26 KASIM 2007 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

8 views
Skip to first unread message

Metin OZDERIN

unread,
Nov 26, 2007, 1:58:33 PM11/26/07
to [ O Z D E R I N ]
 

26 KASIM 2007 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

OZDERIN,M.

msn: ozd...@hotmail.com

+90 533 5445522      +90 555  5581289

 

 

 

 

  

  26 Kasım 2007 Tarihli ve 26712 Sayılı Resmî Gazete

                                                     MEVZUAT

YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

 

BAKANLIĞA VEKÂLET ETME İŞLEMİ

— Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’e, Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM’ın Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

 

ATAMA KARARLARI

—  Devlet, Maliye, Millî Eğitim, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm ile Çevre ve Orman Bakanlıklarına Ait Atama Kararları

 

YÖNETMELİK

— Nevşehir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği


 Kurusıkı, Meclis gündeminde

 

Çarşamba ve Perşembe günleri ele alınacak tasarıya göre, kurusıkılar, 1 yıldan fazla hapse mahkum olanlar, ateşli silahlarla işlenen suçlardan hüküm giyenler ile 18 yaşından küçüklere satılamayacak.

ANKARA - TBMM , bu hafta da fazla mesai yapacak. Meclis Genel Kurulu , bu hafta çalışmalarına 27 Kasım Salı günü, görüşmeleri yarım kalan Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Tasarısını ele alarak başlayacak. Temel kanun olarak görüşülen tasarı, fikri mülkiyete ilişkin haklarda, koruma talep eden ülkenin hukukunun uygulanmasını öngörüyor. Evliliğin genel hükümleri, eşlerin ortak milli hukukuna tabi olacak. Tüketici sözleşmelerinde tarafların seçtikleri hukuk, bireysel iş sözleşmelerinde de mutat işyeri hukuku geçerli olacak. TBMM Genel Kurulunda 28 Kasım Çarşamba ve 29 Kasım Perşembe günleri de Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlara ilişkin kanun tasarısı görüşülecek. Tasarıya göre, kurusıkılar, 1 yıldan fazla hapse mahkum olanlar, ateşli silahlarla işlenen suçlardan hüküm giyenler ile 18 yaşından küçüklere satılamayacak.

Kurusıkıların imali, ithali, bulundurulması ve taşınmasına yeni düzenlemeler getiren tasarı, ses ve gaz fişeği atabilen silahların nitelikleri , imali, ithali, ihracı, satışı, edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul ve esaslarla, bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemlerini kapsıyor. TBMM Genel Kurulu bu hafta Salı günü 15.00-23.00, Çarşamba ve Perşembe günleri ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışacak. Spor kamuoyunun gündeminde çeşitli tartışmalara yol açan Türkiye Futbol Federasyonu Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı ise yarın TBMM Milli Eğitim , Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda ele alınacak.

2007-11-26 10:49:01 Milli Gazete


 ‘Tanık Koruma’ Tasarısı bu hafta Meclis’te

 

Meclis Genel Kurulu ’nda bu hafta yine geçen yasama döneminden kalan ve hükümet tarafından yenilenen tasarıların görüşülmesine devam edilecek. Geçen hafta görüşülmesine başlanan 65 maddelik Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun Tasarısı ’nın görüşmelerine Genel Kurul ’da devam edilecek. Tasarı, AB sürecinde yabancı hukuk ile Türk hukuku arasında uyuma ilişkin düzenlemeler getiriyor.

Tanık Koruma Kanunu Tasarısı

22. yasama döneminden kalan ve bu hafta Genel Kurul ’da görüşülecek olan Tanık Koruma Kanun Tasarısı , ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı 10 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı 2 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda tanıklık yapanları koruma tedbirlerine ilişkin hükümleri kapsıyor.

Söz konusu tasarı “pişmanlık yasası”nın benzeri bir uygulama olarak hükümetin Kürt sorunuyla ilgili projesi kapsamında geçtiğimiz hafta da tartışılmıştı.

Adalet Komisyonu ’nda muhalefetin tepki gösterdiği Hakimler ve Savcılar Kanunu ’nda değişiklik tasarısının geçen hafta başlayan görüşmelerine devam edilecek.

Milli Eğitim , Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ’nda, Türkiye Futbol Federasyon Kurulu Tasarısı ile AKP İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu ’nun, Expo 2015 İzmir Yönlendirme Kurulu ’nun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine ilişkin teklifi görüşülecek.

Küresel ısınma

Ayrıca küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulan Meclis araştırma komisyonu da bu hafta toplanacak.

Araştırma komisyonu, AKP , CHP ve MHP milletvekilleri tarafından ayrı ayrı verilen önergelerin birleştirilmesiyle oluşturulmuştu.

CHP Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın “Trakya ’daki su kaynaklarının korunması ve su kıtlığı”, CHP Antalya Milletvekili Tayfun Süner ’in “Küresel ısınmanın Türkiye ’ye etkileri”, MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır ’ın “Su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara ’da yaşanan su sıkıntısı”, AKP Konya Milletvekili Özkan Öksüz ’ün “Beyşehir Gölü ’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunlar” ve AKP Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun “Küresel ısınma ve iklim değişikliği” için araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergeleri birleştirilmişti. (Ankara /EVRENSEL )

2007-11-26 09:28:41 Evrensel


 Halkbank özelleştirmeye en hazır banka

 

Halk Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın , şu anda hukuksal, finansal ve yapısal olarak özelleştirmeye en hazır bankanın Halkbank olduğunu bildirdi.

Aydın , Bankanın blok satışı ya da halka arzı konusunda kararı, Özelleştirme Yüksek Kurulu ’nun vereceğinin altını çizerek, “Bu konuda irade beyanı banka yönetimine ait değil” dedi. Bankanın özelleştirilecek kısmını yabancıların almasına nasıl baktığının sorulması üzerine de Aydın , “İçeride sermayedar yoksa dışarıdan gelmesini normal karşılamalıyız. Sermaye getirecek gruplara sınırlandırma getirmemeli. Yabancı sermayede sınır konusu ise BDDK ’nın görevi” diye konuştu.

ESNAFA RATİNG SİSTEMİ

Kredi kartı alanında büyüme için HSBC ile stratejik ortaklığa gideceklerini de açıklayan Aydın , “Böylelikle kredi kartımız hem fonksiyonel hale gelecek, hem de kredi kartlarından aldığımız pay artacak” değerlendirmesinde bulundu. Esnaf kredilerinde, kooperatiflere rating sistemi uygulamaya başladıklarını da açıklayan Aydın , iyi durumda olan kooperatiflerin üyelerine kredi limitini 50 bin YTL ’ye çıkardıklarını kaydetti. Ortalama ratinge sahip esnaf kooperatiflerinin üyelerine 35 bin YTL limit tanıdıklarını anlatan Aydın , ödeme ratingi düşük kooperatiflerin kredilerinde ise 25 bin YTL limitin uygulandığını anlattı.

2007-11-26 00:04:14 Bugün


 Katil kocaya ‘tahrik indirimi’

 

Yargıtay, cinsel ilişki teklifini reddeden eşi Ö.Y’yi öldüren kocaya ‘tahrik’ indirimi karırını onayladı

Yargıtay 1. Ceza Dairesi , cinsel ilişki teklifi eşi tarafından reddedilen kocanın işlediği cinayette ‘tahrik’ indirimi yapılmasına karar verdi. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi ’nin verdiği kararı onayan Yargıtay 1. Ceza Dairesi , “Olay gecesi cinsel ilişki teklif ettiği eşi olan maktülenin , kendisini iteklemesi, yataktan düşürmesi ve hakaret etmesinin sanık lehine haksız tahrik teşkil eder” dedi.

Eşinin cinsel birleşme teklifini kabul etmeyen Ö.Y, bu konuda ısrar eden eşini yataktan itekledikten sonra düşmesine neden oldu. Ö.Y’nin eşi Ü.Y, buna sinirlenerek ruhsatsız tabancası ile eşini öldürdü . Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi ’nde yargılanan Ü.Y, 24 yıl hapis ve 440 YTL adli para cezasına çarptırıldı. Ü.Y, davayı temyiz etti. Dosyanın ilk incelemesini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı , mahkemenin sanık hakkında uyguladığı ‘haksız tahrik’ indirimine karşı çıkarak olaya yer verdikten sonra “Evlilik hayatında bir eşin her zaman diğer eşin cinsel talebini yerine getirme yükümlülüğü bulunmadığı”nı belirterek ‘sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği’ vurgulayarak hükmün CMUK ’un 321. maddesi uyarınca bozulması talep etti.

Yargıtay onadı

Yargıtay 1. Ceza Dairesi , Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ’nın bozma talebini yerinde görmeyerek yerel mahkeme kararının onanmasına hükmetti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi , kararında, “Maktülenin eşi olan sanıkla Antalya ’ya gitmek istememesi ve cinsel birleşme teklifini reddetmesi haksız tahrik teşkil etmiyor ise de aksi kanıtlanamayan savunmaya göre olay gecesi cinsel ilişki teklif ettiği eşi olan maktülenin , kendisini iteklemesi, yataktan düşürmesi ve hakaret etmesinin sanık lehine haksız tahrik teşkil ettiği cihetle düşüncesi benimsenmemiştir” denildi.

Yerel mahkemenin verdiği kararın bozulmasını talep eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı , ‘bozma’ talebine uymayan Yargıtay 1. Ceza Dairesi ’nin verdiği karara itiraz ederse dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu gündemine gelecek. (HABER MERKEZİ )

‘Kadınlar hukukta da eşitlik sorunu yaşıyor’

Yargıtayın verdiği kararı gazetemize değerlendiren hukukçular karara tepki gösterdiler.

Kararın, hem hukuk sisteminde hem de pratikte erkek egemen bir bakış açısı olduğunu gösterdiğini söyleyen İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Hüsnü Öndül , kadınlar ile erkeklerin hayatın her alanında olduğu gibi hukukta da eşitlik sorunu yaşadığını ifade etti.

Bu tür olaylarda “haksız tahrik” indirimine karar verilmesinin kadının erkeğin kölesi haline getirilmesini onaylamak olduğunu belirten Avukat Devrim Avcı ise hakimlerin de buna fırsat verdiğini dile getirdi.

2007-11-26 09:28:40 Evrensel


 Sendika, mahkemeyi mahkemeye verdi

 

Bağımsız Büro Çalışanları Sendikası (BÇS), Ankara Bölge İdare Mahkemesi"ni "mahkemeye" verdi.

Bağımsız Büro Çalışanları Sendikası , Ankara Bölge İdare Mahkemelerinde görev yapan personelin maaşlarının banka yoluyla ödenmesi için yapılan protokolün iptali için Bölge İdare Mahkemesine dava açtı.

BÇS Genel Başkanı Ayhan Çivi, 2007/21 sayılı Başbakanlık Genelgesine göre kurumlarda görev personele eşit promosyon ödenmesi gerektiğini belirterek, "Ayrıca, birimdeki yetkili sendikadan bir temsilcinin de bulunduğu bir komisyon tarafından farklı bankalardan teklif alınması suretiyle protokol yapılması gerekiyor. Yetkili sendika olmamıza rağmen komisyona çağrılmadık. Ankara Bölge İdare Mahkemesi hukuku ihlal etti" dedi.

Ankara Bölge İdare Mahkemesince yapılan protokolün ise tek yanlı ve keyfi olarak yapıldığını ifade eden Çivi, alınacak nakdi promosyonun personele maaşları oranında dağıtıldığını vurguladı. Çivi, bu nedenle zaten en alt düzeyde maaş alan Ankara Bölge İdare Mahkemelerinde çalışan personelin diğer kamu kurumlarına göre büyük ölçüde kayba uğradığını vurguladı.

(ANKA)

2007-11-26 09:30:12 Haber7


 Nüfus cüzdanı tarihe karışıyor

 

Pilot uygulamalarına gelecek yıl başlanacak olan e-devlet projesiyle, tapu kayıtları evden kontrol edilebilecek, vergi işlemleri için vergi dairesine gidilmeyecek, nüfus cüzdanını yerini ise..

Kamu hizmetlerine tek noktadan ulaşılmasını hedefleyen "e-Devlet Ana Kapısı", pilot hizmetlerle 2008 yılında hayata geçirilecek. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatı , kamu kurumlarında ortak iletişim alt yapısının kurulması maksadıyla fizibilite çalışması yapıyor.

Vergi dairesinde otomasyon

Sistemin hayata geçirilmesiyle vatandaşlar kamu hizmetlerinde nüfus cüzdanı yerine, temel kimlik bilgileri ve biyometrik unsurları içeren elektronik vatandaşlık kartını kullanacak. Tüm vergi daireleri de otomasyona dahil edilecek. Mükelleflere internet üzerinden verilen hizmetler artırılacak. Adalet Bakanlığı tarafından da kişisel verileri temin edecek yasal düzenleme yapılacak. Kişilerin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasını temin ederek, elektronik sistemler aracılığıyla veya diğer yollarla kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesinin önüne geçilecek.

Tapuda ortak kullanım

Gelecek yıl Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS ) de 225 tapu sicil müdürlüğü ve 9 kadastro müdürlüğünde yaygınlaştırılacak. Bu kapsamda oluşturulan veri tabanının Adalet Bakanlığı , Maliye Bakanlığı , belediyeler ve noterler gibi ihtiyaç duyan kurum ve kuruluşlarla paylaşımı gerçekleştirilecek. Tapu kadastro kayıtlarının Mernis kayıtları ile entegrasyonu sağlanacak, böylece vatandaşlar kendi mülkiyetlerinde olup bitenleri rahatlıkla izleyebilecek.

2007-11-26 18:34:54 Haber7


 Polisten gazeteciye meydan dayağı

 

`Sol omuzum sakatlandı. Vücudumun birçok yerinde ağrılar var. Sorun değil, hepsi iyileşir. Zaten iş yargıya intikal etti, bundan sonra mahkemeler gerekli kararı verir. Yine de şanslı hissediyorum kendimi.` Bu açıklamaları yapan gezeteci kim?

MEHMET COŞKUNDENİZ `in yazısı...

Polis kılığındaki katil adayı

Cumartesi gecesi, polis üniforması giymiş bir insanlık düşmanının varlığına tanık oldum İstanbul `da. Polis kılığında bir katil adayının dolaştığını gördüm ortalıkta. Gözlerini bürümüş kini dışarıya vurmak için fırsatını bekleyen bir avcı gibiydi. Avı bendim, çullandı üzerime. Şehrin göbeğinde üniformasının ve silahının kendisine verdiği gücü kullanarak, kendini dünyanın hakimi sayarak, mesleğimi küçümseyerek, kişiliğimi ezerek vurdu bana. Savunmasızdım, kıpırdayamıyordum ama polis kılığındaki o canavar, salyaları aka aka vurmaya devam ediyordu.

"Gazetecisin öyle mi?" diyordu vururken. "Çekmeyin arabamızı" demiştim sadece, bir ricada bulunmuştum hepsi o kadar. "Döverim" dedi, "Yapamazsın " diye cevap verdim, delirdi. Yapamazdı elbette, yapmamalıydı. Bunu söylerken hukuken böyle bir hakkı olmadığını belirtmek istemiştim sadece. Delikanlı olmasını beklerdim, değilmiş. Bana ancak ellerimi kelepçeledikten sonra vurabildi. Savunmasız bıraktıktan sonra vurabildi. Yere yıktı, vurdu. Yerden kaldırdı, vurdu. Deniz `miş adı, arkadaşları öyle sesleniyordu. "Yeter" diye bağırdı uzun boylu arkadaşı ama o durmadı. İçindeki düşmanlığı şiddetle birleştirip dışarıya vuruyordu.

Delikanlı olmadığını gittiğimiz Levent Polis Merkezi `nde de gösterdi. Gencecik bir polis seçmişti, "Arkadaşımızın kolunu çıkardı" diye suçluyordu beni. Oysa ben hiç görmemiştim ki o polisi... Mafya usulü... Hani suçu işleyen büyükbaş, adamlarından birini gösterir ya "İşte bu vurdu" diye, öyle... Hukuk için kurulan bir tezgah. 20 yıllık gazeteciyim ben, mesleğe polis muhabiri olarak başladım. Deniz adlı o polis (aslında polis demeye dilim de varmıyor) kurban olarak seçtiği o genç polise rapor aldırabilirdi de bana yutturabilir miydi?

Sol omuzum sakatlandı. Vücudumun birçok yerinde ağrılar var. Sorun değil, hepsi iyileşir. Zaten iş yargıya intikal etti, bundan sonra mahkemeler gerekli kararı verir. Yine de şanslı hissediyorum kendimi. Avcılar `da polis tekmesiyle ölen Feyzullah Ete`nin ya da önceki akşam İzmir `de "Babam kızacak" diye polis kontrolünden kaçan ama polis tarafından başından vurularak öldürülen 20 yaşındaki Baran Tursun`un yerinde de olabilirdim.

Tüm polis camiasını töhmet altında bırakmak gibi bir niyetim yok. Cumartesi gecesi, gözleri ışıl ışıl olan, yaşadıklarımdan dolayı bana özür diler gözlerle bakan polisler de gördüm. Levent Polis Merkezi `nde çok ilgilendiler benimle, haklarını ödeyemem. Tek dileğim, aralarındaki bu canavarı kendileri dışlasınlar. Polislik müessesine ihanet eden o katil adayını yok etsinler. Savunurlarsa, korumaya, saklamaya kalkarlarsa vicdanların zedeleneceğini, polise olan güvenin kaybolacağını bilsinler. Kötü polisi de iyi polisi de gördüm ben cumartesi gecesi, tanıdım. Bu ülkede yaşamaya devam edeceğim ben. Bu ülkenin polisine de güvenmek istiyorum. Hepsi bu...

Posta

2007-11-26 17:04:44 Cafe Siyaset


 Melin: Böyle bir davayı aklım almıyor

 

ŞIRNAK `ın Beytüşşebap ilçesinde Doğan Haber Ajansı ve Şırnak Haber gazetesi muhabirliğini yapan Emin Bal hakkında, cenaze töreninde atılan sloganları ihbar etmediği için TCK `nın 278 maddesinden dava açılmasına ilişkin olarak İsveçli gazeteci-yazar Annika Ström Melin bir gazeteciye böyle bir davanın açılmış olmasını aklının almadığını söyledi ve İsveç `te polislerle muhabirlerin işbirliği yapamayacağına dair yasaların olduğunu hatırlattı.

Anadolu Kültür organizasyonu ile önceki gün Diyarbakır Sanat Merkezi `nde "Avrupa Toplum Yapısında Medyanın Rolü" başlıklı bir sunum yapmak için gelen İsveçli gazeteci,ko -nu ile ilgili değerlendirmelerine şöyle devam etti: "Bir gazeteci eğer ki yaptığı haberin kaynağı olan kişiyi `ihbar` ederse; gazeteciliğin nasıl bir güvenilirliği kalabilir ki? Biz polis ajanlığı yapmıyoruz ki; gazetecilik yapıyoruz. Eğer polis muhabirliği yaparsak okuyucularımızın güvenini kaybederiz."

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı , açılan davayı son derece yanlış bulduğunu ifade ederek açılan bu dava ile gazetecilerin muhbirliğe zorlandığını vurguladı.

Dicle Haber Ajansı muhabirlerinden Han -gül Özbey ise Emin Bal `a açılan davayı gazetecilerin ajanlaştırılmasına yönelik bir girişim olarak değerlendirerek bu hukuk dışı yaklaşımı kınadığını belirtti. `Öyle görünüyor ki artık haberi kamuoyuna aktarmadan önce, polise aktarmamız gerekecek. Bu da bizi hem haber kaynaklarımız hem de okuyucuyla karşı karşıya getirecektir.` diye konuşan Özbey , `Maalasef Türkiye `de -özellikle de bölgede- gazeteci olmak, gün geçtikçe daha da zorlu bir hal alıyor. Bize neyi yapıp ne yapmamamız gerektiğini söylemeleri, basın özgürlüğü açısından kabul edilemez bir durumdur.` dedi.

Bu konuda basın kurumlarının ortak bir tavır sergilemesi gerektiğini belirten Özbey , Aksi takdirde basına yönelik baskıların İran `ı da geçeceğini vurguladı.

Gazeteci Emin Bal , kendisine `birlikte çalışalım` ve `kasederini bize vereceksin` teklifi yapan polislerin bu teklifini kabul etmediği için fiziksel saldırıya maruz kalmış ve 3 günlük iş göremez raporu almıştı.

2007-11-26 10:07:19 Birgün


 Lagendijk: Avrupa da PKK`yı anladı

 

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk, Avrupa"nın PKK"nın çözüm istemediğini anlamaya başladığını söyledi; "Reformlar var, DTP de parlamentoda. PKK"nın bu şartlarda terör uygulaması kabul edilemez dedi.

ANKARA - Lagendijk , şu anda Kürtlerin önüne, demokrasi çerçevesi içinde kalmak suretiyle çeşitli hakları elde etme konusunda önemli bir fırsat çıktığını belirterek, "Dediğim gibi DTP meclise girmiştir ve böyle bir ortamda şiddete başvurma, silah kullanma konusunda hiçbir mazeret kalmamıştır. Ben bu tarafından bakıyorum meseleye diye konuştu.Türkiye -AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk , DTP Grup Başkanı Ahmet Türk "le yaptığı görüşmede kendisine, "PKK tarafından kendinizi sabote ettirmeyin. PKK "yla aranıza mesafe koyun. Bunu yapamazsanız, partiniz PKK saldırılarının kurbanı olacaktır mesajını ilettiğini söyledi.

Kanal 7"de yayımlanan "Başkent Kulisi adlı programda soruları yanıtlayan Lagendijk , terörün ne anlama geldiği ve Türkiye "de olup bitenler konusunda Avrupa "da geçmişe göre önemli bir değişiklik olduğunu belirterek, on yıl önce Avrupalıların çoğuna terörizmin çok uzak olduğunu, ancak bu algılamanın 11 Eylül, Madrid ve Londra saldırıları gibi olayların ardından köklü bir biçimde değiştiğini kaydetti.

Lagendijk , "Şimdi terör konusunda insanların aklı başına geldi. Sıradan insanlar bile artık terörün herkes için tehdit olduğunu anlamaya başladı dedi.

Türkiye ve PKK konusunda kendisi ve bütün Avrupa için 2003 ve 2004 yıllarında yapılan reformlardan sonra birçok şeyin değiştiğini ifade eden Lagendijk , şöyle devam etti:

"Kürtlere kendi dillerini konuşma hakları sağlandı, kendi dilleriyle yayın yapabilmelerinin önü açıldı. Tabii mükemmel düzeyde değil, bunun geliştirilmesi lazım, ama bu konularda herkesin görebileceği ölçüde çok önemli ilerlemeler sağlandı. Bunu Türkiye "deki Kürtlerin kendileri de görüyor zaten. Sonra DTP parlamentoya girdi. Bence bu iyi de oldu.

"O bölgenin temsilcilerinin meclise gelmeleri olumlu bir şey. Hala da olumlu olarak değerlendiriyorum. Ama işte tam da bu noktada, yani bu kadar reform yapıldıktan sonra, üstüne üstlük DTP de parlamentoya girdikten sonra, tekrar terör başlıyorsa, bunu anlamak mümkün değil. Yani PKK "nın bu şartlarda terör eylemlerine başlamasının hiçbir mazereti, hiçbir kabul edilir tarafı yok artık. Bu durumda insanlar Avrupa "da PKK "nın bir çözüm istemediğini, aksine çözüme giden yolu yıkmaya çalıştığını anlamaya başladı. Bu nedenle artık durumu daha iyi anlıyor ve geçmişe oranla kendimizi daha açık bir şekilde ifade edebiliyoruz.

AVRUPA "DA GÖRÜŞLER ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEĞİŞTİ

Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan bütün raporlarda ya da tasarılarda, son birkaç yıldır PKK "nın açık bir şekilde terör örgütü olarak kabul edildiğini vurgulayan Lagendijk , son birkaç yıldır Avrupa "da PKK konusundaki görüşler önemli ölçüde değiştiğini yineledi.

Lagendijk , şu anda Kürtlerin önüne, demokrasi çerçevesi içinde kalmak suretiyle çeşitli hakları elde etme konusunda önemli bir fırsat çıktığını belirterek, "Dediğim gibi DTP meclise girmiştir ve böyle bir ortamda şiddete başvurma, silah kullanma konusunda hiçbir mazeret kalmamıştır. Ben bu tarafından bakıyorum meseleye diye konuştu.

Irak "ın kuzeyine sınır ötesi bir operasyon olursa, Türkiye "nin başka sorunlarla karşılaşabileceğini bildiren Lagendijk , ancak böyle bir durumda AB "den negatif eleştirilerin çok sınırlı düzeyde olacağını ifade etti.

"DTP "yi destekliyorum, ama PKK "yı bütünüyle reddediyorum diyen Lagendijk , DTP içinde siyasi bir çözüm istemeyen, PKK "yı güçlü bir şekilde destekleyenler bulunduğunu ve bunları sertlik yanlısı olarak tanımladığını, diğer yandan da soruna demokratik ve siyasi çözüm isteyen bir kanat da olduğunu bildirdi.

DTP KAPATILIRSA, PKK BUNDAN MUTLU OLUR

Lagendijk , "PKK neden şimdi saldırıya geçti, çünkü onlar meseleye siyasi çözüm istemiyor. PKK , hiçbir zaman DTP "nin meclis içinde olmasını istemedi. DTP "lilere eSakın meclise girmeyin, çünkü Türklere güvenilmez" diyorlar. Ahmet Türk "le görüşmemde de kendisine bunu söyledim. ePKK tarafından kendinizi sabote ettirmeyin" dedim. DTP kapatılırsa bundan kimin mutlu olacağını biliyorum. PKK , bundan mutlu olacaktır diye konuştu.

DTP Grup Başkanı Ahmet Türk "e, PKK "yla aralarına kesin bir çizgi koymalarını istediğini belirten Lagendijk , onların da kendisine kapatma davaları ya da benzeri nedenlerden ötürü baskı gördüklerini söylediğini kaydetti.

Lagendijk , "Size PKK tarafından da baskı gördüklerini söylediler mi? yönündeki bir soruya şu yanıtı verdi: "Bu benim izlenimim. Onlar bunu söylemiyorlar. Ama siyasi çözüm isteyen Kürtler var ve bunların içine Ahmet Türk "ü de dahil ediyorum. Ona ve arkadaşlarına hep şunu söyledim: ePKK"yla aranıza mesafe koyun. Bunu yapamazsanız, partiniz PKK saldırılarının kurbanı olacaktır."

"Avrupa "da PKK tehdidi bizden uzak anlayışının artık bütünüyle ortadan kalktığını vurgulayan Lagendijk , Avrupa "da terör örgütü PKK "ya sağlanan mali desteğe ilişkin bir soruya, PKK "nın Avrupa ülkelerinden sağladığı finans desteğini kesmenin, bu yolları kapatmanın da yollarını bulmak zorunda olduklarını söyledi.

HEDEFLER İYİ BELİRLENİRSE KİMSE KINAMAZ

PKK "yla mücadele edilirken iki şey yapılması gerektiğini, birincisinin, askeri yöntemler olduğunu belirten Lagendijk , "Bu konuda Avrupa "nın görüşü de söylediğim gibi net. Eğer hedefleri iyi belirler ve ona göre uygun bir operasyon yapılırsa, bunu kimse kınamayacak dedi.

Diğer konunun ise, terörü ortaya çıkaran sorunların kaynağına inmek olduğunu belirten Lagendijk , bu konuda Türkiye "yle bazı ortak çalışmalar yapabileceklerini, ancak sorunun basit olmadığını kaydetti.

Lagendijk , bölgenin durumunun iyileştirilebileceğini, kültürel haklar ve dil konusunda başka yeni ilerlemeler sağlanabileceğini ifade etti.

301. MADDE

TCK "nın 301. maddesi konusunda ise Ankara ziyaretinde Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan başta olmak üzere çeşitli yetkililerle konuştuğunu belirten Lagendijk , bu konuda bir şeyler yapılacağı mesajı verildiğini, ancak aynı şeylerin geçen bahar ayında da kendisine söylendiğini ifade etti.

Lagendijk , "301. madde kaldırılır ya da özlü bir biçimde değiştirilirse, bu bizim işlerimizi çok kolaylaştıracak. Bu yüzden bu konuda ısrar ediyoruz. Türk hükümeti de bunu giderek daha iyi bir şekilde anlamaya başladı. Bu yıl içinde 301 konusunda bir düzenleme yapılmasını umutla bekliyorum diye konuştu.

ERDOĞAN"IN İDDİASI DOĞRU DEĞİL

Başbakan Erdoğan "ın geçen hafta, Türkiye "nin 301. maddeyi Avrupa ülkelerindeki örneklerden yola çıkarak yasalara aldığı sözlerinin hatırlatılması üzerine, Lagendijk şunları söyledi "Açıkçası, Sayın Başbakan"a büyük saygı duyuyorum, ama 301. maddenin Avrupa "dan aynı biçimde alındığı iddiası doğru değil. Bu konuda biz de araştırma yaptık. Kendi ev ödevimizi yaptık yani. Polonya , Fransa ve İtalya "da benzer düzenlemeler var. Örneğin Fransa cumhurbaşkanına hakaret etmek, İtalya parlamentosuna ya da Polonya hükümetine hakaret etmek gibi ifadeler var. Çok nadiren uygulanıyor, ama bunlar var. Ama hiçbir Avrupa ülkesinin ceza hukukunda, örneğin Fransızlığa, Polonyalılığa ya da Hollandalılığa hakaret etmek gibi bir ifade bulunmuyor. Türkiye "deki sorun, eTürklüğe hakaret" ifadesinin istismara ve yanlış yorumlamaya müsait olmasından kaynaklanıyor. Bizim talebimiz, bu ifadenin 301. maddeden çıkarılması yönünde.

Lagendijk , Türkiye "nin AB ile sürdürdüğü müzakerelerin 7 ila 10 yıl sürebileceğini sözlerine ekledi.

2007-11-26 19:07:41 NTV-MSNBC


 Nijeryalı Okey`in ölümü Ağır Ceza`da görülecek

 

Beyoğlu`nda gözaltında iken Nijeryalı Festus Okey`in hayatını kaybetmesiyle ilgili açılan davada, Okey`in ölümüne neden olduğu iddia edilen polis memuru Cengiz Y., ağır ceza mahkemesinde yargılanacak.

Beyoğlu `nda gözaltında iken Nijeryalı Festus Okey `in hayatını kaybetmesiyle ilgili açılan davada, Okey `in ölümüne neden olduğu iddia edilen polis memuru Cengiz Y ., ağır ceza mahkemesinde yargılanacak. Hakim, "Olası kast ile adam öldürmek" suçundan dosyayı Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi `ne gönderdi.

Beyoğlu 7. Asliye Ceza Mahkemesi `nde görülmesine başlanan duruşmaya; tutuksuz sanık Cengiz Y ., avukatı Vehbi Kahveci ile Çağdaş Hukukçular Derneği `nden çok sayıda avukat katıldı. Duruşmaya; Nijerya Konsolosluğu `ndan hiçkimsenin katılmaması dikkat çekti.

(CHA)

2007-11-26 12:51:55 Haber7


 Hırsız çocuklara internet kafe yasağı

 

Rize`de hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etmek, mala zarar vermek gibi suçlardan yargılanan 3 çocuğa, hapis cezası yerine `internet kafeye ve oyun salonlarına gitmeme` cezası verildi.

Rize `de yaşayan B.Ç. (14), D.A. (14) ve F.Ö. (17), çeşitli tarihlerde hırsızlık yaptıkları gerekçesiyle mahkemeye çıkartıldı. Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesi `nde ayrı ayrı görülen davalarda B.Ç.`ye 8 ay 35 gün, D.A.`ya 8 ay 26 gün, F.Ö.`ye ise 2 yıl 5 ay 29 gün hapis cezası verildi. Bu kapsamda mahkeme, B.Ç.`nin 9 ay 5 gün, D.A.`nın 13 ay 26 gün, F.Ö.`nün ise 1 yıl 6 ay süreyle internet kafe ve diğer oyun salonlarına gitmeleriri yasakladı . F.Ö.`nün 3 yıl denetim altında tutulmasına karar veren mahkeme kişiliğinin gelişmesi için uzman bir personel görevlendirilmesini de kararlaştırdı.

Rize , aa

2007-11-26 09:43:17 Zaman


 Devlete eğitim şart!

 

Mahkeme: Babasının SSK maaşını alan emekli suçlu değil, SSK uyarmalıydı...

BAHRİ KARATAŞ (Arşivi )

İZMİR - Mahkeme, Emekli Sandığı `ndan kendi maaşını alırken (Sosyal Sigortalar Kurumu ) SSK emeklisi babasının ölümü üzerine bu kurumdan da maaş bağlatan kadını haklı buldu: "SSK düzgün işlese, sanık suç işlemezdi."

İzmir Bornova `da oturan 55 yaşındaki emekli memur F.İ., SSK `dan emekli babası A.D.`nin ölümü üzerine bu kurumdan da kendisine maaş bağlattı. Durum ortaya çıkınca hakkında İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi `nde `dolandırıcılık`tan dava açıldı. Tutuksuz yargılanan F.İ., bunun suç olduğunu bilmediğini, kimsenin kendisini uyarmadığını, maaşı alırken de engelle karşılaşmadığını söyledi. İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi , sanık F.İ. hakkında, `suçu işleme kastı` içinde olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi.

Yerel mahkemenin verdiği kararı inceleyen Yargıtay 11.Ceza Dairesi ise beraat kararını bozarak `ceza` istedi. Ancak İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararına direndi. Mahkeme başkanı hâkim Süleyman Kül ve heyeti, Türkiye `nin sosyal gerçeklerine atıfta bulunup, eğitim ve SSK `nın çalışma sistemini eleştirerek, insanların bu durumlara düşürülerek sanık yapılamayacağı görüşünü bildirdi.

Mahkeme, iki sayfalık direnme kararında, eğitim sistemine vurgu yaparak, "Sorun kişisel değildir. Devletin eğitim sorunudur. Eğitimsizliğin ceremesini vatandaşımıza çektirmenin haklı bir yönü yok" denildi. Kararda, SSK `nın aylık alan bir kişiye ikinci maaşı ödemekle, kişiyi suç işleme yönüne soktuğu belirtilerek, "SSK düzgün ve kurallı işleseydi, sanık suç işlemiş olmayacaktı. Bunu doğal hak gibi gören kişinin cezalandırılması kamusal adalete ve toplumsal barışa uygun düşmez" denildi.

Hâkimler , kararda, SSK `nın ortaya koyduğu belgenin matbu evrak olduğu, okuryazar olmayan veya eğitim seviyesi düşük kimselerin bu evrakta yazılanların içeriğini ve sonucunu bilmeden, amaçlarına ulaşmak adına imzaladıklarını anlattı. F.İ.`nin de bu durumda sanık değil, sistem ve eğitim mağduru olduğunu belirten mahkeme, sanığın yeniden beraatine karar verdi. Karar yeniden temyize gidecek.

2007-11-26 09:24:18 Radikal


 Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliği iptali istemini yarın görüşecek

 

Anayasa Mahkemesi , 21 Ekimde yapılan halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa paketinden, 11. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin düzenlemeleri içeren geçici 18 ve 19. maddeleri çıkaran 5697 sayılı Kanun’un yokluğunun hükme bağlanması veya iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemlerini yarın karara bağlayacak.

CHP ve DSP ’li 110 milletvekili, 16 Ekim 2007 günlü ve 5697 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ’un Anayasa ’ya aykırılığı nedeniyle yokluğunun hükme bağlanmasına veya iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.

Yüksek Mahkeme , yarın yapacağı gündem toplantısında, başvuruyla ilgili ilk ve esas incelemeyi birlikte yapacak, yürürlüğün durdurulması istemini de karara bağlayacak.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 21 Ekimde halkoyuna sunulan ve cumhurbaşkanının halk tarafından 5 artı 5 sistemiyle 2 kez seçilebilmesini de düzenleyen anayasa değişikliği paketinin 6. maddesi içinde yer alan, "Seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin 11. cumhurbaşkanı seçiminde uygulanmasına imkan tanıyan" geçici 18. madde ile "cumhurbaşkanı seçimine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerin 11. cumhurbaşkanı seçiminde de uygulanmasını" öngören geçici 19. madde metinden çıkartılmıştı.

2007-11-26 12:09:03 Milliyet


 Ayağından vuran eşini mahkemede affetti

İsmail AKDUMAN /SAMSUN , (DHA )

 

SAMSUN `da, yediği dayak nedeniyle evini terk ederek annesinin yanına giden 29 yaşındaki Meral Süyüm, kendisini ayaklarından vuran 8 yıllık eşi 32 yaşındaki Murat Süyüm`ü duruşmada affetti. Ancak mahkeme, tutuklu yargılanan Murat Süyüm`ü 4 yıl 7 ay hapis cezası verdi.

Samsun 19 Mayıs Üniversetisi`nde sabıkalı kadrosundan işçi olarak çalışan Murat Süyüm, üniversitede temizlik işçisi olarak çalışan 8 yıllık eşi Meral Süyüm’ü (29) 4 ay önce geçimsizlik nedeniyle meydana gelen tartışma sırasında dövdü. Meral Süyüm da çocuğunu alarak evi terk edip annesine yerleşti. Ancak, eşinin kendisini terk etmesini kabullenemeyen Murat Süyüm, 3 gün sonra telefonla arayıp eşiyle buluşarak konuşmak istedi. Barışmak için üniversetinin bahçesinde bir araya gelen çift arasında yine tartışma çıktı ve Murat Süyüm üzerinde bulunan ruhsatsız tabancasıyla ateş ederek Meral Süyüm`u ayağından vurup cep telefonunu aldı. Yaralan Meral Süyüm çalıştığı hastanede tedavi altına alınırken eşi kaçtı. Yaklaşık 20 gün sonra yaralama ve gasp suçundan yakalanarak cezaevine gönderilen Murat Süyüm, Samsun 1`inci Ağır Ceza Mahkemesi `nde ilk kez hakim karşısına çıktı. 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Murat Süyüm savunmasında, “Cep telefonunu gasp etmedim. Telefon benimdi. Yaralama olayı ise istemeyerek oldu. Kendisiyle barıştık. Eski hükümlü olduğum için mahkum kadrosundan işe girmiştim. Tahliyemi istiyorum. Yoksa işimi kaybedeceğim. Çok pişmanım`` diye kendini savundu .

Duruşmaya katılan Meral Süyüm ise eşinden şikayetçi olmadığını belirterek, “Telefon onundu. İsteyince ben de verdim. Barışmak için konuşurken aramızda yine tartışma çıktı. Silahını çekerek ayağıma 1 kez ateş etti. Ben kendisinden şikayetçi değilim ve onu affettim`` dedi. Mahkeme sanık Murat Süyüm`e ruhsatsız silah bulundurmak ve yaralama suçlarından 4 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırırken, gasp suçundan beraatine karar verdi.

2007-11-26 15:16:16 Milliyet


 AİHM"de Patrikhane duruşması yarın

 

Fener Rum Patrikhanesi"nin Büyükada"daki Rum Yetimhanesi hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nde Ankara"ya karşı açtığı davanın duruşması 27 Kasım Salı günü Strasbourg"da yapılacak.

STRASBOURG - Patrikhane "nin 2005 yılında AİHM gündemine taşıdığı dava, Strasbourg Mahkemesi tarafından geçen yaz kabul edilebilir ilan edilmiş ve esastan görülmeye başlanmıştı. Patrikhane ile Ankara , 1902"de Patrikhane tarafından 246 bin 650 sterlin karşılığında satın alınan ve işletimi 1903 yılında Büyükada Rum Yetimhanesi Vakfı "na devredilen gayrimenkulün kime ait olduğu konusunda anlaşamıyor.Patrikhane , 1997 yılından bu yana Vakıflar Genel Müdürlüğü denetiminde olan gayrimenkulün tapusunun 2004 yılında mahkeme kararıyla Yetimhane Vakfı adına kaydedilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi "nin mülkiyet hakkı, ayrımcılık ve adil yargılanmayla ilgili maddelerini ihlal ettiğini iddia ediyor.

Türk hükümeti ise gayrimenkulün Patrikhane "ye değil, Yetimhane Vakfı "na ait olduğunu savunmakta. Hükümet, gayrimenkulün 1902"de Şehzade Sultan Mehmet Vakfı tarafından yetimhane kurulması amacıyla Patrikhane "ye satıldığını ve bu nedenle gerçek sahibinin Yetimhane Vakfı olduğunu söylüyor. Hükümet, Yetimhane Vakfı "nın 1936 yılındaki mal beyanında söz konusu gayrimenkulün kendisine ait olduğunu ilan ettiğini de belirtiyor.

Hükümete göre, vakıfların faaliyetlerini denetlemekten sorumlu Vakıflar Genel Müdürlüğü "nün 2004 yılına kadar Patrikhane adına kayıtlı tapunun değiştirilmesi için yaptığı girişim de "eski bir kayıt hatasını düzeltme amacı taşıyor.

Patrikhane ise AİHM "e gönderdiği belgelerde Türk hükümetinin bu tezlerini reddediyor. Patrikhane , Yetimhane Vakfı "nın 1936 beyanında gayrimenkulün kendisine ait olduğuna ilişkin açık ifadeler kullanmadığını, bu nedenle beyanın tapu değişikliği için temel oluşturamayacağını savunuyor. Patrikhane , 1902"de satın aldığı gayrimenkulün Osmanlı İmaparatorluk siciline ve 1929"da Cumhuriyet tapu dairelerine kayıt ettirildiğini de söylüyor.

Ankara daha önce azınlık vakıflarıyla ilgili olarak Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı tarafından AİHM "de açılan mülkiyet hakkı ve ayrımcılık davasını bu yıl başında kaybetmiş, AİHM , vakfın Türk mahkemelerinin kararıyla 1996"da iptal edilen iki tapusunun iade edilmesi hükmünde bulunmuştu.

2007-11-26 17:10:39 NTV-MSNBC


 Facebook Suriye`de Engellendi!

 

 Ülkemizde son günlerin sloganı "Erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir." Suriye `nin de dikkatini çekmiş olmalı ki tüm dünyada ses getirecek bir hamle yaptılar.

Günümüz itibariyle dünyanın en büyük sosyal ağ platformu kabul edilen Facebook artık Suriye `den legal yollarla görüntülenemeyecek. Suriye hükümetinden resmi yetkililerin yaptığı açıklamada bu site engelleme faaliyetinin tamamen ülke çıkarlarını korumak için yapıldığını ve İsrail `in Suriye gençliğine etki kurmak için Facebook `u kullandığını dile getirdi. Hükümet karşıtları ise bu yasaklamanın dış dünya da yanlış algılanıp teknolojik bakımdan iletişim kaybetmeye sebep olabileceğini belirtti.Bu durum şimdilik sadece internet kafeleri kapsıyor fakat ilerleyen günlerde durumda bir iyiye gitmezse tüm ülkede erişimin kesileceği belirtiliyor.

Türk Telekom modern teknolojisiyle siteleri çatır çatır engellerken Suriye yönetimi sadece internet kafelere talimat vermekle yetiniyor.

Suriye daha önce de Microsoft `a bağlı Hotmail `i ve birçok haber ajansını engellemişti. Suriye `nin bir cezaevinde internette işlenen siyasi suçlar için koğuş açıldığı haberi ise kullanıcıları Facebook `tan soğutmak için tek başına yeterli oldu.

:: Suriye `nin işi kolay mı zor mu? Teknik tartışmalar forumlarda.

Yazan: Can Yılmaz

SDN - http://shiftdelete.net

2007-11-26 18:50:38 ShiftDelete.Net


 Van’daki savcının ’Bayramlık’ davası

 

Bir yıl kadar önce 9 kurşunla vurulan Ahmet Bayram , ölmeden önce, "Beni Heco ile Kemo vurdu" demiş, eski milletvekili Mustafa Bayram ’ın oğulları Hecer ve Kemal tutuklanmıştı. O dönemin Van Cumhuriyet Savcısı O.M.’ye, bu davanın hakimlerine rüşvet verilmesine aracılık etmekten, meslekten ihraçtan önceki en ağır cezalar verildi.

VAN ’da ’ikinci yargı skandalı’ olarak değerlendirilen gelişmeler, yaklaşık bir yıl önce, Ahmet Bayram ’ın dokuz el ateş edilerek öldürülmesiyle başladı. Bayram’ın ölmeden önce, "Beni Heco ile Kemo vurdu" demesi üzerine polis, Mustafa Bayram ’ın oğulları Hecer ve Kemal Bayram ’ı gözaltına aldı. Hakkında uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet, devlete karşı isyan, suç örgütü kurmak ve yönetmek gibi suçlamalar bulunan eski milletvekili Mustafa Bayram ’ın iki oğlu, 7 Kasım 2006’da tutuklandı. Tasarlayarak adam öldürme suçundan tutuklanan Hecer Bayram , Edremit eski belediye başkanıydı. Tutuklu Bayram kardeşler Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi ’nde yargılanırken, maktul Ahmet Bayram ’ın ailesi, mahkemeye dilekçe verdi.

AİLE NAKİL İSTEDİ

Davacılar, "Bayram Aşireti’nin Van ’da etki ve baskısı var" iddiasıyla, davanın batı illerinde bir mahkemede görülmesini talep ettiler. O tarihteki Van Valisi Mehmet Niyazi Tanılır , emniyet ve jandarmayla görüşmeleri sonrası, Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi ’ne gönderdiği bir yazıyla "Bayram davasının Van ’da görülmesinin, kamu düzeni açısından tehlike oluşturduğu kanaatine varıldığını" bildirdi.

SAVCI ARAYA GİRDİ

Van Cumhuriyet Savcısı O.M. ise, üç sayfalık bir dilekçeyle, davanın başka bir kente nakline karşı çıktı, sanık Bayram kardeşlerin tahliyesini talep etti. Bu talep reddedilirken, Adalet Bakanlığı ’na gelen bir ihbarda O.M.’nin çıkar ilişkisine girdiği kişiler adına davaya bakan iki hakime rüşvet teklif ettiği iddia edildi. Hakimlerin reddettiği iddia üzerine Adalet Bakanlığı , savcı O.M. hakkında disiplin soruşturması başlattı. Van ’a gelen Adalet Bakanlığı müfettişlerinin soruşturması sonucu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu , meslekten ihraçtan önceki en ağır cezayı vererek, savcı O.M.’nin görev yerini değiştirdi.

İDDİALARI REDDETTİ

Savcı O.M.’den, disiplin soruşturması sürerken son savunması istendi. Bakanlık, ayrıca 2 Kasım 2007’de savcının yargılanmasına izin vererek, dosyasını Van ’a en yakın Ağır Ceza Mahkemesi ’nin bulunduğu yer olan Erciş Cumhuriyet Başsavcılığı ’na gönderdi. Halen Mardin ’de görevli bulunan Savcı O.M. ise, iddiaları reddederek şunları söyledi: "Yürüyen bir dava var, ben nasıl konuşabilirim? Benim söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Dava dosyasını incelerseniz ne olduğunu görürsünüz. Biz davayla ilgili olarak görüşümüzü bildirmişizdir, o çok rutin bir şeydir."

Emniyet’i bastılar

MUSTAFA Bayram ve bazı aile mensupları, daha önce de Van Emniyet Müdürlüğü ’ne yaptıkları baskınla gündeme gelmişlerdi. Malatya Emniyet Müdürlüğü narkotik polislerince uyuşturucu satışı yaparken gözaltına alınan Mustafa Bayram ’ın oğlu Hamit Bayram ve şoförü, getirildikleri Van Emniyet Müdürlüğü ’ne yapılan baskınla kaçırılmışlardı. Skandalın ardından Mustafa Bayram tutuklanmış, dönemin Emniyet Müdürü ve Valisi ’nin tayinleri çıkmıştı. Mustafa Bayram ve oğulları ile baskına katılan diğer aile üyeleri hakkında açılan dava ise, kamu güvenliği gerekçesiyle Van ’dan İzmir ’e alınmıştı.

Bu haberin ayrıntılarının da yer aldığı Arena ’yı, bu akşam saat 22.00’den itibaren CNNTürk, saat 00.15’ten itibaren Kanal D ’de izleyebilirsiniz.

2007-11-26 01:30:13 Hürriyet


 Yeni Futbol Kanunu Yolda

 

Tasarının yasalaşmasının ardından 30 gün içinde seçim yapılacak.

Türkiye Futbol Federasyonu `nun yapısı ve denetiminin uluslararası federasyon kurallarına uygun olarak düzenlenmesini öngören tasarı Meclis Milli Eğitim , Gençlik ve Spor Komisyonu `nda kabul edildi.

Tasarıya göre, Türkiye Futbol Federasyonu , FIFA ve UEFA `nın talimat ve kurallarına uyacak, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi `nin yetkisini tanıyacak.

Tasarının yasalaşmasının ardından 30 gün içinde Futbol Federasyonu Başkanlığı için seçim yapılacak. Federasyon 4 yıllığına seçilecek. Federasyon Başkanı üç dönemden fazla seçilebilecek.

Tasarı ile spordan sorumlu Bakan`ın Genel Kurul `u olağanüstü toplantıya çağırma yetkisi de sona eriyor.

Futbolla ilgili her türlü uyuşmazlıkların giderilmesi amacıyla 15 hukukçunun yeralacağı Uyuşmazlık Çözüm Kurulu oluşturulacak.

Tahkim Kurulu da yeniden düzenlenecek. Tahkim Kurulu , Federasyon Başkanı`nın teklifi ve yönetim kurulunun kararı ile en az 5 yıllık mesleki tecrübeye sahip hukukçular arasından bir Başkan , 6 üyeden oluşacak.

Tahkim Kurulu kararlarına karşı, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi `ne başvurulabilecek.

Federasyon`un hesapları ve mali durumu, uluslararası spor sektöründe denetim tecrübesi bulunan bağımsız denetim kuruluşlarına denetletilebilecek.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu , siyasetin spora müdahale etmesinin sözkonusu olmadığını belirtti.

Denetim ve gözetim yetkisinin devredilmesinin tartışmaya açık olduğunu ifade eden Başesgioğlu , "Açıkçası uluslararası denetim kuruluşları ve Federasyon`un denetim kurulu, işlemleri ve hesapları layıkıyla inceleyebilecek midir? bu konu biraz açık" dedi.

2007-11-26 16:29:41 TRT


 `Yargıda Adalet İstiyoruz`u yargılıyorlar

GÜLŞAH GÜNEŞ ANKARA

 

KESK `e bağlı Büro Emekçileri Sendikası `nın (BES) 15 mensubu hakkında geçen yıl yaptıkları "Yargıda Adalet İstiyoruz" eylemi nedeniyle dava açıldı. BES Genel Başkanı Mustafa Çınar , 2911 Sayılı Yasa gereğince açılan ve sanıkların 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacakları davaya tepki göstererek, "Bu dava yıllardan beri yürüttüğümüz sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesinin önünü kesmeye yöneliktir" dedi. Hükümete ve Adalet Bakanlığı `na seslenerek, "Ülkenin demokratikleşmesine ilişkin söylemlerinizi unutmayın" diyen Çınar , baskı, ceza ve sindirme politikalarına boyun eğmeyeceklarini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

`SUÇ İŞLEMEDİK, HAK ARADIK`

"IMF `nin talimatları ve AKP iktidarı ile uygulanmaya konulan neo-Iiberal politikaların, toplumun ve çalışanların üzerindeki etkileri her geçen gün giderek artıyor. Bu uygulamalar sonucu başta özelleştirme hız kazanmakta, kamunun tasfiyesi hızla gerçekleşmektedir. Ülkemizdeki yargı alanı da bu uygulamalardan nasibini almaktadır. Hükümetler her yıl adli yılın açılışında hamasi nutuklar atarlar ama yargı emekçilerinin tek bir sorununu çözemezler.

Her gün iş yoğunluğu altında ezilmekte olan yargı çalışanlarının ekonomik, sosyal ve özlük haklan açısından da en yoksul kesimin başında geldikleri bir gerçektir. Biz yargı çalışanlarının sorunlarını gündeme getirmek için bir eylem yaptık. Bu en demokratik hakkımızdı. Ancak söz konusu eylem nedeniyle hakkımızda dava açıldı. Önümüzdeki günlerde Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi `nde yargılanmaya başlanacağız. Suç işlemedik, hak aradık. Bu nedenle endişe etmiyoruz, korkmuyoruz . Çalışanların hakkını savunmaya bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edeceğiz."

2007-11-26 10:07:19 Birgün


 Ehliyetini kurtarmak isterken canından oldu

 

İzmir ’de iki kez alkollü araç kullanırken yakalandığı için ehliyetine el konulan Baran Tursun (20), kendisini durduran polislerin dur ihtarına uymayıp cipiyle barikatı aşmak isterken açılan ateşle başından vuruldu. Hastaneye kaldırılan Tursun’un, beyin ölümü gerçekleşti.

İŞTE BÖYLE CAN VERDİ - FOTO GALERİ

İZMİR ’in Bayraklı Semti ’ndeki Smyrna Meydanı’nda, dün saat 03.30’da devriye gezen polis ekipleri, şüphelendikleri 35 AL 9207 plakalı cipin sürücüsüne "Dur" ihtarında bulundu. Araçtaki 3 kişi, ihtara uymayıp Bornova yönüne doğru kaçmaya başladı. Telsizle bilgi verilmesi üzerine Tekel Depoları önünde barikat kuran polis, durmayıp geçen cipe uyarı ateşi açtı. Tursun Hazır Giyim ve Tursun İnşaat firmalarının sahibi Mehmet Tursun’nun cipi kullanan oğlu 20 yaşındaki Baran Tursun, başından vurularak direksiyon kontrolünü yitirdi.

Araç önce yol ortasındaki ağaca, ardından da elektrik direğine çarparak durabildi. Ağır yaralanan Baran Tursun, Ege Üniversitesi Hastanesi ’ne kaldırıldı. Araçta bulunan Atilla Doğan (20) ve Emre Ökçelik gözaltına alınarak karakola götürüldü.

PEŞİNİ BIRAKMAM

Haziran ayında alkollü araç kullanmaktan ikinci kez yakalanan Tursun’un ehliyetine 2 yıl süreyle el konulduğu anlaşıldı. Alkollü oldukları belirtilen üç arkadaştan Baran Tursun’un bu yüzden polisten kaçtığı sanılıyor. Hastanede tedaviye alınan Baran Tursun’un çekilen beyin tomogrofisinde, başında kurşun bulunduğu saptandı. Tursun’un dün sabah beyin ölümünün gerçekleştiği açıklandı.

Acı haberle yıkılan baba Mehmet Tursun "Bu işin peşini bırakmayacağım. Kaçan bir aracın durdurulması için birçok yöntem denenebilir. Ancak onlar hemen silaha sarılmışlar. Tekerleklerine ateş edeceklerine oğlumun kafasına ateş etmişler. Bir de olayı gizliyorlar. Benim oğlum, ne hırsız, ne gaspçıydı. Suçlarını bildikleri için bizden olayın nasıl olduğunu gizliyorlar" diye tepki gösterdi. Anne Berrin Tursun ise sakinleştirici iğnelerle ayakta tutulmaya çalışıldı. Olayın ardından gözaltına alınan cipteki Doğan ve Ökçelik ile aracı kovalayan ekipteki polisler, ifadeleri için Cinayet Büro Amirliği ’ne götürüldü. Sorgulanıp adliyeye sevkedilen iki polisten cipe ateş açan O.A. mahkemece tutuklanırken, havaya ateş eden V.A. savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Tursun’un arkadaşları Atilla Doğan ve Emre Ökçelik de, savcılık sorgusundan sonra salıverildi.

2007-11-26 10:45:21 Hürriyet


 Engelli gençten, engelliler okulu sahibi babaya nafaka davası

Bahri KARATAŞ / İZMİR , (DHA )

 

İZMİR `de epilepsi ve hiperaktivite hastalığı bulunan, işitme kaybı olan otistik Murad Kılıç `ın annesi Pakize Kılıç , engelli çocukların rehabilatasyunu amaçlı bir özel eğitim kurumu sahibi olan ayrı yaşadığı eşi Orhan Kılıç `a, oğluyla ilgilenmediği, eğitim için merkeze sokmadığı gerekçesiyle aylık 3 bin YTL nafaka davası açtı. Emekli öğretmen Pakize Kılıç , 1.5 yıldır ayrı yaşadığı eşinin oğlunu istemediğini, başka bir kadınla ilişkisi olduğu için kendisine de boşanma davası açtığını belirterek, “Çocuğumun geleceği için birlikte kurduğumuz merkeze oğlumun alınmaması zoruma gittiği için bu davayı açtım. Alacağımız nafakayla, çocuğuma başka bir merkezde eğitim aldıracağım`` dedi.

Emekli öğretmen 58 yaşındaki Pakize Kılıç , epilepsi ve hiperaktivite rahatsızlığı ve işitme kaybı olan otistik oğlu 24 yaşındaki Murad Kılıç `ın vasisi olarak, engelli çocukların rehabilitasyonunu sağlayan özel bir merkezin sahibi eşi 60 yaşındaki Orhan Kılıç `a nafaka davası açtı. Pakize Kılıç , Karşıyaka 3`üncü Aile Mahkemesi `nde açtığı davada, 33 yıllık eşi Orhan Kılıç `la birlikte 1997 yılında Alsancak `ta, çocukları gibi engellilere eğitim desteği vermek için özel eğitim okulu açtıklarını, ancak kendisine boşanma davası açan ve davası reddedilen eşinin, çocuğunu 1.5 yıldır bu okula da sokmadığını iddia etti.

‘OKULU ORTAK KURDUK OĞLUMU SOKMUYOR’

Karşıyaka Alaybey `deki dairesini satarak özel eğitim merkezini kurduğunu ve halen ortağı olduğunu belirten Pakize Kılıç , oğlu adına açtığı davanın dilekçesinde şunları kaydetti:

“Eşim 2006 yılı Temmuz ayında evi terk edip, ortağı olduğum özel eğitim merkezinde çalışan A.S. ile ilişki yaşamaya başladı. Aralarındaki ilişkiyi açıkça yüzüme de söyleyebilen eşim , aynı yıl Karşıyaka `da boşanma davası açtı. Ancak ben boşanmayı kabul etmediğim için dava rededildi. Doğduğu günden beri engelli olan oğlumuz ve onun gibilerin eğitimine destek olmak için, ortak yatırımla Alsancak `ta özel bir eğitim merkezi kurduk. Ancak eşim evi terk ettikten sonra engelli oğulumuzla da ilgilenmedi. Oğlumuzun eğitimi için kurduğumuz eğitim merkezine onun girmesini yasakladı . Zaten engelli olan oğlum, 1.5 yıldır eve gelmeyen ve kendisini istemeyen babası yüzünden iyice içine kapanıp, evden dışarı çıkmaz duruma geldi. Çocuğumun engeli nedeniyle özel eğitim alması ve rehabilitasyona tabi tutulması gerekmektedir. Ben emekli maaşımla bunu karşılayacak ekonomik güçte değilim.``

YOLSUZLUK İDDİASI

Oğlunun geleceğini düşündüğünü için nafaka davası açtığını belirten Pakize Kılıç şunları söyledi:

“Benim paramla kurulan merkeze ne oğlum ne de ben giremiyoruz. Engelli çocukların eğitimi için kurulan merkezin kurucusu ve sahibi olan eşim malesef başka çocuklara gösterdiği ilginin onda birini kendi çocuğuna göstermiyor. Bunun nedeni de onun, kurum içinde yaşadığı aşk ilişkisi. Elimle kurduğum kurumun zarar görmemesi için şimdiye kadar sustum ama artık susmayacağım. Benim ve oğlumun hayatını mahveden bir insanın orada istediği şekilde yaşamasına izin vermeyeceğim. Okula gitmediği halde gidiyormuş gibi gösterilen ve devletten kaktı alınarak öğrencilerin sırtından kazanılan paraların hesabının sorulması için girişimde bulunacağım.`` Orhan Kılıç ise suçlamaları kabul etmedi. Yargılama devam ettiği için konuşmak istemediğini söyledi.

2007-11-26 12:09:03 Milliyet


 

Y A Z A R L A R


 Tarhan Erdem      
Yeni anayasada yönetim

 

Temel kanımı yazarak başlayayım: Yeni anayasa yönetim sistemini bugün bulunduğu dar kalıptan kurtarmayacaksa onu hiç değiştirmeyelim. Çünkü, yönetim sistemi, 84 yıllık Cumhuriyetimizin başlıca sorun kaynağıdır; bununla devam etmek istiyorsak, başımız sıkıntıdan, -aslında beladan- kurtulmayacaktır.

Yönetimde çağdaşlığa, 15 Aralık `ta açıklanacağı söylenen Ak Parti `nin önerisiyle adım atılacak mı?

İktidar partisinin getireceği öneri hakkında, sayın Ergun Özbudun başkanlığında bir grup akademisyenin hazırladığı taslak (Özbudun Taslağı), fikir verebilir. Bu Taslağın, Ak Parti `nin çalışmalarına başlangıç ve taban oluşturduğu sır değildir. Bu ilişki nedeniyle, Özbudun Taslağı`nın maddelerini irdeleyerek, iktidar partisinin önerisini tanımaya başlayabiliriz.

Ergun Özbudun , geçen hafta perşembe günü Pera Toplantıları`nın konuğuydu. 1980 sonrasında, yeni siyasal hayatın partilerinin programlarını tartışmak amacıyla başlayan bu toplantılar, sevgili Mehmet Kabasakal `ın ciddiyetiyle bugüne kadar sürmüştür.

Ergun bey, çalışma sürecini ve taslağın ilkelerini bilim adamına yakışır biçimde siyaset katmadan anlattı; sonra sorulara geçildi. Cerrahlıktan sonra tarihçiliğe geçen Sacit Kutlu , Özbudun Taslağı kabul edilirse, yerinden yönetimin kurulup kurulamayacağını sorarak tartışmaya katıldı.

Ergun Özbudun , doğru anlamış isem , tercih yapmadıklarını, yerel yönetimlerin yetkilerinin kanunlarla belirleneceğini, temel tercihin Meclis `e bırakıldığını söyledi. Ergun beyin, yerel yönetimlerin yetkilerinin yazdıkları metinle genişletilebileceği kanısına katılmak zordur. Bunu anlamak için ilkelerin ne olduğuna ve son yıllarda Anayasa Mahkemesi `nin anlayışına bakmalıyız:

Cumhuriyet anayasalarında yönetimle ilgili maddeler arasında ve hükümetlerin uygulamasında ilkesel bir fark yoktur.

1924 Anayasası `nda, "İllerin işleri, yetki genişliği ve görev ayrımı esaslarına göre idare olunur" denmiş ve bu esas 1961 ve 1982 Anayasalarında "İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır" ibaresiyle korunmuştur.

1924 Anayasası `nda bulunmayan `Mahalli İdareler ` 1961 Anayasasına girmiştir. Yönetim sistemini tanımlayan "Mahallî idareler, il , belediye veya köy halkının müşterek mahallî ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları halk tarafından seçilen kamu tüzelkişileridir" ilkesi 1982`de de korunmuştur.

1982 Anayasasıyla , "merkezî idare, mahallî idareler üzerinde idarî vesayet yetkisine sahiptir" kuralı getirilmiştir.

Özbudun taslağında da korunan bu ilkeler ve kuralların ne anlama geldiğini, Ak Parti iktidarının ilk yıllarında anlamıştık: 2003`te kamu yönetimi reformu, belediyeler ve il özel idareleri kanun tasarılarıyla, mahalli idarelerin yetkilerinin artırılması istenmiş ve tasarılar Meclis `ten de geçmişti. Bu kanunları, önce Cumhurbaşkanı ve sonra Anayasa Mahkemesi , yukarıda andığımız Anayasa maddelerine gönderme yaparak reddetmişlerdi. Bu iadelerden sonra hükümet Kamu Reformu Kanunu `nu geri çekti, diğer kanunlarda da Anayasa `nın izin verdiği ölçüde ufak bazı düzenlemeler yapılmakla yetinildi.

Özbudun Taslağı ile mevcut Anayasa `da fark olmadığına göre, bu taslak hükümleri yeni anayasada kalırsa, illerin yetki genişliği ve vesayet yetkisi ilkeleri yürürlükte kalacak ve yerel yönetimlerde reform yapılamayacaktır. Aynı zamanda, bu ilkelere dayanan Anayasa varken, 1993 yılında, bazı çekincelerle imzaladığımız `Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Antlaşması `nı da uygulayamayız..

Doğru ilke, kamu sorumluluklarının vatandaşa en yakın makamlara bırakılması ve ciddi gerekçeler olmadıkça bu sorumluluklara karışılmamasıdır. Demokrasilerin hemen hepsinde uygulanan bu ilkeye, `yerindenlik` ya da `subsidiarite` adı veriliyor.

Çektiğimiz sıkıntıların temelinde yerindenlik ilkesinin uygulanmaması bulunmaktadır. Şimdiye kadar bu ilkelerin karşısına, `üniter devlet` ve `özerklik isteniyor` gibi slogan ve duygusal cümlelerle çıkılmıştır. Bu itirazların ve korkuların ciddiyetle bir ilgisi yoktur.

Açıkça yazayım; çağdaş devlet yerinden demokratik yönetime dayanır; bizim yönetim sistemimiz ise ilkeldir.

Yeni anayasamız, yerinden demokratik yönetimin kurulmasına olanak tanımalı; olanak tanımaktan öteye, bu sistem değişikliğini idareye görev olarak yüklemelidir.

2007-11-26 09:24:17 Radikal


 Vergi İncelemelerinde Mükellefin Hakları, İdarenin Yükümlülükleri

 VERGİ VE HUKUK / Hakan Üzeltürk

huzelturk@superonline .com

 

Gelir İdaresi Başkanlığı 23.11.2007 tarihinde mükellefleri ve inceleme elemanlarını aydınlatıcı ve yol gösterici nitelikte iki broşür yayınladı: Tüm Yönleriyle Vergi İncelemesi ve Vergi İncelemelerinde Mükellefin Hakları, İdarenin Yükümlülükleri.

Sayın Ulusoy `un göreve gelmesinden sonra internet sayfasında da kendisinin bir açıklaması yer aldı. Burada yer alan bazı tespitler ve ilkeler Gelir İdaresi `nin gelecekte yapacağı çalışmalar bakımından çok önemlidir:

1. Saygılı ve dürüst olma, aklın rehber edinilmesi, adalet, tarafsızlık ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin ilke edinilmesi,

2. Vergilerin kanunlarla konulmasının gerektiği,

3. Kanunları uygulayacak birimlerin yeterli ve nitelikli olması,

4. Gelir İdaresi Başkanlığı `nın her türlü katkıyı sağlamaya ve mücadeleyi vermeye hazır olduğu.

Bütün bu ifadeler aslında yıllar önce uygulamaya geçirilmesi gerekenleri belirtmesi bakımından önemlidir. Bunların Gelir İdaresi tarafından bir kere daha belirtilmesi ve bu konuda gereken çalışmaların yapılacağı taahhüdü daha da önemlidir. Bu ifadelerin uygulamada ne şekilde gerçekleşeceği bugün için belli değildir. Zaten en zor kısım da budur. Gelir İdaresi `nin bu konuda mücadeleye hazır olması sebebiyle uygulamaların neler getireceğini, problemlerin ne şekilde çözümlendiğini ve yapılması gerekenler konusundaki önerilerimizi de bu köşeden yazmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda yukarıda bahsedilen iki broşürün mümkün olduğunca fazla mükellefin ve inceleme yapacak görevlilerin eline geçmesinin sağlanması ilk yapılması gereken şey olmalıdır. Bundan sonra mevcut bilgiler açısından ortaya çıkacak eksiklikler ve yeni gelişmeler metne eklenmelidir.

Bu kapsamda belirtilmesi gereken bir başka nokta, yapılacak inceleme ve aramalarda sadece ülkemizin mevcut Anayasa , kanun ve diğer mevzuat hükümlerinin değil, uluslararası nitelikte belgelerin de geçerli olduğudur. Türkiye Cumhuriyeti `nin taraf olduğu, imzalayarak kabul ettiği ve böylece sonuçlarına uymayı taahhüt ettiği sözleşmeler de konumuz bakımından bağlayıcıdır. Bunların başında da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS ) gelmektedir. Burada yer alan hükümler ve özellikle adil yargılanma hakkı kapsamında mükelleflerin de sahip olduğu bazı haklar inceleme ve aramalarda da geçerlidir. Ayrıca İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM ) kararları da ülkemiz bakımından bağlayıcıdır. Bu nedenle özellikle konumuz bakımından inceleme ve arama sözkonusu olduğunda bu hususların da idare, mükellef ve yargı tarafından dikkate alınması ve uygulanması gerekmektedir.

İnceleme ve arama sırasında inceleme elemanlarınca bazı hususlara riayet edilmemesi daha sonra dava açıp, davası kabul edilebilecek durumdaki mükellefler bakımından mükellef lehine durumlar yaratmaktadır. Keza mükellefler de bu uygulama ve kurallar ile mükellef haklarının bizde uygulanmayan boyutlarını da görebileceklerdir. Bu nedenle uluslararası mevzuat konusunda da gerekli ibarelere bu broşürlerde yer verilmesi en azından bu yönünün de gösterilmesi gerekmektedir. Bu konuda Vergi Konseyi `nin çalışmaları devam etmektedir. Yakın bir gelecekte mükellef haklarının da kanunlarda yerini alması ve uygulamada başarı kazanması Maliye Bakanlığı `nın konuya yaklaşımını gösterecektir.

İlanen tebligat

Son zamanların modası bu. Artık Vergi Usul Kanunu `ndaki bilinen adresler kavramı kullanılmıyor sanki. Mükellef yıllardır aynı adreste oturuyor. İşyeri yıllardır aynı yerde. Mükellefi bulamıyorlar. Sonuç: İlanen tebligat. Mükellefin hiçbir şeyden haberi yok. Birden bire kendisine ulaşan bir belge: Ödeme emri. Madem bilinen adresi yok, ödeme emrini nasıl gönderiyorsunuz? Madem adresi var, neden vergi/ceza ihbarnamesini göndermiyorsunuz? Sonra yargı aşmasında idare savunma veriyor: Yapılan çalışmalara rağmen adresi tespit edilememiştir. Kim, nasıl çalışmış acaba bilmek lazım. Hani bu meşakkatli çalışma için fazla mesai vermek gerekebilir de.

2007-11-26 16:25:00 Dünya


 Avrupa Birliği ve Türk Ceza Yasası`nın 301. maddesi

 

Yaygın safsata şöyle der: İyi yasalar, kötü hukukçuların elinde kötü; kötü yasalar, iyi hukukçuların elinde iyi uygulanırlar. Teknik hukukçu yasayı olduğu gibi uygular. İyiyse iyi, kötüyse kötü. İyi hukukçu da budur. Özetle hünerin çoğu düzenlemededir, yargıda değil

SAMİ SELÇUK (Arşivi )

TCY `nin 301. maddesi artık uluslararası bir üne kavuştu. Her yıl AB `nin Türkiye İlerleme Raporları `nda anlı şanlı yerini alıyor(!)

Her insanın her konuda kendisini uzman saydığı ve sandığı bu diyarlarda TCY `nin 301. maddesi, her gün yine gündemde. Her boydan insan görüşünü açıklıyor. Türkiye -AB Karma Yarkurulu eşbaşkanlarından Lagendijk ve AB Türkiye Temsilcisi Pieri anılan madde konusunda Türkiye `nin içtenliğini sorguladıklarını söylüyorlar (Basın, 23.11.2007).

Hukukta hüner, iyilikleri kötülüklerine üstün bir sistem yaratmaktır. Zira yetkin sisteme ulaşmak her zaman erişilecek, ama vazgeçilemeyecek bir düştür.

Bu maddeyi kapalılıklarından ve fazlalıklarından arındırabilmek, suç tanımında `apaçıklık/kesinlik/belirginlik ilkesi`ni gerçekleştirebilmek olanaklı mı?

Bugüne dek bunu başaran çıkmadı. Bundan sonra da çıkmayacak. Bu iyi bilinmeli. O nedenle söz konusu suç, olan ülkelerde de sık sık eleştirilmiş ve değişikliklere uğramış, kimileyin anayasa mahkemelerinin önüne taşınmıştır.

Bu ön gerçeğin zorunlu sonucu/vargısı şudur: Ne yaparsanız yapın, madde, her zaman düşünce suçu olarak kalacak, Türkiye `nin başını ağrıtmayı sürdürecektir. Eğer bir hukuk düzeninde düşünce suç olabiliyorsa, bu bir kurgudur.

Böylesine yapay/sanal olan bir hukuk düzeni, her şeyden önce, doğaya karşıdır; beynin düşünme işlevine ve insanın/toplumun onuruna ve gelişmesine saldırıdır.

İkinci olarak, bu düzen, ahlaka karşıdır; maskeli tutsaklıklar, ikiyüzlülükler üretir. O düzende her insan gerçek yüzünü, görüşünü peçelemeye çabalar.

Üçüncü olarak, bu düzen demokrasiye karşıdır; insanı çelik bir kafese hapseder. Özünde toplumu sarstığı için düşünmeye, düşünmeye zorladığı için insanı/insanlığı geliştiren ve bu yüzden de düşünceyi açıklama özgürlüğünün varlık nedeni olan görüşleri yasaklar.

İşte bu tür düşünce suçunun en çarpıcı ve tipik örneği, Türkiye `nin içeride ve dışarıda başını derde sokan TCY `nin 301. maddesidir.

İçeride ve dışarıda durum

İçeride, Yeni TCY `nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005`ten bu yana yaklaşık 130 kişi yargılanmıştır. Çoğu insan hüküm giymiştir, kimilerinin yargılanması sürmektedir. Dışarıda, Türkiye `yi, demokratik dünya, AB , sık sık uyarıyor, hatta kınıyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dün onlarca kez mahkûm etti, bugün de ediyor, küçük düşürüyor. Büyük olasılıkla yarın da edecek, küçük düşürecek. Kimileri, kaynağını ve serüvenini bilmezlikten gelerek maddenin bir buçuk yıldır yürürlükte olduğunu ileri sürüyorlar. Lütfen içten ve ciddi olalım. Maddenin yaşı, kaynağı ve serüveni bellidir. Madde, şu ya da bu biçimde 81 yıldır yürürlüktedir.

Madde, 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasası `ndan (m. 123, 126) değiştirilerek alınmıştır (Eski TCY , m. 159).

Madde, 1926`dan bu yana suçun öğeleri ile korunan değerler, öngörülen cezalar 2004/5237 sayılı TCY (m.301) ile birlikte sekiz kez değiştirilmiştir. Ama öz değiştiril(e)memiş , iyileştiril(e)memiş ; hatta sonuncusunda daha da kötüleştirilmiştir.

Meslektaşlarımı elbette çok sever ve sayarım. Ancak gerçeği ve hukuku meslektaşlarımdan daha çok sever ve sayarım. Maddenin uygulanması, kanımca alındığı ve benzerlerinin bulunduğu ülkelerden çok başka ve başarısız olmuştur. Bu başarısızlıkta maddenin kaleme alınışının kırık dökük, anlatımının çarpık, ad ve sıfat tamlamalarının bozuk, biçeminin eşanlamlı sözcüklerle yüklü ve eşsözcü (totolojik, tekrirci) ve anlamının gizemli olmasının da kuşkusuz büyük etkisi olmuştur.

Yorum

Maddede kullanılan hemen her terim ve sözcük, kişisel yorumlara elverişlidir; tek anlamlı değil çok anlamlıdır; esnektir. Özellikle `Türklük `, sosyo-etno-kültürel soyut bir terimdir.

Türk yargıcını dünyanın jandarmalığına zorlayan gerekçe de, maddeyi şifrelerle doldurmuş, daha da belirsizleştirmiş; bir bilmeceler yığınına dönüştürmüştür. Lütfen şu satırları dikkatle okuyunuz ve üzerinde düşününüz: "Türklük deyiminden (deyişi olmalıydı. S. Selçuk ) maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar, Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık, Türk milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri (mensupları olmalıydı. S. Selçuk ) olan toplumları da kapsar."

Aslında Yeni TCY `nin çoğu maddelerinin gerekçesi böyledir. Bu yüzden 45 yıllık bir ceza hukukçusu öğretim üyesi, kısa süre önce bana şunları söyledi: "Öğrencilerime Yeni TCY `nin maddelerinin gerekçelerini okumayın. Çünkü yanlışlarla dolu. Sizleri yanıltır, dedim."

Okuduğunuz 301. maddenin gerekçesi, bunun çarpıcı örneklerinden biridir.

Bunlar, yorumları çoğaltıyor, ayrıştırıyor; kesin yorumun önünü tıkıyorlar.

`Türklük ` yerine önerilen `Türk ulusu` anlatımı dahi kaygan ve mitoslarla yüklü; belirsizlerin belki en belirlisidir. Ama bir bakıma anlatım olarak var olanın altında değil, üstündedir. Çaresiz, sınırları çizmek, `mitos `u `logos `a dönüştürmek, suç hukukuna özgü yorum ilkelerine göre uygulamayı yönlendirecek olan Yargıtaya düşecektir.

Gerekçe, uygulanacak yasal norm değil, sadece bir görüşten ibarettir. Madde 301`deki gerekçe gibi yanlış da olabilir. Ancak gerekçe değiştirmek, asla yasal normu/metni, suçun yasallık öğesini değiştirmek değildir. Gerekçe sadece değerlendirilir. O kadar. Latin Amerika `dan Japonya `ya dek bizim de içinde bulunduğumuz Kara Avrupa `sı hukuk sisteminde gerekçe hiç kimseyi, özellikle de yargıçları asla bağlamaz. Anglo -Sakson hukuk sisteminde, sözgelimi İngiltere `de, yargıçların gerekçeyi incelemeleri dahi yasaktır . İki nedenle: Önyargı oluşmasın ve hukuk gelişsin.

Ne yapmalı?

Madde kesinkes değiştirilmeli.

İlkin, bir düşünce suçu yaratıldığına göre; söz konusu suç, soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmalı, en azından somut tehlike suçuna dönüştürülmelidir. Bunun için de maddeye `saygınlıklarını sarsar biçimde` sözcükleri kullanılarak `değer biçici` (normatif) nesnel (objektif) bir cezalandırılabilme koşulu eklenmelidir.

İkinci olarak, maddenin 4. fıkrası kaldırılmamalıdır. Çünkü, her düşünce suçunda, Anayasa `dan (m. 26) kaynaklanan ve kamu yararına yaslanan sınırları belli eleştiri hakkının kullanılması söz konusudur. Bu hak doğru kullanılmışsa, eylem, nesnel olarak hukuka uygun`dur (TCY , m.26/1). Bu durumda, suçun hukuka aykırılık öğesi ve dolayısıyla suç oluşmayacaktır.

Bu husus, maddede yoktur. Çünkü, hukuka uygunluk nedenleri özünde genel niteliktedirler. Ancak, Türkiye `de hukuk kavramlarının, terimlerinin, ilkelerinin tam olarak yerleşmediği gözetilmeli, düzenleme buna göre yapılmalıdır. Yukarıda değinilen karışıklığa düşmemek için, bir önceki paragrafta görüldüğü gibi, cezalandırılabilme koşulu olarak maddeye şöyle bir deyişin eklenmesi yerinde olur: `nesnel eleştiri sınırlarını aşar biçimde`.

Üçüncü olarak, yürürlükteki maddenin 4. fıkrasında, "Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklaması"nın suçu oluşturmayacağı vurgulanmaktadır. Bu fıkra yeniden düzenlenmelidir. Zira burada aslında `kişisel/öznel bir cezasızlık nedeni` söz konusudur. Bu yüzden, 4. fıkra `ceza verilmez` denilerek düzeltilmeli ve bu düzenleme özellikle uygulamada yukarıdaki nesnel hukuka uygunluk nedeniyle asla karıştırılmamalıdır.

Dördüncü olarak, kovuşturma, izne bağlanmalıdır. Gerçekten, her düşünce suçu, çoğu kez bir siyasal suç olduğuna göre; sık sık AB `yle başımızın derde girmesini, Nobel ödüllü yazarları yargılayarak dünyanın ayağa kalkmasını, birilerini ezmek için maddenin iktidarın elinde bir silah olarak kullanıldığı izleniminin kamuoyunda yaratılmasını istemiyorsak, kovuşturma, yanlı/partili bir siyasetçinin iznine değil, yansız `Cumhurbaşkanının izni`ne bağlanmalıdır.

Beşinci olarak, yargı da, görüşlerini karşılaştırmalı hukukun ışığında önyargısız gözden geçirmelidir.

Öneri

Daha ayrıntılı gerekçesini 4.1.2006`da (Radikal) yayımladığım en son önerimi, yukarıdaki düşüncelerin kimi düzeltmelerle sunuyorum:

"Madde 301-(1) Türk ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ; yasama, yürütme ve yargı organlarına; kolluğa, korumaya ve savunmaya ilişkin güçlere, saygınlıklarını sarsar ve nesnel eleştiri sınırlarını aşar biçimde alenen hakaret edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.

(2)Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarına ceza verilmez.

(3)Yukarıdaki eylemler hakkında kovuşturma yapılması, konuyu kamusal yarar açıdan değerlendiren Cumhurbaşkanı`nın iznine bağlıdır."

Son söz

Yaygın safsata şöyle der: "İyi yasalar, kötü hukukçuların elinde kötü; kötü yasalar, iyi hukukçuların elinde iyi uygulanırlar".

Peki nasıl olacak bu? Zorlama yorumlarla normlara işkence edilerek mi?

Doğrusu şudur: "Yasalara doğru ve iyi oldukları için değil, yasa oldukları için uyulur" (Montaigne ).

Teknik hukukçu yasayı olduğu gibi uygular. İyiyse iyi, kötüyse kötü.

İyi hukukçu da budur.

Özetle hünerin çoğu düzenlemededir, yargıda değil.

Prof. Dr. Sami Selçuk : Onursal Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi

2007-11-26 09:24:19 Radikal


 BUMİN DOĞRUSÖZ      
İlkeler ve uygulama

 

Hukuk fakültelerinin birinci sınıfında öğrencilerin öğrendiği ilk şeylerden biri "normlar hiyerarşisi"dir. Normlar hiyerarşisi, hukuk kurallarının yukarıdan aşağı doğru belli bir hiyerarşik yapı ile sıralanmasıdır. Yani, anayasa , kanun, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ, genelge, iç genelge sırası gibi. Bu ilke her bir düzenlemenin kendisinin altında olanlar için bağlayıcı olmasını ifade eder. Yani bir norm, kendisinden yukarıda olanlara aykırı olamaz, onları değiştiremez.

Bu ilke, keyfi kural koymayı önlemesi açısından bir hukuk devleti ilkesi olduğu gibi, vergi hukukunda "mükellef hakları" açısından da önem taşır. Ancak bu ilke bizim Maliye "de pek bilinmez. Kanunlar genel tebliğle genel tebliğler sirkülerle sirkülerler de özelgelerle değiştirilir. Pek çok Danıştay kararı, bunun kanıtıdır. Geçen günlerde de bunun bir örneğini yine yaşadık.

Maliye Bakanlığı geçen günlerde Resmi Gazete `de 376 no"lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği `ni yayımladı. Tebliğ, Vergi Usul Kanunu `nun mükerrer 257`nci maddesinin Maliye Bakanlığı `na verdiği yetkiye istinaden çıkarılmıştı. Bu genel tebliğle ticari, zirai ve mesleki faaliyetlerinden dolayı gerçek usulde vergilendirilen Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine; Ekim 2007 dönemine ilişkin olup, 23 Kasım 2007 tarihine kadar verilecek olan muhtasar beyannamesini ve Ekim 2007 dönemine ilişkin olup, 24 Kasım 2007 tarihine kadar verilecek olan Katma Değer Vergisi beyannamesini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmişti. Ancak bu yükümlülük Gelir İdaresi Başkanlığı `nca sanal ortamda yayımlanan, yani Resmi Gazete `de dahi yayımlanmayan 29 sayılı Vergi Usul Kanunu sirküleri değiştirildi. Değişiklikle işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin aylık dönemler halinde verilen Muhtasar ve Katma Değer Vergisi beyannamelerini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu 2008 yılına ertelendi.

Yani Gelir İdaresi Başkanlığı , Resmi Gazete `de yayımlanmış ve daha üst hukuk normunu oluşturan genel tebliğ hükmünü, bazı mükellefler için bir süre ertelemiştir. Üstelik bu ertelemeyi, Vergi Usul Kanunu `nun mükerrer 257`nci maddesinin Maliye Bakanlığı `na verilen yetkiye istinaden yapmıştır.

Maliye Bakanlığı `na tanınan yetkinin Gelir İdaresi `nce bakan imzalı olsa dahi kullanılma olanağı olmadığı gibi, sirkülerle genel tebliğin değiştirilmesi, ertelenmesi veya uygulamadan kaldırılması olanağı da yoktur. Bir tasarrufun bakan tarafından imzalanması, o tasarrufun bakanlığa izafe edilmesi sonucunu doğurmaz.

29 sayılı sirkülerle 376 sayılı genel tebliğin uygulamasının bir kısım mükellefler için ertelenmesi ile bir temel hukuk kuralı olan normlar hiyerarşisi ve yetki kuralları yok sayılmıştır. Bu sirküler ile Gelir İdaresi kendisini Maliye Bakanlığı `nın yerine koymuştur.

Geldik hukuk fakültesinin ikinci sınıfına. Öğrenciler idare hukuku derslerinde "idarenin kanuniliği ilkesi" diye bir ilke daha öğrenirler. Bu ilke, idarenin varlığını ve yetkilerini kanundan alması gerektiğini söyler. Kanun yoksa, idare de yoktur, yetki de. Bu ilke normlar hiyerarşisi ile irdelendiğinde, idarenin hukuki düzenlemeleri üst hukuk normları ile yetkilendirilmesi sonucu yapabileceğini söyler.

Bu ilke de mükellef hakları açısından önem taşır. Ancak bizim mali düzenlemelerimizde bu ilkeye de pek rastlanmaz. İşte size bir örnek:

Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu `nun transfer fiyatlandırmasına ilişkin hükümleri, 1.1.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak doğal olarak kanun, konuya ilişkin temel hususları belirlemiş, uygulamaya ilişkin teknik ve ayrıntı niteliğindeki kuralları oluşturma görevini ve yetkisini bakanlar kuruluna bırakmıştır. Bu konuda Maliye Bakanlığı `nın herhangi bir belirleme yetkisi yoktur. Yetki bakanlar kurulundadır. Zira kanun böyle demektedir. İnanmayanlar kanunun 13/7 maddesine bakabilirler.

Bu arada bakanlar kurulu henüz konuya ilişkin herhangi bir düzenleme yapmamıştır ve en azından bu satırları kaleme aldığım saate kadar yürürlüğe koymamıştır. Zira böyle bir kararın yürürlüğe girebilmesi için Resmi Gazete `de yayımlanması gerekmektedir.

Ancak Maliye Bakanlığı , bakanlar kurulu kararı yokken ve kendisine herhangi bir yetki verilmeden, Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği `ni Resmi Gazete `de yayımlamış ve yürürlüğe koymuştur.

Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı , hiyerarşik amir sıfatı ile her zaman kendi örgütüne, uygulama birliğini sağlamak veya uygulamadaki tereddütleri gidermek amacıyla kanunları nasıl uygulamaları gerektiği yönünde direktifler (genel tebliğ, tebliğ, genelge) yayımlayabilir. Ancak söz konusu direktiflerin, kendi teşkilatını uyarma sınırlarını aşmaması ve mükellef hukukunu düzenler boyutta olmaması gerekir. Zaten bu tip direktiflerin, mükellef ve yargı için bağlayıcılığı yoktur. Bakanlığın mükellef hukukunu düzenler nitelikte direktif yayımlayabilmesi, bir üst hukuk normu ile ve vergilerin yasallığı ilkesi çerçevesinde yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlıdır.

Oysa Maliye Bakanlığı `nca yayımlanan genel tebliğde, açıkça mükellef hukuku düzenlenmiştir. Tebliğin esası içerisinde de tartışılacak konular olmakla birlikte, tebliğin bizzat kendisi, herhangi bir yetkiye dayanmamak suretiyle hukuka aykırı düşmüştür.

Transfer Fiyatlandırması Genel Tebliği ile ya Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı kendisini bakanlar kurulunun yerine koymuştur ya da "Nasıl olsa bir gün bakanlar kurulu kararı çıkar" düşüncesi ile yani istim arkadan gelsin mantığı ile hareket edilmiştir.

Hukuku, ilkeleri bir kenara bırakarak oluşturamayız, oluşturursak da buna hukuk diyemeyiz .

2007-11-26 09:37:23 Referans 


 Sami SELÇUK      
Bizim insanlarımız ve yargı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı (YBS), terör örgütü ile bağlantılı olduğunu ileri sürerek Demokratik Toplum Partisinin (DTP ) kapatılması, sekiz milletvekili ile 213 partiliye beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesi için dava açtı.

Kamuoyu bölündü.

Dava açılmasından yana olanlar, sevindiler. Yargının DTP "nin bir an önce kapatılmasına karar vermesini istediler.

Yanlış. Çünkü, hukukun üstünlüğünü özümsemiş bir ülkede, her istek bir davadır. Her dava bir uyuşmazlıktır. Uyuşmazlığı yargı çözer, başkaları değil. Yargı, iddia kanıtlanırsa mahkûmiyet (kapatma), kanıtlanmazsa aklanma (ret) kararı verir.

Bir toplum ki, her önüne gelen; yargının yerine geçerek kararın şu ya da bu biçimde sonuçlanması gerektiğini ileri sürer; o toplum, henüz hukuk toplumu çağına erişememiş, hálá öç toplumu çağını yaşıyor demektir.

Karşı çıkanlar ise, DTP "yi kapatma davasını yerinde bulmadıklarını, demokrasilerde parti kapatmanın yanlış olduğunu, kapatıldığı takdirde başka siyasal partilere kayan yandaşlarının kenetleneceklerini ileri sürdüler ve eklediler: Partinin Mecliste kalması, terör örgütünü soyutlar, halkın ve hukukun dışına iter .

Kimileri de davanın açılmasına üzüldüklerini belirttiler. Bunların içinde siyasetçiler vardı.

"Parti kapatma, AB üyeliğini olumsuz etkiler" diyen Olli Rehn ve Lagendijk gibi AB temsilcileri vardı.

Dış basın vardı. Sözgelimi, Le Monde , terörün yalnızca askeri değil, siyasal yönü de olduğunu, nitekim medya tarafından geçmişteki gibi linç edilmek amacıyla dava açan savcıya bol bol kanıtlar sunulduğunu, , üstü örtülü bir üslupla bunların etkisiyle savcının dava açtığını, kapatmanın bir tuzak olduğunu, köktenci ayrılıkçılığı meşrulaştıracağını yazdı.

Aslında 2001"den sonra ülkemizde parti kapatılmasının koşulları zorlaştırıldı: Parti, kapatma nedenlerinin odağı olacak. Bunun için de eylemlerin belli yoğunlukta işlenmesi gerekecek. Parti yöneticileri bu eylemleri benimseyecekler.

Bu olaysal değerlendirmeyi yapma tekeli yargınındır. Sonuçta eylemler kanıtlanırsa parti kapatılacak ya da başka yaptırımlar uygulanacak; eylemler kanıtlanmazsa dava reddedilecek.

Karar, salt çoğunlukla değil, nitelikli çoğunlukla (3/5) verilecek.

Parti kapatılırsa, yargı süreci yine bitmiyor. Dava büyük olasılıkla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM ) önüne gelecek.

YBS bir kamu görevlisidir. Hukuk adamıdır. Eylemleri olması gereken değil, sadece olan yazılı hukukun terazisinde tartar, yeterli kanıt varsa, davayı açmak zorundadır. Çünkü, bizim hukukumuzda "dava açılmasında yasallık ve zorunluluk ilkesi/sistemi" geçerlidir.

Bu katı ilkeyi/sistemi yumuşatan kurumlar ise bellidir: Yakınma, istek, karar, izin.

Yargı da yine olan yazılı hukuk normlarına göre karar verir. Hiçbir hukuk adamı, ilkel dönemlerdeki gibi öç alma; faşist ülkelerdeki gibi ulusu, toplumu, ülkeyi kurtarma gibi hukuka yabancı dürtülerle davran (a)maz ; olması gereken hukuka göre karar ver(e)mez , .

Demokrasilerde yargının görevi, beğenmese bile yazılı hukuka bağlı kalarak yorum yapmak ve hüküm kurmaktır. Hükümet etmek değil.

Türkiye parti kapatmada rekorlar kırıyor, demokrasinin özünü örseliyor, AİHM "de hukuk sınavını sürekli yitiriyor ve dünyada küçük düşüyor diyorsak, o zaman bizlere düşen, dizlerimizi dövüp sızlanmak, yargıyı eleştirmek değil, yazılı hukuku değiştirmektir.

Sözgelimi, parti kapatma nedenlerini çağcıl demokrasilerdeki düzeye indirebiliriz. "Dava açılmasında yasallık ve zorunluluk ilkesini/sistemi"ni yumuşatabilir, parti kapatma davasını, yansız bir devlet adamının, sözgelimi Cumhurbaşkanının iznine bağlayabiliriz.

Bunları da beceremiyorsak, o zaman tek yapacağımız şey, hukuksal yorum dedikoduyarı yapmak değil, "yargı etkilendi" izlenimini yaratmamak için, karar verilinceye kadar susmaktır.

Yargı kesin kararının verinceye dek susma erdemini göstererek yargıya yardımcı olmak, çağcıl toplumlarda hukuk bilincinin en önemli ölçütlerinden biridir.

Lütfen şu anda herkes sussun, işine gücüne baksın.

2007-11-26 09:34:25 Star

 

 

Canım Babam Hasan ÖZDERIN ’in Aziz Hatırasına,

( 13 Aralık 2004 – Söz Eylemini Yitirdi...)

 

OZDERIN, M.

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages