Muazzez Akkaya
Fakülte Numarası: 278
Orta okul mezunu memurlardan Hamid Akkaya ile Fitnat Hanım'ın kızıdır.
1930'da Geyve'de doğdu. 1949'da Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi"
derecede bitirdi. S.B.F.'nden mezuniyetini müteakıb, Maliye Bakanlığı
stajyer Memurluğuna tayin edilerek Devlet hizmetine girdi. Nisan
1955'te Karayolları Genel Müdirliği, Ağustos 1955'te tekrar Maliye
Bakanlığı, Mart 1957'de Devlet Su İşleri Gn. Müdirliği Teşkilatlarında
Memurluklara girdi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi'nde fark sınavı
verip sertifika aldığından, Ocak 1960'da Maliye Bakanlığı Hazine
Avukat stajyerliğine, sonra Avukatlığına getirildi. Eylül 1964'de Eşi
Orhan Giray'ın Tel-Aviv Mali Müşavirliğine nakli üzerine memuriyetten
ayrılıp Tel-Aviv'e gitdi. 1967'de yine eşiyle birlikte Yurd'a dönüp
avukatlığa başladı. Halen (Mart 1970) Ankara Barosu'na kayıldı
avukatlık yapmaktadır. 7 Kasım 1958 Cuma günü S.B.O. 1944 yılı (2602
Sıra Numaralı) mezunlarından Orhan Giray ile evlendi; 9.6.1959 doğumlu
Ayşegül Giray, 24.3.1961 doğumlu Ela Meral Giray adlarında 2 kızı ile
4.4.1967 doğumlu İhsan adında 1 oğlu vardır (1970). İngilizce
bilmektedir.
Mülkiye hayatına aid bir hatırasını şöyle kaleme almıştır:
"Fakülte'ye, daha doğrusu Mülkiye Mektebi'ne ilk yatılı kız talebe
olarak girme şansı bana isabet etmişdi. Fakat o zamana kadar böyle bir
ihtimal vuku bulmadığından S.B.O. müdiri Fethi Çelikbaş: "Mekteb
yatakhanesinde kız talebenin yatması için müsaid yer olmadığını, ancak
istediğim takdirde sadece talebeye verilen yıllık palto hakkından
istifade edebileceğimi, bu takdirde de mecburi hizmet mükellefiyetine
tabi tutulacağımı" beyan ettiler. Tabi kabul etmedim. Altı ay sonra
Mekteb Fakülte oldu ve ben de diğer talebeyle birlikde burs almağa
başladım.
Birinci Sınıfta kız talebe olarak sadece iki kişi idik. Bütün
Fakülte'deki kız talebelerin sayısı sekiz idi. İkimiz de o zamana
kadar erkek talebeyle bir arada okumamış olduğumuz için gaayet
sıkılgandık. Bu durum Anayasa Profesörümüz Bülend Nuri Esen'in
gözünden kaçmamış olacak ki, Sınıfda bir münazara tertiblemeğe karar
verdi ve ikimizi karşılıklı guruplara dahil etdi. Münazara günü
geldiğinde, sadece kendi sınıf arkadaşlarımız önünde konuşmamıza
rağmen o kadar heyecanlanmışdık ki sonradan Hocamızın da tasvir ettiği
şekilde, sapır sapır titremişdik. Ben konuşmamı yaparken sadece
Hoca'ya dönerek konuşuyordum. Hocamın: "Sınıfa dönerek konuşmam"
hususundaki ihtarı üzerine Sınıfa döndüğümde bütün arkadaşların bize
dön şeklindeki kol işaretlerini görünce yeniden Hocaya dönüp anlatmağa
başladım. Bu münazara sıkılganlığımızı atmamızda ilk adım oldu. Üçüncü
Sınıfda iken Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Hukuk Fakültesi Kız
Talebeleri arasında tertiblediğimiz münazara sebebiyle, Hukuk
Fakültesinin hıncahınç dolu salonunda konuşurken, eski sıkılganlığımın
onda birini hissetmediğimi söyleyebilirim."
***
Mona Roza'nın şairi Sezai Karakoç kimdir?
Sezai Karakoç
Fakülte Numarası: 412
Yasin Karakoç ile Emine Hanım'ın oğludur. 1933'te Ergani'de doğdu.
1950'de Gaazi Anteb Lisesi'ni bitirdi. S.B.F'nden mezuniyetini
müteakıb, 30.11.1955'te Maliye Bakanlığı stajyer memurluğuna tayin
edilerek Devlet hizmetine girdi. 11.1.1956'da, açılan sınavı kazanıp,
Maliye Müfettiş Muavinliğine atandı. 3.2.1959'da Gelirler
Kontrolörlüğü'ne nakledildi. 1.7.1960'da silah altına alındı;
30.12.1961'de yedek teğmen rütbesiyle terhis edildi ve Gelirler
Kontrolörlüğüne döndü. 21.6.1965'te görevinden ve memuriyetten
istifaen ayrıldı. Tamamen yazarlık ile uğraşmaya başladı. Bir süre
Yeni İstanbul Gazetesi'nde fıkra yazarlığı yapdı. 1955'de "Şiir
Sanatı", 1961'de "Diriliş" adlarında 2 dergi çıkardı. Her ikisi de
ikişer sayı çıktıktan sonra kapandı. 1966'da "Diriliş Dergisi"ni
yeniden yayınlamaya başladı. Bundan sonraki durumuna dair yapılan
bütün araştırma ve soruşturmalardan olumlu bir sonuç alınamadı. Elde
edilen bir posta kutusu adresine gönderilen 5 mektuba da cevap vermek
nezaketini ve izanını göstermedi.
Prof. Mehmed Kaplan, hakkında şunları yazmışdır: "O'nu umumi bir
ideoloji veya temayüle bağlamak istersek; Dindar ve muhafazakar
zümreye sokabiliriz. Karakoç, Cumhuriyet Devri'nde birbiriyle çatışan
(sağ-sol) iki asli temayül'ün ikisinden de ayrı, kendisine has bir yol
tutmuştur."
Cemal Süreya: "Karakoç, Hayber'i (kalesini) yer altı sularıyle
kuşatmak istiyor. Bunu yaparken Kale'nin etrafındaki hendeğin
sularından da yararlanıyor."
Ece Ayhan: "Sezai'de bir düş kamerasıyle çekilmiş izlenimi veren
imajlar daha başat'dır."
Rasim Özdenören: "..O, şiirimizde yeni bir mistisizm'in habercisi
olarak geliyor."
demektedirler.
***
Bir diğer kaynakta ise "Mona Roza" şiiri ve Sezai Karakoç hakkında şu
ifadeler geçmektedir.
"Çaylardan gözümüzü açamıyoruz. Millet eğlencede. Günler - Geceler,
Konserler gırla gidiyor. Nejat yine bir şiir gecesi tertipledi. Biz
şiirden anlayanların geleceğini sanmıştık. Yanılmışız. Mona Roza
bilmecesi çözülür gibi oldu ama, adamlarda zevk yok ki gürültüye
boğdular.
Kalemini eline alan birşeyler yazmaya başladı. Şahane muharrir -
şairlerle doldu gitti! Ahmet Çimen korse hikayesini tamamlamış. Daha
dün anlatıyordu. Azizim, diyordu, "Hikayemin en hoş yeri korsesine -
pardon sütyenine - adamın titreyen ellerini dokundurduğu andı. Kadının
"yapma"diye utangaçlık göstermesinde bir ilahiyet vardır. Ben o
satırları nı okuyunca ölüyorum vallahi; evlenmek istiyormuş, kız
arıyormuş. Hasan Basri forsunu kaybetti. Güya arkadaşları kendisine
oyun oynamışlarmış. Alp bir ukalalaştı, bir ukalalaştı görme. Hürmeti,
nezaketi unutmuş. Burs alıyor da ondan. Aşıkmış. Olur ya, sinek nereye
desen konar. Sezai nihayet beklendiği halde bir türlü yapamadığı garip
seyahatini geçen gün adeti üzerine aniden yaptı. Sabahleyin kendisiyle
konuşmuştum. Akşama tiyatro için sözleşmiştik. Öğleden sonra uçmuş.
Öğrendik ki iki ay gelmeyecekmiş. Üç gün sonra bir de baktık ki
karşımızda.
Sümer Kalaç bu sene bir alem. Esaretten kurtulmuş olacak ki ara
mektebe gelmez oldu. Gelince de arka sıralarda oturuyor. Yıldız,
Şükran falan erkek arkadaşlarından korkuyorlarmış. Üçten Muazzez,
Şükran biraz açıldılar. Gönül Davran yine kendi aleminde. Hukuktan
biriyle evlenecekmiş. İnşallah. Öbür Suzan Figaro Enstütisüne devam
ediyormuş, vücut güzelliği müsabakasına girip kazanacağım diyormuş."
* * *
Muazzez Akkaya ile Sezai Karakoç aynı karede!
Ve işte en meşhur Akrostiş Şiir "Mona Roza"
KAYNAK:
http://www.karakutu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=2508