05 OCAK 2009 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

7 views
Skip to first unread message

Metin OZDERIN

unread,
Jan 5, 2009, 12:20:01 PM1/5/09
to OZDERIN AVUKATLIK BUROSU, [ O Z D E R I N ]
 

05 OCAK 2009 PAZARTESI GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI

OZDERIN

Tunalı Hilmi Caddesi 98/21 Kavaklıdere ANKARA

T:+90 312 4280313 (PBX)      M:+ 90 533 5445522

www.metinozderin.av.trbi...@metinozderin.av.tr

 

 

 

 

 

 Resmi Gazete’de Bugün

  

 5 Ocak 2009 Tarihli ve 27101 Sayılı Resmî Gazete                                                      MEVZUAT
 
YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

 

YÖNETMELİK

—   Marmara Üniversitesi Doğal Afetler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği

 

TEBLİĞLER

—   İşkolu Tespit Kararı (No: 2008/89)

—   İşkolu Tespit Kararı (No: 2008/90)
 


-ANKARA BAROSU`NDAN GAZZE SALDIRISINA KINAMA

ANKARA(ANKA) – Ankara Barosu, İsrail`in Gazze`ye yönelik saldırısını kınayarak, saldırının uluslar arası hukuk ilkelerine aykırı olduğu kadar, dünya barışına yönelik ağır bir darbe olduğunu kaydetti.


Ankara Barosu Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, uluslar arası ilişkilerde ve uluslar arası hukukta asıl olanın, devletlerin egemenliği, devletlerin egemenlik haklarına saygı, ulusların kardeşliği, küresel düzeyde barışın sağlanması ve kesintisiz olarak sürdürülmesi olduğu vurgulandı.


Bu nedenlerle, İsrail`in Gazze`ye yönelik saldırısının uluslar arası hukuk ilkelerine aykırı olduğu kadar, dünya barışına yönelik son derece ağır bir darbe olduğunun altı çizilen açıklamada şöyle denildi:


`Çocuklar da dahil olmak üzere sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden olan ve hem ahlaken ve hem de hukuken kabul edilebilir hiçbir nedene dayanmayan bu haksız ve adaletsiz saldırıyı şiddetle kınar, İsrail Hükümetini insan haklarına, barışa, insan yaşamına ve diğer ülkelerin egemenlik haklarına saygılı olmaya davet ederiz.` (ANKA)


(AS/BÜN)

 


 

 Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine atanan Recep Kömürcü yemin etti
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine atanan Recep Kömürcü yemin ederek görevine başladı.


Anayasa Mahkemesi`nde düzenlenen tören, Anayasa Mahkemesi Haşim Kılıç`ın konuşmasıyla başladı. Kılıç`ın konuşmasının ardından Recep Kömürcü yemin ederek görevine başladı. Kılıç, konuşmasının sonunda yeni yıl dileği olarak, çocukların bombalandığı bir dünya değil barış içinde bir dünya dileğinde bulundu.


Kömürcü`nün yemin etmesi sırasında ayağa kalkma karmaşası yaşandı. Kömürcü yemin ederken Anayasa Mahkemesi üyeleri ayağa kalkarken protokol üyeleri oturdu. Program sonrasında bir soru üzerine Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yemin esnasında herkesin ayağa kalkması gerektiğini, o anda bir karmaşa yaşandığını belirtti.


Tören sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Başkan Haşim Kılıç`ın odasına çıktılar. Gül ve Erdoğan, burada bir süre kaldıktan sonra mahkemeden ayrıldılar.


RECEP KÖMÜRCÜ`NÜN ÖZGEÇMİŞİ


1955 İskilip doğumlu olan Recep Kömürcü, ilk, orta ve liseyi İskilip`te bitirdikten sonra 1972-76 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nde okudu. Mezuniyetinden sonra hakim adayı olarak stajını Çorum`da yaptı. Daha sonra Birecik, Kargı ve Kadirli`de çalıştı.


1992`de Ankara`ya atanarak Sulh Hukuk ve Asliye Hukuk Hakimlikleri ile Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2003 yılında Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Üyesi oldu. 2006`da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu`na aday gösterilen üç hakim arasına girdi. 4 Aralık 2008 tarihinde ise aday gösterilen üç kişi arasından Anayasa Mahkemesi Yedek Üyeliği`ne seçildi.


Yemin törenine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Cemil Çiçek, Hayati Yazıcı, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar ve yargı organı üyeleri katıldı.


Kömürcü bir süre önce emekli olan Ali Güzel`in yerine 4 Aralık tarihinde Cumhurbaşkanı Gül tarafından Yargıtay Genel Kurulu tarafından seçilen üç aday arasından atandı. (CİHAN)


2008-12-29 CİHAN


 Doktor, hatasından kaynaklanan tazminatı ödeyecek
 

Yargıtay, doktor hatası nedeniyle idarenin hastalara ödediği tazminat cezalarının doktordan tahsil edilmesine karar verdi.


Bursa`da yaşayan Ercan Ö. adlı hasta, Bursa Devlet Hastanesi`nde doktor Nedim T. ve Ali Muhsin S. tarafından ameliyat edildi. Ercan Ö. ameliyat sonrası ağrılarının tekrarlaması üzerine Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi`nde ikinci ve üçüncü kez ameliyat edildi.


İlk ameliyatın özensiz yapılması nedeniyle sinir basılarının giderilmesi için ikinci kez, daha sonra ise karın bölgesinde kalan alet parçasının çıkarılması için üçüncü kez ameliyat olduğunu iddia eden Ercan Ö, Sağlık Bakanlığı aleyhine İdare Mahkemesi`nde tazminat davası açtı.


İdare Mahkemesi davayı kabul ederek, Sağlık Bakanlığının Ercan Ö`ye tazminat ödemesine hükmetti.


Hazine, Ercan Ö`ye ödenen tazminatın, ameliyatı gerçekleştiren doktorlardan tahsili için Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`nde rücuen tazminat istemiyle dava açtı.


Yerel mahkeme, rücuen tazminat davasını reddetti.Hazine avukatının kararı temyiz etmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.


Daire, davalı doktorlarca yapılan ilk ameliyatın özensiz yapıldığı için idarenin tazminat ödemek zorunda kaldığına işaret ederek, yerel mahkemece davalı doktorların sorumlu oldukları gözetilerek, zarar kapsamının belirlenerek, karar verilmesine hükmetti.


Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin ilk kararında direnmesi halinde dava dosyası Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda görüşülecek.


2009-01-05 Sabah
 


 Diş hekimlerine ayrı muayenehane şartı
Danıştay 10. Dairesi, diş hekimlerinin, ikamet ettikleri evlerinin bir bölümünü muayenehane olarak kullanmayacaklarına karar verdi.
 
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, ikamet ettiği evinin bir bölümünü muayenehane olarak kullanmak isteyen bir diş hekiminin, evine kurduğu muayenehanesine uygunluk belgesi verilmesi istemiyle yaptığı başvuru reddedildi.


Diş hekimi, bu işlemin iptali istemiyle İstanbul 2. İdare Mahkemesinde dava açtı. Mahkeme, ``1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun`da ve Ağız ve Diş Sağlığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelikte, diş tabiplerinin, evlerinin bir bölümünü muayenehane olarak kullanmalarına engel bir düzenleme bulunmadığı, davacının evinin aynı zamanda bir bölümünü muayenehane olarak kullanabilmesi için gerekli tıbbi, teknik ve fiziki şartlara uygunluğu yönünden inceleme ve araştırma yapılmadan isteminin uygun olmadığı nedenine dayanılarak, davacının açmak istediği muayenehaneye uygunluk belgesi verilmemesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı`` gerekçesiyle işlemin iptaline karar verdi.


Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasının istenmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 10. Dairesi, İstanbul 2. İdare Mahkemesi kararını oy birliğiyle bozdu.


Dairenin kararında, 1219 sayılı Kanun`da, hekimler ile diş hekimlerinin görev, yetki ve sorumlulukları dikkate alınarak, tabi olacakları kuralların ayrı ayrı düzenlendiği belirtildi. Kararda, Kanun`da tabipler için öngörülen kuralların, kıyas yoluyla diş tabiplerine de uygulanmasının mümkün olmadığı vurgulandı.


Kanun`un, tabiplerle ilgili düzenleme getiren 5. maddesinde, tabiplerin özel muayenehane açmak veya evinde muayenehane tesis eylemek suretiyle sanatını icra edebilmelerine olanak tanındığı hatırlatılan kararda, Kanun`un diş tabipleriyle ilgili düzenleme getiren 36. maddesinde, diş hekimleri ve dişçilerin, sadece muayenehane olarak kullanacakları bir mahalde sanatlarını icra edebileceklerinin açıkça belirtildiği ifade edildi.


1219 sayılı Kanun ve ilgili mevzuata dayanılarak çıkarılan Ağız ve Diş Sağlığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelikte; diş tabiplerinin ikamet ettikleri evin bir bölümünü, muayenehane olarak kullanmalarını engelleyen bir kural bulunmadığı belirtilen kararda, yönetmeliklerin, dayanağı yasaya aykırı olamayacağı, aykırı olması halinde, yönetmeliğin esas alınamayacağı kaydedildi.


Davacının yaptığı başvuru üzerine, yerinde yapılan incelemede, muayenehane olarak kullanılmak istenilen taşınmazın aynı zamanda ev olarak kullanıldığının tespit edildiği hatırlatılan kararda, ``1219 sayılı Yasaya göre, diş tabiplerinin ikamet ettikleri evlerinin bir bölümünü muayenehane olarak kullanmaları mümkün olmadığından, evinin bir bölümünü muayenehane olarak kullanmak isteyen davacıya uygunluk belgesi verilmemesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. İdare Mahkemesince; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır`` denildi.


2008-12-29 Haber5
 


 Kiracılara iyi haber


EV sahibi, kira sözleşmesini 10 yıl sonunda ``Herhangi bir sebep göstermeksizin`` sona erdirme hakkını, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 5 yıl geçmedikçe kullanamayacak

TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşması halinde yürürlük ve uygulanmasını düzenleyen taslak, Adalet Bakanlığı internet sitesine konuldu.


Taslağa göre, TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşması halinde, yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişseler, o kanun hükümleri uygulanacak. Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, yeni kanunun hükümlerine tabi olacak.


Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşması halinde, alıcı, kiracı, işçi ve kefili koruyucu hükümleri, yürürlüğe girmesinden önce yapılan sözleşmelere de uygulanacak. Taslakta, kiracıyı koruyucu nitelikteki hükümlere örnek olarak, tasarının ``takastan feragat yasağı``na ilişkin 325, ``kiralananın geri verilmesini`` düzenleyen 333 ve 334., ``kiracı aleyhine düzenleme yasağına`` ilişkin 345. ve ``dava sebeplerinin sınırlılığına`` ilişkin 353. maddeleri gösterildi.


Kiraya veren, kira sözleşmesini 10 yıl sonunda ``herhangi bir sebep göstermeksizin`` sona erdirme hakkını, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 5 yıl geçmedikçe kullanamayacak. Maddenin gerekçesinde, ``Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşıp yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin dolmuş olması durumunda, ev sahibinin, tasarının yasalaşıp yürürlüğe girmesiyle kira ilişkisini hemen sona erdirebilmesinin doğurabileceği sakıncaların ortadan kaldırmasının amaçlandığına`` yer verilen taslakta, ``Bu düzenlemeyle kiracının yeni düzenleme karşısında belirli bir süre korunmasının uygun olacağı kabul edilmiştir`` denildi.


Tasarıda, 15 yıl olarak yer alan ev sahibinin, kira sözleşmesini tek taraflı sona erdirme hakkı, komisyonda yapılan değişiklikle 10 yıla indirilmişti.


Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşıp yürürlüğe girmesinden önceki dönemde yapılmış olan kısmi ödemeli satış, kira, hizmet ve kefalet sözleşmelerinde; alıcı, kiracı, işçi ve kefil, bu sözleşmelerin bağlayıcı olup olmadıklarına, temerrüte ve sona ermelerine ilişkin olarak Türk Borçlar Kanununun herhangi bir hükmünün kendilerini koruyucu nitelikte olmadığı gerekçesiyle uygulanamayacağını ileri süremeyecek. Gerekçede, ``Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde kurulmuş olan bir kira sözleşmesinde kiracının, Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yasalaşıp yürürlüğe girmesinden sonra kiraya veren tarafından annesinin veya babasının konut gereksinimini ileri sürerek kendisine karşı açılan bir tahliye davasında, bu durumun, kiracıyı koruyucu nitelikte bir hüküm olmadığını ileri sürerek uygulanamayacağı yolunda bir savunma yapamayacağı`` belirtildi.


Başta bankalar olmak üzere şirketler tarafından soyut ve tek yanlı olarak önceden hazırlanan kitle sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde, tüketiciyi korumayı öngören ve ilk defa Borçlar hukukuna giren genel işlem koşullarına uygun hale getirilecek.


Tasarının yasalaşmasıyla yürürlükten kaldırılacak olan Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun`dan kaynaklanmış olan davalar, söz konusu kanunun yürürlükte olduğu dönemdeki gibi sulh hukuk mahkemelerinde, temyiz aşamasında ise Yargıtayda görülmeye devam olunacak.


2009-01-05 Sabah 
 


 Yargıtay`dan baz istasyonlarına ilişkin önemli karar

 

  Yargıtay, yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletilse dahi baz istasyonlarının `uzun zaman diliminde insan sağlığında zarara neden olacağına` karar vererek, baz istasyonunun yerleşim yerlerinden uzak, uygun bir yere taşınmasına hükmetti.


Ankara`da bir kişi, oturduğu caddede bulunan binadaki baz istasyonunun, `insan sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği` iddiasıyla baz istasyonunun kaldırılması için Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi`nde dava açtı.


Baz istasyonunun ait olduğu GSM şirketinin avukatları, istasyonun sertifikalı ve yönetmeliklerde belirtilen değerlere uygun olarak kurulup işletildiğini savunarak, davanın reddini istedi.


Mahkeme, yapılan keşif ve ölçümlerde baz istasyonunun davacıya ait yerlere 20-25 metre arasında uzaklıkta bulunduğunun ve alan şiddetinin cihaz için öngörülen limit değerlerin altında olduğunun tespit edildiğine işaret ederek, davayı reddetti.


Davacının kararı temyiz etmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.


Daire, `baz istasyonunun yaydığı radyasyonun referans değerlerinin altında olsa bile meskun alanlarda yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığının olumsuz yönde etkileneceğine` karar verdi.


Dava konusu baz istasyonunun `uzun zaman diliminde zarar doğurabileceği` ifade edilen kararda, `Çevredekiler için gelecek ve uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Bir istasyon, yönetmeliğe uygun çalıştırılsa dahi zarar veriyorsa, yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir` denildi.


Daire, yargıcın yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorunda olduğuna işaret ederek, baz istasyonunun yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmasının gerekli olduğuna hükmetti.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin kararını bozarak, davacının zarar gördüğünün kabul edilerek, baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini belirtti.


Yerel mahkeme, ilk kararında direnirse dava dosyası Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda görüşülerek karara bağlanacak.


memurlar.net


2009-01-05 
 


 Saçan kafayı çekip işkence etmiş

Ergenekon tutuklusu Adil Serdar Saçan`ın gözaltına aldığı kişilere özel yöntemlerle işkence yaptığının belgesi yayınlandı.
 
Ergenekon operasyonunda tutuklanan Adil Serdar Saçan`ın gözaltına aldığı kişilere kendine özgü işkenceler yaptığı belgelendi. Dönemin İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcısı Erdal Gökçen`in, 22 Şubat 2000`de durumu rapor ettiği ortaya çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan`dan Saçan`ı görevden almasını talep eden Gökşen, aşırı alkollü olan Saçan`ın sanıkları, odasına getirterek makam masasının üzerine koyduğu sandalyeye oturtup hakaret ettiğini rapor etmiş


İstanbul Eski Organize Suçlar Şube Müdürü Saçan`ın görev yaptığı dönemde hukuksuzluklar ve işkenceler sürekli gündeme geldi. Saçan`ın yaptığı hukuksuzluklar dönemin İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen tarafından o zamanki İçişleri Bakanı Sadettin Tantan`a `Kişiye Özel` `Gizli` yazıyla bildirilmiş. 22 Şubat 2000 tarihli yazıda DGM Başsavcısı Gökçen, Saçan`ın hukuk dışı davranışlar sergilediğini belirterek, bu davranışlar yüzünden savcılığın yaptığı soruşturmaların hukuki normlara uyulmasında zorluk çekildiğini belirtmiş.


KENDİ REKLAMINI YAPIYOR


Gökçen, her soruşturmayı gazetelere sızdırdığından da dert yanarak, `Hemen her soruşturmayı kendi reklamı için kullanmış, hazırlık soruşturması evrakı daha görevli Cumhuriyet Savcımız`a intikal etmeden Cumhuriyet Savcısı sanık ifadelerini gazetelerden okumak, televizyonlardan dinlemek durumunda kalmıştır. Yargının önünde delilleri ile mücehhez, düzgün bir evrak getirmek yerine basını tatmin etme ile kendi reklamını yapma yolunu seçmiştir` dedi.


AVUKATLARA HAKARET


Başsavcı Gökçen, Saçan`ın sanıklara nasıl işkence yaptığıyla ilgili de yazısında bilgi veriyor. Gökçen, Saçan`ın yaptığı işkenceleri şöyle sıralıyor: `Mesleğin itibarına uymayan davranışlarda bulunmakta beis görmemiş, gece yarısı aşırı alkollü şekilde nezarethanelerden çıkardığı sanıkları savunmalarını almak bahanesiyle taciz etmiştir. Makam masasının üzerine koyduğu sandalyeye oturarak aşırı alkollü bir şekilde sanıklara söylevler verdiği duyumu alınmıştır.`


Saçan`ın sanıkların avukatlarıyla görüşmesine de engel olduğunu ifade eden Gökçen, `Bulunduğu şubeye avukatları sokmamış, kovmuş, hırpalamış, sanıklarla avukatları özdeşleştirmiş, sanıkları savunmayı da aynı suç saymış ve buna göre tavırlar sergilemiştir` diyor.


KENDİ KAFASINA GÖRE SUÇ TASNİFİ


Başsavcı Gökçen, Saçan`ın usulsüzlüklerinin her safhada sürdüğüne işaret ederek, kendi kafasına göre suç türü ürettiğini belirtiyor. Gökçen, Saçan`ı bu konuda şöyle suçluyor: `Müştekileri gözlem altına almış, ev ve işyerlerinde usulsüz aramalar yaptırmıştır. Yine DGM kapsamına girmeyen suçlarda da kendi kafasına göre suç tasnifine girişmiş, ya sanığa kızarak ya da müştekiye şirin görünmek amacıyla DGM kapsamına sokmaya çalışmış, bu şekilde anlatımlarla gözlem iznini almış, soruşturma sonucunda görevsizlik kararı verilmiştir.` Saçan`ın hakimler ve savcılar hakkında da dedikodu ürettiğini belirten Başsavcı Gökçen, Saçan`ın görevden alınmasını talep etmiş.


İşkenceleri anlatmıştı


Eylül 2003`te `işkenceyi görmezden gelmek` suçundan görevinden alınan Adil Serdar Saçan, Ergenekon Örgütü`nün üzerini örtmekle suçlanmış ve son operasyonda tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Ergenekon soruşturmasının kara kutusu olarak bilinen Tuncay Güney`in ifadelerinde de Saçan`ın işkenceleri gündeme gelmişti. Güney, Saçan`ın kendisine günlerce işkence yaptığını ileri sürmüştü. Bu iddialar bugüne kadar hep konuşulurken ortaya çıkan bu belge, Saçan`ın sanıklara işkence yaptığının o dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da rapor edildiğini ortaya koyuyor.


yeni şafak


2008-12-29 


 20 yıl önce olsaydı 30 bin kişi ölmezdi
AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve bölgenin önde gelen kanaat önderlerinden İhsan Arslan, TRT Şeş`in Kürt kökenli vatandaşlar üzerindeki etkilerini böyle değerlendirdi.
 
Kürtçe Tv İtirafı


AK PARTİ Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, TRT 6`nın Kürtçe yayınını Cumhuriyet tarihinin `en radikal siyasi kararı` olarak değerlendirdi. Kürt halkının kendini artık vatandaş olarak görmeye başladığını belirten Arslan, `Eğer bu karar 20 yıl önce alınsaydı 30 bin insanımız hayatını kaybetmeyebilirdi` dedi.


Projenin mimarı olarak Başbakan Erdoğan`ı gösteren Arslan, Kürtçe yayını izlerken duygulandığını belirterek, bu kararla terörü doğuran sebeplerin ortadan kalkacağını, halklar arası kaynaşmanın artacağını ve Türkiye`yi daha da güçlendireceğini söyledi. Arslan, TRT 6`nın Kürt kökenli vatandaşlar arasında yarattığı heyecanı, siyasi ve sosyal yansımalarını star`a şöyle değerlendirdi:


TRT 6`yı Kürt kökenli siyasetçi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?


Cumhuriyet tarihimiz boyunca alınmış en radikal siyasi karardır. 1925`ten sonra yok sayılan bir etnik topluluk ancak yıllar sonra varlığı devlet tarafından kabullenilmiş oluyor. Beraberinde çok ciddi sonuçlar getirebilecek bir şey. O yüzden bunun ulusal olmaktan öte bölge çapında sosyal ve siyasi değişim olduğunu düşünüyorum.


Bunu seçim yatırımı olarak değerlendirenler var, ne diyorsunuz?


Bu gerçeğe tamamen aykırıdır merkezde olan bir parti ülkenin sadece yüzde 5-6`lık kitlesi için, kitlesinin gönlünü kazanmak için alacağı bir karar eğer toplam nüfusun 95`lik kısmını olumsuz etkiliyorsa bunun adı siyasi rant değildir, adı siyasi yatırım değildir. Bu tamamen ülkenin gerçeklerini göz önünde bulunduran ciddi kararlı, cesur bir siyasi iradenin alabileceği karardır.


RÜYADA GÖRSEM İNANMAZDIM


TRT 6`nın yayınını ilk kez izlediğinizde nasıl bir duyguya kapıldınız?


Son çeyrek yüzyıl bu ülke insanının ödediği bedel aklıma geldiği zaman `Değer miydi, bunu geciktirmeye` sorusunu kendime sordum. Ve şu cevabı da verdim: Eğer bundan 20 sene Türkiye önce bu kararı verebilseydi 30-40 bin insanımızı kaybetmezdik. Kaldı ki, bir tek insanın bile kanı böyle bir karar için yeter nedendir.


Bırakın o­n sene önce, beş sene önce bile biri bana böyle bir haber verseydi inanmazdım. Demek ki, olabiliyor. Bu büyük değişim, büyük bir barajın önündeki duvarın yıkılması gibi bir olaydır. Toplum nefes almaya başladı.


Kürtlerin aidiyet bağı daha da güçlenmeye mi başladı?


`İlk defa vatandaş olduğumu fark ettim` demeye başladılar. En başta halklar arasında samimi kaynaşmayı beraberinde getirecektir. Yıllar önce Kürtçe konuşanın ceza aldığı bir ülkeden bugün biz bu dilin rahatlıkla devlet televizyonunda kanallarında kullanıldığını görmüş olmayı büyük bir değişim olarak sayıyorum.


TERÖRÜ AZALTIR


Terörü doğuran sebepleri ortadan kaldıracağına inanıyorsunuz?


Evet. Çok hayati ve stratejik önemi var bunun. Çünkü terör nereden kaynaklandı? Kürtçe konuştuğu için cezaevlerine giren insanların, cezaevlerinde ciddi şiddete maruz kalan insanların olduğu biliyoruz. Ve bu insanlar bu haklarını talep edip, müspet cevap alamayınca değişik nedenlerle dağa çıktılar. Ve bu insanlar bizim insanlarımız. Şimdi bu insanları rahatlıkla kendilerini ifade etmelerine imkan ve zemin hazırlarsanız, bu dillerini öğrenmelerine, geliştirmelerine imkan hazırlarsanız, yani bundan sonra birkaç tane Kürtçe şarkı söyleme fırsatı verirseniz, bu takdirde bu insanın dağa çıkmasına gerek kalmaz. Yani bu atılan adımla birçok hedef birden hedeflenmiştir.


TRT Şeş`in mimarı Erdoğan`dır


Projenin mimarı kimdir?


Başbakan Erdoğan`dır. Çok cesur ve kararlı davrandı. Nasıl bir vizyon sahibi olduğunu herkes gördü. Böyle bir kararı almak ciddi bir cesareti, ciddi bir vizyon sahibi oluşu ve ciddi bir özveriyi gerektiriyor.


Dağdaki insan bir anda `hadi eve dönelim` demeyecektir


Bu süreçte DTP`nin rolü önemli değil mi?


DTP`nin burada olaya yaklaşımı çok önemlidir. Çünkü DTP`nin duruşu bir şekilde terörü manipule edebiliyor. Toplumu tahrik edebiliyor. o­nlara daha büyük bir sorumluluk düşüyor. Ben sevinerek şunu söyleyebilirim; bir çok sözcüsü bu kanalın doğru bir adım olduğunu, ama yeterli olmadığını, geç kalındığını, zayıf kaldığını söylüyorlar. Ben o­nu da anlıyorum; bu zamanla oluşacaktır.


Bu zaman çok uzun bir dönemi kapsar mı?


Bir anda dağdaki insanın `He yav televizyon çıktı, hadi eve gidelim` demeyeceğini bilmek gerekiyor. Farklı ekonomik, sosyal, dış boyutları var. Bir siyasi mücadele verilmiştir. Dediğim gibi bu taleplere siz zamanla cevap verirseniz, aç olan insanı doyurmak gibi bir olaydır. Doymuş bir insanın tekrar ve ısraren alışkanlığı gereği sizden ekmek istemesini beklemek doğru değildir. Ama kısa bir süre sonra, ihtiyacının tatmin edilmiş olduğunu fark ettiği anda, yeni yollar, yeni çareler arayacaktır. Ben şahsen bu vesileyle, hiç uzun olmayan bir gelecekte, hepimizi rahatsız eden bu şiddet ve terör ortamının nihayete ereceğini bekliyorum. Geçmişi deşmenin hiç kimseye faydası yok. Önemli olan bugün ne yapılıyor ve bugünden yarını nasıl görüyoruz.


TÜRKİYE`Yİ GÜÇLENDİRİR


TRT 6 nasıl bir yayın politikasıyla daha çok başarılı olur sizce?


Bu yeni bir doğumdur. Eksiklikler olabilir Buna siyasi anlamlar yüklemek de yanlış olur. Yayının başlaması, Kürt dilinin dolayısıyla Kürt halkının resmi kabulü anlamına geliyor. Mesela, alfabedeki birkaç tane harf eksikliği konuşulmuyor şu an. Kendiliğinden meşrulaştı, legalleşti yani. Hemen domino taşı misali yeni güzel açılımlar olabilecektir. Hem Avrupa`da hem de Ortadoğu`da büyük yansımaları olacaktır. Zamanla Suriye, Irak, İran, hatta Rusya`da bu kanalımızı izleyen büyük kitlelere sahip.


Bu yayınların bölücü etki yaratacağı kaygıları var.


Bu iddialara hiç katılmıyorum. Esas bölücülük, bir kesim insanın haklı taleplerini görmemektir. Yani ben ve sen, birbirimizi kabul ettiğimiz zaman, birbirimizi sevdiğimiz zaman, birbirimizin hukukuna saygılı olduğumuz zaman bizi kimse ayıramaz. Ama birimiz herhangi bir gücü kullanarak, diğerimizin hukukunu gasp ederse, o zaman huzursuzluk, çatışma başlar.


Baykal`ın bu kadar küçüleceğini ummazdım


CHP lideri Kürtçe yayına `70 milyonun parasıyla olmaz` diyerek tepki gösterdi...


Baykal`ın bu kadar küçüleceğini hiç beklemiyordum. İlle de muhalefet yapacağım diye bunu söylemesini çok yadırgıyorum. İnanıyorum ki, CHP`deki arkadaşlarımızın tamamı da böyle düşünmüyor. Türkiye`nin gerçekten 85 yıldan bu yana, atılmış yanlış adımları vardır. Kürt sorununu çözebilen irade, Alevi-Sünni sorununu da, laik-antilaik çatışmasını da bitirir.


2009-01-05 www.sentezhaber.com 


 Af çıkarılması suç sayısını artırıyor mu?


Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 100 bini geçmesi af tartışmalarını da beraberinde getirdi. Geçmiş dönemlerde sıkça çıkarılan aflar sorunlara çare oluyor mu?

Geçmiş dönemlerde sıkça çıkarılan aflar sebebiyle binlerce insan salınmış, ancak yeniden suç işleyip cezaevine girmişti.


Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, beklentilerin aksine af çıkarmayı düşünmediklerini açıkladı. `Periyodik aralıklarla çıkarılan afların suçu teşvik ettiği` görüşünü savunan Şahin`e göre `Nasıl olsa bir af daha çıkar, kurtulurum` düşüncesi insanları daha büyük suç işlemeye yöneltiyor. 1999 yılında çıkarılan `Rahşan affı` Bakan Şahin`i doğruluyor. Af sayesinde salınan 4 bin kişi yeniden cezaevine girdi. Bu insanlar arasında ağır suçlular da var. Mesela 1998 yılında öğretmen Serpil Yeşilyurt ile annesine tecavüz edip öldüren 4 kişi aftan yararlanıp dışarı çıktı. Sanıklardan Savaş Tüblek 2004`te adam yaralamaktan yeniden tutuklandı. Cinayet hükümlüsüyken `Rahşan affı`yla serbest kalan Özgür Deniz, 10 Ocak 2008`de Cafer Er`i öldürüp, etlerini parçalayarak dolaba koydu. Deniz`in yakalandığında yaptığı şu açıklama afların çözüm olmadığının en net delili: `Rüyamda kurban edildiğimi görüyordum. Bazen koyunların kurban edildiğini de görüyordum. Bıçaklarım var. Ben kurban olacağıma, başkalarını öldürmeye, kurban etmeye karar verdim. İki cinayetim var. 30 yıl yatar, çıkarım. O zamana kadar da bir af çıkar elbette!`


Türkiye`de son af yasası 9 yıl önce çıkarıldı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit`in eşi Rahşan Ecevit`in kader mahkûmlarına af istemesi üzerine `Rahşan affı` olarak tarihe geçen 4616 sayılı Şartla Salıverme Yasası Meclis`ten geçti. Yasayla ilk planda 23 bin hükümlü ve tutuklu tahliye oldu. Daha sonra açılan iptal davalarıyla Anayasa Mahkemesi`nin yasanın kapsamını genişletmesinin ardından erteleme ve ceza indirimi şeklinde aftan yararlananların sayısı 44 bini aştı. Topluma Kazandırma Yasası çerçevesinde de binden fazla hükümlü ve tutuklu serbest bırakıldı. Tahliyelere rağmen cezaevlerinin nüfusu artmaya devam etti. 1999`daki affın ardından cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 72 binden 49 bine indi. Ancak 2001`den itibaren yeniden artış başladı. Tutuklu ve hükümlülerin sayısı 2001`de 55 bin 609, 2002`de 59 bin 187, 2007`de 90 bin 837, Kasım 2008 itibarıyla da 103 bin 296`ya ulaştı. `Rahşan affı` ile cezaevinden çıkan 43 bin 967 tutuklu ve hükümlünün 3 bin 990`ı yeniden suç işledi. Savcılıklar bu kişiler hakkında takibat yapıp dava açtı. Afla çıkanlar en fazla hırsızlık suçu işledi. Bunu çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, müessir fiil, uyuşturucu, gasp ve sahtecilik suçları takip etti.


Denetimli serbestlik çözüm olamadı


Cezaevlerindeki yoğunluğun azaltılması için 2005 yılında uygulamaya konulan denetimli serbestlik uygulaması da cezaevlerinin dolmasını önleyemedi. CMK`nın 231. maddesi uyarınca, sanığa verilecek ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebiliyor. Hâkimin bu kararı verebilmesi için sanığın daha önce kasıtlı suçtan mahkûm olmaması, suç işlemeyeceği konusunda kanaate varılması ile suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartlarının oluşması gerekiyor. Mahkemeler, 106 bin 398 denetimli serbestlik kararı verdi.


Doç. Dr. Sözüer: Af, 50 yılda bir olur


İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Sözüer, Türkiye`nin son dönemde ceza hukukunda önemli reformlar yaptığına işaret ediyor. Sözüer`e göre, reform sırasında af çıkarılması toplumun hukuka olan güvenini sarsar. Tartışmaların infaz kurumlarında beklenti ve huzursuzluklara yol açacağını kaydeden Sözüer`in afla ilgili görüşleri şöyle: `Geçmiş yıllarda sık sık çıkarılan aflarla ne toplumsal barış sağlanabilmiş, ne de adalet fikrine hizmet edilmiştir. Aslında rakamlara ihtiyaç yok. Af ancak ve ancak, bütün toplum kesimlerinin ve suç mağdurlarının da onaylayabileceği ve çok olağanüstü hallerde olur. 50 yılda bir olur. Bu da savaş sonrası gibi, iç barışın sağlanması açısından çok zorunlu hallerde olur. Türkiye gibi her 5 yılda bir affın yapıldığı başka bir ülke yok.`

 


Av tüfeğiyle çocukları öldürdü


Ahmet Öztürk, 1986 yılında aile içi sorunlar sebebiyle tartıştığı eniştesi Zeki Sert`i baltayla öldürdü. `Rahşan affı`ndan yararlanarak 2003`te tahliye edildi. 22 Eylül 2008`de Edirne`nin Lalapaşa ilçesine bağlı Kalkansöğüt köyünde okullarına gitmek için servis bekleyen öğrencilerin üzerine av tüfeğiyle ateş açtı. 2 kardeşin ölümüne, 2 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Yakalanıp yeniden cezaevine gönderildi.


Tecavüz sanığı yine cezaevinde


İsmail Ayvacıoğlu, Serdar Kaçmaz, İsmail Çolak ile Savaş Tüblek, 1998`de anasınıfı öğretmeni Serpil Yeşilyurt ve annesi Hanım Yeşilyurt`u kaçırdı. Serpil öğretmene tecavüz edip öldüren zanlılar, tecavüz ettikleri annesini ise ağır yaraladılar. Tinerci oldukları belirlenen 4 kişi `Rahşan affı`ndan yararlanıp 2005`te serbest kaldı. Tüblek, bir süre sonra Ümraniye`de Serhat Akar ve kardeşini yaralamaktan tutuklandı.


İnsanları öldürüp etlerini yedi


Özgür Dengiz, 10 yıl önce Ankara Gölbaşı`nda bir kişiyi öldürdüğü için hüküm giydi. 3 yıl 4 ay yattıktan sonra aftan yararlanıp salındı. 10 Ocak 2008`de Cafer Er`i tabancayla öldürüp, etlerini parçalayarak dolaba koydu. Yakalandığında yaptığı açıklama çok dikkat çekici: `Ben kurban olacağıma, başkalarını öldürmeye karar verdim. İki cinayetim var. 30 yıl yatar, çıkarım. O zamana kadar da bir af çıkar elbette!


Ağabeyini öldürmüştü


Ergenekon tutuklusu Osman Gürbüz, ağabeyi Suphi Gürbüz`ü öldürmekten 9 Nisan 1997`de tutuklanarak cezaevine gönderildi. 1999 yılında afla serbest kaldı. Gürbüz`ün Ergenekon terör örgütünün 30 kişilik provokasyon timinin başında olduğu iddia ediliyor. Gürbüz`ün `1993 yılındaki kanlı Gazi Mahallesi baskınını yapan ekibi yönettiği` de iddialar arasında. Silahlı yağma, kadın kaçırma ve adam yaralamadan sabıkalı.


2008-12-29 Haber7 


 Franco`nun evi açıldı
İki yıllık hukuk mücadelesinin ardından General Franco`nun yaz aylarını geçirdiği El Pazo de Meiras halka açıldı. Bu yazlık ev Franco`ya doğduğu yer olan La Coruña`nın halkından bir bağıştı
 

Hükümetle iki yıl süren bir mücadele sonucunda İspanya İç Savaşı diktatörü General Francisco Franco`nun mirasçıları, diktatörün gösterişli yazlığını halka açmak zorunda kaldı.


Galicia bölgesinin yerel yönetimi geçen hafta Sada kasabasının kuzeyinde bulunan 19. yüzyıldan kalma mülkü kültürel miras ilan etti. Böylece El Pazo de Meiras ayın dört günü kapılarını halka açmak zorunda kalacak. Franco`nun mirasçıları o günlerde güvenlik maliyetlerini devletin karşılamasını istedi.


Hediye verme kararnamesine göre İç Savaş`ın yarattığı kızgınlığa rağmen yazlık ev La Coruña şehri tarafından `yeni imparatorluğun kurucusu` General`e bir bağış olarak verilmişti. Ama bu hediyenin parası Franco`nun doğduğu La Coruña`da yaşayan vergi mükelleflerinden ve zorla alınan bağışlardan sağlanmıştı.


Galiçyalı bir yazar olan Manuel Rivas, `Gerçekte bu satın alma gibi gözüken bir yağmaydı. Bu saray zaferin madalyasıydı` dedi.


Kaleye benzeyen ve bahçelerle çevrelenmiş olan ev 1938`de yazar Emilia Pardo Bazan`dan 440 bin ila 750 bin peseta (240 bin avro ila 450 bin avro) arasında değişen bir meblağa satın alınmış. General evi 40 yıllık diktatörlük hayatı boyunca yazları kaçacak bir yer olarak kullanıyordu. Franco yeni evini alırken: `Bu hediyeyi inanılmaz bir zevkle kabul ediyorum çünkü bu benim doğduğum yerdeki sevgili insanların bir bağışı` demiş.


La Coruña`daki Tarihi Anıları Kurtarma Komisyonu hükümetin kararını sevinçle karşıladı. Komisyon zorla alınan bağışlar ve El Peza de Meiras`ı Franco`ya vermek için yapılan diğer baskıları da anlatan rehberli turlar planlamayı düşünüyor. Sada`nın Belediye Başkanı Abel Lopez Soto, kararı `kısmi zafer` olarak niteledi. Belediye Başkanı`na göre hükümet binayı tamamen almalı.


Bu girişim İç Savaş ve Franco diktatörlüğünün mirası ile anlaşmaya varmak adına atılan adımlardan sonuncusu. Geçen ay Franco`nun ata binerkenki halinin bir heykeli, ölümünün 30 yıl ardından kamusal alandan kaldırılmıştı. Franco`nun ve generallerinin adlarının verildiği sokaklarda da değişiklik yapıldı ve gönüllüler Franco`nun kurbanı olanların kalıntılarını toplu mezarlardan çıkarmıştı.


2009-01-05 Taraf
 


Y A Z A R L A R


 Ya sev ya terk et` yılı
Sınır ötesi operasyonlar ile başlayan 2008 yılı, çatışmaların, operasyonların ve ırkçı kışkırtmaların arttığı bir dönem olurken, barış için sokağa en çok çıkılan yıllardan da biri oldu.

Sınır ötesi harekatla girilen 2008, Başbakan`ın ayrımcı sözleri ile bitti. AKP`nin Kürt sorunu karnesi yine zayıftı


Sınır ötesi operasyonlar ile başlayan 2008 yılı, çatışmaların, operasyonların ve ırkçı kışkırtmaların arttığı bir dönem olurken, barış için sokağa en çok çıkılan yıllardan da biri oldu. Ancak iktidara geldiği ilk zamanlarda Kürt sorununda önemli açıklamalar yaparak oy toplayan AKP Hükümeti, ne barış mitinglerini, ne sokak protestolarını, ne de Kürtlerin ve demokrasi isteyenlerin Meclis`e gönderdiği milletvekillerini dikkate aldı.


Kürtçe kanal TRT Şeş`i açarak 2009 yerel seçimleri öncesi atağa geçmek isteyen ve yıl boyunca tek olumlu adımı tan hükümet, sınır ötesi operasyonlarla başladığı yılı, `ya sev ya terk et` diyerek sonlandırdı. AKP bu sen de Kürt sorunundan sınıfta kaldı.


1 Ocak: Harekat bitti


Türkiye yeni yıla savaşla girdi. 2007`nin son günlerinde Irak`a sınır ötesi kara operasyonu düzenlendi. Her operasyondan sonra yapıldığı gibi PKK`nin çöküş noktasına geldiği ileri sürüldü. Irak`ta köylerin de bombalandığı ve PKK ile ilgisi olmayanların da yaşamını yitirdiği haberleri görmezden gelindi.


TSK`nın, uzun süreceğini açıkladığı operasyonu, ABD`nin eleştirilerinin hemen ardından bitirmesi ise dikkat çekti. ABD Savunma Bakanı Robert Gates`in Ankara ziyaretinin ve ABD Başkanı Bush`un, harekatın kısa bir sürede bitirilmesi yönündeki açıklamalarının ardından sona eren harekat, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ancak bu tartışmaların arasında 24 asker ve 3 köy korucusunun da bu operasyonda yaşamını yitirdiği unutuldu.


1983 yılından itibaren düzenlenen 25. harekat son bulurken, geride çok sayıda can kaybı ve hâlâ barışçıl çözümünü bekleyen Kürt sorunu kaldı. 9 Ekim 2008`te toplanan TBMM`de ise 511 milletvekili operasyon yetkisini 2009 Ekim ayına kadar uzattı.


3 Ocak : Diyarbakır`a bomba


2008`in ilk günleri bölge halkı için çok zorlu geçti. Diyarbakır`da bir dershane önünde patlayan bomba, 5`i çocuk 6 kişinin hayatını aldı. Yenişehir ilçesinde askeri bir aracın geçişi sırasında meydana gelen olayda, 60`dan fazla kişi yaralandı. Dükkanlar yerle bir oldu. Patlamaya her kesimden tepki yağdı. Diyarbakır`da 50`den fazla kitle örgütü, patlamanın meydana geldiği yerde açıklama yaparak faillerin ortaya çıkarılmasını istedi. `Derin provokasyon` olabileceğine dikkat çekilen patlamanın faili olduğu ileri sürülen E.P`nin yargılanmasına devam ediliyor.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da patlamanın ardından Diyarbakır`a geldi. Erdoğan`ın seçim propagandasını andıran `Terör örgütü hiçbir zaman Güneydoğu`da yaşayan vatandaşlarımızın temsilcisi olamaz. Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi olmamıştır, olamayacaktır da` sözleri tartışıldı. 6 Ocak`ta kente gelen CHP lideri Deniz Baykal da iyi karşılanmadı. Diyarbakırlı kitle örgütü temsilcileri, Baykal`ı 6 yıldır uğramadığı Diyarbakır`da sert bir dille eleştirdi. Baykal ise `Çerkezler, Arnavutlar kendisini Türk hissediyor, Kürtler neden kendisini Türk hissetmiyor?` demeyi tercih etti.


6 Şubat: Barış için Cudi`ye...


DTP ve bölge halkı, operasların durması için Cizre`deki Cudi dağı`na yürüdü. Burada sabahlayan genç, yaşlı ve çocuklar, hem ölen gençler için ağıtlar yaktı, hem barış için halaylar çekti. Yürüyüşün sonunda Meclis`e tezkereyi geri çekme, PKK`ye de `eylemsizlik` çağrısı yapıldı. Ancak 30 yıldır on binlerin yaşamına mal olan savaş, 2009`da da devam edecek gibi görünüyor. (HABER MERKEZİ)


İlköğretim öğrencileri parmaklıklar arkasında


2008`da Kürt çocukları skandal suçlamalarla tutuklandı. Öcalan için yapılan eylemler ve Başbakan`ın bölge ziyaretlerini protesto gösterileri gerekçesiyle Diyarbakır, Cizre ve Adana`da başta olmak üzere ilköğretim çağındaki onlarca çocuk tutuklandı. Adana`da suç aleti olarak savcıların `sapan, iki taş, eşarp, misket` gibi deliller sunması şaşkınlık yaratırken, Adana valisinin sözleri de yıla damgasını vurdu. Vali İlhan Atış, çocukların ailelerini yeşil kartlarını iptal etmekle tehdit etti.


21 Mart: Newroz`da 2 ölü


Newroz bayramlarını kutlamak isteyenlere polis saldırdı. Van`da dövülen Kürt kadınları kamuoyunu ayağa kaldırdı. Polis ateş etmekten çekinmezken, Yüksekova`da 29 yaşındaki İkbal Yaşar ile Van`da 35 yaşındaki Zeki Erinç hayatını kaybetti. DTP`li yöneticiler de dahil yaklaşık 1000 kişi gözaltına alınırken, 200 kişi tutuklandı. Yüksekova`da 15 yaşındaki C.E`nin kolunu bükerek işkence yapan ve kameralar önünde gülerek işkenceden aldıkları zevki Türkiye`ye göstermekten çekinmeyen sivil polisler, ülkede nefret yarattı. Çocuk `devlet memuruna mukavemetten` yargılanırken, polisler yine kurtuldu.


1 Haziran: Barış Meclisi miting yaptı


Türkiye Barış Meclisi`nin çağrısı ile İstanbul kadıköy`de Kürt sorununda Demokratik Çözüm için miting yapıldı. On binler barış istedi. 1 Eylül Dünya Barış günü`nün gündemi de aynıydı. Ancak halkların barış çığlığı yine duyulmadı.


5 Eylül: Aktütün`de 40 genç hayatını kaybetti


5 Eylül`de Şemdinli`deki Aktütün Karakolu`nda yaşanan çatışmada 17`si asker 23`ü PKK`li 40 kişi yaşamını yitirdi. çatışmanın görüntüleri `youtube`a bile düştü. Taraf gazetesinin yayınladığı fotoğraf ve belgelerde, Genelkurmay`ın, Dağlıca gibi bu saldırının da gerçekleşeceğinden haberi olduğu ileri sürüldü. Genelkurmay, fotoğrafları yalanladı ve gazeteyi ağır bir dille eleştirdi. Ancak, saldırıdan haberleri olduğu iddiasını yanıtlamadı.


18 Ekim: Öcalan`a kötü muamele iddiası


Asrın Hukuk bürosu avukatları, İmralı Tek Kişilik Kapalı Cezaevi`nde bulunan müvekkilleri Abdullah Öcalan`a cezaevi personeli tarafından fiziki saldırıda bulunulduğunu iddia etti. Başta bölge illeri olmak üzere birçok kentte eylem yapıldı. Demokratik kamuoyu iddiaların araştırılması için heyet oluşturulmasını istedi. Ancak AKP Hükümeti, `kötü muamele yok` demekle yetinerek talepleri reddetti, gerginliği tırmandırdı.


21 Ekim: `Ya sev ya terk et` gezileri


21 Ekim`de Diyarbakır`a gelen Başbakan, Dicle Üniversitesi`nin öğretim yılı açılışında konuştu. Erdoğan, seçim çalışması yaptı ve Diyarbakır`ın çöplerinden dem vurdu. Üniversite öğretim üyeleri protesto ederek salondan ayrıldı. Başbakan daha sonra Hakkari ve Tunceli`ye de gitti. Erdoğan`ın ziyaretleri nedeniyle halka terör estirildi. Yüzlerce kişi çoluk çocuk gözaltına alındı. 22 Ekim`de de Hakkari`ye giden Başbakan, burada da protesto edildi. Polis kenti ablukaya aldı, çocuklar tutuklandı. Kürt sorununda bir ileri bir geri konuşan Başbakan Erdoğan, Hakkari`de `Tek millet, tek devlet, tek vatan diyoruz. Beğenmeyen gitsin` dedi. `Ya sev ya terk et` anlamına gelen ifadeleri, bu sözün patentini elinde bulunduran MHP bile eleştirdi! Başbakan`ın konuşması etkisini hemen gösterdi. İskenderun belediye başkanı, kentin her yerini `Ya sev ya terk et` yazılı dev afişlerle donattı.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tunceli`ye de savaş helikopteriyle geldi, kent `güvenlik` bahanesiyle abluka altına alındı.


24 Kasım: Kürdoloji yasa teklifi Meclis`te


Kürt dil ve eğitim Hareketi TZPKurdî`nin başlattığı `anadilde eğitim istiyoruz` kampanyası Kürtleri sokağa döktü. Çocuklar önlükleriyle yürüyüş yaptı. Batman`da yapılan mitinge binlerce kişi katılırken, üniversitelerde de Kürt arkadaşlarıyla birlikte yürüyen Türk gençler de Kürt Dili ve edebyatı bölümü kurulmasını istediler. Sokaklarda temsili Kürtçe eğitim verildi. Dicle Üniversitesi`nde eylem yapan öğrenciler ise tutuklandı. Öte yandan, DTP milletvekili Osman Özçelik ise 24 kasım`da YÖK Kanunu`nda değişiklik yapılarak, İstanbul Üniversitesi ile Dicle Üniversitesi`nde Kürtçe eğitim verilmesi amacıyla Meclis Başkanlığı`na kanun teklifi verdi.


Sakarya ve Balıkesir`de provokasyon


DTP`lilerin düzenlediği Barış Şenliği`ni basmaya çalışan ülkücü grubun eylemi nedeniyle 65 yaşındaki Ebubekir Kalkan yaşamını yitirdi. Gece düğün salonunun önünde toplanan kalabalık nedeniyle içeride mahsur kalan 400 dolayındaki DTP`li zor kurtarıldı.


4 Ekim`de ise Balıkesir`in Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinde, gençler arasında sözlü sataşmayla başlayan kavga ölümle sonuçlandı. Evlerini abluka altına alan Türk gençleri kamyonunu sürerek dağıtmaya çalışan Kürt vatandaş, gençlerden birini ezdi. Olaylar büyüdü. Kürtlerin ev ve işyerleri yerle bir edildi. Olayda Küçükkuyu, Sarımsaklı ve Ayvalık`tan gelen ülkücü grupların ve MHP Balıkesir milletvekilinin kışkırtması olduğu ileri sürüldü.


Kürt gazetelerine büyük sansür


2007 yılı başından itibaren Gündem gazetesi geleneğinden gelen gazetelere nefes aldırmama tutumunu benimseyen devlet, 2008 yılı boyunca da yasaklarına devam etti. Alternatif, Yedinci Gün, Haftaya Bakış, Yaşamda Demokrasi, Toplumsal Demokrasi gibi gazeteler defalarca kez toplatıldı veya kapatıldı. Kürtçe gazete Azadiya Welat`ın da kapatıldığı 2008 yılında, Ülkede Gündem geleneğini devam ettiren gazetelerin, ilk sayıları çıktığı gün toplatma ya da kapatma kararları verilerek yayın yapmaları engellendi.


JİTEM davası 4 yıl sonra başladı


JİTEM üyesi Abdülkadir Aygan`ın 2004 yılında Ülkede Özgür Gündem gazetesine yaptığı itiraflar üzerine Diyarbakır Savcılığı`nın açtığı ve uyuşmazlık mahkemesinde bekleyen, aralarında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım`ın da bulunduğu 8 sanıklı JİTEM davası, sonunda görülmeye başlandı. 24 Eylül`de ilk duruşması gerçekleşen davanın müdahil avukatı Tahir Elçi, davanın Ergenekon ile birleştirilmesini istedi. Karar 2009`a kaldı.


2008-12-29 Evrensel 
 

 

 

 

CANIM BABAM HASAN ÖZDERİNİN AZİZ HATIRASINA,

( 13 Aralık 2004 – Söz Eylemini Yitirdi...)

 

ozderin & ozderin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Y A S A L U Y A R I

 

Bu mesaj ve ekleri, mesajda gönderildiği belirtilen kişi/kişilere özeldir ve gizlidir. Bu mesajın muhatabı olmamanıza rağmen tarafınıza ulaşmış olması halinde mesaj içeriğinin gizliliği ve bu gizlilik yükümlülüğüne uyulması zorunluluğu tarafınız için de söz konusudur. Mesaj ve eklerinde yer alan bilgilerin doğruluğu ve güncelliği konusunda gönderenin ya da Özderin Avukatlık Bürosu’nun herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Özderin Avukatlık Bürosu mesajın ve bilgilerinin size değişikliğe uğrayarak veya geç ulaşmasından, bütünlüğünün ve gizliliğinin korunamamasından, virüs içermesinden ve bilgisayar sisteminize verebileceği herhangi bir zarardan sorumlu tutulamaz.

 

 

DISCLAIMER

This message and attachments are confidential and intended solely for the individual(s) stated in this message. If you received this message although you are not the addressee, you are responsible to keep the message confidential. The sender has no responsibility for the accuracy or correctness of the information in the message and its attachments. OZDERIN Attorneys &Counselors at Law, Law Firm shall have no liability for any changes or late receiving, loss of integrity and confidentiality, viruses and any damages caused in anyway to your computer system.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages