19 KASIM 2007 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

15 views
Skip to first unread message

Metin OZDERIN

unread,
Nov 19, 2007, 4:35:44 PM11/19/07
to [ O Z D E R I N ]
 

19 KASIM 2007 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

OZDERIN,M.

msn: ozd...@hotmail.com

+90 533 5445522      +90 555  5581289

 


 


 

19 Kasım 2007 Tarihli ve 26705 Sayılı Resmî Gazete

                                                     MEVZUAT

YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

 

BAKANLIĞA VEKÂLET ETME İŞLEMİ

—   Dışişleri Bakanlığına, İçişleri Bakanı Beşir ATALAY’ın Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

 

YÖNETMELİK

—   Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği

 

TEBLİĞ

—   2007 Yılı Ekim Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi

—   2007 Yılı Ekim Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgeleri Listesi

—   2007 Yılı Ekim Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgeleri Listesi

—   2007 Yılı Ekim Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası Belgeleri Listesi

—   Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi

—   Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi


 Kocaya terlik atmak boşanma nedeni

 

YARGITAY 2. Hukuk Dairesi ’nden örnek bir karar. Yakın arkadaşlarının verdiği bir davette, karısının kendisine terlik fırlatığını belirten K.M. boşanma davası açtı. Yerel Mahkeme , terlik fırlatmanın boşanma gerekçesi sayılmayacağına karar vererek davayı reddetti.

DAVANIN temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi , yerel mahkemenin kararını bozarak boşanmaya karar verilmesi gerektiğini bildirdi. Yargıtay daha önce de eşe vazo, anahtarlık ve çiçek saksısı fırlatmayı da boşanma gerekçesi saymıştı. ANKA

2007-11-19 14:38:53 HO Tercüman


 Hasta eşi üfürükçüye götürmek boşanma nedeni

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, hastalanan eşini doktor yerine üfürükçüye götüren kocanın kusurlu olduğuna karar verdi. Yargıtay"ın verdiği bu karar, eşinin hastalığıyla ilgilenmeyen ve doktor yerine üfürükçüye götüren kocalar ile ilgili açılacak boşanma davalarında emsal kabul edilecek.

Konya `da yaşayan R.M. kocasının kendisiyle ilgilenmediğini ve hastalığı süresince doktor yerine üfürükçülere götürüp hastalığının ilerlemesine neden olduğunu iddia ederek boşanma davası açtı. Yerel mahkeme, R.M.`nin boşanma gerekçelerini yetersiz bularak davayı reddetti.

Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi , yerel mahkemenin kararını bozarak emsal bir karara imza attı. Kararda şöyle denildi:

"Davalının, davacı kadının hastalığı ile ilgilenmeyip, tıbbi tedavisini yaptırmayıp bunun yerine üfürükçülere götürüp evde okunmuş su bulundurarak bununla yetindiği, evden dışarı çıkarmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır."

2007-11-19 13:56:51 Star


 Koca katili kadınlardan birine maaş var, diğerine yok

Neşet KARADAĞ /ADANA , (DHA )

 

YARGITAY ’ın, Zonguldak ’ta eşini öldüren Azime Kabasakal ’a, eşinden ölüm aylığının bağlanması gerektiğine karar vermesine karşılık, Adana ’da 1999’da eşini öldüren Celile Tahberer’e ölüm aylığı bağlanamayacağı yönünde karar verildiği ortaya çıktı. Genel Kurulun verdiği iki farklı karar hukukçular arasında tartışma konusu oldu.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu , ‘eşini öldüren kadına ölüm aylığı bağlanamaz’ kararını 2005’de verdi. Kararın muhatabı 52 yaşındaki Celile Tahberer, eşi Alattin ’i devamlı alkol aldığı ve kendi yeğeni ile evlenmek istediği iddiasıyla av tüfeğiyle öldürdü. Adana 3’ncü Ağır Ceza Mahkemesi ’nde yargılanan Tahberer, 2000’de eşini ağır tahrik altında öldürdüğü gerekçesiyle 12 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Tahberer, son savunmasında 30 yıllık eşini öldürdüğü için çok pişman olduğunu söyleyerek, “Devamlı alkol alıyordu. Beni boşayıp yeğenimle evlenecekti. Tüfekle korkutmak istemiştim. Tüfek aniden patladı. Çok pişmanım, vicdan azabı çekiyorum`` dedi.

SSK MAAŞI KESTİ

Tahberer’in cezaevinde hükümlü bulunduğu sırada öldürdüğü eşinden ‘dul maaşı’ banka kartıyla aldığının ortaya çıkması üzerine SSK maaş ödemesini kesti. Ödenen yaklaşık bin YTL ’yi faizleriyle birlikte istedi. Bunun üzerine Tahberer, eşini ‘ağır tahrik altında’ öldürdüğünü gerekçe göstererek Adana 1’nci İş Mahkemesi ’nde karşı dava açtı. Eşinin aylığının yeniden bağlanmasını ve ödenmeyen aylıkların iadesini istedi. İş Mahkemesi davayı reddetti.

Yargıtay 10’uncu Hukuk Dairesi ise, ‘Bir kişi sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakılamaz’ gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozdu . Bozma kararından sonra dosyayı yeniden inceleyen yerel mahkeme, ilk kararında direndi ve gerekçesinde, ‘Bir kişinin kanunlarca suç sayılan adam öldürme eylemi sonucu hak elde etmesi, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesine dayandırılarak savunulamaz’ denildi.

GENEL KURULDAN SON KARAR: RET

Yerel mahkeme ile Yargıtay arasında tartışmaya yol açan dava, Tahberer’in itirazı üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ’na gitti. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını oy çokluğuyla onadı. Gerekçesinde de, ‘Türk Medeni Kanunu ’nun miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacağı’ yönünde görüş belirtildi.

KARARI ÖĞRENEMEDEN ÖLDÜ

Tahberer, aleyhine verilen karar açıklanmadan 21 gün önce göğüs kanserinden hayatını kaybederken, oğlu Tahsin ise karar karşısında şok olduklarını söyledi. Tahsin Tahberer, “Annem cezaevinde yakalandığı kanserden öldü. Babamı öldürdükten sonra 7 kez maaş almıştı. Ağır tahrik sonucu bir olay olmuş. İstemeyerek, bir anlık olay. Bu yüzden bir insan tüm sosyal güvenceden yoksun bırakılır mı? SSK ’nın istediği aylık iadesini benim ödeyecek gücüm yok. Ölen annemin çok az bir mal varlığı var. İsterlerse haczetsinler`` dedi.

İKİ FARKLI KARAR TARTIŞMA YARATTI

Koca katili Celile Tahberer`e öldürdüğü eşinin ‘ölüm aylığı bağlanamaz’ kararı veren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ’nun, bir süre önce Zonguldak ’ta kendisini ve kızını döven eşi Fahrettin ’i ağır tahrik altında öldürdüğü iddiasıyla 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edilen Azime Kabasakal ’a eşinin ölüm aylığının bağlanabileceği yönünde verdiği karar tartışmaya yol açtı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ’nun verdiği farklı kararları değerlendiren bazı hukukçular, cinayetin işleniş nedenine göre (dayak, işkence, öldürmeye kalkışma vb. ağır tahrik nedenlerinden) ‘ölüm aylığı bağlanmasında’ ret ya da kabul kararları verilebileceğini savunurken, bazıları ise, “Kocasını öldüren kadın, eşinin aylığının mirasçısı olmamalı. Hak elde etmesi kanunlara ve hukuka aykırıdır. Dava reddedilmeli`` görüşünü dile getirdi.

2007-11-19 13:23:55 Milliyet


 Ankara Barosu: DTP nin kapatılma davasına karşıyız

 

Ankara Barosu Başkanı Ahsen Coşar , Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DTP hakkında açılan kapatma davasının siyaseten doğru bulmadıklarını ve davaya karşı olduklarını belirterek, PKK ile organik bağı olduğu tespit edilen parti üyeleri hakkında dava açılmasının hukuken daha uygun olacağını vurguladı.

Ankara Barosu Başkanı Coşar yaptığı yazılı açıklamada, DTP `nin kurulduğu günden bu yana terörle arasına sınır koyamadığını ve demokrasi konusunda iyi bir sınav veremediğini ifade ederek, "DTP `nin kapatılması için yargısal sürecin başlatılması her ne kadar davayı açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı `nın taktirinde ise de, bu davanın açılması siyaseten doğru değildir" dedi.

Siyasal yaşamın ve demokrasinin en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından olan ve halkı yetkilendirmenin araçları arasında yer alan siyasi partilerin, yargı yoluyla değil halkın oyuyla kapatılması gerektiğini vurgulayan Coşar , Ankara Barosu yönetimi olarak DTP `nin kapatılması talebiyle açılan davaya karşı olduklarını bildirdi. Coşar , DTP `yi kapatmak yerine, suç ve cezanın kişiselliği ilkesi gereğince, PKK ile organik bağı olduğu tespit edilen parti üyeleri hakkında dava açılmasının hukuken ve siyaseten daha uygun olacağını kaydetti.

ANKA

2007-11-19 15:19:58 8 Sütun


 Sosyal Güvenlik Reformu gecikebilir

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik , sosyal güvenlik tasarısıyla ilgili her türlü eleştiriyi kabul edebileceklerini ancak kendilerini en çok yanlış bilgilendirmenin üzeceğini söyledi. Çelik, yeni düzenlemede kamu çalışanları için aylık bağlama oranının 2015 yılına kadar yüzde 2,5, 2015`den sonra ise yüzde 2 öngörüldüğünü belirterek, "Türkiye `deki mevcut aylık bağlama oranları dünya ortalamasının üzerinde" dedi. Düzenlemenin, yeni bir iptal kararına neden olabileceği değerlendirmelerinin olduğunun hatırlatılması üzerine ise Çelik, "Türkiye , hukuk devletidir. Tabii ki böyle bir süreç yaşar mıyız, yaşamaz mıyız bilemiyorum" dedi.

2007-11-19 02:07:04 Yeni Şafak


 Kazaya yol açan sevgiliye dava açtı

 

Konyalı Lokantaları`nın veliahdı Mustafa Doğanbey `in 7 yıl önce yaptığı trafik kazasında ağır yaralanan kız arkadaşı Melike Peker , açtığı tazminat davasında bir günlük çalışma ücreti olan 500 YTL `nin yıllık toplamının faiziyle ödenmesini talep etti. İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi dosyayı Adli Tıp Kurumu `na gönderdi. Adli Tıp raporunda "Kaza sonrası hastalığı kalmamıştır" denildi. Rapora itiraz eden Melike Peker , "İç kulakta bulunan ve vücudun dengesini düzenleyen kristaller çarpmadan dolayı yer değiştirdi. Baş ağrısı ve baş dönmesini ömrümün sonuna kadar çekeceğim" dedi. 4 yıldır devam eden davada mahkeme, Konyalı Lokantaları`nın veliahdı Mustafa Doğanbey `in kazadaki kusur oranının tespiti için dosyayı bilirkişiye gönderdi.

2007-11-19 02:52:54 Sabah


 `Yeni anayasa` için alternatifler

 

(ANKA) - AKP `nin uzun süredir üzerinde çalıştığı yeni anayasa taslağını kamuoyuna alternatiflerle sunacak. Çalışmaları tamamlanan taslağın Aralık ayında siyasi partiler sivil toplum örgütleri ve üniversiteler ile kamuoyuna açıklaması bekleniyor.

AKP `nin uzun süredir üzerinde çalıştığı yeni anayasa taslağını kamuoyuna alternatiflerle sunacak. AKP ve hükümet kamuoyunun desteğini almak amacıyla tartışmalara neden olan taslağını Barolar Birliği ve TOBB `un hazırladığı taslakla birlikte sunmayı düşünüyor. Çalışmaları tamamlanan taslağın Aralık ayında siyasi partiler sivil toplum örgütleri ve üniversiteler ile kamuoyuna açıklaması bekleniyor.

-BAROLAR BİRLİĞİ `NİN ANAYASA ÖNERİSİ -

AKP `nin Aralık ayında kamuoyuna açıklaması beklenen, `Yeni Anayasa ` taslağına alternatif olarak daha önce Türkiye Barolar Birliği `nin (TBB ), 8 kişilik bilim kurulu tarafından hazırladığı ve 190 maddeden oluşan ve gerekçelerin yer aldığı 400 sayfalık kitabını da alternatif olarak sunmayı düşünüyor.

Türkiye Barolar Birliği `nce, Bilim adamları ve uygulayıcılar tarafından hazırlanan anayasa önerisinin, uzlaşmayı, barışı, huzuru, güveni sağlayacak ve toplumsal beklentilere yanıt verecek bir nitelik taşıyor.

TBB `nin pembe renkte "Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi " başlıklı ve geliştirilmiş gerekçeli yeni metinlerin de yer aldığı kitabında; yargı alanına ayrıntılı düzenlemeler getiriliyor. Öneri paketinde;

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu `nu bir birinden ayırarak "hakim" ve "savcılar" olarak iki kurula bölünüyor. Anayasa Mahkemesi `nin 17 üyeden oluşması öngörülürken, üyelerin ise mahkeme içinden seçilecek kişilerden oluşması benimseniyor. Yargının siyasallaşmasını önleyen bir yapı oluşturuluyor.

Hazırlanan öneri taslağında; Cumhurbaşkanın TBMM `nin 3`te 2`sini tarafından seçilmesi de öngörülüyor.

-TBB `NİN ANAYASA ÖNERİLERİNDE NELER VAR

AKP `nin, kendi hazırladığı `Yeni Anayasa ` ile birlikte kamuoyuna sunacağı, TBB `nin hazırladığı Anayasa Önerileri kitabında yer alan değişikliklerden bazıları şöyle:

Ulusal devlet niteliği etnik çağrışım yapmayan "Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşur" biçiminde benimseniyor. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" kuralı aynı zamanda laiklik ilkesinin de ilk ve temel kurallarından birisi olarak Anayasa `nın değişmez hükümleri arasında yer alıyor.Kadınlar ve erkeklerin eşit temsil ilkesi öngörülürken, bu ilke ile ilgili maddelerde somutlaştırılıyor.

Düşünce ve anlatım özgürlüğü ayrı maddeler olarak düzenleniyor. Din ve ibadet özgürlüğünün sınırları olarak Anayasanın 14. maddesini esas alan yürürlükteki metin yerine, 1961 Anayasasındaki formül tercih ediliyor. Din eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı belirtildikten sonra din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteği ve küçüklerin ise kanuni temsilcilerinin yazılı isteğine bağlı kılınarak 1961 Anayasası hükmü benimseniyor. Laiklik ilkesi tanımının önemli unsurlarını içeren beşinci madde aynen korunuyor. Milletvekillerinin önseçimle belirlenmesi zorunluluk olarak getiriliyor. Ülke seçim barajında üst dilim yüzde 5 olarak belirlenirken, partilere yapılacak devlet yardımına ilişkin barajlar da yüzde 3`e indiriliyor. Türkçenin resmi dil olduğu benimsenirken, resmi dil anlamını, etnik gerçekliği aşan ve Türkçenin herkese anadil olarak empoze edileceği izlenimi uyandıran 9. fıkradaki düzenleme yerine `resmi ve özel kurumlarda eğitim ve öğrenim dili Türkçedir ` temel kuralına yer veriliyor. Seçim dönemi 4yıl, ülke seçim çevresi ve ülke milletvekilliğine olanak sağlanması öngörülüyor. Ant metnine `başka hiçbir devletin Anayasasına sadakat borcu olmadığı` ibaresi ekleniyor. Yasama dokunulmazlığı çağdaş hukuk düzenlerinde görüldüğü biçimde yeniden düzenlenirken, Meclis `e af yetkisi, süre ve ceza miktarına sınırlama getirilmesi öngörülüyor.

2007-11-19 05:27:07 HaberX


 `Sosyal güvenlikte gurbetçilerin emeklilik hakkı kalkmayacak`

 

Sosyal güvenlik tasarısında yanlış bilgilendirmenin kendilerini üzdüğünü söyleyen Çalışma Bakanı Çelik, `Örneğin gurbetçiler istediği zaman prim yatırarak emekli olabilecek` dedi

AA - ANKARA - Sosyal Güvenlik tasarısıyla gurbetçilerin emeklilik hakkının kaldırılacağı şeklinde haberler çıktığını söyleyen Çalışma Bakanı Faruk Çelik , düzenlemede böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Çelik, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Taslağı üzerinde çalışmalar yapmak üzere sosyal taraflarla bir araya geldi. Çelik, tasarıyla ilgili her türlü eleştiriyi kabul edebileceklerini ancak kendilerini en çok yanlış bilgilendirmenin üzeceğini ifade etti.

Bugüne kadar yurtdışına giden işçilerin primlerinin işverenler açısından çok ciddi yük teşkil ettiği ve bunun işverene rekabet açısından ciddi engel oluşturduğu şeklinde birçok değerlendirmeler olduğunu anımsatan Çelik, "Aslında mağdur olan işverenimiz ve çalışan vatandaşımız. Bununla ilgili düzenleme getirdik. Bu düzenlemede, sağlık sigortasıyla ilgili yurtdışına giden işçimizin ve burada kalan çocuklarının sağlık sigortasının güvence altına alacak olan primi işveren yatırmaya devam edecek. Uzun vadeli primle ilgiliyse vatandaşımız istediği zaman primi yatırarak emeklilik hakkını elde edebilecektir" dedi.

`30 yıl sonrasından bahsediyoruz`

Emeklilerin destek primi ödeyerek çalışamayacaklarının da söz konusu edildiğini söyleyen Çelik, SSK emeklilerinden, emekli olduktan sonra ikinci işten elde ettikleri gelirin yüzde 30 primin kesildiğini hatırlatarak, "30 yıl sonra olacak bir uygulamayı sanki sabahleyin başlayacakmış gibi takdim etmemiz de doğru değil. Bunun üzerinde popülist bir yaklaşım ne siyasetçiler tarafından ne sosyal taraflar tarafından yapılmamalı. 30 yıl sonra bir kesenekten bahsediyoruz. Bunun sanki yasa yürürlüğe girdiğinin ertesi günü başlayacakmış gibi medyaya yansıması vatandaşımızda tedirginlik oluşturuyor. Böyle bir durum söz konusu değil" diye konuştu.

`En iyi aylıklar bizde`

Şu anda uygulamada olan emzirme yardımının 6 ay için 50 YTL olduğunu anımsatan Çelik, emzirme yardımını 6 kat artıran bir düzenlemeyi yaparken, bunun emzirme yardımında kesintiye gidiliyor gibi takdim edildiğini kaydetti. Bağ -Kur emeklilerine destek priminin arttığı iddiasının da bulunduğunu belirten Çelik, bunun da doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi. Çelik, şöyle devam etti: "Diğer kurumlardan emekli olup da Bağ -Kur da çalışan yani Bağ -Kur`a tabi bir işyeri açan vatandaş, şu anda yüzde olarak değil, bu sisteme girdiği zaman yani ikinci kez çalışmaya başladığı zaman 68 milyon liralık , 12. basamaktan bir kesenekle karşı karşıya. Ayrıca yine, emekli olduktan sonra çalışan Bağ -Kur`lu vatandaşlarımız 55 milyon ile 120 milyon arasında aylıklarından bir kesenekle karşı karşıyalar. Bu düzenlemeyle norm ve standart birliği getirdik. Aylık bağlama oranlarında bugün kamu çalışanları 25 yıl çalışıyor, bağlama oranı yüzde 3. 25 yıldan sonra ise her yıl için bir puanlık artış ön görülüyor. Yeni düzenlemede, 2015`e kadar yüzde 2.5, 2015`ten sonra ise yüzde 2. Türkiye `deki mevcut aylık bağlama oranları dünya ortalamasının üzerinde."

Taslakta 30 madde olduğunu, ancak bunun 30 ile 35 madde arasında değişme ihtimali olduğunu belirten Çelik, heyetin taslak üzerinde çalışacağını söyledi.

`Reformda her kesimin görüşünü alıyoruz`

Düzenlemenin, yeni bir iptal kararına neden olabileceği değerlendirmelerinin olduğunun hatırlatılması üzerine Çelik, şunları söyledi: "İptal konusu yargı boyutu. Ama iptal ile karşı karşıyayız. Bu iptalin ne içerdiğini de biliyoruz. Bu iptalin norm ve standart birliğine nasıl etki ettiğini de hepimizi biliyoruz. Bu çerçevede, iptal gerekçesi dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler ve çıkarılan beyaz kitap çerçevesinde konular bir bütün olarak ele alındı. Çıkış yolu ortaya kondu. Türkiye , hukuk devletidir. Böyle bir süreç yaşar mıyız, yaşamaz mıyız bilemiyorum. Her kesimin görüşünü de alma çabası içindeyiz."

Çelik, tasarının uygulamaya giriş tarihiyle ilgili henüz taslakta bir metin yer almadığını söyledi. Bunun tartışılacağını, değerlendirileceğini belirten Çelik, "Bu süre, altyapı, ikincil mevzuat ve bilgisayar programlarıyla çalışma süreçlerinin ne getirip ne götüreceğiyle ilgili. Önümüzdeki uygulamaya dönük süreç bir avantaj olarak da değerlendirilecektir. Bu süreç tartışmaların kapandığı anlamına gelmez. Yeni, olumlu, müspet konular tespit edilince, yürürlüğe girinceye kadar da ilave etme imkânını bu süreç içerisinde bulacağız. Bunu ben avantaj olarak görmeyi uygun buluyorum" dedi.

Faruk Çelik , Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu `nun bu tartışmalara dahil edilmesini söyleyenlerin bulunduğunun hatırlatılması üzerine, tüm ilgili kuruluşlara taslağın ulaştığını ve çok önemli ölçüde de görüş ve önerileri alınmış durumda olduğunu söyledi.

2007-11-19 04:53:45 Radikal


 Uzan`dan EPDK Başkanına dava

 

Görev süresi bugün dolan EPDK Başkanı Yusuf Günay"a rekor düzeyde tazminat davası açıldı. Uzan, EPDK Başkanı Yusuf Günay"a New York"ta 300 milyon dolarlık tazminat davası açtı.

Cem Uzan , ÇEAŞ ve KEPEZ el konulma sürecindeki fiillerinden dolayı görev süresi dolan EPDK Başkanı Yusuf Günay "a New York "ta 300 milyon dolarlık tazminat davası açtı. ÇEAŞ ve KEPEZ "e yapılan haksız el koymanın sorumlularından biri olarak gösterilen Yusuf Günay "ın, ÇEAŞ ve KEPEZ "de mağdur olan hissedarlara büyük miktarda tazminat ödemek zorunda kalabileceği ifade ediliyor.

Öte yandan, bu davanın ardından ÇEAŞ ve KEPEZ "e yönelik haksız el koyma operasyonunda dahli bulunan diğer üst düzey bürokratlar ve eski siyasiler hakkında da yurtdışında yeni davalar açılması için hazırlıklar yapıldığı öğrenildi.

Yusuf Günay hakkında açılan bu tazminat davasının ÇEAŞ ve KEPEZ "in iadesi için yürütülen görüşmeleri etkilemeyeceği belirtildi.

ANKA

2007-11-19 14:18:42 Haber7


 Okuluna zorbalık davası açıyor...

 

Diyarbakır `daki Dicle Üniversitesi `nde öğretim görevlisi olan Doç . Dr. Leyla Çolpan `ın görevine, geçtiğimiz yıl bir toplantıya "izinsiz" gittiği gerekçesiyle rektörlük son verdi. Ancak, YÖK kararı bozdu . Çolpan `ın görevine son verildiği dönemde itirazın sonucu beklenmeden yine odası boşaltılmıştı. Odası daha önce bir kez genetik laboratuvarı kurma gerekçesi ile boşaltılan Çolpan `ın görev dönüşünün ardından iade edilen odası bu kez de "metabolizma laboratuvarı kurulacak" denilerek boşaltıldı. Yürütmenin durdurulması için Bölge İdare Mahkemesi `ne başvuran Doç . Dr. Çolpan , sonuç alamazsa "İşyerinde psikolojik şiddet, işyeri zorbalığı" anlamına gelen `mobbing` davası açacak. Mobbing, ilk kez 1984`te İsveç `te Heinz Leymann`ın raporuyla ortaya atıldı. İkna ve inandırma yöntemini uygulamayan ya da kendine güveni olmayan yöneticilerin uyguladığı bir yöntem.

2007-11-19 02:52:54 Sabah


 `Kapatma kararı DTP`ye kaybettiği tabanı kazandırır`

 

Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yönelik siyaset yapan politikacılar arasında, DTP`nin stratejilerine destek veren çıkmıyor. Partinin yanlışları üzerinde durulurken, kapatma davasının bu yanlışları engellemeyeceği uyarısı yapılıyor.

Davanın hem terör örgütünün hem de tabanını gittikçe yitiren DTP `nin işine yarayacağı görüşünün altını çizen Kürt kökenli siyasetçiler, kapatma kararının Türkiye `nin AB sürecini nasıl etkileyeceğinin ve demokratik açılımlara zarar verip vermeyeceğinin de düşünülmesini istiyor. Kapatma davasıyla ilgili değerlendirmeler özetle şöyle:

DTP kendi haline bırakılsa biter

Eski CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan : DTP `ye kapatma davası açılmasını demokratik düzen içinde doğru bulmuyorum. DTP `nin yaptığı yanlışlara karşılık partinin kapatılması çözüm değil. Ama bu sürece DTP `lilerin katkısı olmuştur. Halkın kendilerine verdiği görevleri yerine getirmediler. Yanlış politikalar sergilediler. Dava açılmasaydı ve DTP kendi yanlışları ile baş başa bırakılsaydı parti çok zarar görecekti. Çünkü bölge halkının taleplerini yerine getiremiyor. Ülkenin ve halkın gerçeklerinden uzaklaştılar. Seçimlerde aday tespitinde yanlış yaptılar. Bu açıdan dava DTP `lileri sevindirmiş olabilir. Parti tabanına `bakın bizim siyaset yapmamıza izin vermiyorlar` diyerek kaybettikleri tabanı kazanmaya çalışacaktır.

Kapatma hiç çözüm olmadı

Eski Van Belediye Başkanı Mesut Öztürk : Türkiye `de parti kapatmanın çözüm olmadığını geçmiş tecrübelerden biliyoruz. Sorunu iyi teşhis etmek gerekir. Yaşadığımız sorunların temelinde demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarımızda oturmaması var. Şiddetle bir yere varılamayacağını da herkesin bilmesi lazım. Silahların konuştuğu bir yerde aslında DTP hiçbir şey yapamaz. Türkiye silahları susturacak bir potansiyele sahiptir. Türkiye isterse, PKK bir hafta içinde silahları susturur. Bunun için iktidarın ve kurumların özgüveni olması lazım. Yoksa DTP `yi kapatırsınız, başka bir parti gelir. PKK gider başka bir örgüt gelir.

Suçlamalar afaki

Eski HEP Genel Başkanı Feridun Yazar : DTP `nin kendine göre hataları var; ama bunlar parti kapatmanın gerekçesi olamaz. Suçlamalar afakî. Parti kapatmanın hiçbir işe yaramadığı artık ispatlanmıştır. Türkiye `de problemler demokratik anlayış içerisinde tartışılmadığı ve çözüme kavuşturulmadığı müddetçe kapatmalar devam eder. İnsanların önündeki demokratik yollar kapatılırsa başka yollar ararlar. Bu çoğu zaman şiddeti tetikler. Demokratik kanallar açık olmazsa bu şiddet maalesef devam eder. Partiler kapatılır, deneyimli siyasetçiler saf dışı bırakılır. Deneyimsiz kişiler gelip siyaset yapar ve aynı sorunlar önümüze gelir. DTP `yi PKK `nın siyasi kolu gibi değerlendirmek ve suçlamak adil değil.

Ülke dışarıya mahcup oluyor

DP Diyarbakır İl Başkanı Galip Ensarioğlu : Parti kapatmanın hiçbir faydasının olmadığını Türkiye yaşayarak gördü. DTP çizgisindeki dört parti kapatıldı . Farklı siyasi partiler de kapatıldı . Ne oldu? Yerlerine yenileri açıldı. Bu durum ülkeyi yurtdışında mahcup etmekten başka işe yaramadı . Parti yöneticileri fikirlerini açık ve özgürce açıklamalıdır. Hiç kimse kendi doğrusunu başkasına zorla kabul ettiremez. İnsanlar konuşabilmeli. Konuşulmadığı zaman tehlike doğar. Partilerin kapatılmasında hakem ancak halktır. Cezayı hakim ve savcılar değil, halk verir.

AB yoluna zarar verir

Eski DEHAP milletvekili adayı Cemil Aydoğan : Dava demokrasi adına uygun bir adım değil. Avrupa Birliği `ne giden yola zarar verir. Biz bunu tasvip etmiyoruz. Demokratik çözümler dahilinde kararların alınmasını istiyoruz. DTP `nin Meclis `teki tutumunu da doğru bulmuyorum. Halk tarafından seçilen partinin halkın istediği doğrultuda halka yönelik hizmetler yapması gerekir. Zaten son seçimde Güneydoğu `da halkın AK Parti `ye gösterdiği teveccüh DTP `yi marjinal duruma düşürmüştür.

Şiddet yoksa, kapatılmamalı

Eski ANAP Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit : Parti kapatma sorun çözmüyor. Bugüne kadar kapatılan partiler isim değiştirerek aynı yönetim ve ideolojiyle yeniden açıldı. Partilerin kapatılması demokratik bir ülkeye yakışmaz. Sorunları da bu yöntemle çözemezsiniz. Şiddet olmadığı müddetçe fikri ne olursa olsun partilerin kapatılmaması gerekir.

Yahya Öylek , Mehmet Gökçe , Şeyhmus

Edis ; Van , Diyarbakır , Mardin

2007-11-19 01:47:00 Zaman


 Tan Sağtürk`ün kardeşine ``Ömür boyu hapis cezası`` verildi!

 

Antalya ’da iki yıl önce iş adamı Fikri Şirin ’i kemerle boğarak öldürdükleri iddiasıyla yargılanan balet Tan Sağtürk ’ün kardeşi Han Taygun Sağtürk , Kevser Çiftçi ve Orhan Bıyık ’a "nitelikli insan öldürme" suçundan ömür boyu hapis cezası verildi.

Sanıklar ayrıca, "yağma" suçundan beşer yıl, "kredi kartını kötüye kullanma" suçundan birer yıl 15 gün ve 820 YTL para cezası, kişi hürriyetini yoksun bırakmak suçundan da üçer yıl dört ay hapis cezasına çarptırıldı.

Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi ’nde görülen davanın duruşmasına, Han Taygun Sağtürk , Orhan Bıyık ile cinayeti planladığı ve azmettirdiği öne sürülen Kevser Çiftçi ile avukatlar katıldı. Duruşmayı, öldürülen iş adamının yakınları da izledi. Haklarındaki suçlamaları kabul etmeyen sanıklar, iş adamının kaçırılması ve öldürülmesi konusunda, önceki davalarda da olduğu gibi birbirlerini suçladılar.

Orhan Bıyık , Han Taygun Sağtürk ’ün daha önceki bir duruşmadan önce cezaevindeki nezarethanede kendisine, "Sen suçu üzerine al. Ben, gerekli herşeyi sana sağlarım, yardımcı olurum" dediğini iddia etti.

Bıyık, ayrıca Karadenizli olduğunu, bu şekilde bir cinayeti işlemesinin mümkün olmadığını da savundu .

Olayın azmettiricisi olduğu öne sürülen Kevser Çiftçi de suçsuz olduğunu, helal parayla iki çocuk okuttuğunu ve çocuklarının kendisinin suçsuz olduğuna inandıklarını söyledi. Çiftçi, Sağtürk ’ün olayın oluş biçimine yönelik olarak verdiği ifadede, olay sırasında evde masa ve sandalyenin bulunduğundan söz ettiğini, ancak evinde masa ve sandalye bulunmadığını, yemeklerini yer sofrasında yediğini iddia etti.

Çiftçi, Sağtürk ’ün ilk duruşmalarda susma hakkını kullanarak plan yaptığını, kendilerinin ifadelerini öğrendikten sonra senaryo uydurarak, olayın oluş biçimini kendisine göre anlattığını ileri sürdü.

Sağtürk ise verdiği ifadelerle mahkemeye yardımcı olduğunu, aksi halde olayın çözülmesinin imkansız olacağını, suçsuz olduğunu savundu . Son sözleri sorulan sanıkların suçsuz olduklarını ve beraatlarını istediklerini ifade etmelerinin ardından, mahkeme heyeti karar için ara verdi.

Verilen aranın ardından devam edilen duruşmada sanıklar, "yağma" suçundan beşer yıl, "kredi kartını kötüye kullanma" suçundan birer yıl 15 gün hapis cezası ve 820 YTL para cezası, "kişi hürriyetini yoksun

bırakmak" suçundan üçer yıl dört ay hapis cezası ve "nitelikli insan öldürme" suçundan da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Antalyalı iş adamı Fikri Şirin , 16 Kasım 2005 tarihinde kaybolmuş, cesedi, 2 gün sonra Düzlerçamı beldesinde Kevser Çiftçi ’nin villasındaki fosseptik çukurunda, üzeri betonla kapatılmış olarak bulunmuştu.

2007-11-19 20:20:43 Milliyet


`Çarşı` cinayetinde 3 tutuklama daha

 

Beşiktaş taraftarı Ferdi Aslan`ın silahla vurularak öldürülmesi olayına karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan 3 kişi tutuklandı.

Beşiktaş taraftarı Ferdi Aslan `ın geçen Eylül ayında, Şehit Asım Caddesi `ndeki bir büfenin önünde silahla vurularak öldürülmesi olayına karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan Hazım Erdeniz , Özden Beşkazlıoğlu ve Erkan Pişkin, emniyetteki sorgularının ardından İstanbul Adliyesi `ne sevk edildi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zülfikar Tekirdağ tarafından sorgulanan zanlılar, tutuklama istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi `nde hakim karşısına çıkan Hazım Erdeniz , Özden Beşkazlıoğlu ve Erkan Pişkin, "Adam öldürmeye yardım ve yataklık", suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.

2007-11-19 22:35:32 Haber7 


 Kaz Dağları için Ankara`ya yürüyecekler

 

İaden Yasası `nın doğa tahribatına izin verdiğini belirten çevreciler yasanın iptali istemiyle 27 Kasım `da Ankara `ya yürüyecek.

Türkiye Çevre Platfbrmu`nun (TÜRÇEP ) çağrısıyla 8 ayrı il ve ilçeden Ankara `ya hareket edecek olan çevreciler, 27 Kasım `da Çevre ve Orman Bakanlığı `nın önünde toplarak taleplerini dile getirecek. Eylem için, 23 Kasım günü Artvin , Düzce , Gebze , Çanakkale , Edime, Antakya , Silifke ve Konya `dan yola çıkacak olan çevreciler, 3 yıldır Anayasa Mahkemesi `nin gündeminde olan yasanın "çevre ile doğal değerlere sahip çıkan bir tarzda yeniden hazırlanmasını" isteyecek.

Konuyla ilgili Türkiye Çevre Platformu `ndan yapılan açıklamada, altın arama faaliyetlerine son verilmesi ve bu konuda alınmış mahkeme kararlarına uyulması istendi. Birgün

2007-11-19 10:49:23 Birgün


 Eşine küfür eden eniştesini öldürdü, 15 yıl hapis cezası aldı

İsmail AKDUMAN /SAMSUN , (DHA )

 

SAMSUN `da, eşine küfür ettiği gerekçesiyle eniştesi 39 yaşındaki Faruk Aydemir `i öldüren 31 yaşındaki İbrahim Avcı , tutuklu yargılandığı mahkemece 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Avcı , “Karıma küfür etti. Ben namusumu ve canımı korudum`` dedi.

Cumhuriyet Mahallesi `nde 5 ay önce meydana gelen olayda, İbrahim Avcı ile eniştesi Faruk Aydemir , Bafra İlçesi `nden eğlenmek için Samsun `a geldi. Birlikte alkol alan enişte- kayınbirader, evlerine dönmek için kamyonetle yola çıktı. Ancak Avcı , yolda giderken hayat kadını olan yabancı uyruklu bir kadının yanına gitmek istedi. İddialara göre Aydemir , saatin geç olduğunu belirterek Avcı `ya karşı çıktı. Daha sonra ikili tartışmaya başladı. Bu sırada İbrahim Avcı kamyonetten inen eniştesine ruhsatsız tabancayla 7 kez ateş ederek öldürdü ardından kaçtı. Avcı , olaydan 1 hafta sonra Tokat `ın Erbağ İlçesi `nde yakalanıp tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Samsun 1`inci Ağır Ceza Mahkemesi `nde bugün son kez hakim karşısına çıkan tutuklu sanık İbrahim Avcı , savunmasında “Eniştemle alkol alıp eğlendikten sonra eve dönerken kadın arkadaşıma gitmek istedim. Bu yüzden tartıştık. Tartışma sırasında eniştem bana ve eşime küfür ederek kamyonetten indi. Ben onu bırakıp gitmek için hareketlendim. Ama yine eşime küfür etmeye devam ediyordu. Tabancayı çıkararak kendisine ateş ettim. Ben namusumu ve canımı korudum`` dedi. Mahkeme, ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan sanığı, ‘tahrik altında cinayet işlemek’ suçundan 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırdı.

2007-11-19 14:23:49 Milliyet


 Sanal hakarete net para cezası

 

İnternette yayınlanan bir habere hakaret içeren yorum yazan kişiye 3 bin 500 YTL para cezası verildi. Mahkeme, cezayı Türk Dili Kurumu`nun sözlüğüne dayandırdı

Adıyaman `ın Çelikhan ilçesinde, internette yayınlanan bir habere "hakaret" içeren yorum yazdığı gerekçesiyle bir kişi, 3 bin 500 YTL para cezasına çarptırıldı. Türkücü Mustafa Çiçek , Çelikhan Kaymakamlığı `nın 5 ay önce Şehit Şeyho Şişman Lisesi `nde düzenlediği eğlence programında sahneye çıktı. Program bir internet sitesinde haber olarak yayınlandı. Haberin yayınlandığı web sayfasının yorum köşesinde "gutlas" rumuzuyla Mustafa Çiçek `i hedef olan ve hakaret içeren bir yorum yayınlandı.

BİLGİSAYAR ARAŞTIRILDI

Mustafa Çiçek , yorum yazısında "yavşak" sözcüğüyle kendisine hakaret edildiğini, küçük düşürüldüğünü öne sürerek suç duyurusunda bulundu. Çelikhan Cumhuriyet Başsavcılığı `nın yaptığı soruşturma sonunda, yorum yazısının ilçede lokanta işleten Abdurrahman Büyüktaş `ın bilgisayarından yazıldığı belirlendi ve Abdurrahman Büyüktaş hakkında ceza davası açıldı. Sanık Abdurrahman Büyüktaş , Çelikhan Sulh Ceza Mahkemesi `nde görülen davanın duruşmasındaki ifadesinde, lokantasındaki bilgisayarını zaman zaman arkadaşlarının da kullandığını, yazıyı kendisinin yazmadığını, kimin yazdığını bilmediğini belirtti. Mahkeme, Türk Dil Kurumu internet sitesinde yer alan Genel Türkçe Sözlük içerisinde araştırma yapıp "yavşak" kelimesinin mecaz anlamda "yılışık, geveze kimse" anlamında kullanıldığını, sözcüğün ayrıca "bit yavrusu" anlamına da geldiğini belirledi. Yargılama sonucunda, hakaret suçunu alenen işlediğine karar verilen Abdurrahman Büyüktaş `ın 3 bin 500 YTL ceza ödemesi kararlaştırıldı.

ADIYAMAN

2007-11-19 02:07:04 Yeni Şafak


İzmir`deki Bombacı Tutuklandı
 
Emekli Sandığı binasının tuvaletinde bomba hazırlayan kişi tutuklandı.
 
İzmir `de Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü binasına bomba yerleştirmek istediği iddiasıyla gözaltına alınan 3 kişiden biri tutuklandı.
 
Cuma günü, bombalı saldırı düzenlemek isterken amacına ulaşamadan yakalanan ve yasadışı sol bir örgüt üyesi olduğu iddia edilen zanlı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
 
Olayla ilgili cumartesi günü gözaltına alınan 2 kişiden birinin tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
 
Bir kişi ise serbest bırakıldı.
 
Tutuklanan zanlı, Konak `taki Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü binasının tuvaletinde bomba hazırlamak istemiş, ancak bomba düzeneğinin ateş alması sonucu kaçarken yakalanmıştı.
 
2007-11-19 17:03:26 TRT

 Başkanın masası ve bilgisayarı haczedildi

 

Kırıkkale`nin Balışeyh İlçesi Belediye Başkanı Cehti Pehlivanlı`nın makam masası ve bilgisayarı haczedildi.

Haczin, belediyeden emekli olan bir işçinin talep ettiği emekli maaşını alamadığı için gerçekleştiği kaydedildi.

Başkanın makam masasının haczedildiğini öğrenen Balışeyhliler, ilk defa belediyeye bu şekilde haciz geldiğini ifade ederek, üzüntülerini dile getirdi. Belediyenin kendileri için önemli olduğunu belirten Balışeyhliler, olayın tekrar meydana gelmemesi için dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Belediyenin gelirinin düşük olduğunu ifade eden Belediye Başkanı Pehlivanlı ise, "Haydar P., 1.5 yıl önce belediyeden emekli oldu. Emekli olduktan sonra 65 bin YTL emekli ikramiyesi vermek istedik. Hakkının 70 bin YTL olduğunu söyleyerek teklifimizi geri çevirdi. Biz de bunu kabul etmedik. Ardından bizi mahkemeye verdi" diyerek olayı anlattı.

2007-11-19 21:27:32 Haber7


 Tanık Koruma Kanunu, TBMM`de görüşülecek

Geçen dönem Genel Kurulda görüşülemeyen ve hükümet tarafından yenilenen, tanıkların kimliğinin saklı tutulması ve güvenliğinin sağlanmasına olanak tanıyan "Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ", TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek.

Tasarıya göre, koruma tedbirleri ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı 10 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı 2 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda tanıklık yapanlar yönünden uygulanacak.

İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk ve mağdurlar, mahkemede dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu, ikinci derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içinde olduğu kişiler, tanık koruma kapsamına alınacak.

TANIK KORUMA TEDBİRLERİ

Kimlik ve adres bilgileri kayda alınarak gizli tutulacak ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin, ayrı bir adres tespit edilecek.

Tanık koruma programı kapsamında olan kişiler, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan ya da ses veya görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenilecek.

Tanık koruma programındaki kişilere, fiziki koruma sağlanacak.

Adli sicil, askerlik, vergi, nüfus, diploma, pasaport, sosyal güvenlik gibi belgeler değiştirilecek ve yeniden düzenlenecek.

Koruma altına alınan kişilerin taşınır ve taşınmaz mal varlığıyla ilgili haklarını kullanmasına yönelik tedbirler alınacak.

Geçici olarak geçimini sağlaması amacıyla maddi yardımda bulunulacak; koruma altındaki kişi çalışıyorsa iş yeri ya da iş alanı değiştirilebilecek. Öğrenim görenin devam etmekte olduğu her türlü eğitim ve öğretim kurumunu değiştirmesi sağlanacak. Uluslararası anlaşmalara ve karşılıklılık ilkesine uygun şekilde, geçici olarak başka bir ülkeye yerleştirilebilecek.

Fizyolojik görünümünün estetik cerrahi yoluyla veya estetik cerrahi gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerinin yeniden düzenlenmesi sağlanacak.

KİMLER KARAR VERECEK

Tanık koruma tedbiri kararları, soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı tarafından; kovuşturma evresinde ise mahkemece verilecek. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, tanığın isteminin bulunması koşuluyla cumhuriyet savcısından karar alıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı emriyle de bu tedbirler alınabilecek.

Tanık koruma tedbirleri şu durumlarda kaldırılabilecek:

"Koruma kararı verilmesine neden olan olay hakkında yanlış bilgi vermesi veya bildiği hususları açıklamaması, koruma kararı verilmesine neden olan olay hakkında yalan tanıklık veya iftiradan mahkum olması, önceki kimlik bilgileriyle ilgili kendisinden talep edilen bilgiler hakkında yanlış beyanda bulunması, koruma kararında belirtilen tedbirlere aykırı bir davranış içine girmesi, koruma sebeplerinin ortadan kalkması."

TANIKLARIN DİNLENMESİ

Tanık, olayı hangi sebeple öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olacak.

Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hakim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilecek.

Tanığın dinlenmesi sırasında, ses ve görüntülü aktarma yapılacak.

Tanığın, duruşma salonunda fiziksel görünümünü engelleyecek tarzda mahkemece belirlenecek usule göre dinlenmesine de karar verilebilecek.

Koruma tedbirlerini uygulamak üzere, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünce tanık koruma birimleri kurulacak.

TANIK KORUMA KURULU

Tanıkların kimliğinin saklı tutulması ve güvenliğinin sağlanması konusunda alınacak önlemlere ilişkin, İçişleri Bakanlığında Tanık Koruma Kurulu oluşturulacak.

Tanık koruma programı kapsamında alınan kararlar ve yürütülen işlemler gizli olacak ve gizlilik, tedbir sona erince de devam edecek. Kamu görevlileri ile bu işlemlerde görev alan diğer kişiler, öğrendikleri bilgileri görevleri sona erdikten sonra da açıklayamayacaklar.

Koruma tedbirlerinin yerine getirilmesine ilişkin giderler, İçişleri Bakanlığı bütçesine konulacak örtülü ödenekten karşılanacak.

2007-11-19 10:48:08 Milliyet


  Y A Z A R L A R


 Abdülkadir Özkan      
301 kalkınca demokrasi tamamlanacak mı?

 

AB ısrarla 301. maddenin kaldırılmasını istiyor. Çünkü, 301. maddeyi demokrasinin önündeki en önemli engel gibi algılıyor ve öyle takdim ediyor. Gerçekten böyle mi? 301. madde kaldırılınca demokrasi tüm eksikliklerinden kurtulup tamamlanmış mı olacak?

Geçmişte 141, 142 ve 163. maddeler vardı. Uzun yıllar bu maddeler TCK `dan çıkırtıldığı takdirde düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kalkacağı sanıldı. Halbuki aynı dönemde bir de 159. madde vardı ve ülkemizde yazan ve konuşan herkes istendiği an bu madde kapasamında yargılanabilir ve mahkum edilebilirdi. Sonuçta 141, 142 ve 163. maddeler birlikte kaldırıldı. Sanıldı ki, düşünce ve inanç özgürlüğünün önündeki tüm engeller kalktı. Halbuki hiç de öyle olmadı. Çünkü, bazı düşünceler belli  çevreler tarafından suç sayılmaya devam edildi. Bunun sonucu olarak boşluğu doldurmak üzere hemen bir başka madde devreye sokuldu. Yine insanlar düşüncelerinden dolayı yargılanmaya ve mahkum edilmeye başlandı. Kısacası ülkemizde hep sakıncalı düşünce ve inanç şekli olmaya devam etti. İnsanımız sürekli olarak resmi ideolojinin dayattığı biçimde düşünmye ve inanmaya zorlandı. Zorlandı diyorum çünkü yaşananları başka türlü izah etmek mümkün değil.

Kaldı ki ülkemizde sadece bazı kanun maddeleri ile düşünce ve inanca sınır getirmekle kalınmamış bazı kişi ve kurumların kararları ile birtakım yasaklar icad edilebilmiştir. İşin garip tarafı bazı kişi ve kurumların icad ettiği yasağın kaldırılması için Anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulur hale gelinmiştir.

Bunun en son örneği emekli subayların açıklamaları bile bir genelge ile kendilerine bazı kapıların kapanması sonucunu doğurabilmektedir.

Demek istediğim o ki, bu ülkede demokrasinin olmazsa olmaz şartı düşünce ve inanç hürriyetinin önündeki tek engel 301. madde değildir. Bu sebeple de 301. maddenin kaldırılması ile ülkemizdeki demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlemesini sağlamaya yetmeyecektir.

Bu ülkede tek kural koyucu Türkiye Büyük Millet Meclisi olsa belki meselenin çözümü mümkündür. Ancak, biliyoruz ki tek kanun koyucu TBMMolmakla birlikte kural koyucu sadece Meclis değildir.. Bazı makamlar yayınlayacakları bir tebliğ ile birtakım yasaklar koyabilmektedirler. Konulan bu yasaklar ise sonunda düşünce ya da inanç özgürlüğüne getirilen bir sınırlamaya dönüşebilmektedir.

Bu bakımdan sürekli olarak sanki ülkemizde sistemin normal seyrinde işlemeyişinin tek sebebi 301. madde gibi gösterilmesi gerçeği yansıtmıyor. TCK `daki sadece 301. maddeyi değil benzer tüm maddeleri iptal etmiş bile olsanız bu ülkede bazıları asli vatandaş, çoğunluk ise gerektiğinde vatandaş sayılmaya devam ettiği sürece sonuç değişmeyecektir.

Çözüm nedir peki?

Bazı kurumlar ve kişiler yetkileri olmadığı halde birtakım yasaklar koyamayacak, koyacak olurlarsa sıradan vatandaşlar gibi hesap sorulabilecek bir konuma çekilmeden/çekilemeden birtakım kanun maddeleri ile uğraşıp durmanın anlamı yoktur. Kaldı ki mevcut kanunlar bile kişiden kişiye değişen sonuçlar doğurabilmektedir. Söz gelimi bir yazar için açılan dava berat ile sonuçlanabilirken, bir başkası için cezaevinin yolunu açabilmektedir. Bu sonuçların alınmasında da bazı iç ve dış çevrelerin baskılarının rolü olabilmektedir.

Bazı kurumların başında bulunanlar yaptıkları bir yanlış sebebiyle hesaba çekilebilirken, bazı kurumların başında bulunanların yaptıkları yanlış, ihmal ve beceriksizlik sorgulanamamakta, sorgulanmaya kalkıldığında hemen sorguculara hadleri bildirilivermektedir.

Bu bakımdan demokrasinin önündeki tek engel olarak TCK `nın bazı maddelerini göstermek, özellikle de 301. maddeyi günah keçisine çevirmek gerçeği kamuoyundan gizlemekten öte gitmez. Çünkü bu ülkede bazı çevreler kesinlikle tam demokrasiden yana değildirler. Onlar sınırlı bir demokrasi istiyorlar. Bu çevreler hizaya sokulamadığı sürece tüm söylenen ve yapılanlar kangren olmuş yaranın pansuman ile tedaviye çalışılmasından ibaret kalacaktır.

2007-11-19 01:57:54 Milli Gazete


Ahmet Türk`ü kim tehdit etti?

 

DTP Meclis Grup Başkanı Ahmet Türk`ü telefonda arayan kişi, "Öğretmenim sorunlarımızı anlatmak istiyorum.." diyordu. Türk, evinde randevu verdi. Türk`ün evine gelen yabancı koltuğa oturunca tavrı birden değişti. Ve de...

FATİH ÇEKİRGE `nin yazısı

 

Eve gelen yabancı tehdit etmiş

SÖZ vermiştim. Genel Başkanlığı sırasında yazmayacaktım.

Ama şimdi durum değişti. DTP üzerine kopan fırtına kapatma davasına kadar geldi...

Bu yüzden yazıyorum:

Ahmet Türk , "Çok ciddi tehdit alıyoruz" diyerek anlattı:

"Bir gün evdeyim. Bir telefon geldi. Karşıdaki ses ’Mardin ’den geliyorum’ dedi.

Öğretmen olduğunu ve bazı sorunları için benimle görüşmek istediğini söyledi.

Hafta sonu olduğu için ’Evdeyim, partide görüşemeyiz, buyurun gelin’ dedim.

Telefonu kapattıktan 5 dakika sonra kapı çaldı. İçeri girdi. Koltuklara oturduk.

Elindeki deri küçük el çantasını sehpaya koydu ve şöyle dedi:

’Neden Türkiye ’yi bu hale getiriyorsunuz. Bu yaptığınız iş mi? Geriyorsunuz...

Memleketi bölmek mi istiyorsunuz?’ Giderek eleştiri dozu arttı. Kendisine ’Kişisel sorununuz için geldiniz, ne söyleyeceksiniz’ dedim.

’Boşver onu’ dedi. ’Siz kimsiniz’ diye sordum. ’Söylersem üzülürsün’ dedi.

Eli çantaya doğru gider gibi oluyordu. Sonra kalktı gitti. Arkasından baktım. Beyaz bir arabada iki kişi daha bekliyordu. Bindi gitti..."

Bu esrarengiz olayı şunun için aktarıyorum...

DTP belli ki kendi içinde sorunlar yaşıyor. PKK partinin kapatılmasını, gerilimin artmasını istiyor. Bu yüzden Ahmet Türk ’ün yerine terörist Öcalan ’a, "halk önderi" diyen bir genel başkan geldi.

Güneydoğu ’dan Kuzey Irak `a kadar savaşı, gerilimi yaymak isteyen bir oyun olduğu açık. Diyarbakır ’dan Erbil ’e uzanan bu coğrafyada Türkleri "Kürt düşmanı" gibi göstermeye çalışan bir tuzak bu...

Suikastların, bombalı eylemlerin, alçakça baskınların uluslararası çapta sürdüğü bu tuzaktan ancak birbirimizi dinleyerek kurtulabiliriz...

Yabancı ziyaretçiye gelince... Devlet mutlaka bunun izini bulmalı...

Hürriyet

2007-11-19 11:18:33 Cafe Siyaset


 BUMİN DOĞRUSÖZ      
İbraz etmemeye ceza bolluğu

 

Ticari defterleri çalınma gibi rızaları dışında veya yangın, sel, deprem vb. bir afet sebebiyle elinden çıkanların, olayın gerçekleştiği tarihten itibaren kanıtlayıcı belgelerle birlikte 15 gün içerisinde yetkili Ticaret Mahkemesi `ne başvurarak zayi belgesi almaları gerekmektedir. Ancak uygulamada "zayi olma hali"nin sıkça kötüye kullanılması karşısında mahkemeler, bu belgeyi kolay kolay vermemektedir. Muhasebecinin arabasından çalındı, araba ile birlikte yandı, dolabın arkasındaki su borusu patladı veya oradaki prizden yangın çıkınca dolaptakiler yandı, defterleri yazmak için eve götürürken vapurda çalındı gibi gerekçeleri, artık mahkemeler kabul etmiyorlar.

Defter ve belgelerin kaybında zayi belgesinin alınmamış veya alınamamış olunması halinde, çeşitli kurumların inceleme elemanlarınca ibraz istendiğinde ve dolayısıyla ibraz edememe durumunda, ibraz etmeme suçu oluşmaktadır. Bu suç, genel bir düzenlemeye tabi tutulmamış, her kurum kendi kanunda bu suç için bir ceza öngörmüştür.

Vergide ibraz etmeme

Defter ve belgelerin vergi inceleme elemanına ibraz edilmemesi, Vergi Usul Kanunu `nun hürriyeti bağlayıcı ceza ile yaptırıma bağladığı fillerden birisidir. Anılan Kanun`un 359/a maddesine göre bu fiilin yaptırımı 6 ay ila 3 yıl arası hapistir. Hakim, bu cezayı erteleyebilir veya paraya çevirebilir. Paraya çevrilmede ölçüt, her bir gün için, sanayi sektöründe suç tarihinde uygulanan asgari ücretin yarısıdır. Yani bu gün bir mükellef inceleme elemanınca usulünce istenmesine rağmen defter ve belgelerini süresinde ibraz etmezse (hakimin 1/6 oranındaki takdiri indirim yetkisini kullandığını da düşünürsek) 5 ay (150 gün) hapis ile cezalandırılabilir. Hakim bu cezayı (150 x 585/2 =) 43.875 YTL para cezasına ancak ceza paraya çevrilirse, erteleme yoluna gidemez.

Sosyal sigortalarda ibraz

Defter ve belgeleri sadece vergi inceleme elamanları istemez. Sosyal Sigortalar Kurumu müfettişleri de isteyebilir. Müfettişlerce yapılan ibraz talebinin süresinde karşılanmaması halinde uygulanacak yaptırım 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu `nun 140. maddesinde idari para cezası olarak düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre defter ve/veya belgeleri ibraz etmeyenler, bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü iseler aylık asgari ücretin 12 katı, diğer defterleri tutmakla yükümlü iseler aylık asgari ücretin altı katı, defter tutmakla yükümlü değillerse aylık asgari ücretin üç katı tutarında idari para cezası ile cezalandırılırlar. Yani söz konusu fiilin bu gün işlenmesi halinde cezası, bu kanuna ve duruma göre 7.020 YTL ile 1.755 YTL arasında idari para cezası olarak karşımıza çıkmaktadır. 1.1.2008"de yürürlüğe girecek yeni Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da ceza, aynı yöndedir (5510 sayılı Kanun md.102/e).

Sermaye piyasasında ibraz

Aynı fiil Sermaye Piyasası Kanunu `nda da suç olarak düzenlenmiştir. Bu Kanun`un 47/B maddesinde, Sermaye Piyasası Kurulu `na veya Kurulca görevlendirileceklere defter ve belgelerini ibraz etmeyenlere, bunları saklayanlara veya yok edenlere bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 8.000 YTL "den 20.000 YTL "ye kadar ağır para cezası verilmesi öngörülmüştür.

Ticaret hukukunda ibraz

Yeni Ticaret Kanunu Tasarısı "da defter veya belgeleri ibraz etmemeyi suç kapsamına almıştır. Kısa sürede yasalaşması gereken Tasarı`nın 562. maddesinde, şirketi denetlemeye yetkili bakanlık görevlilerine şirketin defter, belge ve bilgilerin sunulmaması veya bunların görev yapmalarının engellenmesi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile yaptırımlanan bir suç olarak düzenlenmektedir. Alt sınır altı aydan kısa olduğu için Mahkemeler bu cezayı da paraya çevirecektir. Ancak burada paraya çevirme ölçütü, Vergi Usul Kanunu `nda öngörülenden farklı olarak, her bir gün için 20 YTL olacaktır. Benzeri suç ve ceza hükümlerine, tarasak, başka kanunlarda da rastlayabiliriz. Biz sadece en önemlilerini aktardık.

Her alanda ayrı ceza

Diyelimki defterleriniz zayi oldu ve mevzuatı bilmediğinizden zayi belgesi almadınız. Sonra da sırasıyla dört kurumda sizden defterlerinizin ibrazını istedi. Yandınız demektir. Dört ayrı dava, dört ayrı ceza. Cezalara bakarak suçları önem sırasına dizersek bu konuda en önemli olarak görülen suç Sermaye Piyasası alanındaki ibraz etmeme, daha az önemlisi vergi inceleme elemanına ibraz etmeme daha da az önemlisi Ticaret Kanunu tasarısına göre ibraz etmeme ve en önemsizi de SSK "ya ibraz etmemedir. Çünkü sosyal sigortalar hukukundaki yaptırım, sadece idari para cezasıdır. Demekki borsa hazineden , hazine ticari piyasaların düzeninden, ticari piyasaların düzeni SSK "dan daha önemlidir.

Ceza adaleti ve politikası açısından tutarlılık içermeyen bu hükümler kaldırılarak konunun belli kamu inceleme elemanlarına ibraz etmeme suçu olarak ceza kanununda yer alması gerekir. Aksi halde defter ve belgelerini zayi etmiş bir kişiye, zayi etmeden kaynaklanan aynı eylem dolayısıyla her hukuk dalında ayrıca ceza verilmesi sonucu doğmaktadır ki, bu sonuç ceza hukukunun genel ilkelerine de aykırıdır.

2007-11-19 02:10:05 Referans


 Hasan Hüseyin Evin      
Devlet, hukuk ve sınıflar

 

Sınıflı toplumlarda devlet; egemen sınıfın diğer sınıf ve toplumsal katmanlar üzerindeki baskı aracıdır. Devlet, egemenliğini düzenlediği yasalar, güvenlik güçleri, adli ve idari örgütlenmesi eliyle kullanır. Yasalar hukuka uygun olduğu, herkese eşit olarak uygulandığı, idari kurumlar, güvenlik güçleri ve yargı kurumları uygulamalarında herkese eşit davrandığı ve hukuka uygun tutum aldığı ölçüde demokrasinin varlığından söz edilebilir. Bu durumda bile demokrasi iktidarı elinde bulunduran sınıfın adıyla anılır. Burjuva demokrasisi veya halk demokrasisi vb. Demokrasinin olmazsa olmazlarını oluşturan hak ve özgürlüklerden en önemlileri de yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, silahsız ve saldırısız toplanma ve gösteri özgürlüğü gibi hak ve özgürlüklerdir. Demokratik bir sistemde bu hak ve özgürlükler yasalarda mutlaka yer aldığı gibi, uygulanabilirliği ve kullanımı da güvenceye alınmalıdır.

Son dönemde ülkemizde yaşananları bu kurallar ve gereklilikler ışığında değerlendirdiğimizde ülkemizde bir demokrasinin varlığından söz edebilmenin olanaklı olmadığını görüyoruz. Neden mi?

Anayasal-demokratik örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını kullanan haberleşme işkolunda çalışan işçiler, uyuşmazlık nedeniyle sendikanın kararı ile greve gittiler.

Yasalara göre grev süresince bu işçilerin yaptıkları işlerin başka işçilere yaptırılması mümkün olmadığı halde işveren bu işleri başka işçilere yaptırdı. Grevdeki işçiler haklı olarak bu uygulamayı engellemeye yöneldiler. Ancak karşılarında polisi buldular. Sendika yöneticileri kelepçelenerek gözaltına alındılar. Yetmedi, valiler ve idari makamlar grevdeki işçilerin bir kısmının grev dışına çıkarılmasına karar verdiler, bu işçileri zorla çalıştırdılar.

Grevci işçiler sabotaj yapmakla suçlandılar, gözaltına alındılar, tutuklandılar.

Greve destek bildirileri dağıtan Haber-Sen İzmir Şube yöneticileri keyfi olarak gözaltına alındılar. Oysa bildiri dağıtımı ifade özgürlüğünün kullanımıdır ve izne tabi değildir.

Haber-İş İzmir Şube Başkanı ve temsilci hakkında Telekom İzmir İl Müdürlüğü “Kamu Malına Zarar Vermek” ve “Haberleşmenin Engellenmesi” suçlarına azmettirmek suçlamalarıyla suç duyurusunda bulundu.

Nihayet hukuka uygun tutum alan bir savcı “Kovuşturmaya Yer Olmadığına” karar verdi. Tutuklama kararlarının verildiği yerlerde de aynı yasalar uygulanmasına rağmen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması yoluyla delil elde edildiği iddia edildi ve kitabına uydurmak için işçiler “Yasadışı Örgüte Üye Olma” suçuyla suçlandılar.

Çünkü Ceza Muhakemesi Kanunu ’na göre “iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” yoluyla delil elde etmek ancak bu şekilde mümkün olacaktı. Kaldı ki işçiler aleyhine bir delilin de olmadığı ifade edilmektedir.

Yasal bir grevin devamı sırasında (grev sırasında oluşan arızaların onarılmasının mümkün olmaması nedeniyle) kamu malının zarar görmesi ve haberleşmenin kesintiye uğraması doğal olduğundan işçilerin ve sendikacıların bu suçlarla suçlanması mümkün değildir. Çünkü bir hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebidir. Bu durumda eylem yasada tanımlanan suç tipine uysa bile hukuka uygun olduğundan suç oluşmaz. Grev haklarını kullanan işçilerin siyasi faaliyette bulunan partilerin vb. egemen sınıfın çıkarlarına aykırı düştükçe suçlu ilan edilmeleri, Türkiye ’de demokrasinin kurulması için daha çok mücadele edilmesi gerektiğini gösteriyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler demokratik bir halk iktidarını kuruncaya kadar bu sorunlarla mücadeleye devam edecektir.

2007-11-19 12:47:57 Evrensel


 Emin Pazarcı      
Suç işleme imtiyazı

 

Herhalde dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine tutarsız aydınlar yoktur. Yargı DTP `nin kapatılması için harekete geçti, hep birlikte ayağa kalktılar:

- Olmaz, olamaz, siyasi partilerin kapatılmasına karşıyız. Demokrasilerde siyasi partiler kapatılamaz... Kural olarak doğru.

Demokrasilerde siyasi partiler kapatılmaz. Ancak, demokrasilerde siyasi partiler siyaset yaparlar. Suç örgütlerine destek vermezler. Ülkenin dibine dinamit yerleştirmeye çalışmazlar. Terörist örgütlerle kol kola girmezler. Bunları yaparlarsa, siyasi parti olmaktan çıkıp, suç örgütü haline gelirler.

Dünyanın her yerinde de suç örgütlerinin kapısına kilit vurulur. Sadece bizim ülkemizde değil!

* * *

Süslü laflar etmeden önce üzerinde durulması gereken çok önemli noktalar var:

Türk yargısı, Abdullah Öcalan `la ilgili kararını vermiş. Adamı, terör suçundan ömür boyu hapse mahkum etmiş. Şimdi soruyorum: - Buna rağmen, Apo `dan "halk önderi" diye söz etmek ve ona övgüler düzmek suç mu değil mi?

Suçsa, elbette gereği yapılacak. Bir başka soru daha:

- Silahlı bir grup, sizin vatandaşınızı kurşuna diziyor, polisleriniz ve askerlerinize pusular kuruyor. Birileri de kalkıp, onlara övgüler düzüyor. Yasal mı bu?

Yasal değilse, doğal olarak yargı harekete geçecek. Soruları çoğaltmak mümkün:

- Bir hukuk devletinde bölücülük suçsa, bir siyasi parti mitinginde o ülkeyi bölmeye yönelik bayraklar ve pankartlar açılır mı? O siyasi partinin elemanları ülkenin bölünmesine yönelik açıklamalar yapabilir mi? O ülke gerçekten hukuk devletiyse imkan yok olmaz.

* * *

Düşünsenize, bir ülkede hukuk kuralları her gün paspas gibi çiğnenecek. Yasalarla alay edilecek. Dokunulmazlık zırhına bürünen bazı insanlar, hiçbir kanun ve kural tanımayacak. O ülkedeki yasaları korumakla görevli birimler de kıllarını kıpırdatmayacaklar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranacaklar.

İstenen bu mu acaba? Eğer istenen buysa, asıl o zaman demokrasiden söz edilemez. O ülke, bırakın demokratik olmayı, aşiret devleti bile olamaz!

Kağıt üzerinde kalsın diye kanun çıkarılmaz. Kanunlar varsa uygulanır! O ülkenin aydınları da hukukun üstünlüğünden yana tavır alırlar. Çağdaş ülkelerde ve demokrasilerde bunun aksi düşünülemez.

* * *

Ne yapmalıydı yargı? "Kanunları boş ver" tavrı içine mi girmeliydi: - Onlar diledikleri gibi davransınlar, biz de görmezlikten gelelim. Yasaları da onlar için askıya alalım...

Bu mu istenen? O durumda gariban vatandaşın suçu ne? Vatandaş basit bir suç işlediği zaman neden yakasına yapışıyorsunuz? Bu ülkede madem suç işleme özgürlüğünden söz ediliyor... Kaldırın yasaları, herkes dilediği gibi davransın!

* * *

Kimse kusura bakmasın, ama... Maalesef, Türkiye `de son günlerde "suç işleme imtiyazı" savunuluyor. Hem de bu çağ dışı uygulama "demokrasi" adına yapılıyor. Bu garip tutuma da birtakım akıl almaz gerekçeler uyduruluyor.

Neymiş, öyle olursa şöyle yada böyle olurmuş... Şöyle veya böyle olsa ne fark eder? Bunun için hukukun ayaklar altına alınması mı gerekir? Şartlar neyi gösteriyorsa, hukuk çerçevesinde onun da gereği yapılır. Aksi halde hukuk değil, aşiret devleti olursunuz... Asıl o durumda demokrasinin "d"sinden bile söz edilemez!

2007-11-19 02:14:53 Bugün


 Eser KARAKAŞ      
Cumhuriyet, çağdaşlık, Tolon Paşa, Yargıtay

 

Cumhuriyet "in artık eski, evrensel demokrasi ve hukuk devleti kavramlarına mesafeli tavrını sürdürmesi olanaksız.

Cumhuriyet "in bu eski, köhnemiş yapısını sürdürme olanaksızlığının önemli bir nedeni de bu yapının sözde elitlerinin çağdaş anlamda elit olamamaları.

Çağdaşlık sadece belirli ritüellerden oluşan bir süreç olmamalı; çağdaşlık insanlığı, insan onurunu geliştiren süreç ve olgulara sahiplenme demek.

Bu çağdaşlık kavramının en başında da batı standartlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve içtihadı düzeyinde ifade özgürlüğüne sahiplenme var.

***

Pazar günü star gazetesinde E.Orgeneral Hurşit Tolon "un "Emekli paşalara "sus" genelgesi " haber başlığı altında ilginç bir demeci var.

İfade özgürlüğünün Anayasa ile güvence altına alındığını ve kimsenin buna aykırı keyfiyet içerisinde tutum sergileyemeyeceğini ifade eden Tolon Paşa , demecine şöyle devam ediyor: "Devletin yüksek menfaatlerine zarar vermeyecek, ülkenin kurumları arasında çatışmaya neden olmayacak şekilde herkes düşüncelerini ifade edebilir".

İfade özgürlüğü konusuna giren Tolon Paşa "nın ifade özgürlüğünü sınırlama kriterleri doğrusu çok yeni, ilginç ve yaratıcı.

İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi , AİHM içtihadı ve Anayasa "da çok net tanımlanmış bir konu; sınırları da yine başta AİHM olmak üzere yüksek yargı tarafından şiddete övgü, şiddete çağrı olarak tanımlanmış.

Sayın Tolon Paşa "nın "devletin yüksek menfaatleri ve kurumlar arasında çatışma" gerekçeli ifade özgürlüğü sınırlandırma kriterlerine çağdaş dünyada yer yok.

Tolon Paşa "nın çağdaşlık ülküsüyle anlaşılan gerçek çağdaş dünyanın "çağdaşlık vizyonu" pek örtüşen kavramlar değil.

***

Aynı Pazar günü (18 Kasım ) Radikal İki "de Kazan Adliyesi yargıcı Sayın Kemal Şahin "Yargıcın tarafsızlığı" başlıklı yazısında Yargıtay Başkanı Sayın Osman Arslan "ın bir konuşmadan bir alıntı yapıyor.

Yargıtay Başkanı Sayın Osman Arslan , "hakimlerin tarafsız olması gerektiğini ama Türkiye Cumhuriyeti "nin yaşatılmasından, bayraktan yana taraf olmalarının gerektiğini" söylemektedir.

İlk okuyuşta bir ülkenin hukuk adamlarının Cumhuriyet "ten, bayraktan yana taraf olmalarından daha doğal bir konu olamaz diye düşünüyorsunuz.

Ama, konuyu biraz deştiğinizde, neden Yargıtay Başkanı"nın "hukuktan yana taraf olmalıyız" demediği sorusu aklınıza takılıyor zira hedef çağdaşlık ise, Cumhuriyet "i çağdaş kılacak en önemli kurum hukuk ve Cumhuriyet "e esas bağlılık "ay yıldızlı bayrağa sahip çıkma (O.Arslan )" sloganı değil, "hukuka sahip çıkma, hukuku yüceltme" olmalı diye düşünüyorsunuz.

***

Çağdaşlığın özü herhalde hukuku çağdaş yorumuyla benimsemek demek.

Cumhuriyet , bayrak, kurumlar, devletin yüksek menfaati gibi konuları çağdaş hukukun önüne geçirdiğiniz zaman Cumhuriyet "e, bayrağa, kurumlara ve devletin yüksek menfaatlerine büyük zarar verirsiniz.

Çağdaş hukuk anlayışını içine sindiremeyen Cumhuriyet sözde elitlerinin Cumhuriyet "e, demokrasiye, hukuk devletine verdikleri zarar gibi.

2007-11-19 00:57:50 Star


 

 

Canım Babam Hasan ÖZDERIN 'in Aziz Hatırasına,

( 13 Aralık 2004 - Söz Eylemini Yitirdi...)

 

OZDERIN, M.

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages