KISA KISA DUYURULAR...
KERİM ÖZBEKLER
GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
24 AĞUSTOS 2014 PAZAR GÜNÜ, SAAT.10.00-12.30 ARASINDA;HOCA AHMED YESEVİ VAKFI-KÜÇÜK AYASOFYA MAHALLESİ, KÜÇÜK AYASOFYA CADDESİ, HÜSEYİNAĞA MEDRESESİ SULTANAHMET-İSTANBUL
TEL.0-212-6385012 FAX.0-212-6383547 ADRESİNDE, 15 GÜNDE 1 YAPILAN KAHVALTILI YESEVİ DOSTLARI TOPLANTISI'NIN 99.YAPILACAKTIR. KAHVALTI İLE SOHBET ARASINDA 5 DAKİKA HOCA AHMED YESEVİ'NİN DİVAN-I HİKMETLERİNDEN SEÇMELER OKUNACAKTIR, TARİH ARAŞTIRMACISI VE YAZAR ORHAN SAKİN ''TARİHİ KAYNAKLARA GÖRE İSTANBUL DEPREMLERİ'' KONUSUNU ANLATACAKTIR. İSTEYEN HERKES BU TOPLANTIYI ÜCRETSİZ OLARAK İZLEYEBİLİR, İLGİLENENLERE ÖNEMLE DUYURULUR.
*****************************************************************************************
TURKEV
Boston, 15 Boston Street, Avlu ici, South Boston, MA 02127, 781 835 7650
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
ADRESİNDE, 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLANACAKTIR.
Etkinlikte davetlilerin hazirlayacagi yemekler ikram edilecek. Sizler de dilerseniz sevdiginiz yemeklerle etkinlige katkida bulunabilirsiniz.
ZAFER BAYRAMI PROĞRAMI İÇERİĞİ;
- Saygi Durusu ve Istiklal Marsi,
- Gunun anlam ve onemini belirten giris konusmasi,
- Ikram ve yemek arasi / Zafer Bayrami Ozel Fotograf Sunumu eşliğinde,
- 30 Agustos Zafer i hakkinda bir siir,
- Turgut Ozakman'in Su Cilgin Turkler VCD'sinin ZAFERE DOGRU (49dk) bolumu seyredilecek,
- Cay-kahve esliginde sohbet.
AMERİKA-KANADA VE MEKSİKA'DA BULUNAN TÜRKLERE ÖNEMLE DUYURULUR.
*****************************************************************************************
KAYSERİ'DE 37 YILDIR AYLIK OLARAK YAYINLANAN ERCİYES DERGİSİ'NİN AĞUSTOS 2014 TARİHLİ 440.SAYISI YAYINLANDI VE BU GÜN POSTA VASITASI İLE ELİME GEÇTİ, 32 SAHİFELİK BU DERGİYİ EDİNEREK OKUMAK. YAZI-ŞİİR GÖNDEREREK YAYINLANMASINI SAĞLAMAK İSTİYORSANIZ AŞAĞIDA Kİ BİLGİLERİ KULLANARAK, İRTİBAT KURABİLİRSİNİZ;
ALİM GERÇEL
ERCİYES DERGİSİ
SAHABİYE MAHALLESİ MUHTARLIĞI
KALENDERHANE SOKAK, NO 8
38010 KOCASİNAN-KAYSERİ
TEL+FAX.0-352-2317303
E POSTALAR;
alimg...@mynet.com
erciyes...@mynet.com
bi...@erciyesdergisi.com
İLGİLENEN GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR-EDEBİYATÇI VB.GİBİ KİŞİLERE ÖNEMLE DUYURULUR, ALİM GERÇEL'E FACEBOOK ÜZERİNDEN DE ULAŞABİLİRSİNİZ.
*****************************************************************************************
ABD’NİN ÇİN SEDDİNE NAFİLE SEFERLERİ...
ORHAN ÖZKAYA
Batılı Haçlı irtica, ABD de perde gerisinde ve kendilerine köle haline getirdikleri taşeron laşmış Afrika yönetimlerini de koalisyonlarına dâhil ederek, başlattıkları Mali saldırısı, esas anlamda Çin’i dize getirmeye yönelik bir operasyon. ŞİÖ, BRİCS ve Avrasya eksenini kır maya amaçlamak, küresel finans ekonomisini savaş ekonomisiyle entegre etme saldırganlığını Çin, Hindistan, Pakistan kadar ulaştırma hedefi… Bu nedenle Mali’yi Afrika kapısı olarak kullanmakta, daha önce Fildişi Cumhuriyeti, Sudan, Çad, Cibuti, Burkina Faso, Etopya ve Nijer’deki kapılara bir yenisini ekleyerek, Afrika kıtasını ortaçağ emperyalizminden da ha beter karanlığa sürükleyerek zorbalığını dayatmak… Çin ve Hindistan’ı Afrika’daki karşılıksız ekonomik ve askeri işbirliği sürecinden uzaklaştırmak…
Afrika halklarının bağımsızlıkçı kalkınma hamlelerine darbe indirmek… Bu nedenle Mali’yi acil plân olarak sıçrama tahtası halinde kullanıp, askeri çıkartmayı önce Fransa’yla başlattılar. ABD, insansız hava aracı yardımını Nijer’deki üssünden sağlıyor. İngiltere’de lojistik destek vermek için Mali’ye girdi. Bütün bunlar, koçbaşı olarak Fransa’nın kullanıldığını ve askeri destek olarak ta iyice kısıtlı davrandıklarını gösteriyor.
ABD, Moğol İmparatorluğu’na mı özeniyor?
Aslında ABD, Moğolların Çin seferine çıkışı gibi, Çin Seddi’ne kadar inme sevdasında, Ortadoğu’dan başlattığı yolculuğu, Afrika’nın Kuzeyi’nden içlere doğru kaydırarak ilerletme ye çalışıyor. Avrasya, Hindistan ve Pakistan’da uyguladığı halkları parçalayarak mikro milliyetçilik stratejisinin iflası karşısında, bu sefer, Ortadoğu ve Kuzey ve Batı Afrika kapılarını zorlayarak Çin’i basınç altında sıkıştırmayı hedefliyor. Ancak Çin Seddi’ ne kafasını fena halde vurmaktan da kurtulamayacak. Kapitalist sömürgeciliğin sonuna doğru hızla yuvarlandığının ve artık sömürge halklarının eskisi gibi kendilerini sömürtmeye niyetli olmadıklarını anlaması pek fazla gecikmeyecek. AB ülkeleri toplu iflâsları yaşıyor; işte Yunanistan’ın durumu, on binlerce insan sokaklarda yatıyor. Grevler, boy kotlar ordu ve polis güçlerine kadar dayandı.
Genel grevler sürekli hale geliyor. Kemer sıkma önlemleri, kemerlerin koparak tarumar olmasına neden oldu. Maaşlar ödenemiyor… Yunanistan bu halde de diğer Avrupa ülkeleri farksız mı? Onlar da aynı koşulları yaşıyor; İspanya, Portekiz, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Almanya ile İngiltere kitlesel işçi çıkartmalarını toplumun sırtına yıkmış durumda. Bu durum ABD ekonomisinde hiç de farlı görüntüler içermiyor. Kapitalist sistemin üretim ekonomisini dışlayan, finans çılgınlığı son noktaya gelmiş ve tepe taklak oluyor. Kendini yenileme masalları da fiyasko. Bütün bu emperyalist kalp sıkışması, yattığı yoğun bakım kliniğinden dışarı atarak saldırganlığa ve halklara vahşi savaşlarla yüklenmeyi hedeflemekte ve bey ne temiz kan gitmediğini gösteriyor. İngiltere, AB’den ayrılacağını açıkladı; ülkede sürekli işten çıkarmalar sürüyor. İngiltere halkı, Arap ülkeleri ne, Asya ve Avrasya’ya iş için göç etmeye yöneliyor. AB’nin lokomotifi Almanya’da da işsizlik yüzdeleri, yabancı işçiler içinde Türkler arasında %30’u aşmış, diğer yabancılarda %25’e dayanmış. ABD’de ise durum yoksul halk için yürekler acısı; siyahlar, yabancı göçmenlerle ABD vatandaşı statüsü kazanamayan kaçak yabancılar için yaşamak zulüm halini almış. Kendi vatandaşlarının her alandaki çalışma yaşamı, özel şirketlerin iş yaşamında yarattığı çalışma koşulları adeta terör halini almış ve hiçbir güvence söz konusu değil. Devlet her türlü sosyal haklardan çekilmiş, emeklilik diye bir olay tamamen ortadan kalkmış ve tamamen özel sigortaların hegemonyasına terk edilmiş. En temel sosyal haklar olan sağlık ve eğitim de yine tamamen özel şirketlere bırakılmış. Ülke karton evler kuşatması altında, uzaylı canlılar gibi garipleşmiş insanların yaşantısının görüntüsüyle ağırlaşmış vaziyette. Paralı askerlik ve polislik seçenek haline gelmiş. 10 milyon yabancı ülke vatandaşı oy kullanamıyor. ABD’de yaşayan 13 mil yon kaçak yabancıyı affederek oylarını alan Obama, ancak seçimi kazanabiliyor. Dış İşleri Bakanlığı’na CFR Başkanı getiriliyor…
Emperyalizmin kanlı eli El Kaide başrollerde;
Fransa’nın Amerika’nın desteğiyle 11 Ocak’ta başlattığı Mali operasyonu Batılı ülkelerin Afrika’ya asker çıkarması için atlama rampası haline getirildi. Bahane hep yine tanıdık ve klasik; El Kaide, IŞİD ve diğer terörist gruplara karşı operasyon… Afrika’daki teröristlerin dünyanın öbür ucundaki ülkelerin güvenliğine kast ettiğini ileri sürerek Afrika’ya askeri üs kurmak fikri aslında, sömürüyü sürdürmek ten başka anlamı yok. Pentagon, El-Kaide’yi kont rol etmek için Kuzeybatı Afrika’daki Nijer ve Burkina Faso gibi ülkelere insansız hava aracı üssünü kurmaya çoktandır başladı bile. Amerika’nın Afrika Kuvvetler Komutanı General Carter Ham, bu ülkelerin yetkilileriyle görüşmeler yapmak üzere, 11 Ocak tarihinde Nijer’e giderek, insansız uçak üssü ve Amerikan askerlerinin yerleştirilmesi hususunda anlaşma yaparak döndü. Kurulacak üsse yaklaşık 300 Amerikan askerinin gönderileceği ortaya çıktı. Amerika’nın bir de Cibuti’de bir üssü bulunuyor. Burkina Faso’da da, yine ABD’li özel şirketlerinin kurduğu ve kontrol altında tuttuğu insansız hava araçları merkezi bulunduruyor. Bu arada İngiltere’ de, Fransa’ya yardım çerçevesinde Mali’de lojistik üs kurmayı planlıyor. Operasyonda lojistik ve istihbarat alanları yanında asker desteğini de esirgemeyen İngiltere, 350 askerle iş gale iştirak etti. Bu da gösteriyor ki, emperyalistler artık kendi halklarının savaş karşıtı yoğun tepkisi karşısın da, işleri ya şirketlerle, az sayıda askere ya da CIA, MOSSAD, MI6 gibi gizli örgütle re havale ediyorlar. Bunlara yerli taşeron yönetimlerin işbirlikçi katkılarını da eklemeyi devam ettiriyor. Bu arada, IMF’den de kredi rüşveti vermeyi esirgemiyor.
Diayou adalarındaki petrole de göz dikti;
Diayou adalarıyla ilgili, Çin’le Japonya arasındaki gerginlik ve karşılıklı güç gösterisinin arkasında yine ABD var. Japonya ile büyük bir hava tatbikatı yapması ve askeri güç gösteri sinde bulunması, soğuk savaş döneminin enstrümanlarına yeniden başvurması demek oluyor. 16.01.2013 tarihinde Doğu Çin Denizi’nde yapılan tatbikat Çin’e gözdağı vermek ve mercan adaları olan Diayou adaları etrafındaki petrole el koymak. Çin ve Japonya arasındaki anlaşmazlığa kama gibi girmenin anlamı enerji yollarına hâkim olmak tan uzaklaşmayı bir türlü hazmedememek. Bu adaların Çin’e ait olduğu tartışılamayacak kadar kesin olduğu ortaya çıktığı halde, petrol rezervinin çok büyük boyutlarda olması ABD’nin sömürü tutku sunu harekete geçirmiş durumda.
Ezilen halklar hızla uyanıyor;
ABD’nin dünyaya bu kadar yayılmasının nedeni; sağladığı egemenlik alanını ve kapitalist emperyalist sistemi yitirmemek… Stres içinde paniklemesi ve bu stresi taşıyamayarak, sistemin kendini onarması ya da yenilemesi amacıyla oraya buraya saldırması… Sağladığı teknolojik üstünlükle enerji bölgelerine ve tehlikeli gördüğü Çin’e karşı psikolojik, ekonomik ve stratejik savaşa kendisini zorunlu görmesi. İflas eden finans ekonomisini, savaşla aşmaya çalışmasından başka bir şey değil. Bu nedenle dünyanın geleceğini belirlemeye başla yan Çin, Hindistan, Rusya, Avrasya, Iran, Suriye, Maliki Irak’ı ve Latin Amerika ülkeleri arasındaki dengeli işbirliğini kırmak… ABD, ne yaparsa yapsın Çin’le olan hesaplaşmasını başarıya ulaştıramaz, çünkü artık, yeryüzünde sömürgeciliğe karşı büyük bir bilinç fışkırmış durumda. Ülkeler bundan böyle kolay lokma olmaktan çıkmış, kendilerini koruma reflekslerini geniş ittifaklarla sağlamış bulunuyorlar. Kaç yıl uyutulursa uyutulsun halklar, kafalarına geçirilmek istenen ceset torbalarını yırtıp atıyorlar. ABD, dünya da çok kutuplu seçeneğin önünde yer alan Çin Seddi’ ne kaç sefer yaparsa yapsın, nafile çaba içine düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
*****************************************************************************************
“İNCE- İNCE” OYUNLAR...
MAHMUT ÖZYÜREK
CHP Milletvekili ve Gurup Başkan vekili Muharrem İNCE, 5-6 Eylülde yapılacağı duyurulan CHP olağanüstü kurultayında Genel Başkan adaylığını ve Genel Başkan olursa izleyeceği politikaların ana çizgilerini de açıkladı.
"Bu noktada acil politikalar şunlar olmalı:
- Özgürlükçü demokrasiye ulaşmak ve yeni anayasa yapmak...
- AB ve 2023’de tam üyelik hedef olmalı.
- Dış politikanın saptırılan ekseni barış odaklı eksenine çevrilmeli.
- Kürt sorununun çözümünde TBMM etkin olmalı siyasi sorumluluğu olmayanlar etkin olmamalıdır”
Bu politika; Türkiye’nin bağımsızlığını ve egemenliğini ipotek altına alan AB üyeliğini, büyük bir ahmaklık ve utanmazlıkla savunan, Atatürkçü maskesi altında ABD ve AB Mandacılığı yapan siyasetin yol haritasıdır. Türkiye’nin Ulusal Egemenliğini Brüksel’e tesliminden yanadır.
“AB’ye girmek demek, Ulusal Egemenliği AB devletine teslime razı olma anlamına gelmektedir. Peki, Ulusal Egemenliği AB’ye teslim etmenin anlamı nedir? Ulusal Egemenliği AB’ye teslim etmenin anlamı, Hıristiyan Avrupa Birliği’nin vesayeti altına girmek demektir.
Adı, unvanı, makamı ve rütbesi ne olursa olsun, her kim ki AB yanlısıdır, o kişi “Ben Hıristiyan Avrupa Birliği’nin boyunduruğu altına girmeyi kabul ediyorum” demektedir.
AB yanlısı olan Kemal Kılıçdaroğlu ve (Genel Başkanlığa adaylığını açıklayan Muharrem İNCE) AB mandacısıdırlar. Yani İnce ve Kılıçdaroğlu, Ulusal Egemenliğimizi Hıristiyan AB’ye teslime hazırdırlar. Ulusal Egemenlik elden gidince, ortada bir ulusal devlet kalmayacağı da bir gerçektir.”(1)
AB Mandacısı Muharrem İnce’nin “yeni anayasa yapma”yı önceliklerine koyması da Ulusal Egemenliğimizi Hıristiyan AB’ye teslime sabırsızlandığının göstergesidir. Çünkü Sömürgeci ABD, AB, uluslar üstü şirketler ve bunların içimizdeki uşakları, Türk Ulusunu ulusal egemenlikten yoksun ve savunmasız bırakmak için koro halinde ”YENİ ANAYASA” istemlerini her koşulda dillendirmekte ve dayatmaktadırlar.
Yeni bir anayasa dayatmasındaki temel amaç, “Kayıtsız Şartsız Türk Milletine ait olan Ulusal Egemenliğin” Hıristiyan AB’ye devredilebilmesini sağlamaktır.
Mevcut anayasa ile yani 1982 Anayasası ile Ulusal Egemenliğimizin devri asla mümkün değildir. İşte bu nedenle, ABD-AB Mandacılarının “yeni anayasa yapma” konusunda “ayı ile yatağa girmeye bile razı” olmalarının nedeni budur.
İNCE, daha sonra Halk TV de katıldığı söyleşide; Atatürkçü olduğunu kanıtlayabilmek için; Ne kadar Amerikancı, Ne kadar AB’ci, ne kadar bölücü, Ne kadar dinci olduğunu örnekler vererek açıkladı. Yani “merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler”(çingenin mert olanı, övünürken hırsızlığını söyler) İNCE’DE öyle yaptı.
Konuşmalarında; “Atatürkçülük” ten vazgeçtiğini, sömürgeci ABD ve AB’ye, yani emperyalizme kayıtsız koşulsuz “biat” ettiğini, “deliğe süpürülmemek” için hiçbir onurlu devletin kabul edemeyeceği AB ve ABD dayatmalarını yerine getirebilecek bir “ehliyet ve deneyim” sahibi olduğunu kanıtlamak için çırpındı.
Arada bir “Atatürk adını” kullanarak izleyicilerin gazını almayı da ihmal etmedi. Biz Muharrem İnce’ye Yanıtı Atatürk’e bırakalım.
“Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar.
“Oh, ne ala!... Mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız!... Bu ne gaflet, ne körlük ve hatta ne budalalık! İstanbul'un yüce kişileri de bu fikirde. İçlerinden biri çıkıp da "Ya İstiklal, ya ölüm" diyemiyor."
”Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği itiraf etmekten başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez. Oysa Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür.”
Atatürk’ün “Bu ne gaflet, ne körlük ve hatta ne budalalık!” diyerek şiddetle kınadığı mandacıların Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurucusu olduğu CHP’ye Genel Başkan adayı olmaları “İNCE- İNCE” bir oyundan başka bir şey değildir..
RTE’nin her seçimde kazanıyor olması, ne yurttaşların “makarna- kömür”e oy vermesinden, ne de şezlong tutkunluğundan.. Erdoğan karşıtı siyaset yapma iddiasında olan “İNCE”lerin ilkesizliği, omurgasızlığı, tutarsızlığıdır.
Çözüm Türkiye’nin tam bağımsızlığını ve egemenliğini ipotek altına alan AB üyeliğinin devlet politikası olmadığını açıklamak, Türkiye Cumhuriyeti anayasasının korunmasının ve Türk devletinin varlığının sürdürülmesinin her şeyin üstünde olduğunu yeniden hatırlamak ve hatırlatmaktadır.(19 Ağustos 2014.Salı)
*****************************************************************************************
TEKELLERİN MİLLİ DEVLETLE SAVAŞINDA İSTİHBARAT...
Bülent ESİNOĞLU
bulente...@gmail.com
Tekel deyince, Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden büyük bütçeye sahip kuruluşlardan bahsettiğimiz anlaşılmalıdır.
Tekeller varlıklarını sürdürmek için sürekli büyümek mecburiyetindedir.
Bu büyümeyi gerçekleştirebilmeleri için yeni kararlar almaları icap eder.
Yani kendi kararlarını kendilerinin vermesi gerekir.
Kaz Dağlarının içinde altın çıkarma, tekelin büyümesinin icabı ise, tekel bu kararı alır.
Uygulamaya geçtiğinde halk ile çatışma başlar.
Bir başka deyişle, milli devletle, tekelin çatışması başlar.
Bu uzun girişi, şu cümleyi söyleyebilmek için yazdım.
Çağımız; emperyalizm ulus-devlet çatışması çağıdır.
Bir tarafta milli devlet, öte tarafta tekeller olunca, biz istesek te, istemesek de, çatışmalar olacaktır.
Tekeller, milli devlet bünyesinde yapacakları işlere karar aldıklarında, bu kararı milli devlete kabul ettirmek için her yola başvururlar.
Özellikle, ahlaka, yasalara ve genel gidişata uymayan yollara başvururlar.
Tekelin milli devletin direncini kırması için ilk başvurduğu araç; istihbarat örgütleri olmaktadır.
Bir yandan istihbarat örgütleri ile çalışırken, öte yandan üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, cemaatler gibi milli devlete karşı olan, kişi ve kuruluşlara para pompalar.
Belli bir süreden sonra, işbirlikçilik hastalığına tutulmuş kadrolar meydana gelir.
Aşırı dinci gurupların, dinci cemaatlerin işbirlikçi sermaye guruplarının tekellerin çıkarlarını kollayan siyasetler yürütmesi anlaşılır bir şeydir.
Milli devlete karşı olma; Batı tekellerini savunma anlamındadır.
Daha kökten söylersek; Batıyı savunma, NATO’yu savunma, aslında Batı tekellerini savunmadır.
Batı tekellerini savunmanın öteki adı; emperyalizmi savunmadır.
Batı ve Batı değerlerini savunuyor gibi yapma, aslında Batı tekellerini savunmadır.
Batı değerlerini savunuyorum diyen, ajan solcuların yaptığı iş budur.
Batının değerlerinden giderek, Batının tekellerini savunma işidir, liberal sol.
Batı ile olan ittifakları savunma, NATO’yu, OECD’yi, Gümrük Birliğini, ABD ile yapılan gizli istihbarat antlaşmalarını savunmak, Batının tekellerini savunmaktır. O tekellerin ülkemiz içindeki çıkarlarını savunmaktır.
Ben NATO’yu ve ABD ile yapılan istihbarat anlaşmalarını savunmuyorum, Batının insani değerlerini savunuyorum sözü; açıktan, ben Batının çıkarlarını savunuyorum diyememekten ileri gelir.
Batının değerlerini savunuyorum dediğiniz anda, isteseniz de istemeseniz de, Batı tekellerinin istihbarat elemanlığına adaysınızdır.
ABD ve AB’nin dizinin dibinden siyaset yapmanın günümüz dilinde ki adı; Batı değerlerini savunmaktır.(23 Ağustos 2014.Cumartesi)