1)Yaşar N. Öztürk 2)Kemalden Yanıt 3)Demokrasi ve hesap verme 4)Ata'dan İnönüye

29 views
Skip to first unread message

Kemal Rastgeldi

unread,
Jul 1, 2016, 2:43:36 PM7/1/16
to
From: tarik...@hotmail.com
Subject: Yaşar Nuri Öztürk bir Atatürkçü değildir...
Date: Thu, 23 Jun 2016 22:35:46 +0300

              Saygın Kemal Rastgeldi Ağabeyim.
Yaşar Nuri Öztürk bir Atatürkçü değildir...
O, 2002 yılında bir TV kanalında Bilge Önder Atatürk'ün 
Dil Devrimi ile tapınmaya çağrı'nın (ezan'ın) Türkçe okunmasına karşı çıkmıştı...
"Türkçe ezan dendiğinde tüylerim diken diken oluyor" demişti.
Ona bir mektup yazdım. Bilge Önder'in devrimlerine dil uzatmasının
büyük bir saygısızlık olduğundan söz ettim. 
Bu kınama-yergi mektubumu, Yaşar Nuri'nin CHP milletvekili adayı olduğu 
Bakırköy İlçesindeki seçim bürosuna götürüp bıraktım...
Bana, yanıt veremedi, ben de ona dava açma hazırlığına girdim.
O günlerde ulusalcı çizgisini yitirmemiş olan Cumhuriyet Gazetesine sıkça giderdim.  
Benim ödünsüz Atatürkçü kardeşim Deniz Som'a açtım konuyu.
Deniz Som bana "Mektubu bana da ver, ben o mektubunu köşemde yayımlayayım;  
o itiraz eder 'ben böyle demedim' derse, dava açarsın" dedi.
"Peki" dedim, mektubun bir kopyasını Deniz Som'a bıraktım. 
Deniz Som, 15 Ekim 2002 günü köşesinde "Yaşar Nuri'nin Tüyleri" 
başlıklı bir yazıyla benim mektubumu kamuoyuna duyurdu. 
Yaşar'dan ses çıkmayınca Deniz Som, 25 Ekim 2002 günü "Eski Kaşar" başlıklı
bir yazı daha yayımladı. 
Yaşar Nuri'den gene ses çıkmadı. Bu yazıları ek 1, 2'de sunuyorum.
Yaşar Nuri Öztürk'ün bu saygısızlığı, İlhan Arsel'in de gözünden kaçmamıştı.
İlhan Arsel'in "Deniz Baykal'a..." başlıklı yazısı Cumhuriyet gazetesinde 
25 Ekim 2002 günü yayımlandı. 
İlhan Arsel, Baykal'a "Bu ilahiyatçı, vahyin üstünlüğü gibi bir köhne inanışa
saplanmış biridir. Kurana dönüş çağrılarıyla bu toplumu Atatürk'ün soktuğu 
çağdaş raydan çıkarma uğraşısı içindedir. Bu, Türkiye için bir felaket olacaktır..."
demişti. Yaşar Nuri Öztürk'ün CHP'den milletvekili yapılışına çok ağır bir eleştiri 
getiren bu yazıyı da ek:3 'te sunuyorum...
Sözün özü, kişileri, olayları, konuları derinliğine incelemeden, Prof. Coşkun Özdemir'in
yaptığı gibi, Yaşar Nuri'yi çağcıl, bir aydınlanma simgesi kişi olarak görmeyelim; 
böylesi gerçekdışı ve üzücü söylemlerle gerçek aydınların yüreğini sızlatmayalım...
Saygın Kemal Ağabeyim. Size de düşündeşlerime de erinç, gönenç dilerim... 
           Bir Atatürk Devrimcisi 
                          Tarık Konal

Değerli Tarık Bey,
Ülkemizi işgalcilerden kurtarma mucizesinden sonra, yüce Atatürk islamiyetin yüzyıllardır rehin aldığı halkın aklını da dincilerin pençesinden (beyinleri "şeriat virüsü"nün işgalinden) kurtarma savaşını başlattı. Ülkemizin en büyük talihsizliği, O'nun erken ölümü yüzünden o çok önemli devrimin (yani aklın özgürleştirilmesinin), laikleşmenin yarım kalması, hatta hainler tarafından yönümüzün karşı devrime dönüştürülmesidir. Bayar ve Menderes, yaptıkları kötülüğün ülkeyi nerelere, hangi felaketlere sürükleyeceğini o zaman belki hayal bile edememişlerdir. İrtica öyle bir canavardır ki hangi topluma girerse önce beyinlere saldırarak akılcılığı, özgür düşünceyi bitirir, (bir zamanların ilahiyatçısı olup islamiyetin gerçek yüzünü görebilen) Turan Dursun gibi filozoflaşmış, yürekli aydınları yok eder. İslamiyetteki (ve diğer dinlerdeki) en büyük "hurafe", yani bilim, akıl, mantık karşıtlığı, öldükten sonra insanın tekrar (ve sonsuza dek) dirileceği yönündeki büyük yanılgıdır, ki insanlara her türlü saçmalığı, ("canlı bomba"laşma, cihat uğruna katilleşme, çölde şeytan taşlama gibi) ilkellik ve çılgınlıkları kolayca yaptırabilmektedir. Yaşar N. Öztürk'ün kuranda bulunan yanlışlıkları, çelişkileri, hatta (aşırı doğurganlık gibi) zararlı hükümleri dile getirdiğini pek duymadım; aksine, kuranı her derde deva şeklinde görmüş ve göstermeye çalışmıştır, örneğin ruhun varlığını hiç sorgulamamıştır. Ama yine de, insanların körü körüne her söylenene aptalca inanmamalarını, sorgulamalarını, kafalarını çalıştırmalarını tavsiye etmiştir. Hatta onun (alttaki yazıda) sekülerliği savunmak istediği söylense de, "ancak toplumun buna hazır olmadığının bilincindeydi" denilse de, toplum hiç bir zaman inanç konusunda kendiliğinden "hazır" duruma gelmez, doğru şekilde yönlendirilmesi, bilinçlendirilmesi gerekir. Riskleri göze alabilen idealist, özverili, (filozoflaşmış) yürekli aydınlar ancak değişime önayak olup gerekli devrimi meydana getirebilir. Önce, din konusunu "tabu", yani sakıncalı, yasak alan olmaktan çıkarıp her ortamda dürüstçe, açıkça, korkusuzca tartışmak, bilimsel yöntemlerle irdelemek gerekir. Atatürk'e hayranlığım, yurtseverliğim, vicdanım bana bu dikenli yolda yürümenin gerekliliğini gösteriyor, fakat irtica canavarına yem olmadan hedefe doğru ilerlemek için güçlenmek, örgütlenmek, fedailerin sayısını çoğaltmak gerekir. Başta ülkemizin, çocuklarımızın geleceği uğruna, daha fazla gecikmeden, böyle bir fedakarlığa katlanıp "kutsal davaya", yani din imanla kandırılan halkımızı bilinçlendirme seferberliğine bakalım kimler katılmak ister?!.. Yanıt için önceden teşekkürler.
24.06.2016              Kemal Rastgeldi

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Date: Thu, 23 Jun 2016 19:33:08 +0000
From: taner....@yahoo.com.tr
Subject: Yan: 1)Kemalden Yanıt: Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK 2)Ata'dan İnönüye

Yaşar Nuri Öztürk islamiyeti mümkün olduğunca hurafelerden arındırarak olabildiğince bir akıl dini olarak topluma sunmaya çalıştı. Tabii bu çaba din bezirganlarının işine gelmedi ve onu dışladılar. En büyük mücadelesini de bu bezirganlarla yapmak zorunda kaldı. Bence Yaşar Nuri bir adım daha ileri gidip daha seküler bir söylem geliştirmek istiyordu (bunun işaretlerini de vermişti) ancak toplumun buna hazır olmadığının da bilincindeydi. En büyük üzüntüm, yerini doldurabilecek birisinin ortada görünmemesidir.
 t.ü.  
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Unutturulmak istenen milli egemenlik bilincidir.
* TC Devletinin kurtuluş ve kuruluş aşamaları unutturularak millet bilinci ümmet bilincine dönüştürülmek istenmektedir.
* Cumhuriyet kazanımları karşı devrimle yok edilmektedir.
* Karşı devrimcilerin bu karanlık emelleri karşısında halkın büyük çoğunluğu suskun ve gelişmelere seyircidir.
* Bugün susar ve tepki vermezsek çocuklarımız ve torunlarımızın geleceğinin kararacağının, tehlikenin farkında değildir...
Ancak Atatürk’ün gençliğe hitabesinde belirttiği “Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!” dediği gün bugündür. 
* Gün milli egemenliğe sahip çıkma günüdür.
* Gün saltanata karşı milli egemenliği savunma günüdür.
* Gün çocuklarımız ve torunlarımız için geleceğimize sahip çıkma günüdür. Gün dayanışma günüdür.
* Haydi, dayanışmaya, haydi “Halk Dayanışmasına”, haydi İzmir’den başlatacağımız halk dayanışmasına, Atatürk’ün önderliğinde yeniden 19 Mayıs’a…
Anayasanın 2nci maddesinde nitelikleri “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”diye belirtilen Cumhuriyete sonuna kadar sahip çıkacağız. Bu yolumuzdan bizi döndüremeyecekler, yılmayacağız, yıkılmayacağız, teslim olmayacağız. Sağlıklı ve özgür günler dileği İle hepiniz saygı İle selamlıyorum.                  
23.04.2016
H.Zeki Sungur
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

> From: aev...@vt.edu
> Subject: Demokrasi ve hesap verme
> Date: Fri, 24 Jun 2016 13:51:55 +0300
>
> İngiltere halkının AB’den çıkma kararının doğru mu, yanlış mı olduğunu zaman gösterecek. Fakat Türkiye ve benzeri sahte demokrasilerin gözlemesi ve öğrenmesi gereken ders şudur. İktidar ve iktidarın başı, tutumunun ve kararlarının halk tarafından desteklenmediğini hisseder hissetmez sorumluluk kabul ediyor ve istifa ediyor. Hem de kimseyi azarlamadan, suçlamadan, efendice, nezaketle istifa ediyor.
> TÜrkiye iktidarı elinde tutan çete ve onun başı her türlü ahlaksızlığı yapıyor, ettiği yemini ve anayasayı her gün çiğniyor, iç ve dış politikada her türlü acemiliği, beceriksizliği yapıyor, kendini ve ülkeyi bütün dünyanın alay konusu yapıyor. Daha saymakla bitmeyecek ahlaksızlıkların, yetersizliklerin, binlerce şehidin sorumlusu. Ne hesap veriyor, ne de kimse hesap soruyor. Muhalefet’e gelince, neredeyse iktidar kadar onursuz ve etkisiz. Onlarca seçim kaybetmiş muhalefet liderleri ve parti yönetimleri hala iş basında.
>
> David Cameron’ın istifa etmesi için hiç bir yasal ve etik neden yoktu. Kimse de istifasını istemedi. 2015 seçimlerinde başbakan ve Muhafazakar Parti lideri olarak halkın %40’ının oyu ile iktidara geldi. Kendisi ve kabine üyelerinin hiç birisi en küçük bir yolsuzluk, hukuk ve ahlak dışı işlev ve davaranışla suçlanmadı. Ama, hükümet olarak AB’de kalmayı savunduğu, fakat halkın %52’sinin buna karşı oy kullandığı için, halkın %4 fazlasının güvenini yitirdiğine inandığı için istifa etti.
>
> İstifasının Downing Street 10 adresinin önünde sokak ortasında açıklarken etrafında 1000’lerce Gestopa yoktu; tek başınaydı, en yakınındaki kişi bir kaç metre ötede ayakta dinleyen eşiydi. Basın ve televizyon sokağın öte yakasındaki kaldırımda ve daha uzağındaydı. Üstelik İngiltere’de anayasa bile yok, ama demokrasi uygulaması ve geleneği var, ve bunlara saygı duyan siyasiler var.
Halimize gülelim mi, ağlayalım mı? Umarım Türk (M)illeti ve oy verdiği ahlaksızlar, onursuzlar ders alır.
>
> A. Esen
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bizdeki bu olumsuzluklar, toplumun başta dinle afyonlanmış olmasının doğal sonuçlarıdır. İngiltere bir "bilim toplumu" olarak tanımlanabilir, biz ise gittikçe daha çok "inanç toplumu" olma çabası içindeyiz; kaprisli, ihtiraslı, kibirli bir imamın peşinden aptalca sürüklenmekteyiz. Halkın ayılması için galiba daha büyük felaketlerin gelmesi, yani daha çok ağlamamız gerekiyor. En iyi ve etkil şekilde çocukken ders alınır. Bunu bilen dinciler erken yaşta çocuklarımızı kaparak körpe beyinlerini kendi ilkel isteklerine göre şekillendirmekte ve böylece daha sonra hayattan ders almasını bilmeyen akılsız bir (m)illet haline getirmektedir. Laik, bilimsel, çağdaş bir eğitim için ciddi bir mücadeleye acilen başlayamıyorsak eğer, sonuçlarına da ağlayarak katlanmak zorundayız!
24.06.2016                     Kemal Rastgeldi


From: prof.cosk...@gmail.com
Date: Thu, 23 Jun 2016 00:17:02 +0300
Subject: Re: Woman’s hijab pulled as she’s spat on, punched and yelled at in London, Ontario, supermarket | National Post
To: krast...@hotmail.com

Yaşar Nuri için çok üzüldüm. Bir aydınlanma simgesi idi; akılcılığı, bilimi, savunan, yobazlığa savaş açan; çok yazık.
Coşkun Özdemir
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Değerli Profesörüm, Sevgili Hemşerim,
Daha önce de belirttiğim gibi, gerçek aydın, tercihini (inanç değil) bilimden, akılcılıktan yana            (katıksız, tavizsiz bir şekilde) yapabilen, birbirine tamamen zıt olan "inanç" - "bilim" alanlarını bağdaştırmaya, karıştırmaya kalkışmayandır. Bunun bizde en iyi tanınan, özverisi, cesareti özgür düşünceyi benimseyen yurtseverlerce taktir edilen örneklerinden biri Aziz Nesindir. Halkımızın bağnazlıktan, din sömürüsünden kurtarılması için (Yaşar Nuri gibi din adamlarından çok) yeni Aziz Nesinlere, Uğur Mumculara, Turan Dursunlara, kısacası "aydınlanma şehitleri"nin özelliklerini taşıyan bilgili, yürekli, duyarlı gerçek aydınlara ihtiyaç vardır. Şimdiki din eksenli eğitim sistemi, onlar gibi (inançsız) aydınların yetişmesini, (Arap icadı) "yüce dinimize" karşı (çok gecikmiş gerekli reformları tetikleyebilecek) eleştirilerde bulunulmasını engellemeye yöneliktir. Velhasıl, cehaletle, ortaçağ karanlığıyla boğuşmamız, dincilerin, "kindar imamların" baskısı ve "kutsal tahakkümü" altında inlememiz, "mücadeleci", yürekli aydın kıtlığı yüzünden çok uzun yıllar devam edecektir. Atatürk'ten sonra O'nun ilkelerinden, aydınlanma yolundan gittikçe uzaklaştırılan, çağdaş, akılcı eğitim olanağına yeterince kavuşamayan halkımızın kalan aklını da elinden almaya çalışan azgın din bezirganlarına karşı giriştiği azimli mücadelesi ve islamiyetteki olumsuzlukları eleştirme yönündeki cesareti, reformculuğu bakımından Yaşar N. Öztürk saygıyla anılmayı hak etmektedir. Sayıları artan, başta medya aracılığıyla halkı arsızca kandıran "Prof" ünvanlı şarlatanların, siyaseti kirleten dincilerin onun uyarıları, iyi niyetli çabaları karşısında utanç ve nedamet duymasını, (eğer varsa) vicdanlı diyanetçilerin onu örnek almasını dileyerek anısı önünde yine de saygıyla eğildiğimi belirtmek isterim.
23.06.2016                    Kemal Rastgeldi
   

From: atil...@web.de
Subject: Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
Date: Wed, 22 Jun 2016 17:42:48 +0200
 
ÇOK ACI KAYBIMIZ
Cumhuriyet Türkiyesi'nin yetiştirdiği, saygın ve yetkin bilim adamı,
ilahiyat ve felsefe profösörü, lâik Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkma ve savunma konusunda
son derece azimli; Atatürk'ün tasarımı ve önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimi ile
Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu

Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'ün
yaşamını yitirdiğini, büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz.

Kendisine Tanrı'dan rahmet; ailesine, yakınlarına, dostlarına ve sevenlerine içtenlikle başsağlığı diliyoruz.
Çok erken veda ettin sevgili Hocam…

Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dinin yoğun şekilde sömürü aracı olarak kullanıldığı ükemizde Atatürkçü Düşünceye sahip kimselerin "inancı" değil "bilimi"(akılcılığı) önemsemesi, benimsemesi, savunması gerekir düşüncesindeyim. Yaşar Nuri Öztürk islamiyete farklı bir şekilde bakma eğilimiyle tanınsa da, temelde yine de bir ilahiyatçıdır, tüm kerametleri kuranda arayan bir din adamıdır. "Bilim adamı" özelliklerini taşımadığı için de bu denli övgüye layık olmadığı düşüncesindeyim. Onu "Türk Devrimi ile Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu" olarak tanımlamak kanaatimce bir abartıdır. Sn. Tarık Konal onun hakkında gerçekleri daha doğru şekilde yansıtan yazılara imza atmıştır. Bu konunun aydınlatılması yönünde bizlere yardımcı olmasını kendisinden rica etmenin yararlı olacağını saygı ve selamlarımla belirtmek isterim.
Kemal Rastgeldi


From: dma...@ttmail.com
Subject: Fw: Ata'dan İnönüye
Date: Tue, 21 Jun 2016 14:34:58 +0200

Atatürk'ten İsmet Paşa'ya, 30.10.1923        

 

"SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet'le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor. Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Yolumuz açık olsun!"

Tarih 30 Ekim 1923... Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'yı Köşk'e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa'ya böyle sunar. Atatürk ve arkadaşlarının devraldıkları ülke işte böyle perişan durumdaydı. 10 Kasım'da parlak nutuklar atarak, bağlılıklarımızı bildirerek andığımız Atatürk'ün nasıl bir mucize yarattığının bilincinde miyiz? Bugün ona sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa sadece nutuk mu atıyoruz?

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bilimle inanç birbirine zıt olduğuna ve bağdaşamayacağına göre, bir kimse ya "bilim adamı", ya da "din adamı" sayılabilir. Bilimi, akılcılığı benimsemeyenlere, özümsemeyenlere "aydın" demek doğru olmadığına göre, din konusunda uzmanlaşanlara, bilgi sahibi olanlara "aydın din adamı" demek de doğru sayılmamalıdır. O tanımlamaya uygun, yani aydın din görevlilerinin yetişmesi için Atatürk'ün başlattığı girişimler başarılı ve ülkeye yararlı olamamıştır. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizin despotik bir din devletine dönüştürülmesi yönünde en büyük katkıyı, desteği sağlamaktadır. Bütçesi tüm bakanlıklardan daha büyük olduğu için milletin sırtındaki en büyük yük durumundadır. Sayısız (ihtiyacın çok üstünde) din adamının maaşı bizlerden (örneğin, Alevilerden, başka dine mensup olanlardan, inançsızlardan) kesilen vergilerden ödenmektedir ve çoğu AKP görevlisi (ajanı) şeklinde çalışmakta, camiler AKP'nin kışlaları haline getirilmektedir. Atatürke (ve ülkemize) yapılan en büyük ihanet, laikliğin dışlanması, irticanın azdırılmasıdır (ve başta CHP'nin sessiz kalmasıdır)!..
23.06.2016             Kemal Rastgeldi 

 
2002_10_15_Cum_Yasar_N_Ozturk.jpg
2002_10_25_Cum_Eski_Kasar.jpg
2002_11_18_Cum_DBaykal-a_Mektup.jpg
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages