Hıristiyanlık sonrası batı edebiyatı, büyük oranda bu dinin etrafında oluşturulan inanç ve değerler sistemi üzerinde yükselmiştir. İki bin yıllık tarihi içerisinde, ister inansın ister inanmasın, batı sanatkârı, Hıristiyanlıktan aldığı motifleri kullanarak sanatını inşa etmiştir. Tarık Buğra, bir denemesinde, Sartre'ın, Camus'un dahi dine kayıtsız kalamadığını belirterek, 'Hıristiyanlık olmasaydı, Dostoyevski de olmazdı.'1 demiş ve sanat ile dinin sıkı münasebetine dikkatleri çekmiştir. Ancak Türk edebiyatında dinin, zenginliğiyle bu alanda yer aldığını görmek zordur. Özellikle son yüz yıllık medeniyet macerasında Türk yazarının din ile münasebetini minimum düzeye indirmesi, birçok yazarın tümden kesmesi, bu insanların dinin sanat ve edebiyat için teklif ettiği zengin çağrışımlar dünyasından mahrum kalmasını da beraberinde getirmiştir. Öyle ki Jusdanis'in, sanat dünyasında, belli kurallar etrafında kesin daireler oluşturma ve 'değerli olanları' o kurallara göre belirleme anlamında kullandığı 'Kanon' düşüncesinin Türk yazarı açısından başlıca uygulama alanlarından birinin din etrafında yoğunlaştığını söylemek mümkündür.
Post-modernizm dönemiyle beraber tüm dünyada egzotizm merakı ile, seküler bir mahiyette temellendirilen metafiziğe yönelik bir yoğunlaşma gözlemlenir. Bu akımdan Türk yazarı da etkilenmiştir. Özellikle post-modernizmin teklif ettiği rölatif dünyaya, tasavvufun bazı ilkelerinin uyuşuyor gibi gözükmesi, tasavvufun post-modernist bir öge olarak kullanılmasını netice vermiştir ki bu dinin öğelerinden faydalanarak edebî eser inşa etme değil, dinin ögelerini, hakim edebî anlayış çerçevesinde yeniden inşa etmektir.
Bütün bu durumla beraber Türk yazarları içerisinde dinin sunduğu çağrışımlar dünyasını kullanan yazarlar vardır. Cumhuriyet dönemine bakıldığında bunun örneklerini görmek mümkündür. Çalışmamız daha ziyade Hıristiyan kültürün kullanımına yoğunlaştığından bu konu üzerinde duracağız.
Batı edebiyatını okuyan birçok Türk yazar, batının mitolojisini ve din değerlerini (Bu din değerleri birçok yazarda mitolojik bir hüviyet kazanarak yer alır.) eserlerinde kullanmıştır. Halide Edip'ten İkinci Yeni şiirine birçok sanatkâr Kutsal Kitap etrafında gelişen kültürü/mitolojiyi kendi anlayışları içerisinde sunmuşlardır. Burada şu ayrım belirtilmelidir. Hırıstiyanî ögeler, İslâmî ögelere göre daha çok kullanılmıştır. Bunun sebebi olarak, yeni dönemle beraber reddedilen geleneğin önemli yapıcı unsurlarından birinin de İslâm dini olmasını saymak mümkündür. Bazı sanatkârlar her iki dinin dünyasını da kullanmıştır. Hem İslâmî ögeleri hem de Hıristiyanî ögeleri kullanan sanatkârlardan biri de Sezai Karakoç'tur. Bu çalışmada Sezai Karakoç'un Hıristiyan kültürünün iki temel unsuru olan Hz. ÃŽsâ ve Hz. Meryem'i şiirlerinde ne şekilde ele aldığı hususu üzerinde
durulacaktır.2
Sezai Karakoç, hemen hemen bütün şiirlerinde bir medeniyet tasavvurunu dile getirmiştir. Onun şiirlerinde aşk bile bir medeniyet tasavvurunun etrafında şekillenmiştir. Karakoç, 'Taha'nın temsil ettiği 'Diriliş neslini' doğunun ve batının temel medeniyet ögeleriyle beslemek istemiştir. Fasılalarla, bazen gazete, bazen de dergi halinde çıkardığı Diriliş'te Karakoç, batılı yazarlardan yapılan çevirilere büyük oranda yer vermiş, yazılarında da batılı yazarların düşüncelerini tartışmıştır. Dolayısıyla şairin Batı medeniyetini tüm değerleriyle çok iyi bildiği görülmektedir. Özellikle, İncil'i, Tevrat'ı ve Zebur'u, İslâm'ın bu kitaplar hakkındaki değerlendirmeleriyle beraber şiirlerinde kullanmıştır. Şimdi Hz. ÃŽsâ ve Hz. Meryem'in Karakoç'un şiirlerinde ne şekilde ele alındığını ayrı ayrı ortaya koyacak ve son kısımda bir değerlendirme yapacağız. Ne var ki yaptığımız incelemede elde edilen araştırma malzemesinin tümünü bu çalışmanın ölçüleri içerisinde kullanmak mümkün olmadı. Bu sebeple ana ve ara başlıklar, genel değerlendirmeler ve birkaç örnekle ortaya konuldu. Daha geniş hacme imkân tanıyan bir araştırmada bu ana veya ara başlıklardan herhangi biri bile tek başına ciddi bir yekun oluşturacaktır.
Hz. ÃŽsâ
Hz. ÃŽsâ, Karkoç'un şiirlerinde çokça geçen şahıslardan biridir. Tesbit ettiğimiz kadarıyla kırka yakın yerde Hz. ÃŽsâ söz konusu edilmektedir. Bu ele alış özellikle Hızırla Kırk Saat ve Taha'nın Kitabı isimli kitaplarda yoğunlaşmaktadır. Bu iki kitapta Hz. ÃŽsâ'nın ne şekilde ele alındığıyla kitapların mahiyetleri bir araya getirildiğinde Karakoç'un Hz. ÃŽsâ'yı eserine taşıma gayesi ve biçimi netleşmektedir. Genel hatlarıyla Hz. ÃŽsâ'nın ele alınış biçimini dört başlık altında toplamak mümkündür
1- Doğumundaki mucizeyle Hz. ÃŽsâ
2- Peygamberlerden birisi olarak Hz. ÃŽsâ
3- Bugünkü batı medeniyetinin takdim ettiği şekliyle Hz. ÃŽsâ
4- 'Diriliş'in temel unsurlarından Hz. ÃŽsâ veya ideal medeniyetin temel unsurlarından Hz. ÃŽsâ
1- Doğumundaki Mucizeyle Hz. ÃŽsâ
Bilindiği gibi Hz. ÃŽsâ, insanlık tarihinde tek olan bir mucizeyle dünyaya gelmiştir. Bu doğum, ilâhî kudretin de bir göstergesi olarak kabul edile gelmiştir. Karakoç da Hz. ÃŽsâ'nın doğumu ile, kendi ideali olan 'diriliş' arasında bağlantı kurar. Şair, Hz. ÃŽsâ'nın doğumunda tecelli eden kudretin bir neslin 'dirilmesinde' de tecelli edeceği inancındadır. Özellikle Taha'nın Kitabı'nda bu doğum, vuku bulacak yeni bir doğumun kanıtı olarak sunulur:
Durun anlatayım size melekler
Taha'yı nasıl dirilttiler
Anarak ÃŽsâ'nın doğumunu 3
………..25
Taha'nın (burada 'diriliş' olarak kabul edilebilir.) doğumu Hz. ÃŽsâ'nın doğumu gibi ilâhî bir kudretle gerçekleşecektir. Taha'nın hayatına da bu ilâhî kudret, yön ve destek vermektedir. Taha'nın ruhî kuvvetini beslediği bir kaynak da Hz. ÃŽsâ'dır:
Kerpiç evler arasında yürürken Taha
ÃŽsâ'yı düşünüyordu bir kez daha 4
Hz. ÃŽsâ, Allah'ın yoktan var edişinin, olmaz gibi gözükenin, olabileceğinin bir delidir. Karakoç'un medeniyet tasavvuru da bugünkü dünyada, maddî çizgiler itibarıyla, imkânsız gözükmektedir. Ama söz konusu doğumda var olan kuvvet, bugünde kendini gösterecek ve yeni bir diriliş olacaktır. Şair bir başka yerde de, 'ÃŽsâ'nın gözleri görüldü Taha'da5' diyerek Taha'ya Hz. ÃŽsâ'nın fiziksel özelliklerini yükler.
2- Peygamberlerden Biri Olarak Hz. ÃŽsâ
Karakoç bu kapsamda Hz. ÃŽsâ'yı peygamberler silsilesi içerisinde ele alır. Bir hakikatin devamı mahiyetinde 'ilâhî buyruk' kaydedilir ve Hz. ÃŽsâ kendine mahsus özellikleriyle yer alır. Karakoç, Kur'ân'da ismi geçen hemen her peygamberi geldiği dönem, muhatap olduğu toplum ve öne çıkan özellikleri noktalarında şiirlerinde ele alır. Hz. ÃŽsâ da diğer peygamberler gibi önce, Allah'ın insanlara gönderdiği 'İlâhî hakikat'in temsilcisi olarak yer alır. O, bir peygamber olarak bir zincirin halkası mahiyetindedir. Karakoç böylece bir bütün olarak gördüğü 'İlâhî medeniyet'in durmadan devam ettiğini, dolayısıyla bugün de devam etmesi gerektiğini ima eder:
ÃŽsâ da gelmişti
Arkasında bir fosfor çizgi
Mûsâ da gelmişti
Mermer levhalar dikilmişti
İbrahim de gelmişti 6
Burada dile getirildiği şekliyle peygamberler silsilesini Karakoç'un benzer şekilde kullanımlarına başka şiirlerinde rastlamak mümkündür. Karakoç'un bu silsileyi ele alış gayesinin ve burada Hz. ÃŽsâ'ya vurgu yapmasının sebebi olarak onun, medeniyeti, insanlığın var olduğu günden bu yana devam eden ilâhî bir tasavvur olarak kabul etmesi gösterilebilir. Böylece silsile, bir devamı işaret etmektedir.
Hz. ÃŽsâ'nın peygamberler silsilesi içerisinde kullanımının yanırsa özelikle Hz. Mûsâ ile beraber de kullanıldığı sıklıkla görülmektedir. Bu iki peygamberin bir arada kullanılması, bugünkü dünyada hakim medeniyetlerin bu iki peygamberi referans almasına bağlanabilir.
3- Bugünkü Batı Medeniyetinin Takdim Ettiği Şekliyle Hz. ÃŽsâ
Sezai Karakoç, batı medeniyetinin tarihin hiçbir döneminde insanlara tam bir mutluluk yaşatmadığı kanaatindedir. Sömürüye dayalı gördüğü batı medeniyeti bugün Hz. ÃŽsâ'yı bile sömürmektedir. Onu asliyetinden uzaklaştırarak kendi hedefleri doğrultusunda kullanmakta, dolaylı olarak onu 'çarmıha germektedir.'
ÃŽsâ adına ÃŽsâ
Akşam kristali katedrallerde
Çarmıha gerilmektedir boyuna 7
Mısraları batı medeniyetinin insanlığı çarmıha gerişini yine Hz. ÃŽsâ adına yaptığını ortaya koymaktadır. Bir başka şiirinde de 'bakışları acıdan donmuş' insanların olduğu bir toplumda 'ÃŽsâ ve Meryem adına mumlar dikilirken' diyerek Hz. ÃŽsâ'nın ve Hz. Meryem'in mahiyetlerinden uzaklaştırıldıklarını ifade eder. Karakoç'un batı medeniyetine yönelik eleştirisi onun tarihine kadar gider. Şair tarihte de batının 8 Hz. ÃŽsâ'yı ve diğer peygamberleri hakkıyla değerlendirmediği kanaatindedir:
İsrail bir tarihi gece gezerek geçirdi
Altını altın bildi
Gümüşü gümüş bildi
Elçiyi elçi bilmedi
Sonra ÃŽsâ geldi
Önce çocuk olup dedi
Sonra büyüyüp dedi 9
4- 'Diriliş'in Temel Unsurlarından Hz. ÃŽsâ
Buraya kadar değindiğimiz kısımlarda görüldüğü gibi Hz. ÃŽsâ, hem şahsiyet itibarıyla hem de bu dünyaya geliş şekliyle, Karakoç'un şiirinde ayrı bir konumu haizdir. Hz. ÃŽsâ'nın 'Diriliş'e kaynaklık edişini birkaç başlık altında toplamak mümkündür.
a- Hz. ÃŽsâ'nın doğumu olmaz gibi gözüken bir durumun vukuunu ortaya koyar. Dolayısıyla 'Diriliş' de olmaz gibi gözükse de Hz. ÃŽsâ'nın doğumunda yatan ruh burada da olursa vukuu mümkün olacaktır.
b- Hz. ÃŽsâ diğer peygamberler gibi gönderiliş gayesini anlatma döneminde büyük sıkıntılar çekmiş ama sonunda, çok havari bulamazsa da, yine de muvaffak olmuştur. Bu durum, 'Diriliş' nesli (timsali Taha) için bir dayanaktır. Hz. ÃŽsâ'nın yaptığı çağrışımlar, Taha'ya güç vermektedir.
c- Yukarıda dile getirildiği şekliyle Hz. ÃŽsâ fiziksel olarak da 'Diriliş' nesline kaynaklık etmektedir. Taha, bazı fiziksel hususiyetleriyle Hz. ÃŽsâ'ya benzemektedir. Ancak Karakoç'un düşünce dünyasını ve şiirinin tümünü göz önüne alırsak bu fiziksel benzeyişin kuvvetli bir yakınlaşmasının tezahürü olduğunu söylemek mümkün olur.
Hz. Meryem
Bir peygamberi dünyaya getirmenin ötesinde, ona hamile kalış biçimi Hz. Meryem'i diğer peygamber annelerinden ayrı bir konuma koymaktadır. Bir mucizenin üzerinde gerçekleşmesi bakımından Hz. Meryem, Semavî dinlerin ortak değerlerinden biri olmuştur. Bugünkü batı sanatında Hz. Meryem'in çokça ele alınan bir 'motif' oluşu, onun bir şahıs olarak ele alınışından öte, etkisiyle bir kültür dünyası oluşturduğunu düşündürmektedir.
Hz. Meryem gerek eski batı sanatında, gerekse son dönem batı sanatında daha çok saflığın ve masumiyetin temsilcisi olarak kullanılmaktadır. Sezai Karakoç da Hz. Meryem'i sıklıkla ele alan yazarlardan biridir. Tespitimize göre yirmiyi aşkın yerde Hz. Meryem'i şiirlerinde söz konusu eden Karakoç'u, gerek sıklıkla işleyişi, gerekse işlediği yerlerde ona yüklediği anlamlar bakımından, Türk edebiyatında Hz. Meryem'i en çok ele alan şair diye kabul etmek de mümkündür. Karakoç, Hz. Meryem'i onun saflığı, temizliği ve masumiyetinin yanı sıra aşkla ilgili de ele almaktadır. Hz. Meryem'in ele alınışını dörde ayırmak mümkündür:
1- Saflığın, masumiyetin ve temizliğin timsali olarak Hz. Meryem
2- Hz. ÃŽsâ'yı doğurması hâdisesindeki mucizeyle Hz. Meryem
3- Batı medeniyeti ekseninde Hz. Meryem
4- Sevgiliyle özdeşleştirilen Hz. Meryem
Saflığın, Masumiyetin ve Temizliğin Timsali Olarak Hz. Meryem
Konunun giriş kısmında belirtildiği gibi Hz. Meryem tüm dünya edebiyatında, Hz. ÃŽsâ'yı dünyaya getirişi hâdisesi dolayısıyla hep saflığın ve masumiyetin timsali olmuştur. Hz. Meryem, çağının hiçbir kirine bulaşmamış, iffetini kurtarmıştır.
Karakoç, ideal medeniyetin ideal kadınlarında Hz. Meryem'in özelliklerini görür:
Sonra Kur'ân okudular ayıldık
Öyle aydınlandık ki
Doğudan da batıdan da
Birden gün doğmuştu sanki
İki güneş dört aydede
Birden doğmuştu sanki
İşte o vakit kadınlar belirdi
Hepsinin adı Meryem'di 10
Karakoç'un 'Diriliş'in kadınlarının hepsinin adını 'Meryem' olarak kaydetmesi, kendi idealiyle ilgilidir. Bir temenniyi de barındıran bu yaklaşım, Hz. Meryem'in masumiyeti üzerinde yükselmektedir. Nitekim bir başka yerde de,
Konuşacak Mehdi
Geldi derleniş günü
Derleniş toparlanış vakti
Artık her gün her gece
Bir Kadir günü ve gecesi
diye çizdiği ideal tablonun kadınlarını,
Kadınlar örtünürler Meryem örtülerini
11
mısraıyla tavsif eder. Hz. Meryem'in bu ideal hali tabiat hâdiselerine örnek olmaktadır. Öyle ki, 'Akşam kente bir Meryem gibi girer.'12
Hz. ÃŽsâ'yı Doğurması Hâdisesindeki Mucizeyle Hz. Meryem
Hz. ÃŽsâ'yı ele aldığımız kısımda da vurgulandığı gibi Hz. Meryem'in Hz. ÃŽsâ'yı bu dünyaya getiriş hâdisesi, tekrarı olmamış bir mucizedir. Sezai Karakoç, Hz. Meryem'i bu hâdise dolayısıyla iki şekilde ele alır. Birinci şekil, Hz. ÃŽsâ münasebetiyle belirtilen örnek olma durumdur. Burada Hz. Meryem, bir mucizenin üzerinde gerçekleştiği insandır. Aynen Hz. ÃŽsâ gibi o da bir mucizeyi bünyesinde barındırmaktadır. Hz. ÃŽsâ nasıl ki Karakoç'un nazarında Taha'nın kuvvet aldığı 'gerçekleşmiş' bir hâdiseydi, Hz. Meryem de 'gerçekleşmiş bir hâdisedir. Bu noktada 'dirilişe' moral verici kuvvet olmaktadır. Bu cümleden olarak Hz. Meryem'in Hz. ÃŽsâ'ya benzer tarzda ele alındığını söylemek mümkündür.
Doğum hâdisesinde Karakoç'un üzerinde durduğu diğer bir nokta da Hz. Meryem'in seçilmiş olması sebebiyle 'kutlu bir kişi' olmasıdır:
Yankı yapan kutlu kadın muştu sana
Bir meleğin bir sözünden gebe kalan kutlu kadın
13
'Meleğin bir sözünden gebe kalan kutlu kadın' Hz. Meryem bu kutsallığı, bir üstteki bölümde dile getirilen, masumiyeti ve temizliği sebebiyle kazanmıştır. Bu mısralara benzer başka mısralarda da Karakoç'un Hz. Meryem'in saflık ve masumiyet sebebiyle bu mucizeye seçilişinin üzerinde durması, şairin söz konusu vasıflara önem vermesi ve bugün de bu vasıfların olması gerektiğine dair inancından dolayıdır.
Batı Medeniyeti Ekseninde Hz. Meryem
Karakoç'un bugünkü batı medeniyeti ekseninde Hz. Meryem'i ele alışı büyük oranda Hz. ÃŽsâ hususundaki yaklaşımıyla örtüşmektedir. Bu konuyla alâkalı olarak, Hz. ÃŽsâ'nın ve Hz. Meryem'in isimleri genelde birlikte kaydedilmiştir. Tekrar olmaması için bu konu kısaca ele alındı.
Sevgiliyle Özdeşleştirilen Hz. Meryem
Sezai Karakoç aşkın ruhlar âleminde başladığı ve bu dünyada tecessüm ettiği inancındadır. Şair, sadece maddî aşkı söz konusu eden şiir fazlaca yazmamıştır ama aşka dair söyleyişlerin yer aldığı şiirler de az değildir. Bu durum, onun aşkı ne şekilde ele alındığını tespit etmekle aydınlanacaktır.
Karakoç'un şiirlerine bakıldığında söz konusu edilen aşkın maddî çizgilerle sınırlı kalmadığı görülmektedir. Onda aşk maddî aşkın hususiyetleri, manevî aşkın hususiyetleri ve ideal medeniyet tasavvurunun ifadesi noktalarının birleşimiyle vücud kazanan, 'mürekkeb bir aşk'tır. Karakoç'ta aşka dair bir söyleyiş hem maddî aşka, hem manevî aşka, hem de medeniyet aşkına uygun düşebilmektedir. Çok bilinen bir şiiri olarak 'Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine' şiirine bakıldığında, bu anlayış bariz olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber Hz. Meryem'in sevgiliyle özdeş kullanımı, buraya kadar onunla ilgili olarak kaydedilen vasıfları sebebiyledir. Hz. Meryem saflığın ve masumiyetin timsali olması sebebiyle Karakoç'un ideal dünyasında, tüm kadınlara örnek olduğu gibi sevgiliye de örnek olmaktadır. Şairin aşkı bir ideal halinde örgülemesi, aşka Hz. Meryem'in vasıflarını yüklemeyi netice vermektedir. Öyle ki bu masumiyeti ve saflığı şair, 'Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.'14 diyerek kendine de yüklemektedir. 'Yoktur Gölgesi Türkiye'de' başlıklı şiirinde de Karakoç, sevgilinin bulunamaz oluşunu Hz. Meryem'in özelliklerinde hareketle ifade eder.
İncedir billurdandır yoktur gölgesi Türkiye'de
Bir meçhul Meryem mermerden değil ama kutlu 15
Hz. Meryem'in kutluluğu, sevgiliyi de beslemektedir. Nitekim Şair medeniyet meselesiyle ilgili olarak ideal kadını anlatırken 'Hepsinin adı Meryem'di / İlk defa evlendiler bizimle.'16 diyerek evleneceği kişiye Hz. Meryem'in vasıflarını yükler. Netice olarak Hz. Meryem'in, vasıflarıyla, Karakoç için ideal sevgilide bulunması gerek özellikleri barındırdığını söylemek mümkündür.
SONUÇ
Cumhuriyet Devri Türk şiirinin önemli temsilcilerinden olan Sezai Karakoç'un şiirleri üzerinde yapılan bu çalışmanın ortaya koyduğu gibi şairin Batı edebiyatının çok önemli kaynağı olan Hz. ÃŽsâ ve Hz. Meryem'i kendi değerlendirmeleri çerçevesinde eserlerine sıklıkla taşımıştır. Karakoç'un şiirleri üzerinde yapılan çalışmada Hz. ÃŽsâ ve Hz. Meryem'in haricindeki şahıs isimlerini ve şiirlerinde geçen mekan isimlerini de tesbit etmeye çalıştık. Veriler, Karakoç'un gerek isim olarak, gerekse mekan olarak çok geniş bir yelpazeyi şiirlerine taşıdığını ortaya koydu. İsimler, batı medeniyetinin ve doğu medeniyetinin öne çıkan şahsiyetleri; mekanlar da, bu iki medeniyetin önemli mekanlarıdır. Özellikle isimler hususunda ciddi bir zenginlik gözlemlenir. Öyle ki Batı düşünce tarihinde yer almış hemen her önemli şahsın Karakoç'un şiirlerinde yer aldığını söylemek mümkündür. Bu isimler ve mekanlar, daha ziyade, temsil ettikleri medeniyetin mukayesesi çerçevesinde ele alınmaktadır. Hz. ÃŽsâ ve Meryem de çoğunlukla bu kapsamdadır.
Sezai Karakoç, gerek Hz. ÃŽsâ'yı gerekse Hz. Meryem'i taşıdıkları kutsallık ve bu kutsallığın kaynağı olan 'doğum' mucizesiyle ilgili olarak ele alır. Karakoç'taki bu durum, Rifaterre'ın şiir çözümleme yöntemi göz önüne alındığında net bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Rifaterre, 'şiirin semiyotik birliğinin, bir matrisin varyantı olduğunu söyler. Bu matris, bir sözcük ya da bir tümce'dir. Şiir, bu matrisin bir metne dönüşmesidir ona göre.'17 Bu cümleden olarak Karakoç'taki Hz. ÃŽsâ ve Hz. Meryem imgesinin 'doğum' mucizesine indirgenebileceği ortaya çıkmaktadır. Zira her ikisi etrafında oluşturulan bakış açısına ve değerlendirmelere dikkat edildiğinde, 'doğum'daki mucizenin, temelde yer aldığı görülmektedir. Örneğin, Hz. Meryem'in gerek bir masumiyet simgesi olarak kullanılışı, gerekse bir sevgili timsali olarak kullanılışı söz konusu mucize etrafında şekillenmektedir. Netice olarak Sezai Karakoç'un Hz. ÃŽsâ'yı ve Hz. Meryem'i batılı yazarlardan farklı olarak, İslâm kaynakları ekseninde ele aldığını ve 'doğum'daki mucize etrafında 'Diriliş'in bir ögesi olarak inşa ettiğini söylemek mümkündür.
Dipnotlar
1. Tarık Buğra, Düşman Kazanma Sanatı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2000, s. 153
2. Sezai Karakoç'un şiirlerinden yapılacak alıntılar şu baskıya aittir.
Sezai Karakoç, Gün Doğmadan, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2000
3. s.356
4. s.340
5. s.349
6. s.260
7. s.285
8. O dönem için söz konusu hadiseler doğuda geçmektedir. Şair meseleyi fiziksel bir mahiyetten ziyade fikri bir mahiyette ele alır.
9. s.199
10. s.191-192
11. s.293
12. s.132
13. s.196
14. s.27
15. s.83
16. s.192
17. (Aktaran) Hilmi Yavuz, Yazın Üzerine, Bağlam Yay. İstanbul, 1987, s. 103