PAPA VE PUTİN ZİYARETİ TÜRKİYE’NİN YENİ MÜTTEFİK ARAYIŞINA MI İŞARET EDİYOR?
Aykut EDİBALİ
Bayrak Başyazı 1274
Devlet yönetimine bak hizaya gel (?!)
PAPA SULTANAHMET CAMİİ MİHRABINDA HOCA İLE BİRLİKTE(?!)
KIRIM TÜRKLERİ’Nİ SÜREN VE ÖLDÜREN STRATEJİK(?!) ORTAK PUTİN İSE SAYIN ERDOĞAN’IN
MİSAFİRİ?!
PAPALIK VİCDAN VE TARİH KRİTİĞİNİ YAPMA GÖREVİNİ ERTELEYEMEZ!
Ülkemizde birkaç hafta önce misafir ettiğimiz iki kişinin ziyareti üzerinde duralım. Çünkü bu iki
ziyarette önemli ve anlamlı...
Önce Papa’nın Türkiye ziyaretini veya Türkiye’nin Papa’yı davetini yorumlayalım. Bilindiği gibi Papalık
Hz. İsa’nın vefatından sonraki yıllarda, Havariler ve ondan sonra gelen talebeleri döneminde oluşan
kiliselerden birisi de Roma Kilisesi idi. İstanbul, Antakya, İskenderiye ve Kudüs kiliseleri gibi
kiliselerden biri idi. Bu yıllar Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı Roma imparatorluğu olarak ikiye
bölünme dönemi idi. Bilindiği gibi Constantin 395’te İmparatorluğu kolay yönetilebilsin diye doğu ve
batı diye ikiye ayırmış idi. Bu ayırışa paralel olarak Hristiyanlık’ta iki merkezli olmuş, İmparatorluk’un
batı kanadı çok fazla yaşayamamıştı. Bu asırlarda Roma imparatorluğu’nun Roma ve Grek paganizmi
ile doldurup bir şirk dini haline getirdiği Hristiyanlık merkezleriden biri haline gelmişti. Hazreti İsa’nın
dininini yapılan işkence ve takibat sonrasında üç tanrılı bir din haline getiren ve bu dinin baş rahibi
haline gelen imparatorun dini haline gelmişti. Batı Roma iparatorluğu siyasi ve askeri olarak çökmüş,
tarih olmuş ve Roma İmparatorluğu müşrik kültürünün temsilcisi ve uygulayıcısı olmuştu. Kendini akıl,
vicdan ve insaf ışığında değerlendirmek, değiştirmek ve itirafta bulunmak gibi bir yola girmemekte
direnmişti. Engizisyon mahkemelerinin uygulayıcısı olmuş yıllar boyu cehalet içinde kalmış Hristiyan
Avrupa’yı İslam dinine karşı tahrik etmiş, iğrenç Haçlı Seferleri’nin açılmasını sağlamış, bu iğrenç insan
kıyımı ve sömürüsünü asırlar boyu yönetmişti. Ve halen de Avrupa’da süregelmekte olan Haçlı
Seferleri sonrasında, seferleri sürdürmekte devam etmektedir.
Ayrıca Papa hazretleri(!) misafir edildiği Türkiye’de “Türkiye’nin de dahil olduğu Asya’nın üçüncü
milenyumda Hristiyanlaştırılacağını” ifade etmekte imiş. Acaba Sayın Erdoğan, davet ettiği Papa’ya bu
basit meseleyi de sormuş mudur? Ortadoğu’nun liderliği rolüne soyunan veya soyundurulan Sayın
Erdoğan’ın bu konuyu sorması gerekmez miydi?
Papa’nın Türkiye ziyareti ve Putin’in gelişinde söylediği Türkiye ile stratejik ortaklıktan bahsetmesi
ciddi sonuçlar ortaya çıkaracak gibi görünüyor.
AKP İktidarı, Sayın Erdoğan’ın ABD ziyarettinden itibaren gittikçe daha çok soğumuş hatta sertleşmiş
durumdadır. AKP daha önce müttefiki saydığı ve daha sonra da demokratik iktidara karşı darbe
hazırlamakla itham ettiği topluluğa karşı 24-25 Kasım günlerinde bir karşı operasyona girmiş
durumdadır. Benzer operasyonlar konusunda daha önce söylediklerimizi burada tekrar tekrarlamak
zorundayız. İktidara karşı girişildiği öne sürülen ve darbe girişimi olarak adlandırılan çabalar ve
iktidarın mukabil salvoları ne yazık ki şiddetlenmiştir ve kavganın daha da çok şiddetleceği
görülmektedir. Bu çatışmanın artık sona ermesi gerekiyor. Türkiye bu çalkantıyı taşıyamaz. Kamu
vicdanında hakkında kuşkunun yaygınlaştığı ve adaletin taraflı olduğu kanaati yaygınlaşmaktadır.Sayın başbakan, apaçık ortada bulunan hukuk garabetine, siyasetin hukuka baskısına son verilerek,
hukuk nizamı üzerindeki baskıların sona ermesi ve hukukun kendi mecrasında işlemesini sağlamak
mecburiyetindedir.
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞAYI VE CUMHURİYETİ ELEŞTİRİSİN AMA AKIL, İNSAF VE İLİM ÖLÇÜLERİ
İLE...
Mecliste meclis personeline seminer veren bir şeyh? Cumhuriyet döneminde “inkilaplaşma olmuştur”
demiş? Sn. Çiçek bu ifadenin doğru bir uslupla tartışılmasını istemiş. Bu tür münasebetsizlikler
meseleyi esasından saptırmakta Cumhuriyet döneminin ve Gazi Mustafa Kemal’in yaptıklarının akıl
ve ilim ölçüleri içinde değerlendirme yapılmasını zorlaştırmaktadır. “Atatürk’ün ve Cumhuriyetin
değerlendirilmesi nasıl olmalıdır?” soru budur. Gazi Mustafa Kemal kendini ve yaptıklarını sürekli
eleştirmiş, daha iyi, daha güzel ve faydalı olmanın çözümü sürekli olarak aramıştır. G.Mustafa Kemal
önemlidir. Atatürk, ilah, peygamber, doktrin vaz eden adam gibi yaftalamaların dışında, rasyonalist ve
pragmatis bir asker ve devlet adamıdır. Bir örnek olarak Türk dili çalışmalarında, bir sözlük yaptırma
konusu gündeme gelince varılan sonuçları görüp “Yanlış bir yol tutulduğunu,”düzeltme yoluna
gidilmesi gerektiğini söylemiştir. Türkçe’de yer alan yabancı kökenli kelimelerin atılarak Türk dilinin
sadeleştirilmesi çalışmalarında ölçüsüzlülkeri fark etmiş, dilin fakirleşmesi tehlikesini görmüş,
Türkçe’ye giren yabancı kökenli kelimelerin atılmasında bir yol bulmak üzere Güneş Dil Teorisi
üzerinde durulmuştur. Ayrıca belirtmeliyiz ki Güneş Dil Teorisi, bir çözüm arayışı olduğu kadar ynı
zamanda üstü yapılan örtük bir oto kritiktir de...
Aynı hassasiyeti siyasi kararlar ve uygulamalarda göstermiştir. Mesela İstiklal Savaşı sonrasında
Türkiye ve Yunanistan vatandaşlarının karşılıklı olarak yerleştirilmesi konusunda ciddi hatalar
işlendiğini görmüş ve hata ettiklerini söylemiştir ve pişmanlık duymuştur. Başka bir misal daha
verelim; Lozan Anlaşması’ndan bir süre sonra Atatürk’ün yakın arkadaşlarından birisi, Ege Denizi’nde
Türkiye’ye yakın Midilli Adası’ndaki Bahçeli evlerini bindikleri araçtan Atatürk’e göstermiş ve Atatürk
de “bu kadar yakın mıydı?” diye hayıflanmıştır. Misalleri çoğaltmak mümkün fakat gereksiz. Din
konusu da öyle; “bize bir din bul Atam!” diyen şarlatanı da halkın içinde paylamıştır.
Yüksek rütbeli bir askeri şahıs Atatürk’le birlikte fakat özel trendedir. Aynı trende namaz kılan yüksek
rütbeli şahsı ihbar eden ve irtica ile suçlayan gammazı, azarlamış ve trenden aşağı tahkir ederek
indirmiştir.
OSMANLI TÜRKÇESİ LİSELERİMİZDE OKUTULMALIDIR! AMA NASIL?
“Osmanlıca” liselerimizde okunmalı mıdır? Olaya ütopik ve partizanca yaklaşmaktan sakınmalıdır!
“Osmanlıca’nın okutulması” ibaresi yanlış bir kılışedir. Osmanlıca kelimesi net değildir. Osmanlı
Türkçesi demek doğrudur. Bir dilin öğretilmesi ileri bir adımdır. Kendi öz dilinin öğretilmesi isteği
yanlış değildir. Aksine faydalıdır. Ayrıca Türk dili konusunda ciddi çabalara ihtiyacın varlığı açıktır.
Türkçe’nin öğretilmesi, korunması ve gelistirilmesi hayatidir. Türkçe, Türk dili ve edebiyat önemlidir.
Çünkü Türkçe sadece Türkler için değil. Türk Milleti’ni sevenler ve onunla birlikte yaşamak isteyen
insanlar için de tüm Türk Dünyası, Türki devletler ve müslüman topluluklar için de önemlidir. Türkçe
Türkler’in, Türkler’le birlikte yaşamak isteyenlerin ortak dilidir. Baltık Denizi’nden Çin Denizi’ne
binlerce kilometre uzunluğunda büyük bir kara parçasında milletler bu dili konuşmakta ve
anlamakadır. Türkçe sadece Türk soyluların değil, onlarla yaşayan tüm kültürlerinde yararlanacağı
ortak bir dildir. Türkçemiz’in zayıflaması, alanının daralması, Türkler’le birlikte yaşayan,temas halinde
olan tüm kültürler ve topluluklar içinde vazgeçilmezdir. Ayrıca aşağı yukarı İslam medeniyet, kültür ve mübarek dinin anlaşılması için tam 13 yüzyıllık İslam tarih birikimi için Türkiye’ye ve Türk diline
muhtaçsınız. Böylesine köklü, devasa ortak ve birleştirici değeri zayıflatmak sadece Türkler’e,
Türkler’in tarihine değil, İslam’a, akla, İslam Dünyası’nın menfaatlerinede aykırıdır. Yüz yıllar önce
Kaşgarlı Mahmud’un tüm İslam Dünyası için, Türkçe öğrenmenin nasıl bir insani ve islami görev
olduğu sözü bugün daha hayati önem kazanmıştır. Osmanlı Türkçesi’nin okullarımızda okutulmasını
“Kabir taşlarınıN okuması” diyerek küçümsemek ve karşı çıkmak cehalettir. Ayrıca kabir taşları da
tarih için fevkalede önemlidir ama büyük şahsiyetleri, alimlerin devlet adamlarının mezar taşlarının
parçalandığı, çalınıp satıldığı bir ülkede tarih şuurundan bahsetmeye imkan yoktur.
Nasreddi Hoca gibi Türk tarihinin ve kültürünün, insanalığı hayran bırakan kahramanımızın nerede
yaşadığını gösteren silik bir kabir taşı olduğunu söylemek yetmez mi?
DİLİMİZ SAHİPSİZDİR VE SALDIRI ALTINDADIR!
Gelelim dil yaremize! Türkçe o kadar sahipsiz haldedir ki akıl almaz ve ne yazık ki yaygın hatalar
Türkçe’ye karşı sıkılmış bir kurşun gibi bu manevi hazin vataemize saldırmaktadır. Sözü bitirmek
üzereyken basit yanlışlar yayılmaktadır. Televizyon ve radyo programlarında resmen Türkçe
katledilmektedir. Mesela TRT meteoroloji spikerleri “batı bölgeler, doğu bölgeler” diyebilmektedir,
moda programlarında “tarz veya sitil sahibisin veya değilsin” denecek yerde, “tazsın veya tarz
değisin”denebilmektedir. Bu tür programların önemli bir seyirci kitlesi tarafından takib edidiği, uzak
yakın ülkelerden izlenildiği ve Türkiye’yi bir dikkat merkezi haline getirdiği anlaşılmaktaıdır. Bu
programlarda görev alan spikerlerin, futbol yorumcularının ve moda eleştirmenlerinin güzel
Türkçemiz’e daha büyük özen göstemelerini istiyoruz. Okuyucularımızdan aldığımız üzüntülerini
bildiren ve Türk Milleti’nin değerlerine saygılı programlar bekleyan vatandaşlarımızın görüş ve
düşüncelerine biz de aynan katılıyoruz.
Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı, ilgili bakanlarını, TRT’yi, RÜTÜK ‘ü de görevlerini yapmağa
çağırıyoruz.
BAYRAK.