Türkiye’nin Rehabilitasyon Siyasetine İhtiyacı Var. Hemen Şimdi!
Fethullahçı terör örgütünün elebaşısı Fetullah Gülen'in ölümüyle birlikte yapının nereye doğru evrileceği, kimler tarafından yönetileceği, dağılıp dağılmayacağı, mensuplarının ve sempatizanlarının ne yöne savrulacağı gibi soruların Türk kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandığının altını çizen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, “Türkiye Fetullah Gülen’in ölümüyle birlikte örgütte oluşan parçalı atmosferi ve artan kaosu stratejik bir akılla değerlendirmeli, mensup ve sempatizanlarına yönelik onları örgütün taciz ve tasallutlarından kurtaracak ve kazanacak siyasi rehabilitasyon politikaları oluşturmalıdır” dedi.
İNSAN KAYNAĞIMIZI HEBA ETME LÜKSÜMÜZ YOK!
Türkiye’nin bu fırsatı çok iyi değerlendirmesi gerektiğini kaydeden DESAM Başkanı Gürkan Avcı, şunları söyledi. Büyük devlet aklı da bunu gerektirir ki dünyanın yeni ve bir o kadarda çalkantılı bir çağa girdiği günümüzde Türkiye’nin bütünsel bir yeniden yapılanmaya yönelik kapsamlı bir yol haritasını, rehabilitasyon siyasetini uygulaması şart olmuştur. Demokrasi hayatımızın ve toplumsal birliğimizin en güncel önceliklerinden birisi de bu sorunu çözmek, rehabilite etmek, insan kaynağımızı tahkim ve geliştirmek olacaktır.
TÜM TOPLUMSAL GÜÇLER ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALIDIR!
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan acıların, toplumda oluşan travma ve örselenmelerin iç ve dış güvenlik risklerini, toplumsal kamplaşmaları ve tahammülsüzlüğü artırdığını bu nedenle rehabilitasyon siyasetini başlatmanın milli konsolidasyon ve demokratik gelişim için bir dönüm noktası ve fırsat olarak görülmesi gerektiğini kaydetmek istiyorum. Aksi takdirde yani sürece ve soruna stratejik bir akılla müdahil olunmadığı takdirde problemin önümüzdeki on yıllar boyunca artarak ve çeşitlenerek devam edeceğine dair bir perspektife de sahip olmalıyız. Fethullahçı yapının zulümleri nedeniyle mağdur ve mazlum duruma düşen insanlarımıza uygulandığı gibi bu yapının tasallut altına alıp taciz ve tazyik uygulamaya devam ettiği, örgütsel yapıdan uzaklaşmak isteyen insanlarımıza yönelik de uzun vadeli bir rehabilitasyon politikasının gerektirdiği kararlılık, bilinç, strateji ve koordinasyonun sosyal, siyasal ve toplumsal faydalarını göz ardı etme şansımız asla bulunmamaktadır. İktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplumuyla akademiyasıyla, bürokrasisiyle iş dünyasıyla ve medyasıyla tüm toplumsal güçler böylesi bir rehabilitasyon siyasetini benimsemeli; günübirlik, hamasi ve sığ mevcut siyaset üstü bir kamu bilinci ile yapmak ve takip etmek ve bu fırsatı sağduyu ile en doğru şekilde değerlendirmek zorundadır. Fethullahçı yapının travma yaşadığı bu dönemi daha az maliyetle stratejik bir kazanıma dönüştürmek için önümüzde çok acil ve ince bir yol bulunmaktadır.
TÜRKİYE ÖNÜNDEKİ SOSYOLOJİK ENKAZI KENDİ HALİNE BIRAKMAMALIDIR!
Fethullahçı yapının mensuplarının ve hassaten çocuklarının ve aile bireylerinin kahir ekseriyetinin örgütün temsilcilerinden ve politikalarından mustarip ve müşteki olduğunu görüyorum. Büyük çoğunluğu Almanya ve Avrupa’da olmak üzere yurtdışında 100 bine yakın örgüt mensubunun yaşadığını tahmin ediyorum ki içeride çok ciddi sorunlar ve tartışmalar yaşayan bu hareketi burada izole ve düşmanca yaşamaya mecbur etmiş bir konjonktür var ki devlet rehabilitasyon siyasetiyle yeni bir söylem ve politika oluşturduğu takdirde tabanın hareketin tepesinden memnun olmadığı bu yapının hızla çözüleceği bir zaman diliminin arifesinden geçmekteyiz. Hülasa devlet rehabilitasyon siyasetiyle ve yüksek akılla sağduyulu bir açılım başlattığı takdirde; devletle kavga etmekten, milletle çekişmekten beslenen Fetö ve Pkk gibi terör örgütlerinin yönetici elitlerinin boyunduruğu, manipülasyonu ve tasallutu altında çaresiz kalmış, kısılmış, bunalmış, savrulmuş sosyolojik kümelerin çok büyük çoğunluğunun, yüzde 90’ının bu açılıma gönülden teveccüh ve sevinçle iştirak edeceğini düşünüyorum. Örgütle tabanın ilişkisinin güvensizlik ekseninde ilerlediği ve hızla gevşediği mevcut konjonktürde çocuklarının geleceklerini, kendi güvenliklerini taahhüt eden müşfik, makul, saygın ve adil bir sosyolojik ve siyasal açılımın ve bununla eşgüdümlü bir rehabilitasyon siyasetinin Türkiye’ye çok büyük bir enerji, özgüven, huzur ve itibar kazandıracağına inanıyorum. Türkiye bu sosyolojik enkazı, travmatik enkazı kendi haline, birilerinin eşelemesine bırakmamalıdır. Aksi takdirde Türkiye makul kalamaz, devlet refleksleri güçlenemez, büyük bir paradigmal çözüm ortaya koymamız gerekiyor.
TOPLUMDAKİ DİN VE DİNDARLIK ALGISI ALT ÜST EDİLDİ!
Son olarak belirtmek isterim ki özellikle Fethullahçı yapının gerekse de Ak Parti iktidarının hem ayrı ayrı hem de birlikte yürütüp güttükleri politikalar ve söylemleri toplumdaki İslam algısını da dindarlık algısını ve Din devlet ilişkileri algısını da altüst etmiş, çürütmüştür. İzlenen politikalar ve söylemler hem İslami cemaatleri hatta dini, yeni jenerasyonların sorgulamasına yol açmış, gençliğin moral değerlerimize olan ittifak ve itibarını büyük oranda zedelemiştir. Gençliğe göre yepyeni ve çağdaş dünyanın sorunlarına bu paradigma cevap verebilir segmentte değildir, bu paradigmanın temsilcileri güvenilmez, ikiyüzlü ve çağdışıdır. Soğuk savaş döneminin yeşil kuşak projesinden evrilme siyasal İslam paradigmasından beslenen bu yapıların söylem ve politikalarının Türk toplumunda yaşattığı hayal kırıklığı ve travma uzun yıllar unutulacak gibi değildir. Bu derin sorunla yüzleşmek ve bu derin yaraya da rehabilitasyon geliştirmek bir sonraki milli ödev ve görevimiz olacaktır.