36 Kişinin Hayatını Kaybettiği Kanlı 1 Mayıs 1977 Olayları Hakkında Görüşler / Gazete Manşetleri - 31 Yıl Önce Yaşanan Acı Tablo Yeniden Ortaya Çıkmasın

242 views
Skip to first unread message

Nilay AYHAN

unread,
Apr 30, 2008, 7:45:14 AM4/30/08
to arataer_hukuk__ku...@googlegroups.com
36 Kişinin Hayatını Kaybettiği Kanlı 1 Mayıs 1977 Olayları Hakkında Görüşler / Manşetler -
31 Yıl Önce Yaşanan Acı Tablo Yeniden Ortaya Çıkmasın
 
2 mayıs 1977 Gazete Manşetleri:  

Hürriyet: mayıs katliamı: 34 ölü,

Milliyet: taksim'de kanlı miting: 34 ölü, yüzlerce yaralı,

Günaydın: maocu vatan hainleri işçi bayramı'nı kana buladı: 39 ölü var!

Cumhuriyet: 1 mayıs kanlı bitti: 33 ölü,

Politika: 1 mayıs töreni saldırıya uğradı - 35 kişi öldü, yüzlerce yaralı var,

Tercüman: maocular, disk'in istanbul'da yaptığı mitingi bastılar - 34 ölü var,

Son havadis: taksim savaş alanı gibiydi - kızıllar kudurdu,

Hergün: solcular 40 işçiyi katletti,

Bayrak: taksim'de 38 ölü,

Yeni Asya: disk mitinginde komünistler birbirini yedi, 40 ölü - taksim'de savaş
 
 
---
Kanlı 1 Mayıs'ta ölenler anıldı
1 Mayıs 1977'de ölenler anısına Taksim'de bir tören yapıldı.. 



  

http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=366266
78'liler Birliği Girişimi üyesi bir grup, 1 Mayıs 1977'deki kutlamalar sırasında ölenleri, Taksim Kazancı Yokuşu'nda düzenlenen törenle andı.

78'liler Birliği Girişimi öncülüğünde düzenlenen ve aralarında ÖDP, DTP ve Sosyalist Demokrasi Partisi üyelerinin yer aldığı yüzleri maskeli ve kırmızı önlüklü bir grup, 1 Mayıs 1977'deki olaylarda ölenlerin isimlerinin yazılı olduğu pankartlarla Kazancı Yokuşu başında bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.

Grup adına açıklama yapan 78'liler Birliği Sözcüsü Celalettin Can, 1 Mayıs 1977'de kitlelere saldırılarak, kaos ve kargaşa ortamı yaratıldığını ve olaylarda 7'si kurşun, 29'u da ezilme ve boğulma sonucu toplam 36 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi.

Bugün de 1 Mayıs'a doğru gidilirken benzer provokasyon ortamı bulunduğunu öne süren Can, şunları kaydetti:

"Türkiye 1 Mayıs ile hesaplaşmadı. 36 kişi neden, niçin öldü? Bu saldırıların arkasında kimler var, Türkiye hesaplaşmadı. Hesaplaşmayınca 12 Eylül kazası oldu. Türkiye, 12 Eylül'le de hesaplaşmadı. Biz 1 Mayıs'ın hesabını sormak, yaşananların açığa çıkmasını istiyoruz. Bu alanda Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir çağrı yapmak istiyorum; şayet Sayın Başbakan gerçekten darbeye karşıysa, Ergenekon olayını sonuna kadar götürür, 1 Mayıs'ın katillerini yakalar. 12 Eylül sorgulamasının koşullarını yaratır. En azından 12 Eylül'ün yargılanmasını engelleyen Anayasa'nın geçici 15. maddesini kaldırır. Şayet darbeye karşıysa, darbe olmasını istemiyorsa, demokrasiden yanaysa istikrarlı, sakin bir ortam yaratır, 1 Mayıs'ta bu alanı işçi sınıfına, emekçilere açar."

1 Mayıs 1977'de DİSK'in avukatı olan ve Taksim'de olaylara tanıklık eden Rasim Öz de o dönem katilleri kendisinin bizzat gördüğünü ve bu katilleri gören 500 bin kişinin alanda olduğunu belirterek, bunları tüm delilleriyle sunmalarına rağmen 13 yıl boyunca bir tek sanığın mahkemeye çıkarılamadığını söyledi.

O dönem olayın mağdurlarının sanık yapılıp yargılandığını öne süren Öz, "Eğer 1 Mayıs katliamının sorumluları yargı önüne getirilseydi, 12 Eylül darbesi gerçekleşemezdi. Derin devlet o zaman çökertilebilirdi. Ergenekon o zaman sonuç alabilirdi. Bugünün iktidarından şunu talep ediyoruz: Bu suç zaman aşımına uğramamıştır. Gerçek katiller huzura getirilmedikçe, bu ülkede huzur olmayacaktır" dedi.
 
---
 
1 Mayıs'ta Taksim'de olacağız

TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlayacaklarını düzenledikleri basın toplantısı ile açıkladılar.

1 Mayıs'ta Taksim'de olacağız
DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, "500 bin emekçi olarak 1 Mayıs'ı, İstanbul'da Taksim'de ellerimizde karanfillerle kutlayacağız" dedi.

'500 BİN İŞÇİYLE TAKSİM'DE OLACAK'

TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK ile siyasi partiler, meslek odaları ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından oluşan "1 Mayıs 2008 Katılımcıları" DİSK Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Katılımcılar adına hazırlanan ortak açıklamayı okuyan Görgün, 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlayacaklarını ifade ederek, "Buradan ilan ediyoruz. 500 bin emekçi olarak 1 Mayıs'ı, İstanbul'da Taksim'de ellerimizde karanfillerle kutlayacağız" dedi. Taksim'de "emeğin taleplerini topluma sunacaklarını" belirten Görgün, amaçlarının "gerginlik yaratmak değil, barış ve özgürlük içinde 1 Mayıs'ı kutlamak" olduğunu söyledi.

---

Kanlı 1 Mayıs'ta görev yapan dönemin Valisi Şentürk konuştu
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=683232
1977 yılında tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen ve 36 kişinin öldüğü günlerde İstanbul valisi olarak görev yapan Namık Kemal Şentürk, sendikaları Taksim'e sokmak istemeyen şimdiki Vali Muammer Güler'e destek verdi.

Şentürk, "Vali 'istihbaratım var' diyorsa bir bildiği vardır. Eğer izin verir de istenmeyen bir durum olursa o zaman ne olacak? Bu meydan böyle istenmeyen olaylar olduğu için gösterilere kapatıldı. Şimdi buna rağmen ısrarla orada toplantı yapmak isteyenler yasal suç işliyor. Bu kişiler aklıselim davranmıyor." diye konuştu. 1 Mayıs 1977'de yaşananları hatırlamak bile istemediğini anlatan Namık Kemal Şentürk, Türkiye'nin hassas bir dönemden geçtiğini, bu nedenle de bu tür olaylara karşı daha dikkatli olunması gerektiğini dile getirdi. İstanbul Valisi Muammer Güler, geçen sene olduğu gibi bu yıl da Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs kutlamalarına izin vermeyince eleştirilere maruz kalmıştı. Güler'in kutlamaların provokasyonlara alet olabileceği uyarısında bulunması bile, 'Bombayı Vali attı' yorumlarına neden oldu.

Nergihan Çelen, İstanbul

---

Kanlı 1 Mayıs mağdurları konuştu: DİSK çok vefasız çıktı

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=683475

 

 

DİSK'in organize ettigi 1 Mayıs 1977 olaylarında babası Bayram Çıtak'ı kaybeden Mete Çıtak, 1 Mayıs'ı organize eden DİSK yöneticilerinin ilgisizliğinden yakındı.
Kanlı olaylarda babalarını kaybeden Mete Çıtak ve Gönül Birsel Kement, 1 Mayıs etkinliklerini düzenleyen DİSK yöneticilerinin kendilerini hiç aramadığını anma kutlamalarına bile davet etmediklerini açıkladılar.

DİSK'in organize ettiği 1 Mayıs 1977 olaylarında babası Bayram Çıtak'ı kaybeden Mete Çıtak, "Bizi her sene gazeteciler hatırlıyor, tanımadığım insanlar hatırlıyor ama babamın hayatını kaybettiği 1 Mayıs'ı organize eden DİSK yöneticileri hatırlamıyor. Anma kutlamalarına bile davet etmiyor." dedi. Babası öldüğünde 13 yaşında olan Mete Çıtak, 1 Mayıs'ın dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bayram havasında kutlanması gerektiğini ifade etti. 1977'de ölenlerin anısına bir anıt bile dikilmediğini hatırlatan oğul Çıtak, ölenlerin aileleri arasında da birliktelik sağlayamadıklarına dikkat çekti.

İstanbul Valiliği tarafından yasaklanmasına rağmen bazı sendikalar 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması için ısrarını sürdürüyor. Bu gerginlik 1 Mayıs 1977'deki olayları hatırlatıyor. O günleri yaşamış, kanlı 1 Mayıs'ın acısını en fazla yüreğinde hissetmiş kişilerden biri olan Mete Çıtak, Taksim'de hayatını kaybeden 37 kişiden biri olan öğretmen Bayram Çıtak'ın üç çocuğundan en büyük olanı. Kanlı 1 Mayıs'ın olduğu yıl 13, bugün 44 yaşında olan Mete Çıtak, babasını Ankara'daki evlerinin kapısından İstanbul'daki kutlamalara uğurladıklarını günü daha dün gibi hatırlıyor. Öğretmen olan babası Bayram Çıtak'ın TÖB-DER üyesi olduğunu ve öğretmen arkadaşlarıyla birlikte her yıl olduğu gibi o yıl da 1 Mayıs'a gitmeye karar verdiğini anlatan Mete Çıtak, "Evden mitinge gidiyormuş gibi çıktı. Ama geriye ölüm haberi geldi. Orada 6 öğretmen meslektaşı ile birlikte ezilerek hayatını kaybetti." dedi.

Babasının ardındın böbrek yetmezliği nedeniyle en küçük kardeşleri Mesut'u da kaybeden Mete Çıtak'ı, babasının ölümünden daha çok hatırlanmamak üzüyor. Babasının hayatını kaybettiği kanlı 1 Mayıs'ı organize eden DİSK yöneticilerinin kendilerini olayın akabinde ki yıl hatırladıklarını ondan sonra tamamen unuttuklarını söyleyen Mete Çıtak, "Aranmadığımız gibi anma törenlerine davet bile edilmiyoruz. Her sene olduğu gibi bu yılki 1 Mayıs'ta da ölenlerin tişörtleri giyilecek, posterleri taşınacak. Sadece onların fotoğraflarıyla değil, onlardan geriye kalan eşleri, çocukları davet edilerek anma yapılırsa daha anlam taşır. DİSK konfederasyondur, 37 aileyi bir günlüğüne anmak için davet etmek, ağırlamak onlar için yük olmaz. Şimdiye kadar yapmadılar." diye konuştu. Kendilerini gazetecilerin hatırladığını, tanımadığı insanlardan her yıl 1 Mayıs'ta telefonlar ve mesajlar aldığını, DİSK yöneticilerinden bir telefon bile almadığını belirten Çıtak, "Sadece geçen yıl 30. yıl anma törenlerine DİSK eski Genel Sekreteri Musa Çam davet etti. Gittim ama İstanbul'a Taksim meydanına giremedik. Bu yılda Taksim'e gideceğim, Kazancı Yokuşu'nda babamı anma törenlerine katılacağım." dedi.

1 Mayıs'ın kavga ve gerginlikten uzak bir şekilde kutlanması gerektiğinin altını çizen oğul Çıtak, "Dünyada kutlandığı gibi ülkemizde de 1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak kutlanmasını isterim. Kardeşlik bayramı havasında geçmesini isterim. Bütün işçilere emekçilere hayırlı olmasını isterim. İnsanlar oraya bayram kutlamaya gidiyor, savaşmaya gitmiyor." diyerek kardeşlik mesajı verdi. Babası Mete Çıtak'ın da 1 Mayıs 1977'de Taksim'e bayram kutlaması için gittiğinin altını çizdi.

Kanlı 1 Mayıs'ın üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen hala kimsenin ceza almadığını, faillerin yakalanamadığını belirten Çıtak, "Devletten hala bunların faillerinin bulunmasını yargılanmasını istiyoruz. Olayları bir güç çıkardı ama hangi güç belli değildir. CIA, kontrgerilla, provokasyon deniliyor. Solcular birbirine girdi deniliyor. Bu tür olaylarda gizli güçler çıkıyor. Ama hangi gizli güçtür, neyin nesidir ben de bilmiyorum." dedi.

Çıtak, sendikaların 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama ısrarını destekliyor. Mete Çıtak'ın babası Bayram Çıtak'ın mezarı ise Ankara'da bulunuyor.

Kanlı 1 Mayıs'ta babasını kaybeden Gönül: Taksim'de provokasyondan korkuyorum

Tarihe "Kanlı 1 Mayıs" olarak geçen 1977 yılındaki İşçi Bayramı kutlamalarında hayatını kaybeden 36 kişiden biri olan Rasim Elmas'ın kızı Gönül Birsen Kement, "31 yıldır kapımızı çalmadılar" diyerek sendikalara tepki gösterdi. Kement, "Sendikaların bize yardım etmesini beklemedik. Ama bizle ilgilenebilirlerdi, bizimle iyi bir ilişki kurabilirlerdi. Eğer bir amaç uğruna, işçi bayramı uğruna bu insanlar öldüyse, bunların kim olduğunu bilmek lazım. Bunların ailelerinin ne durumda olduğunu, ne yaşadığını bilmek lazım. Boşu boşuna mı bu insanlar öldüler peki?" dedi.

Taksim Meydanı'nda 1977'de yapılan 1 Mayıs kutlamalarında çıkan arbedede babası Rasim Elmas'ı kaybeden Gönül Birsen Kement, olaydan sonra ailesinin zor günler geçirdiğini belirterek, sendikalar başta olmak üzere hiçbir kurumun kapılarını çalmadıklarından dert yandı. O gün 17 yaşında olan Gönül Birsen Kement, aradan geçen 31 yıl sonra hem genç yaşta babasını kaybetmenin hem de unutulmuş olmanın hüznünü bir arada yaşıyor. "Beni bir tek siz aradınız" diyerek CİHAN muhabirine üzüntüsünü dile getiren Kement, "Hiçbir sendika ve sendika başkanı ya da çalışanı ya da bir basın görevlisi hiçbir şekilde bizim yanımızda olmadı, araştırmadı. İlk defa sizi karşımızda görüyorum. Benim hiç kimseden talebim olmadı. Benim babamın ismini kullanıyorlar sadece." diye konuştu.

1 Mayıs günü babasının ardından Taksim'e gittiğini; ancak meydanın kalabalık olması nedeniyle geri döndüğünü anlatan Kement, olayların hemen sonrasında Taksim'de gördüğü manzarayı şöyle aktardı: "Taksim anlatılır gibi değildi. O caddeler, sokaklar, iç çamaşırları, çoraplar, ayakkabılar, sopalar, kanlar, sular.. Sanki bir savaş olmuştu orada. Onu anlatmak, tarif etmek, o kadar ürkütücüydü ki, şimdi öyle ürküyorum ama o manzaralardan, o sopalardan. Uzun uzun çivili sopalar vardı. Canlı hiç kimse gözükmüyor ortada. Ama bir sessizlik, herkes birilerini arıyormuş gibi...Babam Kazancı yokuşunda ölmüş. aldığım bilgilere göre, babamın sırtının, kollarının ezildiği, omzunda bıçak olduğunu, bıçakla yaralandığını ve bir kurşun olduğunu söylediler. Bunlardan çok emin değilim, o zamanki otopsi raporunu görmedim. Daha ziyade ezilerek öldüğünü biliyorum."

"SENDİKALAR, KANLI 1 MAYIS'TA ÖLENLERİN İSİMLERİ BİLE BİLMİYORLAR BENCE"

Babasının ölümünden sonra okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldığını anlatan Gönül Birsen Kement, "Bir taraftan parasız kaldık. Babam sigortalı veya emekli değildi. Sigortalı olmadığı için bize emekli maaşı bağlanmadı. Eğer istenilseydi babam işçi bayramında vurulduğu için bize sahip çıkılabilirdi" şeklinde konuştu.

Bugüne kadar kimseyi yanlarında görmediklerinden yakınan Kement, "O zamanki hükümetten hiçbir şekilde 'Bu adam sigortalı bu adamın bir eşi var. 2 tane de çocuğu var. Bunlar ne yapacaklar ? Nasıl okuyacaklar ? Nası yaşayacaklar?' demedi" ifadelerini kullandı.

Sendikalardan yardım talebinde bulunmadıklarının altını çizen Gönül Birsen Kement, şöyle devam etti: "Böyle bir şey beklemedik. Ama bizle ilgilenebilirlerdi, bizle iyi bir ilişki kurabilirlerdi. 1 Mayıs'ta ölenlerin kim olduğunu bile bilmiyorlar bence. Eğer bir amaç uğruna bir işçi bayramı uğruna bu insanlar öldüyse, bunların kim olduğunu bilmek lazım. Bunları ailelerinin ne durumda olduğunu, ne düşündüğünü, ne yaşadığını bilmek lazım. Boşu boşuna mı bu insanlar öldüler peki? Ölmeyenler kim ölenler kim? Bir bedel ödendi, ailemin bir bedel ödediğini düşünüyorum."

" TAKSİM'DE PROVOKASYONDAN KORKUYORUM"

Bu arada Taksim'de provokasyon olmasından korkan Kement, "Halk kullanılıyor burada tahmin ediyorum. Sendikalar bu şekilde istiyorlar, ama garanti edebiliyorlar mı orda hiçbir şey olmayacağını? Bence bunu hükümette garanti edemiyor, sendikalar da garanti edemiyor. Yine bir şey olursa halka olacaktır. Her zaman her olayda olduğu gibi. 1 Mayıs 1977'de olan halka oldu. Yine olursa halka olur diye düşünüyorum." ifadeleriyle endişesini dile getirdi.

Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 1977 yılında yapılan kutlamalarda, yaklaşık 500 bin kişinin bulunduğu alana açılan ateş sonucu meydana gelen izdihamda; Ahmet Gözükara, Aleksandro Kotsas, Ali Fuat Özkaş, Ali Sırdal, Atila Özbilen, Bayram Çıtak, Bayram Neyir, Beyhan Sürücü, Dilan Nigis, Ercüment Gürkut, Garabet Ayhan, Hacer İpeksaman, Hamdi Toka, Hasan Yıldırım, Hatice Altın, Hikmet Öztürkçü, Hüseyin Kırkın, Jale Yeşil Nil, Kadir Balcı, Kadriye Duman, Kahraman Alsancak, Kenan Çatak, Leyla Altıparmak, Mehmet Ali Gençoğlu, Meral Özkol, Mustafa Elmas, Mustafa Ertan, Mürtecim Oltulu, Nazan Güladi, Nazmi Arı, Niyazi Darı, Ömer Harhan, Ramazan Sarı, Rasim Elmas, Sibel Açıkalın, Ziya Baki hayatını kaybetmişti.

CİHAN (ÖZEL)
 
----
 
Kanlı 1 mayıs
Taksim Meydanı'nda DİSK tarafından düzenlenen 1 Mayıs 1977'in tertip komitesi üyesi ve DİSK Hukuk Dairesi Başkanı avukat Müşir Kaya Canpolat katliam arifesini ve sonrasını anlattı:
1 Mayıs 1977'e giden süreç nasıldı?
Tertip komitesi olarak hem vilayetle, hem de Emniyet Müdürlüğü'yle görüştük. DİSK'in iç disiplini sağlayacağını ancak dışardan bir müdahale olursa diye Emniyet'in de gerekli tedbirleri almasını söyledik. Uzun tartışmalardan sonra yine Taksim'de karar kılındı, merkezi bir yer olduğu
için. Hem şehir içinden, hem de şehir dışından gelecekler için kolay ulaşılabilecek bir mekân diye düşündük. 1 Mayıs'a DİSK'in kitle sendikacılığına, politik görüşlerine katılmayan ve DİSK'i revizyonist bulan bir takım gruplar ve örgütler de katılmak istiyordu. Bunlarla, DİSK'teki görevli arkadaşlar arasında herhangi bir sorun çıkmaması için gerekli tedbirler alındı. Ancak bunların arasında katıldıkları zaman muhakkak olay çıkaracak olanlar da vardı. Bu arada onların da mitinge katılımına izin verilmesi için DİSK'e bir takım talepler geliyordu. Dolayısıyla her kesim, bu 1 Mayıs toplantısına katılacak duruma gelmişti.
Onların da katılmasını kabul ettiniz mi?
Aslında biz, DİSK'in disiplinine uymayacak olan kesimlerin katılmasını istemedik. Çünkü işimizi güçleştirecekler ve olay çıkaracaklardı. Ama onlar zorla da olsa geleceklerini beyan ettiler.
Yani siz dediniz ki gelecekseniz bizim disiplinimize uyacaksınız ve kafanıza göre slogan atmayacaksınız...
Evet, yani DİSK'in ilkeleriyle bağdaşmayan dövizlere ve sloganlara razı değildik. Dolayısıyla 'disiplinimiz dahilinde hareket edecek insanlar katılabilir ama onun dışındakileri kabul etmiyoruz' dedik. Ama aydın kesimden bazılarıyla dirsek temasında olan bazı gruplar, bunu kullanarak DİSK'e baskı yaptılar katılabilmek için.
Polisin tavrı nasıldı? Temaslarınızda sizi tedirgin eden bir şey hissettiniz mi?
Aslında birtakım şüphelerimiz vardı. Bir şekilde menfi sayılabilecek olaylar çıkabilir diye endişe ediyorduk. Çünkü daha büyük bir olayın ancak merkezi bir güçle olabileceğini düşünüyorduk.
Hakkınızda dava açıldı mı?
Tertip Komitesi olarak bizim aleyhimize dava açıldı. 1977'nin 1 Mayıs'ında sanıklar, Tertip Komitesi'nden ben, Mehmet Ertürk ve Mehmet Karaca'ydı. Üçümüzdük ve İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi delil yetersizliğinden beraatimize karar verdi. 2 Mayıs günü biz, ifademiz alınmak üzere Emniyet Müdürlüğü'ne gönderildik. Orda Cumhuriyet Savcısı Muhittin bey (Cenkdağ) ilk ifademizi aldı. İfade vermeye giderken Kemal bey bana hukuki durumu sordu. Dedim ki 'Kemal bey hukuki bakımdan hiçbir noksanımız yok. Hukuki sorumluluğumuzun olmadığı ortaya çıkacaktır.' Kemal Bey de 'Evet biliyorum hukuki sorumluluğumuzun olmadığını ama bütün bu yaralananlar, ölenler bizim, DİSK'in gücüne, örgütlülüğüne güvenerek buraya geldiler. O yüzden onların başına gelenlerden manevi sorumluluğumuz var' dedi. Bunu ilk kez burada size söylüyorum.
O gün ne oldu? Silah ilk nerede patladı, bir diyorlar Sular İdaresi Binası, bir Tarlabaşı...
Kürsünün hemen yanındaydım. Yanımda Emniyet'ten biri vardı, aynı zamanda Fadıl Alev de yanımdaydı. İlk silah sesi Sular İdaresi'nden geldi. Silah sesi geldiğinde bir çalkalanma başladı. Arkasından başka bir taraftan, Intercontinental Oteli tarafından, silah sesleri gelmeye başladı.
Emniyetin adamı yanınızda mıydı?
Evet oradaydı. O, görevli bir polis memuruydu. Panzerlerin ses bombalarıyla girişi o paniği çok artırdı. Yani o, çare miydi? Daha mantıklı bir çözüm bulunabilirdi. Oradaki yüz binlerce insan geriye doğru kaçmaya başladı. Ben de kürsünün arkasından ordaki parka doğru gittim. Derken dağıldık ama Sıtkı (Coşkun) hâlâ kürsüdeydi ve paniği mümkün olduğu kadar önlemeye çalışıyordu.
Emniyet'in ne hata yapılmış diye bir rapor tuttuğuna dair bir bilginiz var mı?
Yok öyle bir rapor görmedim ama onların tahkikatlarına göre yakaladıkları, sorumlu saydıkları kişilerin aleyhine dava açıldı 3. Ağır Ceza Mahkemesinde. Biz de davaya, DİSK'i temsilen katıldık. Sanık olarak, üzerlerinden silah çıkan birkaç kişi vardı. Ama orada hiçbir şey ispat edilemedi, yani davadan hiçbir şey çıkmadı. Davaya esas olan tahkikat şekli bir tahkikattı, işin özünü, esasını ortaya çıkarıcı bir tahkikat değildi.

Asıl amaç DİSK'i zayıflatmaktı
Sizce niye doğru düzgün bir tahkikat yapılmadı? Bu olay, yıllardan beridir devleti büyük bir şüphe altında bıraktı. 34 kişinin ölümü bu kadar kolay geçiştirilebilir mi?
Kendi görüşümü söyleyeyim size. Kitleler 1 Mayısları her yıl düzenli olarak kendi aralarında kutlamayı sürdürdüler. Ancak ilk defa kitlesel olarak kutlanması 1 Mayıs 1976'da oldu. Bu, işçi ve emekçi sınıfının karşısındaki sermaye sınıfının ve yandaşlarının gözünü açmaya yetti. Bunu hazmetmiş gibi göründüler, halbuki hazmedemediler. Taksim gibi
bir yerde, 1 Mayıs 1976 ilk defa kitlesel olarak kutlanıyor. Bunun önemli bir aşama olduğunu, arkasının kitlesel gösterilere ve genel greve dönüşeceğini hesaba kattılar. Ve 1 Mayıs 1977'de bu olayı, DİSK'in başına gelebilecek en büyük felaketi, tertip ettiler. Bana göre DİSK'in etkinliğini bitirmenin bir tek yolu buydu ve bunu buldular. Bunun dışında DİSK'in etkinliğini hiçbir şekilde kırmak mümkün değildi. Çünkü işçi sınıfı o gün, Türkiye ölçeğinde 500 bin kişiyi, İstanbul'daki ortak bir gösteriye, eyleme getirme gücünü elde etmişti. DİSK'in parlayan yıldızı Türk-İş'in yıldızını söndürmüştü ve de Türkiye'de, DİSK'in toparladığı bu gücü aşan başka bir güç yoktu. Bu güç giderek etkinliğini her kesimde yaygınlaştırıyordu. Başbakan Bülent Ecevit'in, CHP'nin ya da Süleyman Demirel'in kurduğu Milliyetçi Cephe'nin böylesine sivil bir gücü yoktu.
Hatta Kemal Türkler'le biraraya geldiğimizde diyordu ki 'Müşir bey merak ediyorum, şimdi Süleyman Demirel bunu okuyunca ne düşünecek, Bülent Ecevit ne düşünecek?'
Düşünmek zorundaydılar. Kemal Türkler'in ağzından çıkacak her sözcüğü düşünmek zorundaydılar.
O kadar önemliydi. Bu 1 Mayıs'ın arkası genel grev olabilir ve birinci değilse de, ikinci bir genel grevde siyasal iktidar kesin olarak el değiştirebilirdi. Böylesine önemli bir gelişmeyi 1 Mayıs 1977'de kırdılar ve bu bilinçli şekilde yapılmış olabilir diye düşünüyorum. Yani bu tertibi yapanlar gerçekten de amaçlarına ulaştılar, ki bunun arkasından yaşanan olaylar, estirilen terör ve 12 Eylül Darbesi'yle DİSK'in meşruiyeti tümüyle tartışılır hale geldi, kapatıldı. Kemal Türkler daha önce öldürüldüğü için, yöneticileri tutuklandı ve Davutpaşa'ya götürüldü. Yani hukuki bakımdan da DİSK'in dayanakları ortadan kaldırıldı. 12 Eylül niçin yapılmıştır denildiğinde de çok açıkça Evren'in ağzından da diğer birçok kesimden de bunun DİSK'i ekarte etmek için yapıldığı söyleniyor.

Dünyada 1 Mayıs, 'sekiz saatlik işgünü' mücadelesinden doğdu
1 Mayıs'ın işçilerin birlik dayanışma ve mücadele günü olarak adlandırılmasının kökeninde, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki sekiz saatlik iş günü mücadelesi sırasında dökülen kan ve yaşanan acılar vardı. Her şey 1 Mayıs 1886'da ABD'de 10'dan fazla kentte 350 bin dolayında işçinin katıldığı gösterilerle başladı. İşçiler on saat için aldıkları ücretlerde herhangi bir indirim olmaksızın sekiz saat çalışmak istiyorlardı. Chicago'daki 1 Mayıs gösterilerine 80 bin kişi katılmış ancak herhangi bir olay meydana gelmemişti. The New York Times, 1 Mayıs 1886 gösterilerini "Batı İşçisi Yürüdü, 8 Saat Hareketi Chicago'da, İşçiler Yürüdü, Nutuklar dinledi ancak hiçbir şiddet girişimi olmadı" başlığıyla vermişti. Gösteriler olaysız sonuçlansa da, sekiz saatlik iş günü talebinin bu kazandığı kitlesel nitelik işverenleri huzursuz etmişti ve bu yüzden yanıt vermekte gecikmediler.
3 Mayıs 1886 günü sekiz saatlik iş günü mücadelesinin merkezi durumundaki Chicago'da Kurulu International Mc Cormick Harvester fabrikasında
şubat ayından beri süren grev kırılmak istendi. İşverenin getirdiği grev kırıcıları fabrikaya almak istemeyenlerin üzerine ateş açılınca 4 işçi yaşamını yitirdi.
Bu saldırıyı protesto etmek isteyen işçilerin bir gün sonra 'Samanpazarı' denilen yerde düzenledikleri gösterinin bitiminde hemen önce atılan bomba ortalığı karıştırdı. Polisler yine kitlenin üzerine ateş açtı ve bu kez
ölü sayısı 10'u buldu. Üstelik hiçbir ilgileri olmamasına karşın bomba attıkları iddiasıyla sekiz sendikacı tutuklandı. Kısa süren yargılamada ne şahit ne de kanıt bulunmasına rağmen sendikacılardan yedisi idama mahkûm edildi. Bu sendikacıların beşinin cezaları onaylandı ikisinin cezaları ise müebbet hapse çevrildi. İdamı onaylananlardan Louis Lingg tutulduğu cezaevinde devlete göre intihar etti, sendikacılara göre ise öldürüldü. Diğer 4 sendikacı George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler. Amerikan Emek Federasyonu (AFL) 1888 Aralık ayında yaptığı kongrede 8 saatlik işgünü için bir kampanya başlatma kararı aldı. Kampanya 1 Mayıs 1890'da bir genel grevle tamamlanacaktı. Bu kararı 2. Enternasyonal Kongresi de destekledi. 1890'daki görkemli gösterilerin ardından 1 Mayıs daha sonraki yıllarda da işçi sınıfının 8 saatlik iş günü için eylem günü olmaya devam etti. Ve sonrasında da yer yer baskıcı yönetimler tarafından yasaklansa bile 1 Mayıs işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele günü olarak tüm dünyada meşru kabul edildi..

30 yıldır ilk kurşunun nereden atıldığı tartışılıyor
Aradan geçen 30 yıla karşın 1 Mayıs 1977 katliamının başlangıcı sayılan ilk kurşunun nereden atıldığı tartışması kesin bir sonuca bağlanmış değil. Çoğunluk, ilk silahın Sular İdaresi'nin üzerinden atıldığında hemfikir. Ama ilk silahın Tarlabaşı'ndaki kortejlerden birinin içinden ya da Gümüşsuyu yönünden ateşlendiğini savunanlar da yok değil. Keza bu 'ilk ateş' meselesinin aynı zamanda bir 'alt metni' var. Aman dikkat,
bu tartışma 'Maocular'ın mı yoksa 'sosyal faşistler'in mi daha çok provokasyona geldiğini de ortaya çıkaracak!
İlk silah sesinin Tarlabaşı'ndan geldiğini söyleyenlerdenseniz 'Maocu' diye tanımlanan Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği ittifakının katliamda payı olduğunu ima ediyor olabilirsiniz. Ya da tam tersine, ilk silah sesinin Gümüşsuyu'ndan geldiğini söylemekle, 'Maocu'ların ekmeğine yağ sürüp, 'sosyal faşist' TİP, TSİP, TKP gruplarına yöneltilen "provokatör' suçlamasını siz de paylaştınız...

Zemin provokasyona uygundu
Yaşanan büyük katliamdan sonra bile bitmeyen bu tartışmanın bir de öncesi vardı ki, tüm bunlar provokatörlerin işlerini kolaylaştırmıştı. Bir yandan 1 Mayıs için miting hazırlıkları güle oynaya sürüyordu. Fabrikalarda işçiler eğitiliyor, pankartlar yazılıyordu. Diğer yandan ise alttan alta birbirine diş bileyen gruplar, sanki savaşa hazırlanır gibiydi. DİSK, çok açık bir tavırla, Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği ittifakını 1 Mayıs alanına almayacağını ilan etmişti. Maocu gruplar ise, "1 Mayıs kimsenin tekelinde değil" diyerek alana gireceklerini kesin bir dille deklare etmişlerdi.

Basında karşı kampanya
Tercüman başta olmak üzere Milliyetçi Cephe hükümetinin destekçisi sağ basında da 1 Mayıs öncesinde inanılmaz bir karşı kam-panya başlatıldı. Sağcı köşe yazarları büyük olayların çıkacağından neredeyse emin
gibiydiler. O günlerde Tercüman'da yazan Güneri Civaoğlu, 1976'nın aksine 1 Mayıs'ta olay çıkabileceği iddiasını ortaya atarken, Ahmet Kabaklı'nın 30 Nisan tarihli yazısındaki şu cümleler hayli ilginçti:
"Yarın 1 Mayıs... DİSK, TİP ve CHP militanları, yarın İstanbul, Ankara ve bütün yurdu kana bulaması mümkün kışkırtma ve tecavüz hareketlerine girişebileceklerdir. (...) Polisle vuruşmalar muhtemeldir, cinayetler işlenebilir, mallara canlara kıyabilirler. Taktik icabı, kendi aralarında dövüşebilirler, saf vatandaşlar bu arada ölebilir. Hiç şüphe yok Maocular, Leninci dedikleri DİSK'lilere, TİP'lilere, CHP aşırılarına... Veya Leninciler "Sosyal Faşist" dedikleri Maoculara saldıracaklar ve Ecevit'in taktiği ile bunun da suçunu MHP'li, MSP'li, AP'li milliyetçilere yüklemeye kalkacaklardır. Bu yalanı bahane edip halka saldıracaklardır."
Rauf Tamer'in 1 Mayıs günü yayımlanan yazısı da diğerlerinden farklı değildi. Tamer, "Arabalar tahrip edilecek. Camlar kırılacak. İnşallah aldanırız, ama kanlar akacak" diyordu. 30 Nisan tarihli Bayrak gazetesi DİSK ile Maocu gruplar arasında çatışma beklendiğini yazıyor, MHP'nin yayın organı Ortadoğu ise, 1 Mayıs 1977 tarihli nüshasında "DİSK bugün saldırıda bulunacak" başlığını atıyordu.

Duyum mu, rapor mu?
Ahmet Kabaklı ve Rauf Tamer'in bu tespitleri sadece bir öngörü müydü, yoksa 'duyum'muydu bilinmiyor. Fakat Senato'daki Milli Birlik Grubu'nun (MBG) açıklaması doğruysa MİT katliamı bir rapor hazırlayarak MC hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel'e önceden bildirmişti. Katliamın hemen ardından yayımlanan MBG bildirisinde "Kanlı olayların çıkacağını MİT'in rapor ettiği" belirtilerek şöyle deniliyordu:
"Hükümet ya gerçekten güçsüzdür, bu olayları önleyememektedir, ya da hükümet güçlüdür fakat siyasal çıkarlarına uygun düştüğü için bu olaylara göz yummaktadır, hatta bizzat tertiplemektedir."
MBG Başkanvekili Mucip Ataklı imzalı bildiride ayrıca, "hükümetin siyasi çıkarları için bu olayların cereyanını arzulamasına rağmen amacını gizlemek için suçu başkalarına yıkarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığı" da savunuluyordu.

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages