatan işçiler yeni uyumuşlardı.

İlk kalkan Hamdi oldu. Sessizce dışarı çıktı.

Sazlarla örtülü ahıra girdi, eşeklere yemlerini vererek döndü. Kapıda İbrahim'le karşılaştı.

Biraz sonra Mustafa, Mehmet, Recep ve küçük Salih de doğruldular. Kalkıp yüzlerini yıkadılar.

Sofraya oturup peynir ekmek yediler.

Sofradan kalkınca, eşeklerin sırtlarına küfelerini yerleştirerek deniz kıyısına indiler.

Oradan Terkos Gölü'ne çakıl taşıyorlardı. Üç gündür süren fırtına dinmiş, kıyıya epeyce çakıl atmıştı.

İşe koyuldular. Akşama değin on sefer yapıyorlardı.

Bu, on metre küp kadar çakıl tutuyordu.

Öğle olunca, çalışmayı bıraktılar. Yemeklerini yediler. Ardından çay demlediler.

Hamdi dinle ilgili hikâyeler anlattı. İbrahim inanmıyordu böyle şeylere.

Mustafa'ysa hayranlıkla dinliyordu.

İkindiye doğru hava karardı. Nerdeyse fırtına patlayacaktı. Çarçabuk bir sefer daha yapıp köye döndüler. Akşama doğru Şerif Kaptan çıkageldi. İsçilere yiyecek, sigara ve para getirmişti.

Yapılan işten memnun olmuştu. İşçiler kalmasını istedilerse de durmadı.

İşi vardı, gelecek hafta için söz vererek ayrıldı. Hamdi arkadaşlarının ücretlerini dağıttı...

Aradan bir hafta geçti. Kaptan gelecek diye isçiler hazırlık yapıyorlardı.

Küçük Salih uzakta bir patlama sesi duydu, koşarak haber verdi: Kaptan geliyordu.

Kaptanı birlikte karşıladılar.

Kimi heybesini boşaltıyor, kimi terleyen atı dolaştırıyor, kimi de sofrayı kuruyordu.

Yenildi, içildi. Saatler ilerledikçe Kaptan da coştu, çiftetelli çaldırarak oynadı.

Daha sonra nişan yarışması yaptılar. Kaptan her atışta uzaktaki yumurtayı vuruyordu.

Gece yarısı yattılar. Hamdi uykusunda bir ses duyarak uyandı.

Kaptan'la küçük Salih'in yan yana yattıkları sedirde bir kımıldama vardı.

Hamdi kuşkuyla elini tabancasına götürdü, bekledi. Az sonra Kaptan doğruldu. Ortalık ağarmak üzereydi. Hamdi kulübeden çıkarak göle gitti, uzun uzun yüzdü. Döndüğünde, Kaptan gitmişti.

Hamdi keyifsiz ve sinirliydi. Bir ara, hiç yeri yokken, Salih'i azarladı.

Öğle yemeğinden sonra gölgede otururlarken Salih'i sıkıştırdı.

Gece Kaptan'la ne konuştuklarını sordu.

Çocuk şaşırdı, kekeledi ve ağlamaya başladı. İşçiler kıs kıs gülüyorlardı.

Hamdi düşünüp taşındı. İkindiye doğru Salih'i alarak babasına götürdü.

Üstü kapalı, durumu anlatmaya çalıştı.

Aradan üç gün geçmişti ki Kaptan çıkageldi. Olanlara pek kızmıştı, ama belli etmiyordu. Karnı açtı.

Yine birlikte yediler. Herkes tetik duruyordu.

Çünkü kaptan mavzerini elinde tutuyordu, askıya takmamıştı.

Hamdi ise tam onun yanına oturmuştu. Kimse bilmiyordu, ama onun da kuşağında bir tabancası vardı.

Kaptan kendini tutamadı, ileri geri konuşmaya başladı.

Hamdi ayağa kalktı:

«Benim hesabımı gör!» dedi. Öbür işçiler de yerlerinden kalktılar.

Kaptan bunu kestirememişti. Şaşırdı. Temmuz ayında, üç katını da verse, başka işçi bulamazdı.

Bu yüzden yumuşadı.

Hamdi de -parasını aldığı halde- gitmekten vazgeçmiş gibi davrandı.

Herkes uyuyordu. Bir ara Hamdi, «Bana müsaade Kaptan!» diyerek kalktı.

Kaptan şaşırdı. Hamdi tabancasını çekerek arka kapıdan çıktı. Koşarak çalılıklara saklandı.

Kaptan da elinde mavzeriyle dışarı fırlamıştı. Göle doğru koşuyordu. Sandala binecekti.

Hamdi bunu önceden tahmin etmişti.

Biraz sonra gölden iki el silah sesi geldi.

Hamdi çalılıktan çıkarak, arkadaki ormana daldı.

 

YARGI

 

«Senin Göl İnsanları'na gelince: ben o yazıları hâlâ ve neşredildikleri şekilde dahi seviyorum. Kusurları malûm: arka arkaya, dört tane, birinci planda cinsiyet münasebetlerini veren dört hikâyenin neşri.

Ve bu münasebetlerin dört hikâyede de aşağı yukarı aynı veçheden verilmiş olması.

Buna rağmen müstakbel köy hikâyeleri külliyatında Göl İnsanları dağıldığı zaman bu kusurları bertaraf edilmiş olacaktır. Hiç endişeye düşme, Göl İnsanları Türk Edebiyatının en güzel dört hikâyesi olarak kalacaktır

(Nâzım Hikmet).

 

«Sait Faik çizgisini izleyenlerin tersine romancı Kemal Tahir uzun öyküler yazıyor.

Bu yapıttaki öykülerin ortak özellikleri var. Kişisel romanlarında da olduğu gibi gereksiz yere bol bol konuşuyorlar.

Genellikle olaya kendinden yeni katkılarda bulunmuyor.

İnsanlar doğanın ve çevrelerinin içinde gerçek yaşantılarıyla verilmiş.

Öykü tekniği klasik türde, zorlamasız, şekil cambazlıklarına kaçmaksızın rahat okutan niteliklerle sürmektedir.

Bizde daha çok yeni kuşak öykücülerin yaptığı soyutçuluk, varoluşçuluk, gerçeküstücülük taklitleri yerine tarihsel öykücülük geleneğimize yaslanmayı yeğ tutmuş.

Anlatımdaki rahatlığını biraz da usta Türkçeciliğiyle sağlamıştır. (...)

'Göl İnsanları'nın sanatçısı Kemal Tahir'in toplumculuğundan gelen işlemeciliği, gerçeklere sıkı sıkıya bağlı bulunuşu, tarihe, topluma ve insana yeni bir bakış getirişi onun üstün nitelikleri arasındadır.

Ne var ki, anlatımda olsun, bütünde olsun artistik yaratış özelliklerindeki sığlıklar, yer yer yalın olacağım derken kuruluğa düşmesi, kişilerini gereksiz yere konuşturması eksik yanları olarak sayılabilir.»

(Ayhan Can).

 

«Göl İnsanları'nı 1940'da yazmış, 1941 yılında Tan gazetesinde tefrika etmişti; ancak 1955 yılında kitap biçiminde yayınlayabildi. (...)

Göl İnsanları'ndaki kişilerinin hepsi köylüdür.

Kitaptaki dört tüyük hikâyeye, kişileri yönünden bir çekicilik veren şey, buradaki köylü tiplerinin, bizdeki magazin edebiyatının bol bol kullandığı klişe olmuş tiplerden çok başka niteliklerle belirlenmiş olmalarıdır.

Bu soy klişeleşmiş köylü tiplerinin, hikâye, karikatür, mizah edebiyatı, nihayet tiyatro ve yerli filmlerimizdeki, muhtar, köy imamı, hovarda ağazâde, çeşme başında gelin gibi örnekleri yerine, onun hikâyelerinde, gerçekten gelen kişiler yer almaktadır. (...)

Bölge bölge, köy köy değişen yerli töreler, batıl inanışlar, davranışlar, halk ve köylü yaşayışının zengin çeşitliliği onun eserlerine şimdiye kadar görülmedik bir zenginlikte yansımıştır.

O, kişilerini, tam bir gerçekçi açıdan, küçük ve büyük, hisli ve zalim yönleriyle ortaya koyuyor. (...)

Kemal Tahir, gerçekçi anlayışı ve anlatışında da dili kadar aşırılıktan uzak kalmıştır. Eserlerinde, yeri ve sırası geldikçe toplum çatışmaları, bunların moral dış görüntülerini (Çoban Ali - Hüseyin Ağa), fırsat elverdiği yerlerde bile aşırı açıklamalar yoluyla zorlamadığı görülmektedir. (...)

Kemal Tahir, eski, bilinen 19. yüzyıldaki büyük Fransız romanlarının belirledikleri gerçekçi anlayışa uyarak, kendini hikâyelerinin tamamiyle dışında tutmaktadır. (...)

Kemal Tahir, olayların, kişilerin dış görünüşünde kalmıyor, onların toplum içindeki töresel ve moral köklerine iniyor, işte o zaman dipdiri bir güzellik, dışandan bakılınca kendini teslim etmeyen 'güzellik' ortaya çıkıveriyor.»

(Tahir Alangu).

 

«Göl İnsanları'ndaki hikâyeler, zaman olarak 1935'lerde, genel olarak kırlık bölge emekçileri ve gurbetçiler arasında geçer. (...)

Kendisinden çok sonra gelenlerde bile ihmal edilmiş köy gerçeğinin bütünselliği, köylü insanın 'iktisadî ve sosyal münasebetleriyle bu münasebetlerin şekillendirdiği' ruhsal yapısı, Göl İnsanları'nda ön planda işlenmiştir.

Söz konusu ruhsal yapının dışlaştırılması, statik tasvirlerle değil, dinamik eylem tespitlerinin anlama kavuşturulmasıyla sağlanır. (...)

Prototipçi kolaylıklara (ağa, imam, ‘hepiyi - hepkötüler', bilge tavrında yaşlı köylüler) rastlanmaz.

Üretip tüketmekle kalmayan, bütün insanî ayrıntıları özenle yansıtılmış kişiler vardır hikâyelerde. (...) Anlatım tutumunu daha işe başlarken kesinlikle tespit etmiş, yazarlığı boyunca şive taklidinden kaçınmıştır Kemal Tahir.»

(Hulki Aktunç).

 

«Kemal Tahir, 'Çoban Ali', 'Gelin Kadın Oyunu' ve 'Arabacı' adlı hikâyelerinde bize, peşin peşin düşünülmüş soyut 'meseleler'den uzak olarak, gerçek köy insanlarını veriyor. Bu insanlann hayat hikâyelerinden ortaya kendiliğinden birtakım sorunlar çıkıyor. Kemal Tahir ırgatları, köylüleri özentisiz, o eşsiz üslubuyla anlatırken, bir de bakıyoruz, değişik ölçülerde, ama, özünde hep aynı olan İNSAN sorunlarıyla kaynaşıvermişiz. (...)

Köylüyü bizlerden apayn, uzaktan acınacak varlıklar gibi gösteren düzme hikayecilere inat, Kemal Tahir bize onları gerçek yönleriyle, yani bütün insanlarla ortak olan yanlarıyla veriyor.»

(Vedat Günyol).

 

KAYNAK

 

Kemal Tahir (Akşam, 20.8.1968), Nâzım Hikmet (Kemal Tahir'e Mahpusaneden Mektuplar, 1868, S. 76), Osman Akpürçek (Yücel, Ağustos 1956), Hasan Cüneyt (Yeditepe, 15.4.1956), Ayhan Can (Yeditepe, .Mart 1970), Tahir Alangu (Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Koman, III, 1965), Vedat Günyol (Dile Gelseler, 1966), Selim İleri (Yeni Ortam, 26.4.1973), Hulki Aktunç (Türkiye Defteri, Nisan 1974), Hulusi Dosdoğru (Batı Aldatmacılığı ve Putlara Karşı Kemal Tahir, 1974), Behçet Necatigil (Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, 1979).

 



Satır içi resim 1










Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages