Enstüramantel
unread,Sep 26, 2009, 11:53:54 AM9/26/09Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to HipEraKTiF BilgiFormuna Hoşgeldin!
Bu rapor, Büyük Zafer öncesi ve sonrasının Müttefikler arası kapalı
kapılar ardında geçen gizli plân ve görüşmelerini kapsamaktadır.
İstanbul'daki gizli teşkilâtımız tarafından başarılı bir plânla
çalınmış, Ankara'daki Genelkurmayımıza gönderilmiş, İngiltere Harbiye
Nezareti'nin eline geçmeden 1923 yılında "Ayın Tarihi" dergisinde
yayımlanmıştır. Raporda, bilinenler yanında pekçok da bilinmeyen
olaylar ve plânlar vardır. Olay, zamanında İngiltere için büyük bir
skandal olarak nitelenmiştir. Hazırlanan bu rapordan, İstanbul'da
İngiliz Gizli Servisi arasına sokulan bir Türk casusu tarafından Felah
ve M.M. gruplarımız haberdar edilmiştir
Londra Harbiye Nezaretine Devletmeâp!
İngiliz kıtalarının Türkiye'de 1920 Kasımından 1923 Ekimine kadar olan
faaliyeti hakkında işbu raporumu takdim etmekle kesb-i şeref eylerim.
Bu devir, yakın-şark gibi müşkül bir meselenin ilgi çekici birçok
safhalarını içine almaktadır. Bu safhaların bazısında vaziyet pek
emniyetsizdi; hattâ muhase mat başlayacak gibi görülüyordu.
İngiliz kıtalarının bu müşkül ve buhranlı devri başarı ile
geçirdikleri için kendimi mutlu sayıyorum. Bununla beraber
başlangıcını 1920 yılının meş'um bir safhasını teşkil eden bu devrin
ilk devresini burada özetleyeceğim.
İlk hafta içinde aşağıdaki olaylar cereyan etmiştir:
1- İstanbul'a feci bir halde sığman Verengel Ordusu'nun çözülmesi,
2- Kars'ın sukutu,
3- Venizelos 'un düşürülmesi,
Bütün bunların vaziyet üzerinde büyük etkisi olmuştur: İstanbul'a
geniş çapta Rumların gelmesi, onların iaşe meselesini pek müşkül bir
hale sokmuştur. Her ne kadar bu vazifeyi Fransızlar üzerlerine
almışlarsa da onlara başka taraflardan da mümkün olan yardımın
yapılması insanî bir lüzum halini almıştır.
İngiliz ordu ve donanması ise bu âli-cenâbane yardıma katılmıştır. O
vakit Müttefikler arasında kararlaştırılmış bir anlaşma gereğince
İngiliz ve dört Hint taburu miktarına indirilmişti. Bundan başka Yunan
Ordusu'nun İzmit'teki 11. Tümeni ve Cezayir Bahrisefit Alayı'nın 204.
Taburu emrim altındaydı. Fransız kuvvetleri altı, İtalyan kuvvetlen
bir taburdan kuruluydu.
General Paraskevupulos, Bursa'nın ve Doğu Trakya'nın Yunan Ordusu
tarafından işgaliyle sonuçlanan harekâtı icra eylemişti.
Türk Ordusu'na gelince: Türk Milli Ordusu o zaman henüz doğuyordu.
Ordu, faal ve vatansever reislerin idaresinde muharip kuvvetlerden
teşekkül ediyordu. Başlarında Mustafa Kemal Paşa bulunuyordu. Oysa bu
kuvvetler hiçbir zaman ciddiye alınmıyordu.
Şurası do kaydedilmelidir ki gerek Ankara 'da, gerek İstanbul'da
Sovyetlerin tesirleri o zamandan beri hissedilmeye başlanmıştı. O
zaman Müttefik kıtalarının emniyetine zararlı bazı şahısların
tevzifini emretmek zaruretinde bulundum. Bunlar arasında, Bursa'ya
sevk edilen Bolşevik propagandacıları da vardı.
1920 kışı ve 1921 baharı sıralarında İstanbul'da vaziyete hâkim olmaya
başladık. Fakat Türk Millî Ordusu kuvvetçe çoğaldıkça ve teşkilât
itibariyle düzeldikçe Ankara'da Yunan Ordusu'nu Anadolu'dan kovmaya ve
Müttefikleri İstanbul'u tahliyeye mecbur etmeyi hedef tufan bir kuvvet
teşkil edilmekte olduğunu artık görüyordum.
Ciddî harekât için Yunan Ordusu'nun liyakatine tam güvenim olmadığı
için vaziyeti İmparatorluğun Genelkurmay Reisi'ne (Müteveffa Henry
Vilson'a) ve Harbiye Nezareti'ne izah etmek üzere Londra'ya gitmek
üzere mezuniyet istedim ve gittim. Bu hususta ileriye sürdüğüm
düşüncelerim 26 Mayıs 1921 tarihli bir muhtırada izah edildi. Bu
muhtırada İstanbul'daki İngiliz kıtalarının hakikî ve muayyen bir
maksadı olmadığı da belirtildi.
Fikrime göre İngiliz kuvvetleri kendi iradesini kabul ettirmeye
yeterli değildi. Yalnız, bandıramızın açılmış tutulması için de pek
fazla idi: Bu fikrimi hiçbir zaman değiştirmedim. Onun için, sırf
askerî sebeplere dayanarak İngiliz kıtalarının İstanbul'dan
alınmasını, adı geçen muhtıramda tavsiye ediyordum.
Venizelos'un düşmesinden sonra Yunan Ordusu'nda yapılan mütemadi
değişikliklerden dolayı bu ordunun ciddî harekât için ne dereceye
kadar liyakatli olabileceğinden daima şüphe ediyordum.
Fikrime göre asker iyi idi. Fakat Yunan Yüksek Kumanda Heyeti ve
Genelkurmayı'nın (genelkurmayın birçok üyesi tecrübeden mahrumdu)
geniş mikyasta harekâtı -bilhassa ciddî bir mâni karşısında-
muvaffakiyetle neticelendirileceğine kanaatim yoktu. 1922 senesinin
son ayları beni bu tahminlerimde haklı çıkardı.
Eskişehir'in işgalini hedef tutan harekâtın suya düşmesinden sonra bu
şehir ve Afyonkarahisar, daha sonra, iyi icra edilen bir taarruz
neticesinde işgal edilmişti. Ondan sonra Yunan Ordusu Ankara'nın
işgalini hedef tutan yeni harekâta başladı. Bu husustaki taarruz plânı
iyi hazırlanmıştı. Fakat bu plânın başarıya ulaşması için tecrübeli
kumanda heyeti ve kurmay lâzımdı. O zamana kadar Yunan Ordusu mağlûp
edilmemişti. Fikrimce, Ankara'ya karşı harekâta karar vermek ciddî bir
hata idi.
Çünkü Ankara'nın işgali bile Türk Ordusu'nun savaş meydanında
mağlûbiyetini temin edemezdi. Diğer taraftan, üssünden o kadar
uzaklaşmış bir ordunun iaşe ve donatımı meselesi zor olacaktı. Bunun
için de tamamen tecrübeli bir kurmay heyetine lüzum vardı.
Yunan taarruz plânı yukarıda söylediğim gibi, parlaktı. Fakat
Sakarya'nın doğusunda durmaya mecbur kalınca Yunan Ordusu'nun değeri
Türklerce de anlaşıldı. Fazla olarak levazım hizmetlerinde de
karışıklıklar çıktı. Esasen Kurmay Heyeti gerekli sevk-ül-ceyş
manevralarını icraya muktedir değildi ve Yunan Ordusu eski hatlarına
çekilmeye mecbur kaldı. Bunu, ciddî değişikliklere uğramayan bir devre
takip etti. Her iki muhasım taraf kuvvetlen hemen hemen müsavi idi. Bu
iki muhasım taraftan hiçbiri diğer tarafa katî darbeyi indirmek
kuvvetinde değildi.
Yunan Ordusu, tabii olarak, başarısızlığından dolayı hayal kırıklığına
uğramıştı. Diğer taraftan Türk Ordusu, daha büyük bir itaat ve daha
iyi bir donatımla Yunan Ordusu'nu mağlûp edeceğini anlamıştı. Başka
bir deyimle söyleyelim, iki muhasım ordudan birinde muayyen bir maksat
vardı. Diğeri o maksattan mahrumdu.
O devreyi, Türk makamlarının ordularını donatmak hususunda büyük mesai
sarf ettikleri bir devre takip etti. Hiç şüphe yoktur ki muhtelif
kaynaklardan Türk Ordusu'na çeşitli birçok levazım verildi. İngilizler
bu devre esnasında iki muhasımdan hiçbirine bir şey vermemek suretiyle
tamamen tarafsız kalmışlardı. Burada ilâve etmekliğim lâzım geliyor ki
o zaman emrimdeki 11. Yunan Tümeni'yle "Cezair-i Bahrisefit" Alayı 3-4
taburunun, İngilizlerde bir Milât hâsıl olmamak üzere, iadesini talep
ettim. Bu istidam kabul edildi.
1921 Temmuzunda Müttefik Kuvvetleri Başkumandanlığı bana tevdi edildi.
Fransız kıtaları hemen bize müsaviydi, İtalyan kıtalarının miktarı
bizimkilerden fok azdı. O zamandan beri arkadaşlarım General Monbelli
ve General Charpi'nin yardımiyle İstanbul'da kanunun hükmünü ve
emniyetini temin eden birçok tedbirler aldım. Fakat zaman geçtikçe
teşebbüs Türklerin eline geçiyordu.
Yunan maliyesi iflâsa doğru gidiyordu. Yunan askerlerinde hoşnutsuzluk
belirtileri başlamıştı. Yunan Ordusu'nda arasıra parti hislerinden
doğan hoşnutsuzluklar yayılıyordu. Ordunun da ciddî harekât için
hazırlanmasına hiçbir gayret sarf edilmiyordu. 1922 baharında
Yunanlıların, ordularını silâh altında tutmakta büyük Zorluklarla
karşılaştıkları meydana çıktı.
Yunanlılar, 1922 Martında meseleye, memnunluk verici bir hal sureti
bulmak için Müttefiklere mezuniyet verdiler. Müttefiklerin Paris
Konferansı'ndaki kararları böyle bir neticeye bağlanacağı umuluyordu.
Fakat hatırlanacağı gibi Türkler o şartları kabul etmediler. O
konferansın Yunan Ordusu'nun Anadolu'yu tahliyesi ve Türk idaresinin
teessüsü hakkındaki projeleri tahakkuk edemediğine her zaman müteessif
olacağım.
Eğer projeleri tahakkuk etseydi Anadolu ve İzmir bugünkü harap hale
gelmezdi.
O zaman Had Anesti Yunan Ordusu'nun Başkumandanlığı'na tâyin edildi.
Anesti cepheyi teftiş ettiği zaman ordunun İzmir etrafındaki müstahkem
hat yakınına çekileceğini askerlere ihsas ve ima ettirdi. Aynı zamanda
istanbul'u bir darbe ile işgal etmek üzere Anadolu'daki ordunun bir
kısmını Doğu Trakya'ya naklediyordu. Fikrime göre bu, fena fikrin
mahsulü bir proje idi ve hiçbir başarı ümidi taşımıyordu.
Had Anesti'nin bu fikri hakkında kesin bilgi alınca bir beyanname
neşrederek, İstanbul hakkında herhangi bir hareketin, 1921 Mayısında
Müttefik Komiserleri tarafından tâyin edilen tarafsız bölgeye herhangi
bir tecavüzün Müttefik kıtaları tarafından mukabeleye mâruz kalacağını
Yunanlılara bildirdim ve aynı zamanda İzmit Körfezi'ndeki İngiliz
kıtalarını Çatalca'ya sevk ederek General Charpi'nin emrine verdim.
Fransızlar da o zaman üç piyade taburundan ve bir süvari alayından
mürekkep bir takviye aldılar. Bu tedbirler meyvesini verdi.
Yunanlılar, tasarladıkları taarruzu icra etmediler. Türkler, taarruz
icra etmek üzere Yunanlıların Anadolu'dan Trakya'ya kuvvet
göndermelerinden istifade ettiler. Plânları pek parlak oldu ve
Afyonkarahisar sahasında büyük bir şiddetle tatbik ve icra edildi.
Türklerin bir muvaffakiyet kazanmaya çalıştıkları söylendi.
- Türklerin bu harekâtı ne dereceye kadar evvelden karar altına almış
oldukları şüphelidir.
Yunan Ordusu'nun güney grubu yarıldı, artık müdafaaya muktedir olamadı
ve tarihin en büyük çöküntülerinden biri olarak Anadolu'dan denize
döküldü. Bununla beraber Yunan Ordusu'nun kuzey grubundan bir kısmına,
Trakya'ya salimen geçmeye muvaffak olduğu için, takdirname vermek
gerekir.
Türkler, tabii olarak basanlarından cesaret alarak dikkatlerini,
Anadolu'daki Müttefik kıtaları üzerinde topladılar.
O zaman bu kuvvetler münhasıran İngilizlere aitti. Emrim altında
yalnız Çanakkale'de Küban Alayı'nın bir taburu ve İzmit Yarımadası'nda
iki tabur bulunuyordu. Müttefiklerin birlik ve beraberliğini göstermek
için Çanakkale'ye ve İzmit'e Fransız ve İtalyan müfrezeleri
göndermelerini İtalyan ve Fransız komiserlerinden rica ettim. Bu
dileğim hemen kabul edildi. Ben de evvelkine benzer bir tebliğ
çıkardım. Fransız ve İtalyan hükümetleri ise bu tebliği uygun
görmediler. Ve Anadolu'daki müfrezelere geri çekilmek emri verdiler.
İstanbul'un hakikî müdafaası Boğaziçi'nin 10 mil doğusunda Maltepe
Dudullu müdafaa hattından ibaretti ve Müttefik kıtaları tarafından
hazırlanmıştı.
Fransız ve İtalyan hükümetlerinin, kıtalarından hiçbirisinin Boğaz'ın
Asya sahilinde kullanılamaması hususundaki kararları durumu pek
zorlaştırdı. Çünkü emrim altındaki İngiliz kuvvetleri gerek
Çanakkale'nin, gerek İzmit Yarımadası'nın müdafaasına -bilhassa ciddî
bir taarruz karşısında- kâfi değildi. O sıralarda Türklerin bu iki
noktaya karşı kuvvet topladıktan anlaşılmıştı.
Çanakkale'deki mevki, mahallinde mevcut kuvvetlerle takviye ettim.
Evvelce Çatalca'ya gönderilmiş olan kuvvetleri de geri aldım. Bununla
beraber İngiliz kuvvetleri yine de yetersizdi. Hatta diyebilirim ki
tehlike önümüze çıktığı zaman karşı koyacak kuvvetlerim yoktu. Onun
için takviye kıtalarının gelmesine kadar mevkilerimizi muhafaza
konusunda lâzım olan vasıtaların tedariki büyük gayretleri
gerektiriyordu.
9 Eylül'de Çanakkale Müdafaası'nın tanzimini Albay Satel Gourt'a tevdi
ettim; vaziyet vehamet peyda ediyordu. Bu albayın emrinde yalnız bir
piyade taburu, bir süvari bölüğü ve bir sahra top bataryası
bulunuyordu.
Az bir müddet içinde Malta'dan iki taburluk bir takviye aldı. Bu küçük
kuvvetin faal ve muktedir komutanının idaresiyle ve tel örgüleri
vücuda getirmek üzere hizmet eden İngiliz donanması erlerinin
yardımıyla yaptığı is her türlü sitayişe lâyıktır. Bu kuvvet pek üstün
kuvvetler tarafından tehdit ediliyordu. O küçük kuvvetin takviyesi
için Çanakkale'ye İskoçya muhafız efradından, diğer taburlardan, 17 ve
19. sahra top bataryalarından, 5. ağır top bataryasında ve Ruayal
Garison Artiyeri'den mürekkep olan mevcut kuvvetlen gönderdim. Her
saat geçtikçe mevkiimizin daha ziyade sağlamlattığını hissederek
müteselli oluyordum.