Sayın Mehmet Bedri Gültekin'in 8 Kasım 2010 tarihli yazısı: "Adrese teslim sorular"

1 view
Skip to first unread message

Telgrafçı Hamdi

unread,
Nov 8, 2010, 11:30:01 AM11/8/10
to


8 Kasım 2010

 

 

 

Olmak ya da Olmamak

                                   Mehmet Bedri Gültekin

 

 

“Adrese teslim sorular”

 


            Ahmet Hakan 16 Ekim tarihli köşe yazısında “Adrese teslim dört yaşamsal soru” adı altında; Ahmet İnsel, Mehmet Altan, Etyen Mahçupyan, Murat Belge ve Taha Akyol’a dört soru sordu.

            Malum yazarlar bu sorulara cevap verdiler mi bilmiyorum. Vereceklerini de sanmıyorum. Ama Ahmet Hakan’ın soruları gerçekten de önemlidir. Cevaplanması gerekir:

 

            Birinci soru: “Değişim isteyen, özgürlük isteyen, demokrasinin dinamiğini oluşturan muhafazakârlarımız, neden liberal, demokrat ve özgürlükçü bir kültürel ortam yaratamıyorlar?”

            Cevap: Çünkü “özgürlük” ve “demokrasi” bu kişilerin sadece dillerinde vardır ve kitleleri aldatmak amaçlıdır.

            Amerika Irak’a “özgürlük” ve “demokrasi” adına girdi. Bırakın “özgürlük” ve “demokrasiyi”, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını bile ortadan kaldırdı. Yukarıda adı geçen zatların Irak’ta yaşanan insanlık dramı konusunda Amerika’nın safında olmaları yeteri kadar açıklayıcı değil mi?

            Ya Türkiye’deki durum: Sahte belgeler, yalancı tanıklar ve imzasız e posta ihbarları ile yüzlerce yurtsever aydının yıllardır zindanda tutulmasını alkışlayanların, “özgürlük” ve “demokrasi”den ne anladıkları ortada değil midir?

            Malum zevat’ın özgürlük ve demokrasiden anladığı, bir avuç emperyalist işbirlikçisi ile Ortaçağ özlemcisinin özgürlüğü ve demokrasisidir.

           

            İkinci soru: Liberal, demokrat ve özgürlükçü kültürel ortam, nasıl oluyor da laikliği önceleyenlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşam alanı bulabiliyor? Değişim karşıtı/demokrasi düşmanı diye suçlanan laikler, nasıl oluyor da daha özgürlükçü, daha liberal, daha demokrat bir kültürel ortam yaratabiliyorlar?

            Cevap: İşte zurnanın zırt dediği yer. “Hayır” çıkan illerde özgürlükçü bir iklim var. Yurttaşlar özgür iradeleriyle karar veriyorlar. Bu illerde “hayır” ezici bir üstünlüğe sahip olduğu halde, düşüncesi “evet”  yönünde olan yurttaşlar ve siyasi partiler büyük bir özgürlük içinde fikirlerini savundular, çalışmalarını yaptılar.

            Oysa “Evet”in baskın olduğu yerlerde ise tam tersi bir tablo vardı. Bu yerlerde “Hayır”ı savunmak bir cesaret işi oldu. “Hayır” çalışması yapanlar birçok yerde saldırıya uğradılar.

            Kısacası demokrat ve özgürlükçü ortam, “Evet”in hâkim olduğu yerlerde değil, “Hayır”ın hâkim olduğu yerlerde vardı.

            Neden?

            Çünkü “Evet”i savunan güçler Ortaçağ’ın ve emperyalizmin güçleri idi. Demokrasi ve özgürlük denen kavramlar, tarih içinde Ortaçağ’a ve emperyalizme karşı mücadele içinde ortaya çıktılar.

            Onun için Emperyalizm ile Ortaçağ’ın etkin olduğu yerlerde özgürlük olmaz.

            Biat kültürü ve özgürlük, birbirine karşı olan kavramlardır. Sınırsız bir sömürünün gerçekleşmesi demek olan emperyalizm, özgürlük ve demokrasi adına ne varsa, onları yok etmeden hâkimiyetini kuramaz.

 

            Üçüncü soru: Bir Parti sürekli olarak dinsel özgürlükleri ön plana çıkarıyorsa, türban sorununa, gayrı Müslimlerin inanç sorunlarına odaklanıyorsa, buna mukabil emekçiyi küçümsüyor, solcuyu hırpalıyor, farklı seslere tahammülsüzlük gösteriyorsa, o Parti’nin özgürlük anlayışında bir sorun yok mu?

            Cevap: Bütün gericiler özgürlükten, kendilerinin özgür olmasını anlar. Demokrasiden anladıkları, kendilerine demokrasidir.

            Ve bütün gericiler ellerinde imkân olsa muhaliflerinin yaşam hakkını da ellerinden alacaklardır. Amerika Irak’ta milyonlarca Iraklının yaşam hakkını gasp etmiştir.

            Dinsel gericilik etkin olduğu her yerde, iç çatışmalar ve saldırılarla onbinlerce, yüzbinlerce ve hatta milyonlarca insanı katletmiştir.

            Onun için AKP’nin programında emekçi hakları olamaz. Solcu, yurtsever kendini ifade edemez. Farklı inançlara, farklı seslere tahammül edilmez.

 

            Dördüncü soru: “Kadını özgürleştirmek” ya da “kadının türbanıyla toplumsal yaşama dâhil olması” adına türban özgürlüğünü savunmak iyi hoş da, neden yükselen Anadolu kentlerinde, türbanlı da olsa kadınlar bir türlü “görünür olamıyorlar?”

            Cevap: AKP’nin ideolojisinde kadın yaratılış olarak “aşağı” durumdadır. Erkekle eşit değildir. Mirastan ancak erkeğin yarısı kadar pay alır. Ancak iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliği ile eş değerdir. Gerektiğinde dövülmesi haktır. Aklı kısadır. Çalışma hayatında olmaması tercih edilir.

            AKP’nin yücelttiği Osmanlı dönemi ve bir bütün olarak Ortaçağ, kadının toplum hayatında arka planda olduğu bir dönemdir.

            Onun için AKP’nin güçlenmesi ile birlikte kadının arka plana itilmesi arasında doğru bir orantı vardır.

            Evet, Ahmet Hakan gerçekten de çok önemli dört soru sormuştur. Soruların kendi içinde cevapları vardır.

            Biz soruların içinde olan o cevapları biraz daha açmış olduk.

                                                                                                          mbgul...@ip.org.tr

           



101108 O-O Ahmet Hakan.doc
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages