Asıl tehlike kuş gribi değil puşt gribi

11 views
Skip to first unread message

Memati

unread,
Sep 29, 2009, 3:20:48 AM9/29/09
to Sanal Klavye


Tüm dünyayı önce kuş, sonra domuz gribi korkusu sardı. Kuş gribi ile
yatıyor, kabuslarımızda keneler tarafından ısırıldığımızı görüyor,
domuz gribi ile uyanıyoruz.



Tüm bu korkuların ve biyolojik saldırı mıdır, değil midir
tartışmalarının arasında ise, insanın yaradılışı kadar eski ve o
derecede yaygın bir hastalığı es geçiyoruz: Puşt gribi.

Puşt gribi(Bir rivayete göre latince adı homo homini lupus), çok uzun
kuluçka dönemi olan bir hastalık.

Her insan bu hastalık mikrobunu doğuştan taşıyor ve hastalık yıllarca
kendini belli etmeden kalabiliyor.

Hastalığın kendini belli etmesinde pek çok etmenin rol oynadığı öne
sürülse de, tüm uzmanlar İktidar, makam, şöhret ve paranın hastalığın
kuluçka evresinden çıkmasında en önemli faktörler olduğunda hemfikir.

Hastalığın her meslek grubundan, her toplum katmanından insanda
görülebildiği yadsınamaz bir gerçek iken, politikacılar, devlet
görevlileri, medya mensupları ve emrinde çalışanı olan tüm meslek
mensupları en fazla risk altında çalışanlar olarak anılıyor.

Hastalık sağcı/solcu, ilerici/gerici, mümin/ateist, türk/fransız ayırt
etmiyor.

İlkokul mezunu "solcu" bir "işçi", milletvekili seçildikten sonra puşt
gribi aktive oluyor, her dönem yayımlanan meclis kataloğunda meslek
hanesine "sendikacı" yazdırıyor.

Bir kaç yıl evveline kadar kıçında donu olmayan "mütedeyyin
politikacı", birdenbire edindiği aşırı malvarlığından dem vurulduğunda
puşt gribi kapmışım diyeceği yerde, "müslümanlar zenginleşmelidir"
diyebiliyor.

Yıllardır birbirleri ile rekabet ediyormuş gibi görünen, ama aslında
rekabet ediyor göründükleri televizyon reklamlarında "Sabit telefon
bizden sorulur, cep telefonu rakibimize emanet", "Cep telefonu bizden
sorulur ama sabit telefonda Allah için rakibimiz çok iyidir" diye
birbirlerini büyüten... İş gerçek rekabete geldiğinde de, halka tüm
vergiler dahil şu kadar diyerek müşteri çektikten sonra bunun 8-10 ytl
üzerinde fatura gönderen birbirinden beter "bilişim(telekom lafı ayağa
düştü ya!!)" şirket yöneticilerimiz...

Hadi bir de çok yakın çevremizden bir örnek de biz verelim. Yılların
imamı, geliyor bir akraba ziyaretinde "politikaya atılacağım, belediye
başkanlığına adaylığımı koyacağım" diyor. Bunu yakından tanıyan,
saflığını bilen yaşlı akrabaları "Evladım bu politika para işidir, sen
imam maaşınla neyine yetirebileceksin?" deyince; uyanık mütedeyyin
partili dostlarından kaptığı puşt gribinin etkisi ile, "Bir müteahhit
sponsor bulacam kendime, seçilince ona birkaç ihale vericem, bu işler
böyle dönüyor" deyiveriyor. Akrabaları da dövmekten beter ediyorlar.

Sonuç? Sonuç ne olacak. Bu hastalığın ne çabuk yayıldığını bilen
yılların kurt politikacısı başbakan çıkıyor, "Biz şımardık, halk bizi
cezalandırdı" mealinde açıklama yapıyor. Ne yapsın adamcağız, açık
açık "Partililerim puşt gribi oldu, şakşakçılar her yeri sardı" mı
desin. Bu millet "delikanlılığı" sever. Zaten o partiyi hala iktidarda
tutan olgunun da şahsında somutlaşan bu "delikanlılık" olduğunun
fazlası ile bilincinde. Puşt gribi kapanlara karşı "Arınç" ilacı
kullanmaya çalışması da bunun göstergesi. Lakin "şakşakçılar" sardı,
çok geç oldu gibi geliyor bize.

Hastalık, özellikle devlet memurlarında çok daha karmaşık olgularla
karşımıza çıkıyor.

Amirlerinin önünde son derece kişiliksiz, sünepe bir adam
bakıyorsunuz, maaşını vergisi ile ödeyen, hizmet etmekle yükümlü
olduğu vatandaşa etmediğini bırakmıyor, bir de "nerede olduğuna dikkat
et" diyebiliyor. Bir de bunların üniformalı olanları var ki ... Valla
karılarından başka kimseden korkmazlar. Hiç girmeyelim o konulara,
hassas iş!

Dedik ya! Bu hastalık özellikle "kamusal alanda" çok komplikasyon
yaratabiliyor. Mesela "kamusal hizmet" almaya giden bir bayanın,
"Hanım hanım! Burası kamusal alan! Donunu çıkar öyle otur! Kanun var
nizam var!" cevabı aldığını düşünebiliyor musunuz?

Siz inanmayın, kamusal alan sahipsiz sanın bakalım. İster don
çıkarttırırlar adama, ister sütyen. Kurumların kuralları olur arkadaş!

Bir de "şahs-ı maneviciler" var: "Biz şahs-ı maneviyi de, onları
oluşturanları da seviyoruz, ama hastalık tehlikesi var. İyi amaç için
herşey mübah değildir. Bu hastalığın şakaya gelir tarafı yok! Yapmayın
etmeyin!" dedikçe, "Şahs-ı manevi hata yapmaz. Şura, meşveret"
diyorlar.

Şahs-ı maneviler hata yapmasa, en önce 4 halife devri bitmezdi. Ashab-
ı Kiram`dan daha büyük şahs-ı manevi var da, biz mi bilmiyoruz?

Kiminle neyin meşveretini yaptıklarını ise kendilerinden başka kimse
bilmiyor. Birey dediğin nedir ki zaten! Çok samimi bir şekilde merak
ediyoruz, bu şahs-ı maneviciler, örneğin Üstad Bediüzzaman"ın ilk
zamanlarında yaşasa idi, O`nu "Bir bireydir, nedir ki, kimdir ki,
cemaatlere cemiyetlere karşı tek bir kişinin etkisi ne olabilir ki!
Yalnızdır! Ciddiye alınmayaa" derler miydi, demezler miydi?

Bir üstadı düşünüyoruz, ataklığını, cesaretini, sözünü
esirgemezliğini, civanmertliğini ...

Bir de "talebesi olduğunu iddia edenlere" bakıyoruz. O`na benzemeliler
değil mi? Allah gecinden versin, o başlarındaki mübarek bir giderse,
bu kafa ile ... (Allah`ım, bizi utandır, hep doğru olsunlar, yanıldık
diyelim, özür dileyelim, kardeşlerimiz büyüklük göstersin. Samimi
duamızdır.)

Bir gazetede, bir başyazar, belki yaşlılığın verdiği de bir etki ile
eleştirinin dozunu fazla kaçıran başka bir başyazara : "Biz de senin
evinin pis olduğunu mu yazalım" dedi. Biz o gazetenin okuru olarak
utandık!

Bu şahs-ı maneviciler iki kısım.

İlk anlattığımız, "kardeşlerimiz olan şahs-ı maneviciler" idi.

Bir de, "Hastalık merkezi" olan şahs-ı maneviciler var.

Kişisel gözlemimiz, "Kardeşlerimiz olan şahs-ı manevicilerin", "puşt
gribinin asıl merkezi" olan diğer şahs-ı maneviciler ile bir "aşk-
nefret" ilişkisi içinde olduğudur.

Dizilerde kitaplarda şurda burda devamlı olarak "Diğer şahs-ı
maneviciler şöyle şer odağı böyle hastalık merkezidir" diyorlar, sonra
bakıyoruz, yöntem olarak onlar ne kullanıyorsa, aynını taklit
ediyorlar. Bu kesinlikle kötüdür demiyoruz, belki böyle yapılması
gerekiyordur, ama "zıdlarına dönüşmeleri" olasılığı bizi
endişelendirmiyor değil.

Bizimkilerin bir tür aşk beslediği diğer şahs-ı manevicilere gelince :
Onlar kötüüüüüüüüüü! Cısssssss! Ciddiyiz! Gerçekten kötü! Hastalığın
mikrobunun sanki yaşatılması için uğraşıyorlar. Onlardan çok bahsetmek
bile iyi değil!

Başka örneklere geçelim. Devlet, bu gribin yayılması için acaip
verimli bir ortam.

Mesela, bir kaç yıl evvel, adamın biri çıktı, "Türk ordusu peygamber
ocağı diyorlar. Peygamber ocağı falan değildir" deyiverdiydi. Biz de
çok merak ettiydik, "Acaba muvazzafken mi kaptı hastalığı?" deyu.
Allah vere, Genelkurmay Başkanımız resmi olarak "Türk Ordusu Peygamber
Ocağıdır. Türk askeri Mehmetçiktir." deyiverdi de, şüphelerimiz izale
oldu.

Bir dizi seyrettik dün akşam TRT`de. Kurtlar Vadisi konseptinde,
"Ayrılık" diye bir dizi.

Senaryoya alakasız bir şekilde -Eskiden Beyoğlu`nda bazı sinemalarda,
film normal seyrinde iken, birdenbire araya porno filmden birkaç
dakikalık bir parça konur, sonra film aynen kaldığı yerden devam
ederdi, o hesap- bir sahne sokuşturulmuş, dikkatimizi çekti:

Patronu bir kızı durup dururken aşağılıyor, sonra da "Gurursuzsun sen!
Buna hiç tahammül edemem" diyor. Allaaah Allaaah. Gel de çık işin
içinden. Ne bu? Eski Türk filmlerine ağıt mı?

Hayır, bunun derdi daha farklı sanki. Senarist bir kaşıntısını
anlatıyor gibi: "Evet tuzun kuru tabiii.... Sen zenginsin. Ben
fakirlikten nelere katlanıyorum vs.vs.vs.!"... Ve istifa ediyor. İş
daha da değişiyor. Bu bize eski Türk filmi nostaljisinden çok, Elia
Kazan`ın "rıhtımlar üzerinde" filmini hatırlattı.

Türk halkına verilmek istenen mesaj nedir? "Fakirlik(yoksa başka
birşey de imge olarak fakirlik mi seçilmiş?) dolayısı ile sünepelik,
gurursuzluk" mübahtır. Varsın istediklerini söylesinler. Halden
anlamayan sapık onlar" mıdır? Her sünepeliğin, gurursuzluğun sebebi
fakirlik midir? Bu eleştiriyi yöneltenler başkalarını aşağılamaktan
hoşlanan ruh hastaları mıdır?

Bu millet en fakir zamanında onurundan, duruşundan taviz vermedi.
Şimdi saçma sapan bilinçaltı mesajları ile bunu mu değiştireceksiniz
aklınız sıra? Amaç için herşey mübahtır diyen bir zihniyet mi
isteniyor?

Devletin televizyon kanalı eliyle millete puşt gribi pompalamanın
alemi yok!

Evet bu satırların yazarı dahil, herkesin bünyesinde doğuştan var olan
bir mikroptur bu ama ... Hastalığı tüm topluma yayılacak biçimde zorla
açığa çıkartmak kimsenin hakkı da haddi de değil!

İsmail Kizir
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages