Günün Âyet-i Kerimesi

36 views
Skip to first unread message

Cengiz Hocaoglu

unread,
Apr 23, 2020, 1:05:54 PM4/23/20
to Allah ve Peygamber Google Groups

“Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”

(Bakara, 2 / 183)

 

Açıklama:  Oruç, dinimizin temel esaslarından biridir. O aslında şekil ve süresi farklı da olsa, geçmiş ümmetlere de emredilmiş bir ibadettir. Kazandırdığı birçok faydaya rağmen, insan nefsine ağır gelen ilâhî bir emirdir. Bu sebeple olmalıdır ki, önce ibadetlerin en hafifi namaz, sonra orta zorlukta olan zekât, daha sonra da belki en zoru olan oruç emredilmiştir. Böylece mükellefler kolaydan zora doğru bir alıştırmaya tâbi tutulmuşlardır. Bir önceki konuda geçen burada da tekrar gelecek olan İslâm'ın beş temeli ile ilgili hadiste aynı sıra takip edilmiştir: Şehâdet, namaz, zekât, oruç, hac...

Oruç, Medine'de hicretten bir buçuk yıl sonra şâban ayında farz kılınmıştır. Âyette, bu meşakkatli ve zorlu ibadetin sadece müslümanlara farz kılınmadığı, daha önceki ümmetlere de farz kılındığı bildirilmek suretiyle, orucun hem öteden beri uygulanan ilâhî bir kanun olduğu vurgulanmış hem de ümmet-i Muhammed'in yanlış bir değerlendirme yapması önlenmiştir. Oruç, lugatta nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak yani kendini tutmak demektir. Dinimizdeki anlamı ise, nefsin belli başlı istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişkiden bütün gün kendini tutmaktır. "Umulur ki korunursunuz" âyeti, oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma alışkanlığını elde edip, günahlara karşı kendinizi tutarak takvâya erersiniz, anlamındadır. Orucun kalkan olduğunu bildiren hadis de aynı gerçeği pekiştirmektedir.

Orucun farz kılınmasının hikmeti, Allah'ın emrine boyun eğmekle, kulluk zevkini tatmak; ruhu, riyâ ve gösteriş hastalıklarından arındırarak ihlâsı arttırmak ve kendisini Allah'ın korumasına teslim etmek için nefis ile mücâdele etmektir.

(Riyazü's Salihin - İmam Nevevi Tercüme ve Şerh: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Yrd. Doç. Dr. Raşit Küçük)

Cengiz Hocaoglu

unread,
Apr 24, 2020, 12:57:23 PM4/24/20
to Allah ve Peygamber Google Groups

“Hepiniz Allah’a koşup sığının.
Çünkü ben sizi O’nun azâbından açıkça korkutuyorum.”

(Zâriyât, 51 / 50)

 

Açıklama:  Allah’a koşup sığınmak demek, O’nun emir ve yasaklarına uymak, O’na aslâ karşı gelmemek suretiyle iyi bir mü’min olmak demektir. Allah Teâlâ’dan başkasına tapmayan, şeytanın yoluna sapmayan, sadece Allah’a sığınan kimseler, kendilerini ilâhî azâbdan kurtarırlar.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gece yatağa girince okunmasını tavsiye ettiği bir dua vardır. O duadaki “Senden kaçıp sığınacak ve senin elinden kurtulacak bir yer varsa yine sensin Rabbim!” niyâzı, bu âyet-i kerîmeye ne kadar uygun düşmektedir!

Allah Teâlâ âyetin son kısmında hem cehennem azâbına işaret ediyor hem de felâketlere uğrayan geçmiş milletlerin başlarına gelenlere dikkat çekiyor. Ben sizi hem dünyevî hem de uhrevî azâbdan korkutuyorum. Bunları düşünerek aklınızı başınıza alın, demek istiyor.

Cengiz Hocaoglu

unread,
Apr 25, 2020, 1:01:37 PM4/25/20
to Allah ve Peygamber Google Groups

Daima âdil davranın.
Muhakkak ki Allah, âdil davrananları sever.” 

(Hucurât, 49/9)

 

Açıklama:  Allah Teâlâ kullarını her hususta âdil olmaya, her konuda hakkı gözetmeye çağırmakta, her hak sahibine hakkını vermeyi emretmekte, başkalarına saldırmaktan ve zulüm yapmaktan sakındırmaktadır.  dil olmak, hakkı gözetmek, hak sahibine hakkını vermek ve kimseye zulmetmemek herkesten önce devlet başkanına yakışır ve bu onun görevidir.

Bu âyet-i kerîmenin baş tarafı şöyledir:

“Mü’minlerden iki taraf birbiriyle savaşacak olursa, aralarını bulmaya çalışın. Buna rağmen biri diğerine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse, aralarında adâletle barışı sağlayın ve daima âdil davranın. Muhakkak ki Allah, âdil davrananları sever.”

Bundan sonra gelen âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere “Mü’minler birbirlerinin kardeşidir.” Bu sebeple birbirlerine zulmedemezler ve kardeşlerini bir zâlimin eline bırakamazlar. 

Peygamber Efendimiz’in buyurduğu gibi, bir mü’min diğer mü’min kardeşinin yardımına koştuğu sürece Allah Teâlâ da ona yardım eder ve sıkıntılarını ortadan kaldırır.

Cengiz Hocaoglu

unread,
Apr 27, 2020, 12:41:20 PM4/27/20
to Allah ve Peygamber Google Groups

“…De ki: Ey Rabbim! İlmimi artır.”

(Tâhâ, 20/114)

 

Açıklama: Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz'e ilmin dışında herhangi bir şeyi kendisine artırması için dua etmesini emretmemiştir. Çünkü ilim bitip tükenmeyen bir hazinedir. Sadece sahibine değil başka insanlara ve hatta bütün canlılara da fayda verir. Hak ile bâtılı ayırmanın en önemli vasıtası ilimdir. İlmin artması insana bir yük değil, tam aksine onu yücelten bir fazilettir. İnsanın ilmi ve bilgisi arttıkça tevâzuu da artar; kişi birtakım kuruntulardan kurtulur; gerçeği anlar ve iyi bir insan olmaya elinden geldiğince özen gösterir. İlmin zıddı olan cehâlet, bilgisizlik ise şiddetle kınanır.

Cengiz Hocaoglu

unread,
Apr 28, 2020, 12:44:49 PM4/28/20
to Allah ve Peygamber Google Groups

Siz beni anın ki, ben de sizi anayım.
Bana şükredin; nankörlük etmeyin.”

(Bakara, 2/152)
 

 

Açıklama: Kulun Rabbine karşı ilk ve en önemli vazifesi, O’nun güzel adını dilinden düşürmemek ve  lutfettiği sayısız nimetlerden dolayı O’na şükretmektir. Allah Teâlâ yukarıdaki âyet-i kerîmelerde insana işte bu vazifesini hatırlatmakta ve  siz beni gerektiği şekilde anıp zikedin ki, ben de sizi bana yakışan şekilde anayım, buyurmaktadır.

İnsan Allah’ı üç şekilde zikreder:

Diliyle, O’nun güzel isimlerini anarak, verdiği her şeye hamdederek, Kur’ân-ı Kerîm’ini okuyarak ve O’na dua ederek zikreder.
Kalbiyle, O’nun varlığını gösteren delilleri düşünüp içindeki şüpheleri atarak, kâinâtın sırlarını anlamaya gayret ederek, Allah’ın her emir ve yasağının hikmetini kabul edip O’na boyun eğerek zikreder. 

Bedeniyle, organlarının her birini Allah’ın buyrukları doğrultusunda yerli yerinde kullanarak zikretmiş olur. O zaman Allah Teâlâ da nimetlerine karşı nankörlük etmeyen, kendisini unutmayan bu şükredici kuluna merhamet eder, ona olan nimetlerini daha fazla artırır, dualarını kabul eder, onu sıkıntılardan kurtarır.
Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde Allah Teâlâ kurtuluşa ermek için kendisini zikretmemiz gerektiğini hatırlatmakta (Cum’a, 62/10), ayakta olsun, otururken olsun, yanımız üzerine yatarken olsun kendisini bol bol zikretmemizi istemekte (Nisâ, 4/103); mallarımızın, çocuklarımızın, ticaret ve alış verişlerimizin bizi Allah’ı zikretmekten alıkoymaması gerektiğini bildirmektedir (Münâfikûn, 63/9; Nûr, 24/37).
Peygamber Efendimiz de Allah’ı anıp zikreden kimsenin diri, O’nu zikretmeyenin ölü sayılacağını söylemektedir (bk. Buhârî, Daavât 66; Müslim, Zikir 12).

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages