14 KASIM 2007 CARSAMBA GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

5 views
Skip to first unread message

Metin OZDERIN

unread,
Nov 14, 2007, 3:55:23 PM11/14/07
to [ O Z D E R I N ]
 

14 KASIM 2007 CARSAMBA GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

OZDERIN,M.

msn: ozd...@hotmail.com

+90 533 5445522      +90 555  5581289

 


 


 

   14 Kasım 2007 Tarihli ve 26700 Sayılı Resmî Gazete

                                                     MEVZUAT

YASAMA BÖLÜMÜ

 

KANUN

5706   İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun

 

YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

 

BAŞBAKANLIĞA VEKÂLET ETME İŞLEMİ

—   Başbakanlığa, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım EKREN’in Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

 

BAKANLIKLARA VEKÂLET ETME İŞLEMİ

—   Devlet Bakanı Mehmet ŞİMŞEK’e, Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

—   Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

 

ATAMA KARARLARI

—  Başbakanlık, Adalet, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Çevre ve Orman Bakanlıklarına Ait Atama Kararları

—   Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Ait Karar

 

YÖNETMELİKLER

—   Galatasaray Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

—   Marmara Üniversitesi Kadın İşgücü İstihdamı Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

 

TEBLİĞLER

—   İşkolu Tespit Kararı (No: 2007/64)

—   Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 12/11/2007 Tarihli ve 2007/62 Sayılı Kararı


 Şemdinli`de sıra avukatlarda
 
RADİKAL - ANKARA - Şemdinli `deki bomba davası can yakmaya devam ediyor. Dava iddianamesini hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya `nın meslekten ihracı, iki astsubaya çete ve adam öldürmekten 39`ar yıl ağır hapis veren mahkeme heyetinin dağıtılmasından sonra, şimdi de bombadan zarar görenlerin avukatları hedef haline geldi. Adalet Bakanlığı , Şemdinli davasının müdahil avukatlarından sekizi hakkında, Yargıtay `ın bozma kararına yönelik dilekçeyle sanıklara tahliye isteyen savcıya yönelik eleştirilerini gerekçe göstererek soruşturma izni verdi.


Van Başsavcılığı `nın soruşturma izni talebine olumlu yanıt veren Bakanlığın gerekçesi şöyle:


"Avukatların dilekçelerinde `...Birleştirmenin sanık Veysel `in askeri mahkemede yargılanabilmesi için bir imkân olduğu hukuk dışı beklentisi bu ısrara yol açmaktadır. Bu tespiti yüksek mahkemenin tamamen kavrama hatasına düştüğü askeri suç kavramı üzerinden de değerlendirme yapılmalıdır. Van Başsavcılığı ya önemli meslekte yetersizlik sorunuyla karşı karşıyadır yahuthukuku referans kabul etmekten vazgeçmiştir. Talebe özel savcı tayinini görevi suiistimal derecesine varmış tahliye talebini hukuk dışı buluyoruz` şeklinde ifadeleri soruşturmayı gerektirir nitelikte görüldü."


Van Baro Başkanı Ayhan Çabuk , karara "Bu açık bir baskıdır" diyerek tepki gösterdi.

2007-11-14 04:58:07 Radikal


 Telekom yönetimi gösteriyor, polis de gözaltına alıyor
 
Bir hukuk devleti olduğu iddia edilen Türkiye `de, grev hakkı yasalarca tanınmış olan ve toplusözleşme sürecinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine gerev çıkan Türk Telekom işçileri dün ülkenin dört bir yanında polis tarafından inanılması güç sebeplerle göz altına alınırken, grevin 29. gününde 7 işçinin iş akitleri de çeşitli gerekçelerle feshedildi. Türk Telekom yetkilileri, Ankara `da 2, İstanbul `da 2, Konya `da 1, Erzurum `da 1 ve Hatay `da 1 işçinin iş akdini feshetmesinin "çeşitli gerekçelerini", "sabotajda suçüstü", "kablo hırsızlığı", "şirket aleyhine müşteri ve 3. kişilere bildiri dağıtma ", "şirket çalışanlarına saldırı ve darp", "şirket çalışanlarını ve müşterilerini tehdit" olarak sıralarken, Türkiye Haber -İş Sendikası Genel Başkanı Ali Akçan , üyelerinin iş akitlerinin grev kırıcılığını önlemeye çalıştıkları için feshedildiğini söyledi. Telekom yönetiminin, söz konusu işçiler hakkında ayrıca savcılıklara suç duyurularında bulunduğu öğrenildi.


`GREV KIRICILIĞA ENGEL OLDUK `


Başından beri grevlerine olumsuz yansıyacak herhangi bir davranışı kimden gelirse gelsin tasvip etmediklerini vurgulayan Akçan , ancak örneğin Konya Cihanbeyli `de bir üyelerinin "ambardan malzeme çıkarılmasına engel olduğu için" iş akdinin feshedildiğini bildirdi. Akçan , grevdeki bir iş yerinde bu tür eylemlerin olamayacağını, bunun "grev kırıcılıK" olduğunu ifade ederek, benzer şekilde "grev kırıcı" faaliyetlere engel olmak isteyen ve aralarında sendika temsilcisinin de olduğu bazı üyelerinin iş akitlerinin feshedildiğini kaydetti.


VALİLİKLERE SUÇ DUYURUSU


Grevdeki Türk Telekom çalışanlarının gözlerinin önünde haksız bir şekilde ekmekleriyle oynanmasına engel olmak istediklerini vurgulayan Akçan , grevi kırma girişimlerine engel olan bütün üyeleri için tüm hukuki yolları kullanacaklarını belirterek, şunları söyledi:


"Arzalar çoğaldıkça bir takım gerekçeler yaratılıp polis gücü kullanılarak arkadaşlarımız gözaltına alınıyor, taşeronlar şebekelere sokuluyor. Grevimizi kırmaya yönelik girişimlere olanak yaratan İstanbul ve Diyarbakır Valileri hakkında da suç duyurusunda bulunacağız. Gelinen nokta grevdeki işçiye linç girişimine dönüşmüş durumda. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, greve engel olma girişimlerine rağmen onurlu bir şekilde grevimizi devam ettiriyoruz."


ORTADA DELİL YOK GÖZALTI VAR


Haber-İş Başkanı Akçan , Diyarbakır `da `şebekelere yönelik yapılan sabotaj` sonucu uçakların havalimanına inişinin engellendiği iddialarına da tepki gösterdi. Uçakların inişini engelleyen herhangi bir durum olmadığını ifade eden Akçan , Diyarbakır Ha-valimanı`nda oluşan arızalar nedeniyle veri iletiminde sıkıntı oluştuğunu, bu nedenle de yolcularla ilgili işlemlerde aksamalar yaşandığını belirtti. "Arızanın yasalara aykırı bir şekilde giderildiği" haberini alan üyelerinin duruma müdahale ettiklerini dile getiren Akçan , bu sırada alınan kamera kayıtlarına giren tüm üyelerinin daha sonra gözaltına alındığını kaydetti. Akçan , "Ortada iddia edildiği gibi arkadaşlarımızı suçlayacak delil diye bir şey, telefon kaydı yok" dedi.


* * *


KILIÇ : Keyfilik hüküm sürüyor


TÜRK-İş Genel Başkanı Salih Kılıç da işçilerin iş akitlerinin feshedilmesiyle ilgili, "Grevdeki işçinin iş akdi feshedile-mez . Yasalara aykırı yapılan bu işlemler korsandır" dedi. İşverenin yaptığı işlem ve davranışlarla "hukuku çiğnediğini" vurgulayan Kılıç , "Grev kırıcılık devam ediyor, keyfilik hüküm sürüyor. Bu tür işlemler yasalara, Anayasa `ya aykırı ve keyfidir. Hukuk dışı bu davranışları kınıyoruz" diye konuştu.


`Polis işçiyi değil grev kırıcıyı koruyor`


TELEKOM yönetiminin yasayla yasaklanmış olmasına karşın grev kırıcı uygulamalarına devam ettiğini belirten Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK ) Hukuk Dairesi Müdürü Av . Necdet Okcan, bununla ilgili şunları söyledi: "Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu `nun 43. maddesine göre, işveren greve çıkan işçilerin yerine hiç bir suretle daimi ya da geçici olarak başka işçi alamaz veya işleri yaptırmak için başkalarını çalıştıramaz. Dolayısıyla Türk telekom`un taşeron olarak işçi çalıştırması ve grevdeki işçinin işini bu kişilere yaptırması hukuka aykırı. Yasanın mantığı zaten grevi etkili kılmaktır, diğer türlüsüne izin verilse zaten gereve çıkılmasının bir anlamı olmaz ve bu kanunla da bu sağlanmaya çalışılıyor. 7 işçinin iş akitlerinin bu sebeplerle fesh edilmesi hukuka aykırıdır, tamamıyla grevi kamuyou nezdinde bitirme ve yok etme çabasıdır. Yasa grevdeki işçinin de başka bir yerde çalışmasını yasaklayarak aslında her iki tarafı da koruyucu maddeler getirir yani bir denge kurmuştur. Ama polis bu yasanın bir tarafını koruyor gibi görünüyor. Polisin işçileri değil grevi kıranları gözaltına alması ve hukuka aykırı tutumları yüzünden bunlar hakkında yasal işlem yapması gerekir."


* * *


Türkiye `nin dört bir yanında 63 işçi gözaltına alındı


GREVİN en başından bu yana grev kırıcılık yapan Türk Telekom yönetimine dokunmayan yargı ve güvenlik birimleri en ufak bir arızada sabotaj iddiasıyla grevci işçileri gözaltına almaya devam ediyor. Gaziantep `te Haber-İş Sendikası Şube Başkanı ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 41 kişi, Telekom tesislerinnde "teknik bakım" adı altında yapılan grev kırıcılık çalışmalarını engelledikleri iddiasıyla gözaltına alındı.


Türk Telekom `da grev başlatılan 16 Ekim `den bu yana Gaziantep il ilçelerinde internet ve haberleşme hizmetlerinin kesintiye uğratılması amacıyla yapılan 41 eylemle ilgili soruşturma başlatıldı. Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Organize Büro Amirliği ekiplerinin araştırması ve teknik takibi sonucu, TürkiyeHaber-İş Sendikası Gaziantep Şube Başkanı Ali Tabur`un da bulunduğu 41 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 40`ının Türk Telekom Gaziantep İl Müdür-lüğü`nde çalışan işçiler olduğu belirlendi.


"Teknik bakımı engelleme", "tehdit", "hakaret", "sabotaj" ve "kundaklama" suçlamalarıyla gözaltına alınan 41 kişinin cumhuriyet savcısınca sorgulandığı öğrenildi. Polisin gece geç saatlerde de Türk Haber -İş Sendikası Gaziantep Şubesi hizmet binasında arama yaptığı belirtildi.


`BAKANLIK MÜFETTİŞ GÖNDERMEDİ`


Dün İstanbul Bahçelievler Türk Telekom Ankesörlü Telefon Müdürlüğü`nde grevde olan işçilerden 4`ü de, `grevdeki işçilerin işini farklı kapsamdaki işçilere gördürme` şeklindeki grev kırıcılıkların önüne geçmek üzere bulundukları grev yerlerinde `giriş çıkışları engelliyorsunuz` gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alındı.


Haber-İş İstanbul Bahçelievler Ankesörlü Telefon Müdürlüğü İş Yeri Baş Temsilcisi Nurettin Altun , son günlerde grevde oldukları iş yerlerinde, grevde olmayan, kapsam dışı, 2. Tip çalışanların, grevde olan işçilerin işini yaptıklarına; akrt sattıklarına şahit olduklarını ifade etti. Gözlemledikleri grev kırıcılık girişimleri için Çalışma Bakanlığı `na başvurarak müfettiş talep ettiklerini belirten Altun , bakanlıktan herhangi bir yetkili gelmediğinin altnı çizerek "Biz de grevin ilk gününden itibaren sürdürdüğümüz grev gözcülüğünü devam ettirdik. Ancak, `Vatandaşın giriş çıkışlarını engelliyorsunuz` diyerek 4 işçi arkadaşımızı gözaltına aldılar" açıklamasında bulundu. Önceki gün de Diyarbakır Telekom İl Müdürlüğü `nde grevdeki işçilerden 4`ü, Konya `da da 14 işçi gözaltına alındı.

2007-11-14 10:51:36 Birgün

 


 Avukatlı uyuşturucu çetesine mahkemeden tutuklama


İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü`nün yaptığı operasyonda aralarında avukat S.T.`nin de bulunduğu 7 kişi uyuşturucu ticareti yaptıkları iddiasıyla yakalandı.
 
TMSF `ye geçen bir arsayı almak isteyen işadamlarını, `TMSF hukuk danışmanıyız` diyerek dolandırdığı iddia edilen avukat S.T.`nin adı son olarak uyuşturucu operasyonuna karıştı. İstanbul Emniyeti Narkotik Şube Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı operasyonda S.T. ile birlikte Fırat Ç ., Hurşit P., Celal E., Aydın K ., Murat İ ., Volkan B. yakalandı. Operasyonlarda 8 kilo eroin ile 4 bin adet de uyuşturucu hap ele geçirildi. Uzun süredir teknik takibi yapıldığı belirtilen avukat S.T.`nin örgüt liderleri oldukları iddia edilen Fırat Ç . ve Hurşit P. ile telefon görüşmeleri yaptığı öne sürüldü. Yakalandığında üzerinde 4 bin uyuşturucu hap bulunduğu iddia edilen S.T. ile birlikte 7 kişi emniyetteki işlemlerinin ardından Beşiktaş `taki İstanbul Cumhuriyet Savcılığı `na sevk edildi. Savcının sorgusunun ardından mahkemeye sevk edilen 7 kişi tutuklandı.


Büşra Erdem , İstanbul

2007-11-14 01:47:44 Zaman


 İnternet dolandırıcılığında yargı bankayı haksız buldu
 
Yargı, iki farklı dosyada internet bankacılığı dolandırıcılığında vatandaşların başvurusunu haklı buldu. Kararlardan ilki İzmir 3. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verildi. İzmirli avukat Şebnem Şener Burgucuk`un bir bankadaki hesabı, internet bankacılığı yoluyla izinsiz olarak boşaltıldı. Banka parayı ödemeyince genç kadın mahkemeye başvurdu. Bankanın ana bilgisayarında inceleme yapan bilirkişiler, olay tarihinde müşteri şifresinin kırılabilir nitelikte olduğu ve bankanın güvenlik sisteminin 5 kez hatalı şifre girişine izin vererek şifreyi iptal etmediği, bunun da bir güvenlik zaafı oluşturduğu yönünde rapor verdi. Mahkeme de bu rapor doğrultusunda bankayı 18 aylık faiziyle birlikte parayı geri ödemesini kararlaştırdı. İkinci karar ise Yargıtay 19. Hukuk Dairesi `nde alındı. 19. Hukuk Dairesi , kardeşi tarafından sahte kimlik ve imza ile 178 bin YTL `lik hesabı boşaltılan işadamı Avram Baruh `u haklı buldu. Yerel mahkemenin `Banka zararı faiziyle karşılasın` şeklindeki kararını onadı. Yargıtay , bankanın paranın korunmasında sorumlu olduğunu, gerekli özeni göstermediğini belirtti.

2007-11-14 02:51:38 Sabah


 Telekom grevinde 7 işçi işten çıkarıldı


TÜRK Telekom grevindeki işçilerden 7’sinin iş akdi çeşitli gerekçelerle feshedildi.
 
Alınan bilgiye göre, Türk Telekom grevinde Kasım ayı başından bu yana grevdeki işçilerden bazılarının iş akitleri feshedildi. Türk Telekom yetkililerinden alınan bilgiye göre, Ankara ’da 2, İstanbul ’da 2, Konya ’da 1, Erzurum ’da 1 ve Hatay ’da 1 kişinin iş akitleri feshedildi.


Davranışları, İş Kanunu ’nun “işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” maddesi kapsamında değerlendirilen işçilerin iş akitleri, “sabotajda suçüstü”, “kablo hırsızlığı”, “şirket aleyhine müşteri ve 3. kişilere bildiri dağıtma ”, “şirket çalışanlarına saldırı ve darp” “şirket çalışanlarını ve müşterilerini tehdit”iddialarıyla feshedildi. Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç da işçilerin iş akitlerinin feshedilmesiyle ilgili, “Grevdeki işçinin iş akdi feshedilemez. Yasalara aykırı yapılan bu işlemler korsandır” dedi. İşverenin yaptığı işlem ve davranışlarla “hukuku çiğnediğini” savunan Kılıç , “Grev kırıcılık devam ediyor, keyfilik hüküm sürüyor. Bu tür işlemler yasalara, Anayasa ’ya aykırı ve keyfidir. Hukuk dışı bu davranışları kınıyoruz” diye konuştu.

2007-11-14 07:40:26 HO Tercüman


 Agos’a ceza temyiz edildi
Arat Dink ve Sarkis Seropyan’ın 301’den mahkum edilme gerekçesini NTV’ye yorumlayan Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, kararı temyiz ettiklerini söyleyerek, “‘Soykırım vardır ya da yoktur’ demek, mahkemelerin görevi değildir” diye konuştu.
 
Arat Dink ve Sarkis Seropyan ’ın 301’den mahkum edilme gerekçesini NTV ’ye yorumlayan Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin , kararı temyiz ettiklerini söyleyerek, “‘Soykırım vardır ya da yoktur’ demek, mahkemelerin görevi değildir” diye konuştu.


11 Ekim 2007 günü Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi ’nde görülen duruşmada TCK 301. maddeden açılan bir davada, Dink ve Seropyan ; Türkiye ’deki tüm basın-yayın organlarında yer alan bir haberi Agos ’ta yayınladıkları için birer yıl hapis cezasına çarptırıldı, cezaları ertelendi. Mahkemenin gerekçeli kararı ise tartışma yarattı. Dava konusu haberde; Reuters Haber Ajansı ’nın sorusu üzerine Hrant Dink , 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiriyordu.


Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi , kararın gerekçesinde; haberin “Türk kamu düzenine karşı eylemsel tehdit riski oluşturduğuna, bu nedenle düşünce özgürlüğü kapsamına girmediğine” hükmetti. Ermenilerin Türklere karşı yaptığı şiddet eylemlerinin de sıralandığı; Asala faaliyetlerine yer verilerek, “Sanıkların Türk milletine soykırım isnat eden haber yayınladıkları sabit görüldüğünden, eylemin özellikleri, isnadın ağırlığı ve etkileri, sanıkların ayrı ayrı eylemsel kişilikleri ve eylem sonrası mağduriyet yaşamış oldukları dikkate alınarak birer yıl hapis cezasına mahkum edilmelerine karar verildi” denilen mahkeme kararını, Av . Çetin değerlendirdi.


Çetin , “Hrant Dink bildiğimiz gibi yaşamını yitirdi ve dava düştü. Ama hakim kendini alamıyor bu suçlamadan. Hrant Dink yaşıyormuş gibi soykırım tartışmasına ve 1915 tartışmasına giriyor. ‘Soykırım vardır ya da yoktur’ demek, mahkemelerin görevi değildir. AİHM pek çok kararında aynen böyle diyor: ‘Tarihsel olayları yargılama mahkemelerin görevi değildir.’ Aksine, gerçeklerin ortaya çıkmasının önündeki engellerin kaldırılması hukukun görevidir. Kaldı ki bir mahkeme, tarihsel bir olayı hakimin gözünden karar vererek yorumlayamaz.”


Mahkemenin kararını temyiz ettiklerini belirten Fethiye Çetin , “Ben Yargıtay ’ın bu kararı bozacağına inanıyorum. Azıcık hukuka saygımız varsa bu kararın bozulması lazım” dedi. (HABER MERKEZİ )

2007-11-14 12:48:55 Evrensel


 Örnek dava için geri sayım başladı
Büyük Dava seferberliğinde düğmeye basıldı. Gazi ve şehit aileleri belge topluyor
 
TERCÜMAN ’IN, terör örgütünün destekçilerine ‘dur’ diyecek, finans kaynaklarına darbe vuracak, uluslararası arenada kamuoyu oluşturacak ‘Büyük Dava’ çağrısı için tam anlamıyla seferberlik ilan edildi. Toplumun her kesiminden gelen desteğin ardından gazi ve şehit aileleri, dava konusu olabilecek bilgi ve belgeleri toplamak amacıyla harekete geçti. İlgili dernekler, başlatılan mücadeleyi toplumsal bir harekete dönüştürmeye çalışıyor.


“Tek vatan, tek devlet, tek dil, tek bayrak” ruhuyla yıllarca terör örgütüne ve destekçilerine geçit vermeyen, Türkiye uğruna çocuklarını şehit veren veya gazi olan binlerce insan, “Büyük Dava” için atılacak adımları izliyordu. Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği ile Hukukun Egemenliği Derneği ’nin işbirliğinin ardından dava için düğmeye basılmasıyla, onlar da harekete geçti.


Kamuoyu oluşturulacak


Dernek şubelerine gönderilen çağrı ve örnek dilekçenin ardından başvurular yoğunlaştı. Şehit aileleri ve gazilerden örnek dava için olay tutanağı, rapor, terör örgütünün kullandığı silahın menşei gibi bazı bilgiler talep ediliyor. Bunlar, ilerleyen aşamada açılabilecek davalarda devreye girecek. Ayrıca, müracatlar, ilgili ülke, örgüt ve kuruluşlara gönderilecek. Çağrıya destek veren kuruluşların, diğer ülkelerde dengi olan kuruluşlarla da irtibata geçilerek uluslararası kamuoyu oluşturulacak.


Toplumsal hareket


Bu çerçevede özellikle Dışişleri , Adalet ve Milli Savunma Bakanlıklarının desteği isteniyor. Toplumsal harekete destek verilmesiyle, yıllardır Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü başarılı mücadeleye, devletin diğer organlarının, sivil toplum örgütlerinin ve vatandaşların katkısı da sağlanmış olacak.


Özellikle Gabar ve Dağlıca ’da verilen şehitlerin ardından toplumsal bir dinamiğe dönüşen ‘bayrak asma’ girişiminin, ‘Büyük Dava’ için de oluşması bekleniyor.


İtalyan mayınlarının, ABD bombalarının, Rus silahlarının ve diğer ülkelerin desteklerinin kaynağından kesilmesi noktasında, hükümetin girişimlerinin büyük önem taşıdığı vurgulanıyor. İlgili ülkeler nezdinde yürütülen resmi mücadelenin yanında, sivil toplum örgütlerine özellikle dava konusunda verilecek desteğin başta AİHM olmak üzere her noktada etkisini göstereceği ifade ediliyor.


Şimdi gözler, Türkiye Harp Malülü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği ile Hukukun Egemenliği Derneği ’nin oluşturacağı ortak komitenin organize edeceği çalışmalarda...


Hakkı KURBAN / ANKARA

2007-11-14 07:40:27 HO Tercüman


 Kadınlardan Kurtulan`a destek
Van`da Demokratik Özgür Kadın Hareketi Bileşenleri, DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan`a yönelik son günlerde basında çıkan haberlere tepki gösterdi. Peki, tepki gösterenler arasında kimler var?
 
Van ’da Demokratik Özgür Kadın Hareketi Bileşenleri, DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan’a yönelik son günlerde basında çıkan haberlere tepki gösterdi. İnsana Hakları Derneği Van Şubesi binasında düzenlenen toplantıda basın açıklamasını okuyan DTP Genel Merkezi Kadın Meclisi çalışanı Zahide Besi, askerleri almaya giden kadın milletvekili Fatma Kurtulan’a yönelik çıkan haberlere tepki gösterdiklerini söyledi.


İnsan Hakları Van Şubesi ’de yapılan basın toplantısına Doğubeyazıt Belediye Başkanı DTP `li Mukkades Kubilay , Bostaniçi Belediye Başkanı DTP `li Gülcihan Şimşek ve bazı sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.


Açıklamayı okuyan DTP Genel Merkez Kadın Meclisi çalışanı Zahide Besi, askerlerin teslim alınmasından sonra yaşananların birileri tarafından barış yerine savaşı, kardeşlik yerine milliyetçiliği dostluk yerine düşmanlığı ortaya koymaya yönelik olduğunu ileri sürdü. Besi, okuduğu basın açıklamasında şunları söyledi:


“Askerlerin getirilişine sevinmeyenler, yargılanma sonrası askeri tutuklayanlar, barış yerine çatışmalardan güç alanlara bir kez daha sesleniyoruz. Siz ne kadar savaş isteseniz de biz inatla barışı isteyeceğiz. Tüm bu yaşananlar sonrasında bir haftadan bu yana esir askerleri almaya giden milletvekilimiz Fatma Kurtulan’a yönelik saldırılara, çarpıtma haberlere, kışkırmalara ilimizdeki kadın grupları ve çalışanları olarak kendisinin şahsında tüm DTP Milletvekili grubuna yönelik linç girişimini kınıyoruz.


Yıllardır görmediği eşinden kaynaklı yaşatılan anti propagandaları, ona benzemeyen resimleri basında yayınlayanları basın hukukunu çiğnediklerini hatırlatır. Sahte haber yapmaklarından kaynaklı kınadığımızı belirtiyoruz. Kendisinin onurlu duruşundan, barışçıl çabalarından dolayı tam ilimize yakışır, kadına yakışır tavırlarından dolayı da ayrıca şükranlarımızı bildirdiğimizi ve kendisinin yanında olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz.``


Milliyet

2007-11-14 15:19:49


 Down sendromu için tazminat
 
Adana ’da iki çocuklu aile, üçüncü çocukları Down sendromlu doğunca doktor ve iki sağlık kuruluşu hakkında toplam 210 bin YTL ’lik tazminat davası açtı. Suçlanan doktor Hasan İpek ise "Down sendromlu çocuğu yakalamak için test yaptırma lüksüm yok" dedi.


ADANA ’da kafeterya işleten Metin (42) ve Jale Çermik (36) çiftinin ilk iki çocuğu normaldi. Üçüncü çocukları ise Down sendromlu (zeká geriliği) doğdu. Çermik Ailesi, gebelik süresince bunu tespit edemedikleri gerekçesiyle doktor ve iki sağlık kuruluşu hakkında toplam 210 bin YTL ’ik tazminat davası açtı. Anne Jale Çermik , "Başka ailelerin çocuklarının Down sendromlu doğmaması için bu davayı açtık" dedi.


GEBELİK NORMAL


Üçüncü çocuğuna hamile kalan Jale Çermik , kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr . Hasan İpek ’e başvurdu. İddiaya göre, gebelik takibi sürecinde Dr. İpek , ultrason cihazı ile yaptığı takiplerde gebeliğin normal devam ettiğini, başka testlere gerek bulunmadığını söyledi. Çermik , 18 Şubat 2006’da Dr. İpek ’in önerdiği Özel Can Hastanesi ’nde yaptığı doğumda karın kısmındaki iç organları dışarıda bir erkek bebek dünyaya getirdi. Yoğun bakım ünitesi olmadığı için Adana Numune Hastanesi ’ne sevk edilen bebek Down sendromlu olarak dünyaya geldi. Arda adını verdikleri bebeklerini Özel Rehabilitasyon Okulu’na gönderen çift, ardından Dr. Hasan İpek ile İpek ’in kurucusu olduğu İnös İpek Nur şirketini ve doğumun yapıldığı hastaneyi mahkemeye verdi. Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesi ’nde önümüzdeki günlerde görülmeye başlanacak olan davada Arda için, "Tüm yaşamı boyunca engelli bir insan olarak yaşayacağı" gerekçesiyle 10 bini maddi 110 bin, bebeklerinin engelli doğması nedeniyle ömür boyu acı çekecek olan anne ve baba için de 50’şer bin YTL olmak üzere toplam 210 bin YTL maddi ve manevi tazminat istendi.


BUNALIMA GİRDİK


Arda’nın Down sendromlu doğduğunu doğumdan üç gün sonra öğrendiğini belirten anne Jale Çermik , "Her gittiğimde üçlü test, amniyosentez yaptırmasını istedim. Doktor ise ’Niye bu kadar sorun yapıyorsun?’ diyerek testlere gerek olmadığını söyledi. Doğumun ardından üç ay bunalıma girdik. Her gördüğüm hamile kadına test yaptırmasını, uyanık olmasını öneriyorum" dedi.


Arda bugün 20 aylık


Jale Çermik , Arda’nın 20 aylık olduğunu ama henüz yürüyemediğini, kendisine bazı kelimeleri öğretmeye başladıklarını ve Özel Rehabilitasyon Eğitim Merkezi ’ne gönderdiklerini söyledi.


RİSK OLMAZSA TEST İSTENMEZ


Dr. Hasan İpek , bebeğin Down sendromlu olarak dünyaya gelmesinde kendisinin herhangi bir ihmali olmadığını belirterek şunları söyledi:


"Kesin teşhis için amniyosentez yapılması gerekiyor. Normal gebelikte, risk taşımayanlarda bunu ve üçlü testi istemiyoruz. Jale Hanım ’ın gebeliği de normaldi. Biz hekimler sorumlu olamayız. Bu korkularla hekimlik yapamayız. Sihirbaz değiliz ki, her baktığımızdan sonuç çıkaralım. Her hasta gebeden amniyozentez ve üçlü test istendiğinde devlete maliyeti kaç lira olur? Ülkelerin, hükümetlerin sorunu bu, benim sorunum değil. Down sendromlu çocuğu yakalamak için test yaptırma lüksüm yok."

2007-11-14 04:32:38 Hürriyet


 SSK primleri % 5 düşecek
 Volkan Akı `nın haberi


Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan , bakanlık görevine geldikten sonra ilk defa gazetelerin ekonomi yöneticileriyle bir araya geldi. Ellerindeki takvimi yetiştirmek için gece 2"lere kadara çalışıldığını, bakanlığın ışıklarının gece yarılarına kadar açık olduğunu söyleyen Çağlayan , "Bildiğiniz gibi, 29 Ağustos 2007 Çarşamba akşamı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı "nı devraldım. Bu süre belki bir kurumu tanımak, sorunları saptamak için yeterli gibi gelebilir. Ancak, açıkçası 27 yıllık sanayici, 20 yıllık meslek odası üyesi, 12 yıllık Sanayi Odası Başkanı olarak, çok iyi tanıdığımı düşündüğüm Bakanlık, benim bile bildiğimden çok daha derin bir yapıya sahip" dedi. Bakan Çağlayan "ın açıklamaları şöyle:


MB İLE İLGİLİ YORUM YOK


Ben artık faiz indirimleri konusunda hiçbir yorumda bulunmam. Merkez Bankası ile ilgili de yorum yapmak istemiyorum. Çünkü Merkez Bankası "nın bağımsızlığı ile ilgili farklı anlaşılmalara yol açtı. Bu konuda artık konuşmayacağım.


Bütçe disiplini, mali disiplinle ilgili konular biraz abartılıyor diye düşünüyorum. Bugün Türkiye "de geçmiş dönemlerle kıyaslarsanız, bir seçim ekonomisi de uygulanmadı. O yüzden konunun biraz fazla abartıldığını düşünüyorum.


ÖZEL SEKTÖRÜN BORCU


Özel sektörün döviz borcunu riskli görmüyorum. Burada girdiler önemlidir, eğer girdileriniz de döviz cinsinden ise herhangi bir risk taşımaz. Ben özel sektörde çoğunluğun hesabını buna göre yaptığı düşüncesindeyim.


Esnaf kesiminde, konut sektöründe bazı durgunluklar var. Kuzey Irak konusunun gündemde olması, ayrıca özellikle konut ve otomotiv sektörü için Merkez Bankası "ndan faiz indirimi konusunda beklentilerin olması, piyasalarda da satın alma kararlarında ertelenmelere neden oluyor.


5 PUANLIK İNDİRİM 2008"DE


Sosyal güvenlik primlerinin 5 puan düşürülmesi hükümet programımızda var. Yüzde 42 ile bu konuda en yüksek orana sahip ülkeyiz. Bu oranların indirilmesi Türkiye "de bir devrim olacat. Nazım Ekren bakanımız bu konuda çalışmaları yapıyor. Zamanlamasını söyleyemem ancak 2008 yılı içinde bu indirimin gerçekleşmesi taahhüdümüzdür. İstihdam üzerindeki yükler azaltılacak, işveren payında 5 puan indirim gerçekleşecek.


YENİ SANAYİ POLİTİKALARI


Bugün Türkiye "de geçmiş dönemlerle kıyaslarsanız, bir seçim ekonomisi de uygulanmadı. Bugün ekonomide geçmiş dönem inşa edilen temel yapının üzerine yeni bir inşaat yapmak üzerine çalışıyoruz. Burada inşaat sistemi farklı olacak. Bu dönemde özel sektörün rekabet gücünün belirginleşeceği bir dönem olacak. İleriye dönük sanayi politikaları gündeme gündeme gelecek.


REKLAM VE PROMOSYON


Medya kuruluşlarını da ilgilendiren promosyon ve reklam konusunda bizim anlayışımız, "ceza kesme" yönünde değil. Biz ne kadar az ceza kesersek sistem o kadar sağlıklı işliyor demektir. Eğer herkes kuralları bilirse ona göre davranır sorun da çıkmaz. Sistemin berraklaştırılması ve tariflerin iyi yapılması lazım.


BÜYÜK MAĞAZALAR YASASI


Büyük mağazalar yasasında, kimseye "rağmen" bir yasa çıkarılması söz konusu değil. Benim önceliğim "uzlaşmanın" sağlanması . Burada marketler konusunda tartışma saatlerden çok bence özellikle ödemeler bunların düzenlenmesi, marketlerin şirketlerle çalışma sistemleri önemli görünüyor. "Değerlendirme etki analizi" yapılmadan bunun Meclis "e gelmesi mümkün değil. Bunlar yapıldıktan sonra bir kanun ancak son şeklini alabilecek.


ONLINE GENEL KURUL OLACAK


Yeni Ticaret Kanunu "nun bir hukuk boyutu var. Bir de, Ticaret Kanunu "nun getirdiği şeffaflık anlayışıyla küçük pay sahibini, şirketlerdeki bilinçli ve sorumlu çoğunluğu ve yapıcı azınlığı korumaktır. Bakanlık olarak şeffaflığa çok önem veriyoruz. Bunun için tüm ilgili yabancı mevzuatı inceliyoruz .


Kanunla birlikte anonim şirketlerin kamuyu aydınlatacak olan "İnternet Siteleri"ni Bakanlığımız düzenleyecek.


Yeni Türk Ticaret Kanunu "Bilgi Toplumu Hizmetleri" Bölümünü de içeriyor. Bu kapsamda bakanlığımız anonim şirketler elektronik ortamda "Genel Kurul " yapabilmelerini, yönetim kurulu toplantıları yapmalarını, online oy kullanımını da düzenlerken oyun güvenlik içinde kullanılmasını, kullanılan oyun şirket kayıtlarına güvenli şekilde geçmesini amaçlıyor. Elektronik ortamda yönetim kuru da yapılacak. Bu karar almayı kolaylaştıracak, karar almak sürecini süratlendirecek.


YENİ TÜRK TİCARET KANUNU


Adalet Bakanlığı tarafından çalışmaları yapılan ve Prof. Dr. Ünal Tekinalp tarafından hazırlanan yeni Türk Ticaret Kanunumuz ülkemiz için çok önemli. Yeni Türk Ticaret Kanunu bakanlığımıza, ticaret ve sanayi hayatımız ile piyasaları, ileri ve çağdaş esaslara ve tekniklere göre şekillendirmek ve düzenlemek, yetkisi veriyor. Bu görevimizi çok önemsiyoruz. Biz Sanayi ve Ticaret Bakanlığı "mızın çok önemsediği düzenlemeleri yaparken bir çeşit "Satış Sonrası Hizmeti" sunacağız.


ENVANTER ÇIKARILIYOR


Sanayi envanteri için bir çalışma başlatıldı. Böylece sanayi stratejileri ve teşvik politikalarının oluşturulması da daha sağlıklı olacak. Verilerin paylaşılması sağlanacak.


t Bireylerin vatandaşlık numarası benzeri bir yapıyı şirketler için de kuracağız. Merkezi Tüzel Kişilik Numarası (MKT) adıyla işleyecek bu sistemde şirketlerin tüm kayıtları tek bir numara üzerinden takip edilebilecek. Bu sistem kayıtdışılığın önlenmesi için de büyük katkı yapacak.


TEK ORTAKLI A.Ş. VE LİMİTED


Tek ortaklı anonim ve limited şirket AB "nin ve yeni Türk Ticaret Kanunu "nun çok yeni bir açılımı. AB "de çok yaygın ve çok teşvik görüyor.


A.Ş. şirket sahipleri 5 ortak bulmak için küçük çocuklarını bile ortak ederler şirketlere. Artık bu durum ortadan kalkmış olacak.


Burada bağımsız bir denetçi denetimi yapılacak kuruluş meydana getirilecek. Bu kuruluş oluşturulana kadar denetçilerin denetimi bakanlık tarafından gerçekleştirilecek. Eğer biz bunu yapmazsak, şirketlerimiz uluslararası standartlara göre denetlenmezse ve AB bunu tespit ederse serbest dolaşım ilkesini öne sürerek pek çok küçük denetim şirketi Türkiye "de pıtrak gibi kurulur. Bakanlık olarak biz Türk denetim firmaların da destekleyeceğiz. Kayıtdışı ile mücadele de daha kolay gerçekleştirilmiş olacak.


YENİ TEŞVİK POLİTİKASI


Teşvik politikalarında bundan sonra il , ilçe , sektör hatta projeler gündeme gelecek. Her bölgeyi her sektörü bunlara göre ayırıp destekleyeceğiz. Yanlış teşvik politikaları yüzünden Türkiye çok kaybetti. Artık tüm bunların ayrıntılı bir incelemesi yapılarak teşvikler tespit edilecek. Örneğin Isparta "da gül yetişiyorsa, bu il bu sektör bazında değerlendirilecek. Teşviklerde olduğu gibi biz tüm kanunlarda ileriye dönük getirileri üzerinde düşüneceğiz.


(Akşam)

2007-11-14 12:01:26 Haber7


 Emin Pazarcı      
Kim takar kanunu ve genelgeyi
 
İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu , 14 Ocak 2005’te bir genelge yayınladı. Oto galerilerinin şehir dışına taşınmasını ve belediyelerin apartman altlarında yeni oto galerisi açılmasına izin vermemesini istedi.


Bakan Aksu , oto galerilerinin vatandaşın can ve mal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunun altını çizdi


Sonuç ortada: Kimse kılını kıpırdatmadı. Özellikle Büyükşehir Belediyeleri oto galerilerini güvenli yerlere taşımak için hiçbir adım atmadı. Ardından Osman Güneş , İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu... Güneş de 31 Mayıs ’ta bir genelge çıkarttı. Bu genelgede de oto galerilerinde sergilenen LPG ’li araçların taşıdığı riske dikkat çekildi. Belediyelere, oto galerilerini şehir dışına taşımaları için iki yıl süre verildi. Yine kimse harekete geçmedi.


Üstelik, şehir içindeki oto galerilerinin sayısı artmaya başladı. Bizim millet, bu genelgeleri delmenin de yolunu buldu. Kimi “emlakçı” adı altında iş yeri açtı, kimisi “turizm şirketi” için izin aldı. Kimi de işyerine “araç kiralama şirketi” tabelası astı. Ardından buralar oto galerisi haline getirildi. Bu defa da zabıta kılını kıpırdatmadı. Durum bu olunca, başka isimler altında oto galericiliği yapanlar, mantar gibi bitmeye başladı. Vatandaşın can güvenliği sadece genelgelerde kaldı!


* * *


Türkiye ilginç bir ülke! Önce kanun ve genelge çıkarıyoruz. Ardından da el ele verip çiğnemeye çalışıyoruz. Büyük şehirlerimizin çoğu gecekondu binalarda dolu. Bir dükkan kiralayan, hemen önüne gecekondu inşa etmeye başlıyor. Bir gecede üzerini kapayıp, çevresini naylonla donatıyor.


Polisin zaten yetkisi yok, karışamıyor. Zabıta da imar mevzuatına aykırı bu tür yapılaşmaları seyrediyor.


Bir yandan görüntü kirliliği çevremizi sarıyor. Öbür taraftan kanun tanımamazlık alışkanlık haline geliyor.


Bizde yapanın yanına kar kalıyor... Çıkardığımız kanunlar ve genelgeler balık ağına benziyor. Büyük balıklar yırtarak, küçük balıklar da fırtarak kurtuluyor!


* * *


Bir sigara yasağı çıkarttık. Kapalı alanlarda sigara içmeyi yasakladık. Var mı takan? Sigara içmek, devlet kurumlarında memurlara serbest. Sadece işini takip için giden vatandaşa yasak. Meclis kulisimiz bile, sigara içen vekillerle dolu. Milletçe kanun çiğniyoruz. “Sigara içmek yasaktır ” tabelasının altında sigara tüttürüyoruz! Mevcut kanunu uygulayamadığımız gibi, şimdi de sınırlarını genişletmeye çalışıyoruz. Açık alanlarda da sigarayı yasaklamak için düzenleme yapıyoruz. Uygulayamayacağımız adımlar atıp, iş yaptığınızı sanıyoruz!


Kim takacak stadyumlarda ve açık alanlarda sigara içme yasağını? Hiç kimse! Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin , bu yüzden günlerdir feryat ediyor. Bunun için açık alanlarda sigara içme yasağına karşı çıkıyor:


- Uygulama kabiliyeti olmayan bir yasa çıkarılmamalı... Bakan Şahin son derece haklı... Kanunlar, genelgeler ve yönetmelikler laf olsun diye çıkarılmaz. Ya gereğini yapacaksınız, ya da hiç adım atmayacaksınız.


Aksi takdirde, vatandaşa suç işleme alışkanlığı kazandırıyoruz. Ülkemizi bir “suç cenneti” haline getiriyoruz. Üstüne bir de komik duruma düşüyoruz. Acaba farkında mıyız?

2007-11-14 02:35:13 Bugün


 Kiracının beklediği kanun Meclis`ten geçiyor
 
 
Kat Mülkiyeti Kanunu `nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı `nın ilk 8 maddesi TBMM Genel Kurulu `nda kabul edildi. Saat 14.00`te toplanacak olan TBMM Genel Kurulu , tasarı üzerindeki görüşmelere devam edecek.


Toplu yapı uygulamasının ortaya çıkardığı çok yönlü sorunların çözümlenmesi, yeni yapıların çağın gereklerine uygun ve depreme karşı güçlendirilmiş şekilde inşa edilmesini amacıyla hazırlanan Kat Mülkiyeti Kanunu `nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı TBMM Genel Kurulu `nda görüşüldü. Tasarı üzerinde gece 00.00`a kadar süren görüşmelerde tasarının 8 maddesi kabul edildi. TBMM Genel Kurulu `nda tasarının görüşülmesine öğleden sonra devam edilecek. Tasarıyla, kat sahiplerine muhtemel afet ve depreme karşı yapıların onarımına katılma zorunluluğu getiriliyor.


Yasa tasarısına göre, kat mülkiyeti ve kat irtifakına konu olan bağımsız bölümlerin arsa paylarının tespiti, mülkiyet sahiplerinin kişisel beyanlarına bağlı olarak değil, proje müellifi uzmanlaşmış mimar veya mühendislerin teknik bilgilerine göre belirlenecek. Tasarı, binalardaki kiriş, kolon ve perde duvarlar gibi taşıyıcı sistemin parçalarının, ana gayri menkulün ortak yerleri sayılmasını öngörüyor ve ana yapının tamamını etkileyen


sonuçlar doğurabilecek yerlerde kat maliklerinin bağımsız hareket edemeyeceklerini hükme bağlıyor.


Ana gayrimenkullerin ortak yerlerinde yapılacak değişikliklerde kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası aranacak. Henüz yapı yapılmamış veya yapısı tamamlanmamış bir arsa üzerinde kat irtifakının kurulması ve tapu siciline tescil edilmesi için arsanın malikinin veya bütün paydaşlarının, buna ait istemle proje ve yönetim planı ile ana gayri menkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanmış noterden tasdikli listeyi, tapu idaresine vermesi gerekecek.


Kat malikleri kurulu kararlarına aykırı oy kullanan veya toplantıya katılmayanlar, ana gayri menkulün bulunduğu yerdeki sulh mahkemesine , kararın iptali için dava açabilecek. Kat sahiplerinden birinin, kiracının veya başka bir sebebe dayanarak devamlı mülkiyetten faydalanan kişinin borç ve yükümlerini yerine getirmemesinden zarar gören kat maliki veya kat malikleri, sulh mahkemesine başvurabilecek.

2007-11-14 01:10:52 Haber7


 YÖK`e laf söyletmem arkadaş!
 
Yüksek Öğretim Kurumu `nun (YÖK) protesto etmek amacıyla geçen hafta yurdun dört bir yanında gösteri yapan öğrenciler hakkında okudukları üniversitelerde soruşturmalar başlatıldı. Bu arada, eylemler sırasında gözaltına alman öğrencilerin polisteki sorguları sürüyor. Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Din-çer , eylemci öğrenciler hakkında Karadeniz Teknik , Dicle ve Çanakkale üniversitelerinde soruşturmalar açıldığını, ayrıca birçok öğrencinin de halen gözaltında tutulduğunu belirterek, "Türkiye `de en doğal demokratik hakları kullanmak bile sorun olmaya başladı" dedi. Bu yasakçı anlayışın YÖK`ün eseri olduğunu ifade eden Dinçer , soruşturmaların durdurulmasını, gözaltındaki öğrencilerin de derhal serbest bırakılmasını istedi. Dinçer "2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve 2547 sayılı YÖK Kanunu yolların ve özgürlüklerin önünde barikat kuruyor. Bu kanunlara dayanarak açılan tüm soruşturmalar durdurulmalı ve gözaltında YÖK protestosu nedeniyle gözaltına alınan tüm üniversite öğrencileri derhal serbest bırakılmalıdır. Üniversiteler özerk özgür bir yapıya sahip olmadığı sürece bu tür soruşturma ve gözaltılar devam edecektir " dedi. YÖK, kurulduktan sonra bin 268 öğretim elemanını üniversitelerden uzaklaştırdı. Aynı dönemde açılan disiplin soruşturmalarıyla yaklaşık 50 bin öğrenci üniversitelerden atıldı. Üniversitelerdeki bütün idari personelin görevlerine son verilerek yerlerine yenileri atandı.


ZEHRA ŞAHİNDOKUYUCU ANKARA

2007-11-14 10:51:35 Birgün


 Şahin: 301 bu yıl değişebilir
 
RADİKAL - ANKARA - Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin , Türk Ceza Kanunu `nun 301. maddesiyle ilgili değişiklik önerisinin 2007 sonuna dek Meclis `e gelebileceğini söyledi.


TBMM `de `Türklüğe ve devletin kurumlarına hakaret`i suç sayan 301. madde ile ilgili soruları yanıtlayan Şahin , Türkiye `nin AB süreci ile ilgili `halletmesi gereken tek konu`nun 301 olmadığını söyledi. Şahin , hükümet olarak bu maddeyle teferruatlı bir araştırma yaptıklarını, birçok kişi ve kurumun önerilerini topladıklarını söyledi. Şahin şöyle devam etti: "Bundan sonra Bakanlar Kurulu `nda da görüşerek büyük bir ihtimalle bir tasarıyı TBMM `ye sevk edebiliriz. Uygulamada ortaya çıkan birtakım rahatsızlıklar yavaş yavaş zaten ortadan kalkmaktadır. Hâkimlerimiz ve savcılarımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde artık önlerine gelen davalara bakmaktadırlar. Ama bütün bunlara rağmen biz maddede yeni bir revizyon yapmayı düşünüyoruz. Kaldırılmasını düşünmüyoruz. Çünkü buna benzer maddeler AB ülkelerinin birçoğunda var."


Şahin , bir gazetecinin `takvimi` sorması üzerine ise, "Kişisel olarak 2007 yılı bitmeden bu konu ile ilgili bir adım atılabileceğini düşünüyorum" dedi.

2007-11-14 04:58:07 Radikal


 `Fiş vermeyeni ve almayanı fişleyeceğiz`


Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, kayıt dışı ile mücadele için bütün maliye çalışanlarının denetime çıkacağını söyledi. Alışveriş anında fiş vermeyen esnafa ve fiş almayan vatandaşa anında ceza verileceğini vurgulayan bakan, fiş vermeyeni mimleyeceklerini açıkladı.
 
Bakan Unakıtan , KDV gelirlerinde iddia edildiği gibi bir azalma olmadığını ve hedefledikleri artışı sağladıklarını vurguladı.


Balıkesir Sanayi Odası tarafından düzenlenen vergi ödül törenine katılmak üzere Balıkesir `e gelen Bakan Unakıtan , Vali Selahattin Hatipoğlu `nu ziyaret etti. Terörle ilgili bütün önlemleri aldıklarını ifade eden Unakıtan, güvenlik ve istikrar için muhtemel hareketlere bütçe ve kamu finansmanında gerekli tedbirlerin alındığını ve problem olmayacağını ifade etti. Unakıtan, ödül töreninde yaptığı konuşmada da, Türkiye `nin birinci gündem maddesinin her şeye rağmen ekonomi olduğunu, ancak son günlerde artan terör olaylarının ve şehitlerin herkesin içini sızlattığını ifade etti. Ekonomide güçlü olabilmek için kişi başına düşen GSMH `nin artırılması gerektiğini, bunun yolunun da üretimi artırmaktan geçtiğini ifade eden Unakıtan, Türkiye `nin üretime yönlendirilmesi , rekabetçi yapısının artırılması için yeni bir ekonomik döneme geçildiğini kaydetti. Unakıtan, "Türkiye `nin yeni dönemdeki ekonomi politikası, mikroekonomik tedbirlere daha ağırlık vererek, makroekonomik dengeleri gözetip gelişmemizi hızlandırmaktır." dedi. Unakıtan, araştırma-geliştirme teşvikleri getirecek kanunun Bakanlar Kurulu `ndaki imzalarının tamamlandığına işaret etti. Bakan, hedeflerinin yakın ve orta vadede enflasyonu yüzde 4`ler seviyesine getirmek olduğunu açıkladı.


Tuncay Cengiz , Balıkesir

2007-11-14 01:47:45 Zaman


 Vekillerin gizli numara kabusu
 
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım , mahkeme kararı olmadan telefon dinlemelerinin delil olarak kullanılamadığını belirterek, ancak dünyada hiçbir ülkenin de teknolojik açıdan telefon dinlemeyi önleyemediğini söyledi.


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda , Ulaştırma Bakanlığı ile bağlı kuruluşların 2008 yılı bütçesi üzerindeki görüşmeler sürüyor. Komisyonda söz alan milletvekilleri, seçim bölgelerinin yolları, havaalaanı ve demir yolu projelerine destek istedi.


AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar , kamulaştırma bedellerinin yetersiz olduğunu, 2007 yılı için 78 milyon YTL ödenek ayrılmasına karşılık ekim sonu itibarıyla bunun aşıldığını, 2008 yılı için ayrılan kaynağın yetmeyeceğini söyledi. Otoyallardaki görüntünün hoş olmadığını belirten Ünüvar `a, CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek , ``Nasıl hoş değil?`` diye sorması üzerine, ``Otoyollarda sanki başka bir ülkeye gidiliyormuş gibi...Yol üzerinde belli yerlerde tak `lar var. Bunlar daha çağdaş hale getirilebilir`` dedi. AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz , hızlı tren projesinin Malatya `ya kadar uzatılmasını, ayrıca Malatya `nın ilçeleriyle bağlantı yollarının yapılmasın istedi.


Gizli numaradan nasıl kurtulacağız


CHP Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu , cep telefonlarında gizli numaralardan şikayetçi olduğunu belirterek, ``Bu gizli numaralardan bizi ne zaman kurtaracaksınız? Beni kimin aradığımı bilmek benim en tabii hakkımdır. Bizi bunun için mahkeme kapılarında süründürmeyin. Ben bunun için savcılığa gitmek istemiyorum`` ifadesini kullandı. Türkiye `de GSM operatörlerinin kapsama alanı için ayrı ayrı yatırım yapmasının ülkeyi ``kapsama alanı mezarlığına`` dönüştürdüğünü kaydeden Aslanoğlu , tüm operatörlerin ortak yatırım yapabilmesinin daha iyi olacağını dile getirdi.


Aslanoğlu , Malatya `nın duble yollardan en az nasibini alan kentlerden biri olduğunu, ayrıca Malatya -Nemrut Dağı arasındaki yolda çok sayıda kaza olduğunu, bu yolun iyileştirilmesi gerektiğini bildirdi. Aslanoğlu , İstanbul `daki köprülerin paralı olmamasını istedi. AK Parti Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali de kara yolunda hız limitinin 90 kilometre olduğunu belirterek, ``Turbo dizel arabalar var. Ama hız sınırı konusunda vatandaş ile polis karşı karşıya geliyor. Karayolu Trafik Kanununu bir an önce çıkarılım ve hız limitini yükseltelim`` dedi.


Telekom grevi


CHP İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz , Telekom `da durumun kamu vicdanını rahatsız eder hale geldiğini belirterek, yürütmenin halen süren grevde ``grev kırıcı duruma geldiğini`` ileri sürdü. Hafta sonunda İstanbul `da tanık olduğu bir olayı anlatan Korkmaz , ``İş makineleri İkitelli `de kablolara zarar vermiş. Polis nezaretinde orada taşeron firmanın çalışmasına göz yumuldu. Olay mesai saatleri içinde olsaydı sendika bu konuda mahkeme kararı alırdı, ama hafta sonu olduğu için bunu da yapamadı`` diye konuştu.


Grevin bitmesi gerektiğini kaydeden Korkmaz , şirketin işçilerin kazanılmış haklarına dokunduğunu, Hükümetin grevin sona erdirilmesi için önayak olması gerektiğini söyledi. Türkiye `de otoyol, liman ve havalimanlarının özelleştirilmesinin gelecekte ciddi sorunlara yol açacağını savunan Korkmaz , altyapı yatırımlarının özelleştirilmemesi gerektiğini, bunun yerine yap-işlet -devret modelinin uygulanmasının daha doğru olacağını ifade etti.


MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı da Telekom grevine değinerek, bundan herkesin zarar gördüğünü söyledi. ``Hükümet niye bu konuda devreye girmiyor, grevin uzamasının nedeni nedir?` diyen Kalaycı, ``Konya `ya havaalanı yapmanın zamanının gelip geçtiğini`` belirtti.


Telefonlarımız dinlenmesin!


CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek , Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım `a, mahkeme kararı olmadan telefonların dinlenmesinin önlenip önlenemeyeceğini sorarak, ``Rahat edelim mi, telefonlarımız bir mahkeme kararı olmadan dinlenmeyecek mi?`` dedi.


Yıldırım, yasal olmayan yollarla yapılan dinlemede elde edilen bilgilerin delil olarak kullanılamayacağını, bunun yasayla suç haline getirildiğini belirterek, ``Ancak teknoloji dinlemeye müsait. Dünyada bunu engelleyen ülke de yok. Ama önemli bir düzenlemeyle, bu konudaki keyfiliğin önüne geçildi`` diye konuştu.


Özyürek `in ``Biz telefonlarımızın dinlenmemesini istiyoruz`` demesi üzerine Yıldırım, ``Bu dinlemenin kıymeti harbiyesi yoktur. Belki sizi rahatsız eder ama delil olamaz`` karşılığını verdi.

2007-11-14 08:23:14 Milliyet


 Çiller ve Güreş Paşa yargılanabilir
Batman eski valisi Salih Şarman, yakında piyasaya çıkacak olan kitabında valilik yaptığı dönemde Batman Karma Özel Harekat Birliği kurulması çalışmaları yaptığını anlatıyor..Peki bu işin ucu kimlere kadar gidecek? İşte ayrıntılar...
 
Bugün Gazetesi yazarı Gülay Göktürk , Batman eski Valisi Salih Şarman `ın `özel ve gizli ordu kurma` girişimi sebebiyle dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Doğan Güreş `in yargılanabileceğini dile getirdi...


İşte o yazı...


GÜLAY GÖKTÜRK `ün yazısı


Rutin dışı


Şu anda kaç kişi hatırlıyor Demirel `in o sözünü bilmiyorum. Benim için ise, Susurluk `un "simge " cümlelerinden biriydi ve üzerine birkaç yazı yazmıştım, o yüzden çok iyi hatırlıyorum. "Devlet rutin dışına çıkabilir" demişti Demirel ; yani bazı durumlarda icabederse hukuksuzluk yapabilir...


Batman eski valisi Salih Şarman yakında piyasaya çıkacak olan kitabının adını koyarken Demirel `in devlet içindeki çeteleşmeye icazet veren bu cümlesinden esinlenmiş. Kitabı daha okumadık, ama bazı bölümlerinden yapılan alıntıları okumak bile, "rutin dışına" çıkmanın nerelere kadar uzanabileceğini gösteriyor insana ve tüylerini diken diken etmeye yetiyor.


* * *


Efendim, rutin dışına çıkma olayı şöyle gerçekleşmiş:


1993`te Batman `a vali olarak atanan Salih Şarman görev yerine gidince duruma bir bakmış ki şehirde vaziyet kötü. PKK almış başını gitmiş. Bunun üzerine kendi deyimi ile "oyunu kurallarına göre oynamaya" karar vermiş. Neymiş bu kurallar? Sayın valimiz -herhalde kendisinin başkomutanlığında - özel ve gizli bir ordu kurmaya karar vermiş. Adını da hemen koymuş: Batman Karma Özel Harekât Birliği. Kısa adıyla KÖHB ! Karma demesinin sebebi, bu orduda hem askerlerin, hem özel timcilerin hem de korucuların yer alması...


Hakkını yemeyelim, Sayın valimiz, devlet terbiyesi almış biri, o yüzden de kendi başına, idare amirlerinin onayını almadan girişmemiş işe. Önce OHAL Valisi Ünal Erkan `a çıtlatmış. Ünal Erkan , "Bu iş beni aşar" demiş anlaşılan ve Ankara `yı işaret etmiş. Ankara `da Başbakan Tansu Çiller `e ulaşması epey zaman almış, ama sonunda ulaşmış ve iki ay sonra da projesini başbakan Çiller `in ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş `in tam desteğiyle uygulamaya girişmiş. Ordusunun çekirdeğini meydana getirmek üzere 800 korucu seçmiş. Özel timcilerin yardımıyla korucuların eğitimine girişmiş. Ordu silahsız olur mu? Olmaz tabii. Derhal, Batman Valiliği olarak, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı `ndan ithalatçı belgesi alınmış. Çin `den ve Bulgaristan `dan silah ithalatına başlanmış. Bir parti Çin `den, üç parti Bulgaristan `dan olmak üzere 14 uçak dolusu silah ve mühimmat, 400 telsiz ve muhabere sistemi, mayına karşı koruyucu sistemler getirilmiş. Nasıl getirilmiş? Genelkurmay Başkanlığı `nın valiliğe tahsis ettiği askeri nakliye uçakları ile! Böylece, 3 milyon dolarla 3 birlik kurulmuş. Tabii, üniformasız ordu olamayacağı için, KÖHB askerlerinin üniformaları da ihmal edilmemiş. Bütün koruculara ay yıldızlı ve Batman Karma Özel Harekât Birliği armaları taşıyan üniformalar dağıtılmış.


Vali Şarman `ın başkomutanlığında kurulan bu gizli ordunun faaliyetleri hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için Şarman `ın kitabının piyasaya çıkmasını bekleyeceğiz. Ama bu kadarı bile insanı şaşkına çeviriyor.


TC `nin bir valisinin; yani mülkiye eğitimi almış, aklı başında bir idareci olması gereken bir kişinin böyle bir işe kalkışmasına mı şaşarsınız; Koskoca Genelkurmay başkanının bu zırvalığa katılmasına; PKK `yla mücadelede bu tür gayri ciddi şeylere bel bağlamasına mı şaşarsınız; yoksa bir başbakanın böyle bir hukuksuzluğa onay vermesine mi...


Devletin "rutin dışına çıkması"nın, zaman zaman, şartlar zorladığında "kabul edilebilir bir durum" olarak algılanmasının ne büyük bir tehlike oluşturduğunu Şarman `ın kitabı bir kez daha anlatıyor bize. Şimdi benim merak ettiğim şu:


Acaba Doğan Güreş `in ya da Tansu Çiller `in bu kitapta anlatılan faaliyetleri (mevcut Türk ordusuna alternatif gizli bir ordu oluşturmak) Türk Ceza Kanunu `nun hangi maddesine giriyor ve zaman aşımından düşüyor mu, düşmüyor mu? Bu son yazdıklarımı fantezi olarak algılıyorsunuz değil mi?


Çiller `in ya da Doğan Güreş `in bu yüzden hâkim karşısına çıkmaları ihtimali aklınızın ucundan bile geçmiyor...


İşin kötüsü haklısınız ve bizim en büyük sorunumuz da bu.


Bugün

2007-11-14 11:25:27
 


 Tercüman`dan AA`ya tazminat
Dilekçede, Kenan Sönmezler`in köşe yazısında yer alan AA ile ilgili ``...Rum`a hizmet ediyor. AB ve AB`cilerin gerisini öpüyor...`` şeklindeki ifadenin, Anadolu Ajansı`na ve çalışanlarına ağır hakaret ve küfür niteliğinde olduğu belirtildi.
 
Anadolu Ajansı `nın (AA), Lokmacı Üst Geçidi `nin kaldırılması kararı üzerine yapılan bir eylem haberiyle ilgili Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesinde yazar Kenan Sönmezler `in köşesinde yayınlanan ``Devletin ajansı kime çalışıyor?`` başlıklı yazı nedeniyle gazete ve Sönmezler aleyhine açtığı davada, mahkeme 3 bin YTL manevi tazminata hükmetti.


Bakırköy 13. Asliye Hukuk Mahkemesindeki duruşmaya, davacı Anadolu Ajansı `nın avukatı Arslan Ataman ile davalı tarafın avukatı Figen Eracı katıldı. Avukat Ataman , delillerin toplandığını belirterek, davanın karara bağlanmasını talep etti.


Davalı avukatı Eracı da davanın reddine karar verilmesini istediğini bildirdi. Hakim, 3 bin YTL manevi tazminatın, davanın açıldığı tarihten itibaren işleyen yasal faiziyle birlikte davalılar Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi (T Medya Yatırım Sanayi ve Ticaret A .Ş) ile yazar Kenan Sönmezler `den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verdi. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu `nun daha önce aldığı karar uyarınca, kazanılan manevi tazminat Mehmetçik Vakfına bağışlanacak.


DAVA DİLEKÇESİNDEN


AA`nın avukatı Arslan Ataman tarafından hazırlanan dava dilekçesinde, Atatürk `ün direktifiyle kurulan Anadolu Ajansı `nın, 87 yıldır Anadolu `nun sesini tüm dünyaya, dünyanın sesini de resmi müesseselerle birlikte tüm Anadolu `ya duyurduğu ve duyurmaya devam edeceği belirtiliyordu. AA`nın verdiği haberlerde hiçbir zaman olumlu veya olumsuz katkısının bulunmadığının altı çizilen dilekçede, bir haberin olumlu ya da olumsuz olup olmadığı hususunun abonelerin takdirine bırakıldığı ve o haberden sorumlu tutulamayacağı kaydediliyordu.


Dilekçede, KKTC `deki Lokmacı Üst Geçidi `nin kaldırılması kararı üzerine yapılan esnaf eylemiyle ilgili 5 Ocak 2007 tarihinde verilen haber ve fotoğrafın, Tercüman Gazetesi `nin kendi görüşü istikametinde ve Anadolu Ajansı `nı küçük düşürme, kamuoyu nezdinde aşağılama kastıyla 8 Ocak 2007 tarihinde yayınlandığı ifade ediliyordu. Söz konusu tarihte Kenan Sönmezler `in Tercüman Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde bulunduğu belirtilen dilekçede, Sönmezler`in köşe yazısında yer alan Anadolu Ajansı ile ilgili ``...Rum `a hizmet ediyor. AB ve AB `cilerin gerisini öpüyor...`` şeklindeki ifadenin, Anadolu Ajansı `na ve tüm çalışanlarına ağır hakaret ve küfür niteliğinde olduğu belirtiliyordu.


Anadolu Ajansı `nın yansız, tarafsız, kin ve garezden uzak haber verdiği anlatılan dilekçede, gazetedeki ifadelerin Anadolu Ajansı `nı çok büyük bir üzüntü ve kaygıya sevk ettiği vurgulanıyordu. Dilekçede, bu nedenlerle 10 bin YTL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesi isteniyordu.


AA

2007-11-14 15:19:49
 


 Y A Z A R L A R


 Selim EROL      
Yeni yasa engellilerin emeklilik durumlarını değiştiriyor mu?
 

Sosyal Güvenlik reformu olarak anılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası `nın 01.01.2008 tarihine kadar yürürlüğe girmesi hedefleniyor.


Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte "Engellilerin durumlarında bir değişiklik olacak mı?" sorusu okuyucularımız tarafından sıklıkla sorulmaktadır.


Okuyucularımıza, Sosyal Güvenlik Reformunun yürürlüğe girmesiyle birlikte yeni uygulamalar hakkında genel açıklamada bulunmuş olalım. 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra;


Sigortalıların Durumları Ne Olacak ?


506 sayılı Yasanın malûllük, sakatlık hükümlerine ilişkin geçiş hükümleri 5510 sayılı Yasa Tasarısının geçici 10`uncu maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre; Sigortalı Olmadan Önce Engelli Hali Bulunanların Durumu Ne Olacak ? -5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu Yasanın yürürlük tarihinden önce SSK ` ya tabi sigortalılardan;


-Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten önce 506 sayılı Yasaya göre malûl sayılmayı gerektirecek derecede hastalık veya özrü bulunan ve bu nedenle malûllük aylığından yararlanamayan sigortalılar reformla birlikte emekli olabilecekler.


-Buna göre, yaşları ne olursa olsun en az onbeş yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 3600 gün malûllük , yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartıyla yaşlılık aylığından yararlanabileceklerdir.


Vergi İndiriminden Yararlananların Durumu Ne Olacak ?


-5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış durumda olan sigortalılar hakkında, 506 sayılı Yasanın mevcut hükümleri aynen geçerliliğini koruyacaktır.


-5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlananlardan yaşlılık aylığı bağlananların aylıklarının kesilmesi ve tekrar bağlanmasında bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki hükümler geçerliliğini koruyacaktır.


-Ayrıca yukarıda açıkladığımız durumlara göre bağlanan aylıkların aylık bağlama oranı, 5400 gün üzerinden hesaplanan orandan da az olamayacak.


Engelli Memurun Durumu Ne Olacak ?


5434 sayılı Yasaya ilişkin geçiş hükümleri 5510 sayılı Yasanın geçici 4 ncü maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre;


-5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce göreve girişlerinde, ilgili mevzuata göre alınmış en az % 40 oranında özürlü olduklarını gösterir sağlık kurulu raporları bulunanlardan on beş yıl hizmeti bulunanlara, istekleri halinde yaşlılık aylığı bağlanacak.


Okuyuculara Cevaplar :


Reform Engellilerin Emeklilik Durumlarını Değiştirecek mi?


Selim bey emeklilikle ilgili yapmış olduğunuz katkınızdan olayı size çok teşekkür eder ve özürlüler ile ilgili emeklilikte bizi daha fazla aydınlatırsanız çok teşekkür ederim. Ben 31 Temmuz 1971 doğumluyum. 6 aylıkken felç geçirmişim ve %40 özürlü raporum var. 1 Ocak 1990 da ilk defa işe girdim. Daha sonra 04/10/2000 Bağ -Kurlu oldum. 26/10/2005 tarihinde Bağ -Kur` u kapattım Bağ -Kur`dan 1822 gününüm çıktı 27/10/2005 daha sonra tekrar SSK lı sigortalı oldum Şu anda 934 günüm var. 2006 yılında Defterdarlığa müracaat ettim ve 3 .dereceden %40 vergi indirim belgesi aldım. Ben özürlü emeklilikten yararlanacak mıyım ve kaç gün primle hangi yaşta emekli olacağım. Duyumlara göre yeni yasada özürlülük oranı %45 çıkıyormuş bu bizi etkileyecek mi? Erken emeklilik hakkım kaybolacak mı? bilgilendirirseniz çok sevinirim . Benim gibi bu ülkede çok özürlüler var ve haklarımızı bilmiyoruz. (Ahmet GÖKMEN / İSTANBUL )


Sayın GÖKMEN , SSK `dan emekli olabilmek için engelli raporunuz nedeniyle III `üncü derece engelliler için, yaş şartı aranmaksızın 15 yıl sigortalılık ve 3.600 gün şartına tabisiniz.


- Bağ -Kur`da(Devredilen) ise emeklilik uygulamalarında sakatlar için farklı ve ayrık bir düzenleme yapmamış ve engelli, sağlam ayrımına gitmemiştir. Dolayısıyla siz engelli raporunuz nedeniyle en erken SSK ` dan emekli olabileceksiniz.


-Ancak SSK ` dan emekli olabilmek için 2829 sayılı Hizmetlerin birleştirmesi yasası uyarınca son 3,5 yıllık sigortalılığınızı SSK ` ya tabi olarak geçirmeniz gerekmektedir. Bu durumda ise, 27.10.2005 tarihinde başlayan SSK sigortalılığınızı (3,5 yıl hesabıyla) 27.04.2009 tarihinize kadar devam ettirmeniz gerekmektedir.


-Mevcut gün toplamınız (SSK +Bağ -Kur) 2.756 gün olması nedeniyle 3.600 günü doldurmanız için 844 güne ihtiyacınız var.


-İhtiyacınız olan 844 günü tamamlamanız halinde (bu süre içerisinde 3,5 yılı da tamamlamış olacağınızdan) 2010 yılının şubat ayında SSK ` dan emekli olabileceksiniz. -Kazanılmış hak nedeniyle yeni Yasa aleyhinize bir durum teşkil etmeyecektir.


FAKS: (0312) 433 59 19

2007-11-14 02:35:13 Bugün
 


 M.Ali Kışlalı      
TC emin ellerde mi?
 
İktidarda AKP var. Cumhurbaşkanı Gül ,10 Kasım `da Ata `yı anarken, Atatürk `ün gösterdiği hedeflere en çok bu dönemde yaklaşıldığını söylemiş. "Cumhuriyet emin ellerdedir" demiş. "Atatürk `ün büyük eserim dediği demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti , onun işaret ettiği yolda ilelebet yaşayacaktır" diye eklemiş.


Başbakan Erdoğan , Radikal`in yazdığına göre, hemen hemen aynı şeyleri söyledikten sonra "Bu emanetine bugün de aynı yüksek ruh ve şuurla sahip çıkarak Cumhuriyetimizi daha da yükseklere taşımaya kararlıyız. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Cumhuriyet değerlerimizi her türlü siyasi ve toplumsal tartışmanın üzerinde tutmaya devam edeceğiz" demiş.


Şimdi Ankara `da olayları dikkatle izleyen iki kesim var. Bunlardan biri AKP `nin, özellikle Başbakanı `na umutla bakıyor. Attığı adımlarda şimdiye kadar dikkatli davrandığını, kendisine oy vermeyen kitleyi görece de olsa, hesaba kattığı izlenimini verdiğini düşünüyor.


Diğer grup ise Erdoğan liderliğindeki AKP `nin gerçek hedefinin ülkeyi `Milli Görüş ` yönüne götürmek olduğuna, değişmez hedefin bu yön olduğuna inanıyor.


Gül `ün Atatürkçü söylemlerinin ne kadar `özde ve sözde` olduğunu, geçmişi iyi bilinip iyi hatırlandığından, tartışmak istemeyenler de var. Bu kesim Erdoğan`ın attığı adımları ve söylediklerini daha farklı yorumlama eğiliminde görünüyor.


Gül `ün her geçen gün siyaset sahnesinde daha fazla görünmesi dikkatlerden kaçmıyor. Cumhurbaşkanı Sezer döneminde alışılmış olan tutumun çok dışında, adeta Başbakan`ın önüne geçer anlama gelecek adımlar atması dikkat çekiyor. Çeşitli yorumlara, iki şahsiyet arasında yarışma geliştiği düşüncelerine sebep oluyor.


Gül `e atfedilen görüşleri paylaşmadığı bilinen askerin, türbanlı eşiyle ve türbanın bulunduğu yerlerle ilişki kurmak istemediğini açıkça ortaya koymaya devam etmesinin hangi boyutlara varacağı tartışmaları da sürüyor. Bu konudaki gerginlik AKP `nin kapalı kapılar ardında hazırlattığı anayasa taslağı ortaya çıktığında, türbana üniversite kapıları açıldığında herhalde üst noktasına varmış olacak. O zaman Cumhuriyet `in ne kadar emin ellerde olduğu daha iyi görülecek.


Soruluyor, "Türban üniversitede serbest olursa, ilk ve ortaeğitimde de aynı şey istenmeyecek mi? Tüm eğitimini türbanlı yapmış öğrenciler kamu hizmetlerine talip olduklarında neden türbanı çıkarsınlar? Eğitim sırasında başımızda olan türbandan neden vazgeçelim demeyecekler mi?"


Atatürk `ün kurduğu Cumhuriyet `e sahip çıktıklarını söyleyen Gül ve Erdoğan o zaman ne yapacak?


Radikal, Gül ve Erdoğan`ın Atatürk `ün ölümünün 69`uncu yıldönümü anma törenlerinde yaptıkları konuşmalarda Cumhuriyet `e bağlılıklarını dile getirdiklerini yazıyor. Televizyon ekranlarında, bu konuda yaptıkları konuşmalarla görüldüklerinde, Gül olmasa bile Erdoğan daha ayrıntılı, daha ilginç ve inandırıcı. Ama bu görüntü ne zamana kadar sürebilecek?


Radikal `10 Kasım mesajı, Cumhuriyet emin ellerde` başlıklı, birkaç paragraflık haberine, bir de 10 Kasım 2006 ve 10 Kasım 2007 günlerinde kaç kişinin Anıtkabir `i ziyaret ettiğini gösteren iki rakam eklemiş. Geçen yıl 127 bin olan bu rakam, 22 Temmuz seçimleri sonrası AKP `nin yüzde 46.7 oy alması ve daha sonra da Gül `ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, 546 bine yükselmiş. Ata `ya bu başvurma Cumhuriyet `in emin ellerde olduğunun işareti sayılabilir mi?


* * *


SPOR NOTU : Genelde gazetecilerin çoğunlukla spor alanlarından yetiştikleri, çünkü spor konusunda yazmanın daha özgür kuralları olduğu düşünülür. Bu varsayım kabul edilse de, spor yazarlarının mesleklerini hiçbir kurala bağlı kalmadan sürdürmelerini, bu arada sıkça çelişkiye düşmelerini hoşgörmek kolay değildir. Ama nedense Batı`nın gelişmiş futbolunu seyrettikten sonra bizim liglere dönmek nasıl genelde bir rahatsızlık yaratmıyorsa, spor yazarlarının yazılarından ve hele hele sporculara verdikleri notlardaki tutarsızlıklardan da rahatsızlık duyulmamakta.

2007-11-14 04:58:05 Radikal
 


 Oktay EKŞİ      
Yasak ve hukuk
 
BU gidişle belli ki siyasi otorite bir yolunu bulup ikide bir "yayım yasağı" getirecek ve biz yani okuyucuya, radyo ve televizyon izleyicisine "gerçekleri duyurmak" sorumluluğunu üstlenenler de ikide bir bu engele rağmen görevimizi nasıl yapabileceğimizi tartışacağız.


Son olarak biliyorsunuz Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı ’na bağlı Askeri Mahkeme , Hakkári ’nin Dağlıca köyünde 12 askerimizin şehit düşmesiyle ilgili soruşturmanın selameti için tüm medya organlarına, yani gazete, radyo, TV ne varsa hepsine "yayım yasağı" koydu.


Tebliğ edilen yasaklama kararında "Soruşturma konusu olay(ın), Devletin birliğini bozmaya, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya matuf" olduğu belirtiliyor. Sonra da:


"Kamu düzeni, kamu güveni ve toprak bütünlüğünün korunması, gizli kalması gereken bilgilerin açıklanmasının önlenmesi, Yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması ve kamuoyunda soruşturmaya konu olayla ilgili yanlış anlamalara sebebiyet verilmemesi amacıyla; soruşturmaya konu olayla ilgili olarak yazılı ve görsel basın ve medya kuruluşlarına TC . Anayasası’nın 13. ve 28. maddeleri ile Basın Kanunu ’nun 3. maddesi gereğince yayın yapma yasağı getirilmesinin gerekli görüldüğü kanaatine varılmıştır" deniyor.


Şimdi izninizle bu gerekçelerin dayandığı yasa hükümlerinde ne dendiğine bakalım:


Anayasa ’nın 13’üncü maddesi özgürlüklerin ancak "Anayasa ’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine" uyularak kısıtlanabileceğini söylüyor. Oysa buradaki tasarrufun ne "Anayasa ’nın sözüne ve ruhuna uygunluğundan" söz edilebilir ne de "demokratik toplum düzeninin (...) gereklerine ve ölçülülük ilkesine" uyulduğu savunulabilir. Bu bir.


İkincisi, Anayasa ’nın 28’inci maddesi "yayım yasağı" konulmasını sadece bir tek sebeple mümkün görmüş. Yetkililere, "Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için" yayım yasağı konabileceğini bildirmiş. Onun sınırlarının da "kanunla belirtilmesini" emretmiş. Bunun dışında hiç bir olay için "yayım yasağı konamaz" demiş. Daha ne desin?


Gerçi aynı maddenin öngördüğü başka önlemler de var. Örneğin "Devletin güvenliği, ülkenin bölünmez bütünlüğü ya da ayaklanma veya isyana teşvik" gibi durum varsa yahut "devlete ait gizli bilgiler birileri tarafından basılıyor veya başkalarına veriliyorsa" sadece, "bu tür yayınların toplatılmasını" ve eylemin hesabının sonra sorulmasını emretmiş. Kısaca orada da "yayım yasağı" konulmasına izin vermemiş.


Basın Yasası ’nın 3’üncü maddesine gelince, o da, (basın özgürlüğünün) "Milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla" sınırlanabileceğini bildirmiş ama bunun için "yayım yasağı" konulabileceğini söylememiş.


Bu sözlerimiz, Türkiye ’nin gerçeklerine duyarsız olduğumuz anlamına gelmesin. Tam tersine... Bu sütunu izleyenler, yine Dağlıca olayları için hükümet tarafından 23 Ekim günü radyo ve televizyonlara getirilen yasağa, bugünkü koşullarda anlayışla bakıyoruz dediğimizi anımsarlar. Ama o yasağın Danıştay tarafından iptal edildiği de bir gerçektir. Şunu demek istiyoruz ki, önlem almanıza karşı değiliz ama hukukun sınırlarını zorlayıp bizi karşınıza çıkartmayın.

2007-11-14 02:48:30 Hürriyet
 


  [Yorum - Kazım Berzeg] AİHM hâkimi Türk halkına güvenmelidir


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`ne (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) uyarınca süresi dolan Türk hâkim yerine hükümetin Avrupa Konseyi`ne (AK) önerdiği yeni hâkim adayları, medyanın bir bölümünün bilgisizce muhalefet ve tezviratına muhatap kılındılar.
 
Tezviratın mutat desteklerle Avrupa Konseyi `ne ulaştırılmasının yarattığı kararsızlığın etkisiyle hükümetin üç kişilik aday listesi geri çevrildi. AİHS ve AK kurallarına uygun olarak belirlenecek üç kişilik yeni hâkim adayı listesinin, siyasi platformlarda arkasında durmak kararlılığıyla, en kısa zamanda Konsey `e iletilmesi gerekiyor.


"Akredite kesim"in gerek basında, gerekse TBMM `de verilen önergelerinde "Türkiye `yi temsil edecek ve savunacak hâkim"den bahsetmesi, Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştirdiği için aleyhine dava açılan değerli bir hukuk profesörünü "skandal hukukçu" olarak nitelendirmesi, bu kesimin Türkiye `nin 60 yıl önceki entelektüel düzeyinin gerisinde kaldığını göstermektedir. İfade ve tezviratın halkımızda yaratmış olabileceği huzursuzluğu gidermek için, öncelikle AİHM ve hâkimleri hakkındaki gerçekleri hatırlatmayı faydalı görmekteyim.


Hâkim ülkesini savunmaz; yargılar


AİHM `nin kurucusu olan AK, "siyasi demokrasi"yi benimsemiş 11 Batı Avrupa devleti tarafından 1949`da kurulmuş, Türkiye de 1945`te demokrasiye geçtiği için 1949 itibarıyla üye kabul edilmiş, 1950`de kabul edilen ve AİHM `yi kuran AİHS `nin yapımına aktif olarak katılmıştır. Bu tarihe göre, günümüzde 46 devletin dâhil olduğu AİHM sisteminin "asli sahibi" olan 13 devletten birisi Türkiye `dir. Ayrıca Türkiye , AİHS ile birlikte 1952 tarihli Ek Protokol `ü 1954`te kanunla onaylayarak iç hukukuna katan 8. sıradaki Avrupa ülkesidir.


Türkiye `nin de yapıcısı olduğu AİHS `ye esas olan modern teori, Jellinek`in ifadesiyle "insan haklarını bireyin devlete karşı sahip olduğu haklar" olarak kabul eder. (I) Bu sebeple AİHM `de dava yalnızca devletlere karşı açılabilir ve devletler yargılanır. AİHS `nin "iç hukuk yollarının tüketilmesi" kuralı nazara alındığında, fiilen, asıl yargılananın ilgili ülkenin yargısı olduğu (Anayasa Mahkemesi , Yargıtay , Danıştay vb.) söylenebilir. Diğerleri gibi "Türkiye için" veya "Türkiye ile ilgili olarak" (with respect to ) seçilen hâkim de Türkiye `yi temsil etmez, savunmaz, Türkiye `yi ve Türk yargısını yargılar, gerekirse mahkum eder. Bu sebeple AİHS `nin 21. maddesi "hâkimler mahkemede şahsi sıfatlarıyla yer alırlar, bağımsızlık ve tarafsızlıkla bağdaşmayan bir işle uğraşamazlar" hükümlerini ihtiva etmektedir. Her ülke için bir hâkim seçmenin amacı, temsil değil, Avrupa halklarının adalet duygularına aşina bir ortamın yaratılmasıdır.


AİHS çerçevesinde Avrupa Konseyi `nin 1999 tarih 1429 sayılı tavsiye kararında, "hâkim adaylarının insan hakları alanında hukuk tatbikatı tecrübesine sahip olanlarla, bu konudaki sivil toplum örgütlerinin akvitistleri arasından seçilmeleri" esası da yer almıştır. Hukuk tatbikatı tecrübesine sahip olanların bir bölümü, ülke yargısında veya AİHM `de vatandaşı olduğu devlete karşı insan hakları davası yürüten serbest avukatlardır. Sivil toplum örgütü aktivistleri de, öncelikle vatandaşı oldukları devlete karşı insan hakları ihlallerini izleyen, ihlali ve ihlali engellemeyen yargılarını milletlerarası alanda açıklayan, şikâyet edenlerdir. Her iki gruptakiler de, bu faaliyetleri sebebiyle davalara, müeyyidelere muhatap olabilirler. Kısaca, AK kriterlerine göre, AİHM hâkimliğine kurulu düzen destekçileri değil, muhalif "skandal hukukçular" daha uygundur. Yaklaşık 60 yıl önce Türkiye `nin de yapıcısı olduğu bu sistemi günümüz "akredite kesim"inin bilmemesi çok bir entelektüel gerileme halidir.


Devleti yargılayacak tarafsız hâkimlere karşı AİHM `de Türkiye `yi savunan, AK`deki Türkiye büyükelçiliği nezdinde Dışişleri Bakanlığı hukuk müşaviri iradesinde 15 dolayında uzman avukattan oluşan güçlü bir kadro vardır. Bu kadro çoğunlukla uzman üniversite hocalarınca da desteklenmektedir. Hâkimden savunma ummaya gerek yoktur.


Hükümetin emeklilik yaşı itirazına karşın yine aynı kesimler 1998`de seçilmiş olan şimdiki hâkimin RP ve türban kararlarına katılması nedeniyle aday gösterilmediğini iddia etti. Gazetelerde, bu sebeple hükümetin yargı bağımsızlığını ihlal ederek meşruiyetini yitirdiğini ima eden tehditkâr yazılar da yayınladı. Bu iddiaların ciddiyeti olmaz. Ülke içi düzenle ilgili kurallar, milletlerarası alanda istisnai bir mahkeme olan AİHM `de uygulanamaz. AİHS , hâkimler için görev süresi belirlemiş olup, süresi dolan hâkimin değiştirilmesi yönünde aday belirleme, tamamen ilgili hükümetin yetkisi içindedir.


Türkiye , 1959`dan bu yana AİHM `ye hâkim göndermektedir. Prof. Dr. Fikret Arık , Prof. Dr. Suat Bilge, Prof. Dr. Ali Bezer, Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü 1959-1998 arasında AİHM `de hâkimlik yapmışlar, görev süresi dolanı, zamanın hükümetleri takdirlerine göre değiştirmişlerdir. Diğer AK üyesi devletlerde de durum aynıdır. (2) Eski hâkimlerimiz hukuk profesörü olmalarına karşın, son hâkim, hukuk tatbikatı tecrübesi olmayan, 1996`da AK`ye Türkiye `yi AİHM `de savunan kadroya diplomatik destek sağlamak üzere büyükelçi sıfatıyla gönderilmiş bir diplomattır. Uzun süre AK`de Türk delegasyonu başkanlığı yapmış olan Sayın Cevdet Akçalı , son hâkim AK alt komisyonunun hukuk tatbikatçısı olmaması sebebiyle uygun görmemesine karşın, kendisinin seçtirdiğini yazmaktadır. (3)


Meclis `in tasvibi de önemlidir


AİHM `nin RP ve türban kararlarının sonuçları da önemlidir. Ancak, çok daha önemli olan, kararların gerekçeleridir. Basında kararlardan "olsa olsa" yönetimiyle bahsedenlerin dışında, sonuçlarını tasvip edip etmeme farkı olmaksızın orijinal metinlerini okuyarak değerlendirenler, ortaklaşa "kararların AİHS hükümleri ve AİHM içtihadından ziyade Türkiye `nin kendine özgü tarihî ve siyasi şartları esas alınarak tesis edildiğini" belirtmektedirler. (Doç . Dr. Kerem Altıparmak , Doç . Dr. Onur Karahanoğulları, Prof. Dr. M. Semih Gamalmaz, Dr. Zühtü Arslan , Gündüz Aktan , Prof. Steven G. Gey , Dr. Geremy Gunn ve başkaları)


Örneğin Steven G. Gey `e göre, Leyla Şahin kararında AİHM , Türkiye `nin benzersiz tarihini, Osmanlı `nın dinî baskısından kurtulma yönündeki sert tedbirleri esas almak suretiyle aşırı vasiyetçi (süper paternolistio), demokrasiye aykırı bir korumayı uygun görmüştür. Karara esas olan Türk laikliği Fransız modelinden farklıdır ve "hukuken meşrulaştırılamaz-indefensible", "kabul edilemez-unaccaptable" mahiyettedir. AİHM `nin Türkiye için uygun gördüğü rejim ABD ve AB anayasalarına (ilkelerine ) aykırıdır. (4) Kerem Altıparmak -Onur Karahanoğulları`na göre kararda AİHM , Türkiye `yi, İslamcı ayaklanma ile iç savaşa sürüklenmiş Cezayir olmanın eşiğinde bir ülke olarak tasavvur etmiştir. (5) Gündüz Aktan `a göre AİHM modernleşmesini tamamlamış Batı toplumlarında özgürlük uygulamalarını denetler. Türkiye bu durumun dışında görülmüştür. (6)


Orijinal metinler esas alınarak yapılan değerlendirmeler, AİHM `yi Türkiye `yi, Türkiye halkını modern hak ve özgürlükler düzenine, Batılı demokrasiye ehil ve layık görmediği sonucuna varmaktadır.


Karar gerekçelerinin vardığı bu sonuç düşündürücüdür. Halkı modern insan hakları kriterlerine, Batılı demokrasiye ehil ve layık olmayan bir ülkenin AB `ye üye olması düşünülemeyeceği gibi, AK`de üyeliğini, AİHM sistemi içinde yerini koruması da tartışılabilir.


Karar gerekçesi, Türkiye `nin Avrupalı sayılmamasını, AB `den dışlanmasını ileri sürenlere etkili bir dayanak vermiştir.


"Türkiye için" seçilmiş hâkimin, karar sonucuna katılsa dahi, böyle bir gerekçeye muhalif kalması gerekirdi.


Bu sebeple, yeni hâkim adaylarında aranacak ilk vasıf, Türkiye halkının, en azından Fransız ve Alman halkları kadar ve onlarla eşit düzeyde demokrasiye ve insan hak ve özgürlüklerine ehil ve layık olduğuna inanmaları olmalıdır.


AİHS `nin 21. maddesi hâkimlerin "uzmanlığı ile tanınmış hukukçular" olmasını öngörmekte, AK`nin 1429 sayılı kararında, aday aranmasının etkili basın yoluyla duyurulması, adaylar arasında insan hakları alanında çalışan tatbikatçılara ve sivil toplum aktivistlerine yer verilmesi, belirlenecek adayların ülke parlamentoları tasvibine sunulması şartları da yer almaktadır.


Parlamentoların adayları tasvibi, tabiatıyla çoğunluk görüşüyle olacaktır. Yaşanan tecrübeleri esas alarak tekrar belirteyim. Türkiye için öncelikli şart, hâkim adaylarının Türkiye halkının modern hak ve özgürlükler düzenine, Batılı demokrasiye ehil ve layık olduğuna inanmaları olmalıdır.


1- Dr. Şeref Ünal , Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku , Ankara -1997, s. 40


2- Dr. Vahit Bıçak , Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İfade Özgürlüğü , Ankara -2002, s. 7


3- Cevdet Akçalı , Yeni Şafak , 8 Ekim 2007


4- Steven G. Gey , Florida , Ün. Hukuk prof. Houston Law Review , Mart -2005


5- K. Altıparmak - O. Karahaoğulları, AİHM Leyla Şahin - Türkiye davası, HUDER Ankara -2005, s.172


6- Gündüz Aktan , Radikal, 17.11.2005

2007-11-14 01:47:44 Zaman
 
 

 


 

 

Canım Babam Hasan ÖZDERIN 'in Aziz Hatırasına,

( 13 Aralık 2004 - Söz Eylemini Yitirdi...)

 

OZDERIN, M.

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages