----- Özgün İleti -----
Kimden : Turkiye-i...@googlegroups.com
Kime : Özet alıcıları <Turkiye-i...@googlegroups.com>
Gönderme tarihi : 29 Ekim 2014 Çarşamba 00:52
Konu : [TÜRKİYE:39050] Turkiye-i...@googlegroups.com adlı grubun özeti - 17 konu konuda 17 güncelleme ileti
https://groups.google.com/forum/?utm_source=digest&utm_medium=email/#!forum/Turkiye-icin-el-ele/topics " style="text-decoration:none; color:#333333"> Turkiye-i...@googlegroups.com | Google Grupları | ![]() |
"M.Kemal Adal" <adalk...@gmail.com>: Oct 29 12:41AM +0200 *TÜRKİYE'NİN BÖLÜNMESİNE HAYIR* *Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Millet.* *Bölünüp parçalanmadan, Türk bayrağı altıda, yekpare bir ulus devlet olarak, milletçe coşku ile kutlamak ümit ve niyazı ile Cumhuriyet Bayramımızı kutlar, Başta büyük önder Atatürk olmak üzere Cumhuriyetimizin kurulmasında emeği geçenleri rahmet* *, ibret* * ve minnetle anarım.* *Ruhları şad mekanları da cennet olsun inşallah. * *M. Kemal Adal* -- Selam... T.C. / M. Kemal Adal |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 11:40PM +0200 CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN !! SABRİ EMÜNÜN (AMCANIN) ASKERLİK ÖYKÜSÜ "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı onu anlayanlara kutlu olsun" Prof. Dr. Ali Demirsoy Çocukluğumda en hoşumuza giden şey kışları yapılan köy odası toplantılarında yaşlıların askerlik anılarını dinlemeydi. Bunların daha sonra altın değerinde olacağını bilemediğimiz için onları sadece yaşanmış masallar olarak dinledik. Değerini anladığımız zaman da anlatanlar bu dünyada değillerdi. Ben 6-10 yaşlarımda olduğumda bu öyküleri anlatanlar en az 50 yaşlarındaydılar. Ne kadarının doğru ne kadarının abartı ne kadarının başka bir öyküden aşırma olduğunu hiçbir zaman anlayamadık. Köyde uzun süre askerlik yapmış çok sayıda insan vardı. Görmediğim, ana tarafımdan dedem (Emin efendi) 14 yıl askerlik yapmış; giderken hamile olan eşinden doğan dayım, bıyıkları terlemiş bir durumda ilk defa babasının askerlik dönüşünde elini öpme şansını yakalamış ve ilk defa babasını (çünkü askere giderken fotoğrafı da bulunmuyormuş) karşılama sırasında görmüş. Bizim anılarını dinlediklerimiz belli ki buzdağının sadece görünür kısmıydı; bir devrin acı öyküsünün bir damlası bile değildi. Belli ki çok sayıda komşumuz harbe gitmiş, gidiş o gidiş, hiçbir haber alınamamış; bir kısmının şehit düştüğüne ilişkin duyumlar olmuş. Bunların sadece adları geçer, Allah rahmet etsin denirdi ve çoğunlukla da ne babayiğit ya da ne yakışıklı bir çocuktu denerek anılara geçilirdi. Ölenlerin dili olmadığı için aslında neler yaşandığını hiç kimse tam olarak bilemeyecek. Gençliğini yaşamadan ölenlerin duygularını ve heba olan yaşamlarını algılayabilseydik, belli ki dünyanın durumu böyle olmazdı. Ne yazı ki düşünce dünyamız, gemisini karaya çıkaranların öyküsüyle örülü. Kasabamızda Ocak diye bir köy var; köyün meydanına Atatürk heykeli ile birlikte bir köşe yapılmış; bu köşede "Milli Kurtuluş Savaşına bu köyden 75 kişi katıldı; ancak 2'si geri dönebildi" diye yazılı. Cumhuriyetin ne zorlukla kurulduğunu sadece bu köyden bile anlayabiliriz (anlama yeteneği varsa). Ocak Köyü şehitlik köşesi Biz tekrar köy odasına geri dönersek, tütünler tabakadan çıkarılır elle sigara olarak sarılır, eğer birisi yeni bir tütün almış ise tabaka elden ele dolaşırdı. Gençler kapıya yakın ve diz üstü, yaşlı ve öyküyü anlatacaklar sedirde başköşede otururdu. Anının en heyecanlı yerinde anlatan, "çocuklar çay nerede kaldı, hele bir sigara tüttürelim bir fırt çay çekelim de ondan sonra anlatmaya devam edelim" derdi. Biz çocuklar heyecan içinde bekleşirdik. Onlarca öykü dinledim. Ne yazık ki onların bir kısmını anımsayamıyorum; bir kısmını bölük pörçük anımsıyorum. Her biri 14-15 yıl yaşanmış bir roman ya da öykü olabilirdi. En hoş anlatanlardan biri, nüktesi ve coşkusu ile bilinen Sabri (Başak) Amcamızdı. İlk cephesi Yemen'miş. Savaş (çatışma) sırasındaki anılarını çok iyi anımsayamıyorum. Aklımda kalanlar şu kadarcıktı: Kalın ve yırtık pırtık bir kabanı varmış; akşam soyunduğunda kabanın delik deşik olan kısımlarından bazı mermiler ve iç çamaşırından da vücudundan çıkan terin kurumuş tuzları yere dökülürmüş. Göğsüne bağladığı Kuran onu mermilerden hep korumuş. Öykünün esas başlangıç noktası, yaptığı çatışma ve harplerle ilgili değil, komutanının "biz bu savaşı kaybettik, dönebilirseniz memleketinize dönün" sözüydü. Sabri amcaya göre binlerce asker, üzerlerinde yırtık pırtık askeri elbiseler, ayaklarında yırtık pırtık yamalı ayakkabılar ile çöllere düştüler. Çoğunun cebinde bir mecidiye yoktu, ortalıkta binilecek deve hariç araç yoktu, yol gösteren yoktu, dil yoktu, okuma yazma yoktu; en kötüsü Araplara hatta kendi mümindaşlarına ve vatandaşlarına bile güven yoktu. Bu kargaşalıkta en güvenilir kişiler olsa olsa kendi kasabasının hemşerileri olabilirdi. Böylece Sabri Amca iki hemşerisini bularak yola koyulmuş. Askere gelirken aileleri ne olur ne olmaz diye altın paralar vermişler. Güven olmadığı için bu paraların çoğunu yırtık pırtık kaputlarının en olmaz yerlerine dikmişler. Böylece yola koyulmuşlar. Geceleri yol alıyorlarmış. Çünkü sıcaklık Sabri Amcaya göre taşa yumurta kırıp yiyecek kadar sıcakmış. Ancak en büyük tehlike yağmacı Araplarmış; hiç acıma duyguları olmayan her türlü cinayeti işleyebilen bu güruh, gruplar halinde çöllerde dolaşıp geleni geçeni soyup, öldürüyormuş. Bu nedenle en güvenli yol, gündüzleri bulabilirlerse bir taşın kovuğuna kafalarını sokup saklanma-dinlenme, geceleri yol almaymış. Ancak akrep başta olmak üzere birçok sokucu, zehirli ve yırtıcı hayvan da günün sıcağından korunmak için bu kuytu yerlere sığınıyormuş. Kana kana su içme söz konusu değilmiş. Bu nedenle içtikleri sularda küçük solucanların, sülüklerin ve bin bir çeşit hayvanın boğazlarına kaçmasını önlemek için yanlarında (başörtülerinin içinde) hep bir bez ya da tülbent parçası taşıyorlarmış. Yol boyunca doğada karınlarını doyurmaları, komanda eğitiminde verilenlerden daha beter olduğu anlaşılıyor; taş ve toprağın dışında her şeyi yemişler. Epeyi bir gün yol aldıktan sonra bir gün kumların arkasından bazı karartılar peyda olmuş. Yanlarında kamaları, sırtlarında tüfekleri olan, duruşlarından her birinin bir katil olduğu anlaşılan, deveye binmiş soyguncu Araplar yanlarına gelmişler. Sabri Amca her defasında o günleri yaşıyormuşçasına devam ederdi: Aşağı inen Bedeviler, bizim sağımıza solumuza vurarak yere yatırıp, ceplerimizi karıştırıp hemen kullanacağımız altınlarımızı alırken, yarım yırtık Arapçamız ile şef olduğunu düşündüğümüz birinin "elbiselerini de yırtın diye bağırdığını" duyduk. Eyvah paramızın hepsi gitti diye düşündük. Hâlbuki bu yerlerde altın candan bile daha değerli olmuştu. Tam üzerimize çullanırken uzakta bir tepenin üzerinden bir devenin üzerinde duran bir kişinin anladığımız kadarıyla "çabuk orayı terk edin" diye bağırdığını duyduk. Böylece altın dikili kaputlarımızı kurtardık. Herhalde rakip ya da düşman bir çete onlara yaklaşıyor olmalıydı. Artık hiçbir şey güvenli değildi; üzerimizdeki elbiseler bile. Ancak bizi yolun sonuna götürecek tek araç üzerimizdeki altınlardı; ancak onlar da güvende değildi. Aklımıza dâhiyane bir fikir geldi: Altınları yutacaktık. İlk yutuşumuz acılı ve zor oldu. Ancak yutmadan daha zoru çıkarmaydı. Bize bir iş daha çıkmıştı: Altınları yutma, abdeste çıktığımızda elimizde değnek dışkımızı karıştırıp altınları yeniden bulmaydı. Böylece altınları güvenceye almıştık. Ancak tekrar onları yutma kolay olmuyordu. Her defasında onları yıkamak ve temizlemek zor oluyordu. Çünkü zaman zaman içecek su bile bulamıyorduk. Nereden bilebilirdim, bu yutma ve tekrar bulma işlemini daha 1,5 sene yapacağımı. Ayakkabılarımız sıfırı tüketmişti. Rastladığımız cesetlerin kalın kaputlarından ayaklarımıza bağ yaparak kızgın kumlarda yürüyebiliyorduk. Yemen'de komutanlarımız kuma ya da toprağa oturmayı yasaklamıştı. Yani anlayacağınız yer bile bize yasaklanmıştı. Çünkü ishal (herhalde kolera) çok yaygındı ve topraktan insana geçiyordu. İlaç, hekim hak getire, kurtulmak için bol su içmek gerekiyordu; içilecek su altın kadar değerliydi. Birçok arkadaşımızı bu ishal yüzünden çöl kumlarına gömmüştük. Bu nedenle önümüze çıkan her hangi bir şeye el vurmaktan korkuyor, bir yere oturup dinlenmekten çekiniyorduk. Bit ve pire askerlik arkadaşımız olmuştu. Çok seyrek olarak (birkaç ayda bir) çamaşırımızı bir kazana koyup kaynatıyorsak bitlerden kurtulmuş olarak birkaç gün kaşınmadan yatabiliyorduk. Bazen bitler o kadar yoğunlaşıyordu ki iki tırnağımızla onları ezmekten yoruluyor, çamaşırlarımızın dikiş yerlerini düz bir taşa yatırıp, başka bir düz taşla bastırarak onları ezmeye çalışıyorduk. Pençe haline dönen tırnaklarımıza baktıkça, bir makasın ya da tırnak makasının ne büyük bir nimet olduğunu anladık. Yüzümüz güneş yanığından kabuk bağlamıştı. Çatlayan dudaklarımız nedeniyle halimize bile gülemez olmuştuk. Güneş batarken bir kenara çekilip içten içe ağlama hepimizin ortak yanı olmuştu. Hayalimiz memleketimize ulaşıp buz gibi akan kaynaklardan su içmek, Fırat'a girip serinlemek; ailemizle bir sofraya oturup yemek yemekti. Rastladığımız Araplara memleketimizin akan sularını anlattığımızda, bize her halde çölde aklımızı yitirmiş insanlar olarak bakıyor ve "galiba siz cenneti anlatıyorsunuz" diyorlardı. Hepimizin memleketten ayrılırken bin bir sorunu vardı: Evlenme derdi, çocuk derdi, geçim derdi, yaşlı ana babanın bakım derdi, bağların sulanması, kazılması, gübrelenmesi derdi ve benzer yüzlercesi. Eğer geride kardeşiniz ya da gücü kuvveti yerinde olmayan biri varsa, derdiniz var demekti; ananız, karınız, kız kardeşiniz bu yükü üstlenmek zorundaydı. Olan erkek kardeşlerimiz de bir türlü haber alamadığımız başka cephelerde bu memleket için vuruşuyordu. Bir gün yol arkadaşlarımızdan birinin koluna bir soba borusu takarak geldiğini gördük. Yanaştı, sorduk. Yahu bu kızgın çölde bu boru neyin nesi? Arkadaşlar ayrılırken evimizde karım: Kış geliyor sobayı kur da git dedi; sobayı kurarken bir boru eksik kalmıştı; şurada harabeye dönmüş bir yerleşim yeri var, orada işe yarar bu soba borusunu buldum; memleketime, eşime götüreceğim. Bu çölün asker hediyesi bir soba borusuna kadar düşmüştü. Günler, aylar geçti; yol bitmedi. Sonunda yolumuz Filistin'de bir vadiye (herhalde Şeria Vadisi) düştü. Açlıktan bitap düşmüştük. Bir ara et kokusu aldık, oraya yöneldik. Bir barakada bir saçta et kavurup askerlere satılıyordu. Biz de karnımızı doyurduk. Ancak karnımızı iyice doyurmuş olmalıyız ki, daha önce açlık ve susuzluktan birkaç günde hatta bir haftada dışkılarken, şimdi iyice bizi sıkıştırmıştı. Ancak bizim farklı bir derdimiz vardı. Biz bokumuzu iyice karıştırıyorduk. Bu nedenle uzak bir yere gitmemiz gerekiyordu. Epeyi açıldık, harabe gibi bir yere girdik. O ne? Orada üzerinde asker elbisesi olan, sağı solu bıçakla kesilmiş, kaba eti alınmış insanlar gördük. Önce şaşırdık; ancak daha sonra aklımıza dank etti. Biraz önce yediğimiz etler, arkadaşlarımızdı. Öğürerek tekrar çöle düştük. Günlerce gittik, ne bulursak yedik; neredeyse dışkımızı yiyecek hale düştük. Bir yerlerde yiyecek ot bile bulamamıştık; yerlerde at dışkılarına rastladık; herhalde bizden önce bir atlı grup geçmiş olmalıydı. Allahtan bu atların içinde bazıları çok yaşlanmış ve diş yapıları bozulmuş olmalı ki, yedikleri arpayı pek öğütememişler ve sindirememişler. Dışkılarını karıştırıp bu sindirilemeyen arpaları seçmek bizim için lüks olmasa da iyi bir öğün olmuştu. Sonunda bizim gibi dönüş yolunda perişan bir takım asker gördük. Nereye dedik? Memlekete dediler. Niye böyle panik içinde kaçıyorsunuz diye sorduk. İngilizler iki kulağa (Osmanlı askeri kulağına) bir sterlin veriyorlarmış. Canımız tehlikede olduğu için kaçıyoruz. Biz bu haberi de duyunca iyice panikledik. Bir konaklama yerinde bir deveciyle karşılaştık. Bize belirli bir para karşılığı bizi Kûfe'ye götürebileceğini söyledi. Aslında Şam ve Halep'e ulaşabilirsek kurtulma şansımız olacağını düşünüyorduk. Ancak bu yolda geriye dönen çok insan vardı. Bu nedenle hiç güvenli bir yol değildi. Biraz daha dolambaçlı; ancak güvenli olabileceğini düşündüğümüz Kûfe yolu daha akıllıca geldi. Deveciyle anlaştık, yola koyulduk. Ancak gücümüz tükenmişti. Çoğunluk geceleri yol alıyorduk. Ama bu seferki çöl aşağıdaki kumlu çöle benzemiyordu; daha çok kayalık bir çöldü. Geceleri içimizi ürküten korkunç sesler ve çatırtılar geliyordu. Bedevi bu sesleri çöl hayaletinin çıkardığını söylüyordu. Bir taraftan çölden gelen sesler bir taraftan sivri kayaların hayalet gibi uzayan gölgeleri tarifi mümkün olmayan korkulara neden oluyordu.[1] Gündüzleri sanki ateş yağıyor, geceleri dişlerimize mızıka çaldıracak kadar soğuk oluyordu. Arkadaşlarımızdan biri bir ara geldiğimiz kumlu çölü geçerken artık dayanamadı; yolda; beni bırakın ben tükendim; anamın-babamın ellerinden benim yerime öpün; Güllü ile evlenecektim; ona çok sevdiğimi söyleyin ve eğer kardeşim cepheden dönebilirse onunla evlenmesini söyleyin dedi ve öldü. Onu çölün kumlarına gömdük; bir taş bulamadık ki mezarının başına koyalım. Gözden kaybolmadan çöl rüzgârının onun mezarını silip süpürdüğünü biliyorduk. Ben bu öykünün yazarı olarak onları kalbimize gömdüğümüzü, ismen olmasa bile, simgesel olarak onları hep sevgi ve hayırla anacağımızı söyleyebilirim. Cumhuriyet çocukları Cumhuriyeti kuranlara nankörlük yapamaz. Aylarca orada burada dolaştık; bazen ileride tehlike olduğu söyleniyordu; gerisin geri geldiğimiz yere dönüyor, günlerce güvenli zamanı bekliyorduk. Bu arada midemize giren altın sayısı gittikçe azalıyordu. Zaten altın sıçmaya da alışmıştık. Sonunda Kûfe'ye ulaştık. İlk olarak oradan geçen büyük bir nehrin kenarına yanaştık. İkimiz de nehrin kenarında bir taşa oturup hüngür hüngür ağlamaya başladık. Bu nehir Fırat'tı bizim doğduğumuz kasabanın altından geçiyordu. Bu su anamızı babamızı, kasabamızı görmüştü. Ne güzel günlerdi, bütün delikanlılar yazın Fırat'a iner, sırtımıza tolik (su kabağı) bağlar, yüzer; su kavgası yapardık; nehrin karşı kıyısına geçer doğal olarak yetişen üzüm ve incirleri yerdik. Zaman zamanı tor denen ağla ya da oltayla balık avlardık. Bazen bir taşın başına oturur, gırnata (klarnet) eşliğinde maniler okurduk; bazen arkadaşlarla kafa çekerdik. İlkbaharda coşan Fırat'ın kenarına gider herfene (piknik) yapardık; ağaçlara ip bağlar salıncak yapardık; çeşit çeşit yemekler yerdik. Burada bokumuzu yer duruma düştük. Allah'ım bu suyun bir kısmını niye Arap çöllerine akıtmadın? Hüngür hüngür suyun başında ağlarken, arkadaşım bana: "Hakkını helal et, tanıdıklara selamlarımı söyle, ben, benim kasabamdan geçen, anamı-babamı, sevgilimi gören bu suda ölmek istiyorum" diye kendini suya attı. Ancak gözlerimle izleyebildim; hiçbir çırpınma hareketi görmedim diyebilirim. Artık Arap çöllerinde yalnız kalmıştım. Yatacak yer yoktu; çöl tehlikesi ortadan kalkmıştı; şehir eşkıyalarının korkusu başlamıştı. Bir cami avlusunda yaşlı bir adamla karşılaştım; görmüş geçirmiş biri gibi görünüyordu ve İstanbul'u da görmüştü. Beni evinde misafir etmeyi kabul etti. Ancak ortada o kadar asker kaçağı, eşkıya vardı ki, kimse kimseye güvenmiyordu. Bu nedenle adam beni bir odaya koydu; ancak kendilerini güvenceye almak için kapıyı kilitlemiş. Gece iyice |
"Dogan Kekevi" <dog.k...@t-online.de>: Oct 28 11:08PM +0100 Biraz önce gönderdiğim Sn.Haluk Tarcan'ın yazısına eklediğim resim iletiden silinmiş yeniden EK olarak gönderiyorum. Umarım kaybolmadan ulaşır... Aydoğan |
"Ahmet Kılıçaslan Aytar" <ahmetkilic...@gmail.com>: Oct 29 12:02AM +0200 *YENİ TÜRKİYE'NİN ZOR GELECEĞİ* Suriye'de rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad'ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu anlaşılmıştır. Batı, şimdilerde Suriye rejim gücünü Sünni güçle dengelemeye çalışıyor. Suriye rejimini düşürmek için Türkiye'nin de türlü destek sunduğu İŞID, bu yüzden Kobane'ye saldırıyor. * Irak'ta da gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol olmadığı görülmüştür. O nedenle Irak Kürtleri ve IŞİD destekli Sünnilerin, Şii'leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması hedefleniyor. * Bu iki hedefin sağlanabilmesi için öncelikle bölgede bilumum dinci ve etnikçi terör örgütünün tasfiye edilmesi gerekiyor. * Gelişmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın,Türkiye'yi bir zaman Selçuklu'nun, Osmanlı'nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikalarının sonuna geldiğini gösteriyor. * Böylece Osmanlı zımnî sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirmek, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmek, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmak,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci ,giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini, ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu oluşturmak hedefi tükenmiştir. * Türkiye'nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli'si değil, son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde, Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil Ortadoğu'da devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşayabilecekleri, Bu suretle bölgenin ekonomik kaynakları su, tarım toprağı ve petrolün araştırma-üretim aşamasında kullanımında egemen olunacağı hayali de sona ermiştir. * Bu çerçevede KCK Yürütme Konseyi üyesi ve Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan'ın; Kürt sorununun Türkiye Cumhuriyetin amili olan Lozan Anlaşmasından kaynaklandığı, o yüzden cumhuriyetin ulusal,üniter esaslarının bu sorunun çözümünü zorlaştırdığı düşüncesinden geliştirdiği, "Madem Cumhuriyet'in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekiyor " ifadesinden geliştirilen yıkıcı ortaklık da bitmiştir. * Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı geliştirilen bu yıkıcı ortaklık; Erdoğan'ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil'in devre dışı kalacağı,siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı,Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı,Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı,yerel yönetimlerin güçleneceği,uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, İmralı'da Öcalan'la ve Kandil ile ilgisinin kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla, Haziran 2011 seçimleri ardından "Güvenlikçi Yaklaşım" ya da "Terörle mücadele,siyasetle müzakere" stratejisi olarak sunulmuştur. Aslında Kürtçülük, "aş ve iş" gereksinimi için İslamcılığın kardeşlik fikri,dayanışma hissi gibi eğilimlerle devlet kuruluşlarının,sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birliklerin,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı, sanayiciler ve sermaye sahiplerinin birlikte ürettikleri ekonomi-politik değerlere çağırılmıştır. * Ancak,Kürtçülük askeri,polisiye,hukuki,ekonomik,kültürel,dini tahrik ve baskılarla siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürmek istendiği inancıyla bu vizyona direnmiştir. Geçen süreçte,devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt; merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında,tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir. İş; Kürdistan ulusal ekonomik politikalarının oluşturulmasını teminen "Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği"nin kurulmasına, Doğu ve Güneydoğu'nun yeraltı-yerüstü kaynaklarından pay finansmanıyla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ekonomi hedeflerine karşı direniş ekonomisi karşılığında Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam sisteminin kurumsallaşmasına, Seçimle işbaşına gelinmiş büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması talebini seslendirmeye varmıştır. * O esnada BDP/HDP de , İmralı'da Öcalan'ın ve Kandil'in devre dışı bırakılması taleplerine aldırış dahi edilmemiş, Çatısı altında bulunduğu TBMM'nin gücünü kullanarak Türkiye'nin önceki anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını, bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası tüm etkin platformlarda takdim etmiştir. * Şimdi Kobane'deki çatışmalar ve sonuçta; ideolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi, Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan'daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan'da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde bir parti ve bir hareket olan Kürtçülükten; Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün tasfiyesi, ayrılıkçı Kürt Siyasetinin ise TBMM çatısı altında legalleşmesi öngörülüyor. * Nitekim, "Kürt Hareketini HDP/BBP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştırmaya yönelik" yeni bir strateji öne sürülerek, bir taslak HDP'ye verilmiştir. Taslağa göre, kamu düzeni ilk plana alınmakta, ilk aşamada İzleme ve Koordinasyon Kurullarını hayata geçirilmektedir. İkinci adımı Şubat'da gerçekleşmesi planlanan PKK'nın geri çekilmesi oluşturuyor. Geri çekilmeye bağlı olarak PKK'nin Türkiye'ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması, silah bırakarak geri dönüşlerin sağlanması, geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması, PKK'lıların tamamı değil ancak bazı isimlerine aktif siyaset yapma olanağının sağlanması yolunda yasal idari adımların atılması planlanıyor. * Planın ortak noktasını silahsızlandırma şartı oluşturuyor. Hükümet tek silah ve tek hukuk olmadan "Çözüm Süreci" olmaz, Kürtler ise direnişlerinin silahsızlandırılmasının ancak Türk-Kürt sorununun nihai olarak çözüme kavuşturulmasıyla olacağı noktasındadır. Bu yüzden Başbakan Yardımcısı B.Arınç "Çözüm sürecine mecbur ve mahkum değiliz" açıklaması yapıyor. * Bu kez Murat Karayılan,Türkiye içindeki teröristlere telsizle "Mahalleleri ele geçirin" talimatı veriyor. Talimatının ardından PKK'nın şehirlerdeki asayiş birimi Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) tarafından Şırnak/Cizre'de Nur ve Sur mahallelerinde halkın tüm ihtiyaçlarının kendi örgütlemesince karşılanacağı ilan ediyor. * Erdoğan'ın Yeni Türkiye ufkuna yıllardır destek veren güç odaklarının siyasi kapıları kapanmıştır. Parçalanmış ulusal birlik sağlanamadığı takdirde, Kürt Hareketinin siyasi kanadının legalleşmesi,askeri kanadının tasfiye edilmesinin çok acılı ve zorlu geçeceği anlaşılıyor. Yoksa,yeni ve bu kez kırmızı bir darbe sürecine mi giriliyor? 29.10.2014 Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilic...@gmail.com |
"Dogan Kekevi" <dog.k...@t-online.de>: Oct 28 10:51PM +0100 Sayın Haluk TARCAN’ın aşağıdaki „1940’larda CUMHURİYET BAYRAMI“ başlıklı yazısını sizlerle paylaşırken iletiye ben de üç aşağı beş yukarı aynı yıllara denk geldiğini düşündüğüm bir nahiye veya bir köyde kutlanan milli bayramlardan birinde çekildiği anlaşılan bir resimle katılıyorum. Resimdeki insanımızı kendine güvenmeye, sırtını emeğine dayanmaya çağıran afişe ve altından özgüvenle yürüyen bayan öğretmenle izci kızlarımıza dikkatinizi çekmek isterim. Bu vesileyle cumhuriyet bayramımızın kutlu ve ebedi olmasını diliyorum! Aydoğan KEKEVİ 28.10.14 -----Ursprüngliche Nachricht----- Von: Haluk TARCAN [mailto:haluk...@haluktarcan.com] Gesendet: 28 Ekim 2014 Salı 20:47 An: Haluk TARCAN Betreff: E-posta gönderiliyor: 1940'ların CUMHURİYET BAYRAMLARI Cumhuriyet bayramımız Kutlu olsun saygılar ve Sevgilerle halûk tarcan * * * * * 1940’larda CUMHURİYET BAYRAMI Atatürk’ün ölümünün verdiği yalnızlığa alışmağa başlamıştık. Cumhuriyet bayramları ayni coşkuyla kutlanıyordu. Bazı belediyelerin ve karakolların önünde güneş batıncaya kadar davul zurna çalınıyordu… VE Bazı aileler de biribirilerini tebrik ziyaretlerine gidiyorlardı… Fakaat… Yavaştan bazı dedikodular duyulmaya başladı: Lâiklik demek dinsizlik demektir… ilâveler daha sonra görüldü · CHP dinsizlerin partisidir… İnönü küplere binmişti…CHP’liler ne yapacaklarını bilemiyorlardı; ya da bir şeyler yapıyorlar ama dedikoduların kanser gibi sessizce yayılmasına engel olamıyorlardı… Bir gün gazetelerde bir fotoğraf gördük… İnönü’nün annesinin namaz odası… Büyük bir aynanın üst kenarına iliştirilmiş bir yazı: Allah’ın dediği olur…; işte o yazı dedikoduları susturacağına, cerahat dolu bir çıbana neşter atmış gibi patladı, iğrenç bir şekilde yayıldı, arkasından günümüze kadar gelen dinsel dedikodu ve soruları getirdi. CHP tarafından, o günlerden beri ve bugüne, 28.10.2014 Salı gününe kadar · Kasaba · Köy · Ev, ev · Kahve kahve dolaşarak · LÂİKLİK NEDİR...NE DEĞİLDİR …en cahil kişinin anlayacağı şekilde anlatılmadı. Çünkü asla düşünülmedi!... · Acaba bir yazılı imtihan yapılsa Vekillerin cevapları şenlik havasına bürünür mü bürünmez mi? Osmanlı döneminde halîfelik din konusunda şu açıklamada bulunmuştu: İki tür kültür vardır: · Dünyevî kültür…Halk Kültürü, Ulusal Kültür... Kişiyle kişi arasındaki kültür · Uhrevî kültür… Ruhanî, ruhlara ait, Allah ile Kul arasındaki Kültür Acaba CHP’de bu açıklamayı bilen kimse yok mudur? … Bugün en güzel günlerimizden birini kutluyoruz. Üzüntülerimizi, çözümlenmesi için geleceğe aktaralım ve bayramımızı kutlayalım. Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun Halûk Tarcan |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 11:01PM +0200 [publicize twitter] [publicize facebook] [category güvenlik] [tags GÜVENLİK DOSYASI, BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ, BOP] |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 10:19PM +0200 <http://i.imgur.com/34ZQOzl.jpg> 13 Ekim Ankara’nın başkent olduğu gündür. Peki neden Ankara başkent seçilmiştir? Bu seçimin arkasında yatan 6 önemli nedeni sizler için listeledim değerli turkhackteam üyeleri. Hem genel kültür açısından, hem de tarihimizi bilmemiz açısından önemli maddelerdir. Ankara’nın başkent olmasının altında yatan 6 önemli neden bulunuyor. Bunlar; 1- Ankara’da doğal olarak meydana gelen Kuva-yı Milliye ruhunun Milli Mücadele’yi ateşleyen ve şekillendiren bir güç olması ve bunun Ankara’yı Milli Mücadele’de bir sembol haline getirmesi. 2- Ankara’nın jeopolitik, stratejik ve coğrafi konumunun uygun olması, Anadolu’nun tam ortasında yer alması ve bu yönüyle güvenli olması, etrafının dağlarla çevrili olmasının İşgal edilmesini zorlaştırması. 3- Ankara’nın, Anadolu’nun tam kalbinde olmasının yanında Batı Cephesi’ne de yakın olması. Batı Anadolu’dan ve İstanbul’dan gelen demir yollarının Ankara’ya kadar ulaşması, Bundan dolayı ulaşım ve haberleşme imkânının daha kolay olması. 4- Ankara’nın daha önceden işgale uğramamış olması. 5- Ankara’nın İstanbul’a yakın olması. Bu sayede İstanbul’daki gelişmeleri daha yakından takip etme imkânına sahip olması. 6- Son zamanlarda bilhassa halk arasında İstanbul’un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizliğin iyiden iyiye artmış olması. Konuyla ilgili özet bir video anlatımda mevcut. <http://www.dailymotion.com/video/x27tk66_ankara-nin-baskent-olusunun-6-nedeni_news?start=10> BURAYA tıklayarak izleyebilirsiniz. [publicize twitter] [publicize facebook] [category araştırma] [tags TARİH, Ankara, başkent] |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 10:17PM +0200 <http://i.imgur.com/Asvktcm.jpg> 1. Türklerin kurduğu ilk imparatorluk Hun İmparatorluğu'dur. 2. Türk tarihinde düzenli ordu ve orduların düzenlenmesinde kullanılan 10’luk sistem ilk kez Mete Han zamanında uygulanmıştır. 3. Türk adını ilk defa devlet adı olarak kullanan devlet Göktürklerdir. Türk tarihiyle ilgili ilk yazılı belgeler Orhun Abideleri'dir. 4. Göçebelikten yerleşik hayata geçen ilk devlet Uygurlar'dır. 5. İlk Müslüman Türk Devleti, resmi dil olarak Türkçe'yi kabul eden ilk devlet, Karahanlılar'dır. (Aynı zamanda ilk Türk-İslam eserlerini yapmışlar, Kervansarayları kurmuşlardır.) 6. Gazneli Mahmut, Sultan unvanını ilk kullanan Türk hükümdarıdır. 7. Türkler ilk defa İslamiyet’e Talas Savaşı'ndan sonra geçmeye başlamışlardır. (Müslüman olan ilk Türk boyları Karluk, Yağma ve Çiğil boylarıdır. Mısır'da kurulan ilk Müslüman Türk Devleti ise Tolunoğulları'dır.) 8. Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu’da kurulan ilk Türk beylikleri Danişmentliler, Saltukoğulları, Mengücekler ve Artukoğullarıdır. 9. İlk Türk Denizci Beyi Çaka Bey'dir. 10. Anadolu'da Türkçe’yi ilk kez resmi dil olarak kabul eden Karamanoğlu İbrahim Bey'dir. 11. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu’nun kapısını ilk defa Malazgirt Savaşı sonunda Türklere açmış oldu. (Büyük Selçuklular'ın Bizans’a karşı kazandığı ilk önemli savaş Pasinler Savaşıdır. (1048) Selçuklular'da Hassa Ordusu ilk defa Tuğrul Bey tarafından kurulmuştur. Nişabur Büyük Selçuklular'ın ilk başkentidir.Büyük Selçuklularda ilk medrese Tuğrul Bey tarafından Nişabur'da kuruldu.) 12. Anadolu Selçuklu devletinin ilk başkenti İznik şehridir. (Anadolu, ilk kez Miryakefalon Savaşı sonunda kesin yurt oldu. Anadolu Selçuklu Devleti'nde ilk tersane I. İzzettin Keykavus döneminde Sinop'ta inşa edildi. Anadolu Selçuklu Devleti'nde ilk Donanma Alaaddin Keykubat tarafından kurulmuştur. Anadolu Türk birliğini ilk defa I. Mesut kurmuştur.) 13. Avarlar, İstanbul’u ilk defa kuşatan Türk Devleti'dir. 14. "Turan Taktiği"ni unutmamak lazım. ( <http://www.youtube.com/watch?v=16txgufGufg> Video'yu İzlemek İçin Tıklayın) [publicize twitter] [publicize facebook] [category araştırma] [tags TARİH] |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 10:14PM +0200 <http://i.imgur.com/3Io0SbP.jpg> Adana’da Seyhan Nehrin'de Seyhan ve Yüreğir yakalarını birleştiren Taşköprü, dünyanın hâlâ kullanılan en eski köprüsüdür. 3500 veya 2000 yıl önceye tarihlendirilen köprü hakkında elbette pek çok rivayet var. ''Adania denilen bir şehirle savaştım. Önünden bir nehir akıyordu. Nehrin üzerinde de bir köprü vardı.” Bazı arkeologlara göre, Hitit Kralı I. Arnuwanda, M.Ö. 1550′ye tarihlenen bir kitabede Adania ile savaşını anlatırken Taşköprü’den böyle bahsetmiş. Hititlere dayanan bir başka rivayete göre ise Kral Hattusili Suriye’ye giderken Adana’dan geçmiş ve Seyhan Nehri üzerine bu köprüyü yaptırmış. Hadrianus’un köprüsü mü? 1850′lerde Adana’yı ziyaret eden tarihçi Victor Langlois, köprünün Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 76 – 138) tarafından yaptırıldığını, hatta adını taşıyan kitabenin 1841 yılında mevcut olduğunu söylemiş. Ancak o kitabe günümüzde kayıp. Mimar Auxentius “Gerçek şu ki Auxentius, bu mucize senin iktidarın sayesinde oldu… Daha önceleri, tecrübesiz olan çok kişinin çeşitli teşebbüsleri olmuştu. Fakat onların girişimleri Tarsus Çayı’nın dalgaları için bile zayıf olmuştur. Sen ise buradaki köprüyü, kemerlerin üzerinde, ebediyet için kurmuşsun…” Roma ile ilgili bir diğer kanıt Adana Arkeoloji Müzesi’ndeki Grekçe Kitabe. O kitabeye göre Taşköprü, Roma İmparatorluğu döneminde, 4. yüzyılda Mimar Auxentius tarafından yapılmış. Kral kızı efsanesi Taşköprü söylencelere de ilham vermiş. Efsane bu ya büyücülerden biri Adania kralına, kızının yılan tarafından öldüreceğini söylemiş. Telaşlanan kral, kızını kentin önünden akan nehrin ortasındaki adaya göndermiş. Ama yılan, üzüm dolu bir sepetin içinde adaya ulaşmış ve kızı öldürmüş. Kral da kızının anısına Taşköprü’yü yaptırmış. Hatta yıkıldığında yeniden yaptırılabilsin diye de köprünün ayaklarına altın gömdürmüş. Geçiş kaç para? Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, Abbasi halifesi Memnun, köprünün giriş ve çıkışına kapı ve mazgal gibi ilaveler yaptırmış. Bu sayede o dönemde, üzerinden geçenlerden haraç alınmış. Bir başka Abbasi halifesi Harun Reşid de köprüyü kale ile birleştirmiş. Evliya Çelebi’nin değindiği kapı ve mazgallar günümüze gelememişse de kale duvarı ile bazı kalıntıların izleri halen mevcut. Kule değil kapalı çarşı Geçmişte uzun süre, Adana Valisi Mahmut Paşa’nın güneşin batışını izleyebilmek için Taşköprü üzerine kule yaptırdığına inanılmış. Yakın zamanda köprüyle ilgili bazı fotoğraflar ortaya çıkınca, kule sanılan yapının 14′er pencereli, iki katlı bina yüksekliğinde bir kapalı çarşı olduğu anlaşılmış. Değişen mimarisi İlk yapıldığında yarı yarıya dar olan köprü daha sonra genişletilmiş. Geçmişte her iki girişinde de “Kale Kapısı” denilen iki taç kapısı varmış ve 21 gözlüymüş. Şu anda 310 metre uzunluğunda, 11,4 metre genişliğindeki köprünün 7 gözü Seyhan Nehri’nin ıslahı sırasında toprak altında kalmış. Son restorasyon Osmanlı’da III. Ahmet, Abdülmecid ve II. Abdülhamit zamanında onarım geçiren Taşköprü, Cumhuriyet tarihinde 1948′de Karayolları tarafından onarılmış. Sonra da yıllarca üzerinden geçen trafiği taşımış, yıpranmış. En son 2006′da Büyükşehir Kent Konseyi ve Mimarlar Odası köprüye sahip çıkmış. Mimar Mehmet Pekcan Işık’ın hazırladığı restorasyon projesi yaşama geçirilmiş, köprü yenilenmiş. <http://i.imgur.com/nPrll7q.jpg> <http://i.imgur.com/aDsSTth.jpg> [publicize twitter] [publicize facebook] [category araştırma] [tags TARİH, Dünya, Köprü, Adana Taşköprü] |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 10:12PM +0200 <http://i.imgur.com/hLphMsf.png> Apple'ın mobil işletim sistemi iOS, çok küçük boyutlarda güncelleme alsa bile kurulum için çok büyük depolama alanı isteyebiliyor. Peki ama neden? iPhone ve iPad kullanıcıları, aldıkları güncellemelerin kurumu sırasında depolama alanı sorunu ile sık sık karşılaşabiliyorlar. Örnek vermek gerekirse geçtiğimiz günlerde yayınlanan iOS 8.1'i iOS 8.0.2 kurulu bir iPad Air'e yüklemek istediğinizde; güncelleme boyutu 97 MB olmasına rağmen 2.2 GB alan gerektiğini görüyorsunuz. Durum böyle olunca da birçok kullanıcı, yardım merkezimiz de dahil olmak üzere çeşitli şikayet platformların da bu durumdan şikayetlerini gündeme getiriyorlar. Ben de sizler için bu durumun arkasında yatan sebebi açıklığa kavuşturmak istedim değerli turkhackteam üyeleri. Apple İşi Şansa Bırakmıyor Her ne kadar yayınlanan güncellemeler de dosyalar sıkıştırılmış ve yeni dosyaların yanı sıra birçok güncellenmiş dosya olsa da Aslına bakacak olursanız, Apple'ın iOS için yayınladığı güncellemeler de gerekli olan depolama alanının tümü yayınlanan güncellemenin kurulumu için değil. Bu alana ihtiyaç duyulmasının en önemi sebebi cihazınızın kullanılmaz hale gelmemesi için Apple'ın aldığı önlem. Biraz daha net açıklamak gerekirse, siz iOS 8.1'i yüklemek istediğinizde cihazınız, otomatik olarak mevcut işletim sisteminin bir kopyasını kaydediyor ve güncelleme sırasında herhangi bir sorun ile karşılaşacak olursanız, bu sayede cihazınız bilinen tabir ile "Brick" yani tuğla olmaktan kurtuluyor ve iOS 8.0.2'ye kolaylıkla dönebiliyor. Güncelleme işlemi sonlandığında ise cihazda yer kaplayan yedek dosyaları otomatik olarak siliniyor. Apple bu sayede ürünlerinin güncelleme esnasında kullanılmaz hale gelmesinin önüne geçmeyi hedefliyor ve şu ana kadar da bu konuda başarılı olduğunu söyleyebilirim. Ancak özellikle 16 GB iPhone ve iPad kullanıcıları bu durumdan çok memnun olmuyorlar. [publicize twitter] [publicize facebook] [category teknoloji] [tags TELEFON ÇÖZÜMLERİ, iOS Güncellemeleri] |
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Oct 28 10:10PM +0200 "Son istihbarat raporlarına göre PKK Karadeniz'de daha önceki yıllarda hiç bu kadar sayıya ulaşmamıştı." Son günlerde yaşanan Kobani olayları ve terör örgütlerinin faaliyetlerinin giderek artması çözüm süreci hakkında akıllara soru işaretleri getirirken köşe yazarlarından da konuyla ilgili yorumlar gelmeye devam ediyor. Yeniçağ Gazetesi Ankara temsilcisi Ahmet Takan son istihbarat raporlarına değinerek gelinen vahim durumu şöyle özetliyor: Örgütün hedefinde şimdi Karadeniz var. İşte Ahmet Takan'ın o yazısının <http://www.yenicaggazetesi.com.tr/pkk-karadeniz-bolgesinde-yiginak-yapiyor- 32400yy.htm> ilgili bölümü: "Son istihbarat-güvenlik raporlarından; "PKK 'nın Hedefinde Karadeniz Var" Çözüm sürecinde yurt içerisindeki silahlı terörist sayısını yeni katılımlarla iki katına çıkaran PKK daha önce terörist bulunmayan bölgelere terörist gruplar göndermeye başladı. Örgütün hedefinde ise Karadeniz var. Elde edilen bilgilere göre PKK son dönemde Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Samsun, Tokat ve Ordu illerinin kırsal bölgelerine yoğun bir şekilde terörist sevkiyatı yaptı. 60 kadar teröristin Karadeniz illerinde silahlı olarak faaliyet yürütmeye başladığı tespit edildi.. Uzmanlar, örgütün daha önceki yıllarda Karadeniz'de hiç bu kadar sayıya ulaşmadığı vurguluyor. Hatırlanacağı gibi; terör örgütü PKK'nın "Karadeniz Açılım Grubu" adını verdiği Karadeniz yapılanması ilk olarak Kastamonu eylemi ile gündeme gelmişti. 4 Mayıs 2011 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Erdoğan'ın konvoyuna Kastamonu'da yapılan saldırıda 1 polis şehit olmuş, 2 polis yaralanmıştı. PKK'nın diğer bir ses getiren eylemi ise Trabzon'da gerçekleştirilmişti. Düzköy İlçe Jandarma Komutanlığı yakınında 26 Haziran 2012 tarihinde yapılan ve 3 askerin yaralandığı bombalı saldırını PKK'lı teröristler tarafından yapıldığı bildirilmişti. <http://www.samanyoluhaber.com/haberleri/%C4%B0stihbarat> İstihbarat raporlarına göre; Karadeniz'e sevk edilen terörist grupların daha önce çekildiği açıklanan Tunceli'den gönderildiği, grupların Erzincan Kemah üzerinden Tokat-Rize, Gümüşhane-Giresun ve Samsun bölgelerine aktarıldığı ortaya çıktı.Karadeniz bölgesinin geri çekilme sürecinde tamamen boşaltıldığı yönündeki kamuoyu algısını bozmamak amacıyla PKK'nın faaliyetlerini gizlilik içerisinde yürüttüğünün altı çizildi. Terörist grupların güvenlik güçlerince deşifre edilmemek amacıyla telsiz görüşmelerine çıkmadıkları kaydedildi. "Çözüm sürecinde istediğini elde edememesi durumunda Doğu ve Güney Anadolu'da kaos ortamı yaratmak isteyen PKK ülkede iç savaş çıkartmanın planlarını yapıyor" ifadesi kullanıldı. Uzmanlara göre, Karadeniz bölgesinin hedef seçilmesinin sebebi ise bölge insanının milli duyarlılığı. "PKK Karadeniz bölgesinde yapılacak şiddet eylemleri ile bölge insanının milli hassasiyetini istismar etme peşinde." Kobani tiyatrosundan fırsat bulup da gerçekte neler oluyor diye merak buyurursanız; ara sıra doğruları okuyun.. Akil geğirtilere kulak tıkayın.. Belki idrak yolları tıkanıklığınızda iyileşme emareleri hasıl olur!.." [publicize twitter] [publicize facebook] [category terör] [tags PKK DOSYASI, İstihbarat raporu, bölge] |
ismet soner <ismet...@gmail.com>: Oct 28 08:50PM +0200 Az giden, uz giden, dere tepe düz giden hikayelerle büyüdük. Hansel ile Gretel’i bilmesek de Keloğlan’ımız vardı; bir de padişahımız. Kimi zaman korkudan susar kalır, kimi zaman mutlu biten bir masalın mahmurluğunda sızar kalırdık. O vakit bu vakit gözlerim çocukluk uykusuna hasret. O lâhza kapıdan birisi girdi, buyrun dedim; “unutmak istiyorum” dedi, "var mı ilacı?" Dedim "unutmak değil, unutmamak için ilaç yapıyor insanlar". Ah delikanlı! Hastalık ve sağlık, iyilik ve kötülük öylesine iç içe geçmiş ki, unutmak iyi bir şey sanıyoruz ve üzerine ilave ediyoruz; “unutmak ve uzun uzun uyumak istiyorum”. Bilmediğimiz, aklımıza gelmeyen, uyku uzadıkça hayat ölüme yaklaşır. "Çocukluğumuzdaki masalları" tavsiye edecektim delikanlıya, vazgeçtim. Artık ne çocuktuk, ne de Keloğlan’lar vardı. Hepsinin yerini, adını telaffuzda bile zorlandığımız yeni kahramanlar almıştı. Hem artık dinlemiyor, "izliyorduk". İçinde muhteşem hayatların ve fevkalâde hadiselerin birbirini kovaladığı çizgi filmler, diziler, sinema filmleri... Benim masallarımda Keloğlan annesinden hep dayak yerdi meselâ. Kendisi "esas oğlan"dı, lâkin gel gör ki Kara Kız’ı hep uzaktan sevdi. Öyle de olsa bunun için hiç “depresyona” girmedi. Kızını vermemek için işi hep yokuşa süren padişaha kin de gütmedi. İnsanın bildikleri ufkunun sınırıdır. Bugünlerde dizilerle çizdiğimiz ufkumuzda "fakir ama gururlu oğlan" zengin kızı sevdiğinde, daha önce bilmediği bir akrabasından miras kalmalıydı. Belki bu filmler yüzünden kaçıyordu uykularımız; “beklentileri” beklemekten… Bir anda bıçak gibi böldü düşüncelerimi delikanlının sorusu: *"bana ilaç verecek misiniz"* dedi ve ilave etti; *"yoksa siz ilaç değil, masal mı satarsınız?"* Zavallı delikanlı; keşke dükkânları olsaydı masalların. Bunları söyledim diye kızacaklar bana, biliyorum. Bazı şeyler ihtiyaç olduğu için üretilmiyor, üretildikten sonra ihtiyaç halini alıyor. Meselâ depresyon… Günümüzde her on kişiden "dokuz buçuğu" depresyonu ya geçirmiş ya da geçiriyor. Eh! Adı depresyon olunca da ilaç alıyoruz, uyuyoruz, veya uyuşuyoruz. Ertesi gün bir daha, bir tane daha… Bunun bir sonu olmadığında bile yolumuz yine ilaçlara, başka ilaçlara çıkıyor. *"Bu bir işe yaramadı"* diyor ve komşumuz Uzm.Dr. Ahmet amcanın ilacından istiyoruz. Sonra gelsin yeni kısır döngüler. İnsan yaşadığı dünya ile birebir ilişkili bir mahlûktur ve çevresinden de kolaylıkla etkilenebilir. Bilhassa sonbahar ve kış ayları his ve fikir dünyamızda bir takım dalgalanmalara sebep olabilir. Birileri de çıkıp bu ufak huzursuzlukları pat diye “depresyon” olarak nitelendirir. Sonra sorar delikanlı; *“uyumak ve unutmak istiyorum, ilaç var mı?”* Kimseye kişisel gelişim kitaplarından fırlama cümleler kurmayacağım; sevmem de. Artık masal dinleyecek hallerimiz kalmadı; biliyorum. Öyleyse yastıklarımıza üç beş damla *lavanta yağı* dökelim yatarken. Yine de uykusuzluktan şikâyet ediyorsak ve illâ birşeyler “yutalım” diyorsak *passiflora *bitkisinin tabletleri… Tabi bir de uzun uzun kaynatıl*ma*dan demlenmiş *ıhlamur *çayı. Kokusuna dayanabiliyorsak *kediotu*. Yalnız belirtmem gereken, bu söylediklerim “depresyon ilacı” değil, bizi sâkinleştiren tabii şeyler. Tabii deyince; "doğal antidepresan" diye piyasada bulduğunuz sarı kantaronlara ise aman dikkat. Ancak, sıhhi tâkibinizi yapan doktorunuz tavsiye ederse ve onun tavsiye ettiği dozda olsun. Lafımıza unutma hadisesiyle başladık, yine onunla bitirelim. Efendim, unutmamak iyidir, unutmaksa amansız bir hastalık. Unutmamak sıhhatli bir zihnin işâreti, amma ve lâkin vakti zamanı gelince unutacak olmak ise yüce bir lütuftur… Ayşe Esra Güler Eczacı, yazar. -- PRIMUM NON NOCERE http://www.facebook.com/ismetsoner http://groups.google.com.tr/group/bursaforum |
"Dogan Kekevi" <dog.k...@t-online.de>: Oct 28 07:40PM +0100 Üste İSTANBUL altda ANKARA yürüyüşleri.. Von: ne_mutlu_t...@googlegroups.com [mailto:ne_mutlu_t...@googlegroups.com] Im Auftrag von Türker Ertürk Gesendet: 28 Ekim 2014 Salı 09:42 An: undisclosed-recipients: Betreff: "ÖNCE VATAN" Cumhuriyet Yürüyüşü Davetiye 29 Ekim 2014 Saat 18:30’da başlayacak Cumhuriyet Yürüyüşüne davetlisiniz. Emekli Amiral Türker ERTÜRK’ ün konuşmaları ile anlamlandıracağı yürüyüşümüzde tırımızın üzerinde bulunacak organizasyon temsilcileri ile birlikte, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası mensupları da birbirinden güzel eserlerle bizlere eşlik edeceklerdir. Yürüyüşün ardından gerçekleşecek Göztepe Parkı Buluşmasında ise, Emekli Amiral Türker ERTÜRK günün anlam ve önemine ilişkin bir konuşma yapacaktır. Program: · Buluşma : 18.30 (Suadiye Garanti Bankası Sokağı) · Yürüyüş : 19.00 (Tır ile Birlikte Suadiye’den başlayacak.) · Göztepe Parkı Buluşması (Yürüyüşün hemen ardından) Organizasyon: · Bağdat Caddesi Forumu · Kemalist CHP’liler · Türkiye Gençlik Birliği · Vardiya Bizde · Cumhuriyet Kadınları Derneği · Tüm Eğitim Görevlileri Derneği · Atatürkçü Düşünce Derneği · Küçükyalı Adnan Kahveci Forumu Von: D.Ali Ercan [mailto:dali...@gmail.com] Gesendet: 28 Ekim 2014 Salı 10:41 An: undisclosed-recipients: Betreff: Cumhuriyeti Kutlamak ! CUMHURİYET BAYRAMI Yarın, 29.Ekim.2014, saat 13 te Ankara TANDOĞAN'dayız... Bayrağını al ve gel ! cid:3497339066_21376338cid:3497339066_21401896cid:3497339066_21368516 -- "BU ÖBEK;TÜRK-TÜRKÇE-ATATÜRKÇE,DÜŞÜNEN,EBEDİ BAŞKOMUTAN ATATÜRK DEVRİMİ VE İLKELERİNE RUHUYLA BAĞLI,HER ŞEY VATAN İÇİN DİYENLER VE KAHRAMAN TÜRK ORDULARINA,TÜRK POLİSİNE KANIYLA CANIYLA BAĞLI"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-DÜNYA DURDUKCA ÜLKÜSÜNDE BİR ÖBEKTİR.." .........................KURULUŞ TARİHİ 28.12.2007 --- Bu iletiyi Google Grupları'ndaki ""NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"" grubuna abone olduğunuz için aldınız. Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için ne_mutlu_turkum_...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin. Bu gruba yayın göndermek için, ne_mutlu_t...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin. Bu grubu http://groups.google.com/group/ne_mutlu_turkum_dyene adresinde ziyaret edebilirsiniz. Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin. |
"Grup Yönetici " <erzinca...@gmail.com>: Oct 28 12:16PM +0200 ---------- Yönlendirilmiş ileti ---------- From: Yilmaz Karahan <karahan...@gmail.com> Date: Mon, 27 Oct 2014 16:42:07 +0200 *Dünyanın en yüksek tuğla yapısı:* *Bir Selçuklu eseri- Kümbet Kabus* [image: image001] Dünyanın en yüksek tuğla yapısı bir kümbet-mezar kule’dir, Kabus Anıtı 10 dilimli yıldız planına sahip 53 metre yüksekliğinde bir kuledir ve 15 metrelik bir tepenin üzerine kurulmuştur. Selçuklu dönemine ait bu yapı Kuzey İran Türkmen sahra bölgesindedir. Kule çok maksatlı yapılmış bir eserdir. [image: image002] *İran Türkmensahra bölgesi haritası ve koordinatları* Kulenin özellikleri; - “Dünyanın en yüksek tuğla yapısı”dır Bu özelliği ile İpekyolu üzerindeki çok uzaklardan görülebilen bir “yön-nirengi noktası” özelliği taşımaktadır. - 10 köşeli bir yapısıyla güneşin gölgelerini bir “güneş saati” gibi kullanılması imkanı verir. - Mezar olarak inşa edilmiştir, bu özelliği; insanların mezarı ziyaret etmeleri, yada uzaktan dua etmelerine imkan vermektedir - “Bir sahiplik abidesi”dir - İran bölgesindeki Tuğrul bey türbesinde olduğu gibi bir “akustik özelliği” vardır - Bu yapı piramit bir toprak tepenin üzerine yapılmıştır - Zeminin Güney köşesinden bir yol ile C alanına girilmektedir - C alanı iki katmanlı yaklaşık 1 metre yüksekliğindedir. - Kulenin Güneydoğu yönündeki giriş kapısı önünde oluşturulan C alanı hangi maksatla yapıldığı, neyi ifade ettiği kayıtlarda olmayan bir ses sistemidir ve bu C alanı merkezinden seslenildiğinde-konuşulduğunda sesler eko oluşturmaktadır, C alanının doğu tarafı açıktır ve doğu tarafına seslenildiğinde eko oluşmamaktadır. girişi doğu yönündedir ve buradan kule kapısına taş yol ile kuzey batı yönüyle gidilmektedir, kuleye giriş yolu bu güzergah iledir. Piramit tepe yüksekliği; 15 metre Kule yüksekliği; 53 metre Çapı; 17 metre Duvar kalınlığı; 3 metre [image: image003] *Kümbet kabus yapısının planı ve yerleşim resmi* [image: image004] *Kumbet Kabus iç görünüm* [image: image005] *Kümbet Kabus’un antik dönemdeki resmi* http://turkbilimi.com/ *Türbe ve Kümbet Nedir?* Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan, üstü çatı ya da kubbeyle örtülü yapıya türbe denir. Selçuklulara ait, kule biçiminde, üstü koni ya da piramit külahla örtülü mezar anıtlarsa kümbet diye adlandırılır. Kümbetler ölülerin gömüldüğü mahzen bölümü ve kule biçimindeki gövdeden oluşur. Türbeler ve kümbetler bağımsız yapıldıkları gibi, daha çok bir külliye içinde yer alırlar. http://www.yenidenergenekon.com/814-selcuklu-saheseri-kumbet-i-kabus/ -- Türkiye için el ele mail grubumuz *https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele <https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele> * Gruba e-posta gönderme adresi *turkiye-i...@googlegroups.com <turkiye-i...@googlegroups.com> * Erzincan Kemaliye Egin Grubum http://groups.google.com.tr/group/erzincan-kemaliye-egin-grubu Gruba e-posta gönder : erzincan-kemal...@googlegroups.com Grub Admin M.İlaldı 0532 7269362 erzinca...@gmail.com Tüm dost ve arkadaşlarımı twitter sayfama bekliyorum : https://twitter.com/#!/MiLALDi Facebook Sayfamda Sizleride Bekliyorum.Teşekkür ederim. http://www.facebook.com/profile.php?id=1561718148 |
"Grup Yönetici " <erzinca...@gmail.com>: Oct 28 12:15PM +0200 ---------- Forwarded message ---------- From: Basin Akademisi basinak...@gmail.com Date: 2014-10-27 18:57 GMT+02:00 Subject: 5. Ulusal Tip Gunleri KAPANIS BILDIRGESI 5. UTG KAPANIS BILDIRGESI eklidir Türkiye için el ele mail grubumuz *https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele <https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele> * Gruba e-posta gönderme adresi *turkiye-i...@googlegroups.com <turkiye-i...@googlegroups.com> * Erzincan Kemaliye Egin Grubum http://groups.google.com.tr/group/erzincan-kemaliye-egin-grubu Gruba e-posta gönder : erzincan-kemal...@googlegroups.com Grub Admin M.İlaldı 0532 7269362 erzinca...@gmail.com Tüm dost ve arkadaşlarımı twitter sayfama bekliyorum : https://twitter.com/#!/MiLALDi Facebook Sayfamda Sizleride Bekliyorum.Teşekkür ederim. http://www.facebook.com/profile.php?id=1561718148 |
"Grup Yönetici " <erzinca...@gmail.com>: Oct 28 12:13PM +0200 ---------- Yönlendirilmiş ileti ---------- From: Yilmaz Karahan <karahan...@gmail.com> Date: Mon, 27 Oct 2014 22:58:03 +0200 *Kazak Hanı Er Canibek’in Börüleri* [image: image001] *Kazakistan / Kalbatau* Kazak Hanlığının kurucusu Er Canibek’e ait anıt. (Foto: Turan Coğrafyasından alınmıştır) http://www.yenidenergenekon.com/815-kazak-hani-er-canibekin-boruleri/ -- Türkiye için el ele mail grubumuz *https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele <https://groups.google.com/group/Turkiye-icin-el-ele> * Gruba e-posta gönderme adresi *turkiye-i...@googlegroups.com <turkiye-i...@googlegroups.com> * Erzincan Kemaliye Egin Grubum http://groups.google.com.tr/group/erzincan-kemaliye-egin-grubu Gruba e-posta gönder : erzincan-kemal...@googlegroups.com Grub Admin M.İlaldı 0532 7269362 erzinca...@gmail.com Tüm dost ve arkadaşlarımı twitter sayfama bekliyorum : https://twitter.com/#!/MiLALDi Facebook Sayfamda Sizleride Bekliyorum.Teşekkür ederim. http://www.facebook.com/profile.php?id=1561718148 |
Bu grubun güncellemelerine abone olduğunuz için bu özeti aldınız. Ayarlarınızı https://groups.google.com/forum/?utm_source=digest&utm_medium=email/#!forum/Turkiye-icin-el-ele/join " style="color:#1155cc;text-decoration:none">grup üyelik sayfasından değiştirebilirsiniz. Bu grup aboneliğini iptal etmek ve buradan e-posta almayı durdurmak için Turkiye-icin-el...@googlegroups.com adresine bir e-posta gönderin. |