08 KASIM 2007 PERSEMBE GUNLU GAZETELERDEN BASINDA YARGI HABERLERI |
OZDERIN,M. |
msn: ozd...@hotmail.com +90 533 5445522 +90 555 5581289 |
MEVZUAT YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ ATAMA
KARARI — Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna Ait Atama Kararı YÖNETMELİKLER — Gümrük
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik —
Antrenörler, Biniciler ve Seyislere Verilecek Lisanslar Hakkında
Yönetmelik — Yarış Atı
Sahipleri ve Vekillerine İlişkin Yönetmelik — Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği
Yönetmeliği TEBLİĞ
8 Kasım 2007
Tarihli ve 26694 Sayılı Resmî Gazete
Yargıtay’dan kadınları
kızdıracak karar
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, şiddet uyguladığı karısı
tarafından evden kovulan kocayı 20 bin YTL tazminata mahkum eden yerel mahkeme
kararını bozdu.
Karısının kendisini evden kovduğunu iddia eden koca
Kadıköy 4. Aile Mahkemesi ’nde boşanma davası açtı. Evlilikte yaptığı masraf
için de 15 bin YTL tazminat talep etti. Davalı kadın da yükümlülüklerini yerine
getirmediğini iddia ettiği kocası aleyhine 50 bin YTL tazminat talebiyle karşı
dava açtı. Mahkeme evli çiftler arasında olmaması gereken “yiyecek, içecek,
sabun ve şampuan tüketimi” gibi hesaplar yaptığını, şiddet uyguladığını ve
kadının “amele kılıklı herif” gibi sözler sarf ettiğini belirtti. Mahkeme,
kocanın 20 bin YTL tazminat ödemesine hükmetti. Temyiz dosyasını inceleyen
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise evliliğin temelinden sarsılmasına sebep olan
olaylarda eşlerin eşit kusurlu olduklarına karar verdi.
2007-11-08 04:58:34 Vatan
Yargıtay Hıncal Uluç`u haklı buldu
Yargıtay ,
Sezen Aksu `nun, bir yazısından ötürü SABAH yazarı Hıncal Uluç `a açtığı
tazminat davasında yerel mahkemenin verdiği 10 bin YTL `lik tazminat kararını
"Yazı hukuksal sınırlar içinde, davanın reddi gerekir" deyip, bozdu . Aksu `nun
fotoğraflarını çeken gazetecilerin filmlerine bazı koruma görevlileri tarafından
el konulması üzerine Hıncal Uluç , "Doktorlar izin vermediği halde yaptırdığı
iğneler yüzünden plastik maskeye dönen yüzünü gizlemek için bu filmleri
sildirdi" diye yazmıştı.
2007-11-08 02:52:05 Sabah
EkşiSözlük, Wordpress`i açtırıyor!
Bir dava sonucu
Türkiye`den erişime kapatılmasına karar verilen Wordpress nihayet
açılıyor.
Geçtiğimiz ağustos ayında, Adnan Oktar `ın avukatları
tarafından Fatih 2. Asliye Hukuk Mahkemesi `nde bazı sayfalarda "kişilik
hakları"na saldırı yapıldığı gerekçesiyle açılan bir dava sonucu, Türkiye `den
erişime kapatılmasına karar verilen Wordpress nihayet
açılıyor.
Turk.Internet
.com`dan Füsun Sarp Nebil `in haberine göre, davanın 1 Kasım 2007`de görülen
celsesinde, sözkonusu karar, kapatma kararının sadece ilgili sayfaları içermesi
ve sitenin genelinin erişime açılması yönünde değiştirildi.
Wordpress`e
erişim durdurulması uygulamasında, sadece davaya konu olan sayfalar yerine
sitenin tamamının engellenmesi, bir çok site yazarını mağdur etmişti. Bu konuda
Türkiye ve yurtdışında `Wordpress`e özgürlük` kampanyaları
başlatılmıştı.
Davanın
seyrinin bu yönde değişmesinde, `blog`u (web günlüğü) Wordpress`te bulunan Ekşi
Sözlük `ün kurucusu Sedat Kapanoğlu `nın, mahkeme kararının kişisel özgürlüğünü
olumsuz etkilediği yönünde açtığı davanın etkili olduğu belirtiliyor.
MELİH BAYRAM DEDE
2007-11-08 09:48:48 Yeni Şafak
Bülent Ersoy`un kazandığı dava
İşadamı Sabri
Demirdöven, sanatçı Bülent Ersoy aleyhine açtığı 100 milyar liralık tazminat
davasını kaybetti.
Bülent Ersoy
`un 31 Ağustos 2005`te Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda Taki
Doğan ve Gülgun Feyman `ın sorularını cevaplandırmıştı. Sanatçı Ersoy , bir soru
üzerine, Sabri Demirdöven`in karanlık ilişkiler içinde olduğunu öne sürmüştü.
Demirdöven`in sağda solda, "Bülent Ersoy `u ben ortaya çıkardım. Onu ben
yarattım" tarzında sözler söylediğini hatırlatan Ersoy , "O dönemde benim
elimden tutan tek kişi vardı o da Fahrettin Arslan idi. Demirdöven olsa olsa
karanlık ilişkilerin adamıdır. Şimdi de beni alet etmek istiyor" şeklinde
konuşmuştu.
Bu ifadeler
üzerine Demirdöven, Bülent Ersoy hakkında 100 milyar liralık tazminat davası
açmıştı. Üsküdar İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi `nde 2006/236 esas sayılı dosya
ile açılan davada karar geçtiğimiz günlerde verildi.
Mahkeme,
Demirdöven`in davasını reddetti ve Bülent Ersoy `un ifadelerinin eleştiri
sınırları içinde olduğuna karar verdi.
Bülent Ersoy
`un avukatı Halil İbrahim Serbest , 8.5 milyar liralık vekalet ücretinin de
Sabri Demirdöven`den talep edildiğini belirtti.
Haber
7
2007-11-08 13:15:40 Haber7
“Bir yerlerde yanlış yapıyoruz”
Yasa sayısının 15 bini
geçtiğini hatırlatan Meclis Başkanı Toptan “Bu kadar çok yasa yapma zorunda
kaldığımıza göre, biz bir yerde yanlış yapıyoruz demektir”
dedi
TBMM Başkanı Köksal Toptan , yasa sayısının 15 bini geçtiğini
belirterek, “Bu kadar çok yasa yapma zorunda kaldığımıza göre, biz bir yerde
yanlış yapıyoruz demektir” dedi.
Toptan,
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Aksu ve beraberindeki heyeti kabulünde Türkiye
’nin gündeminde olan yeni ve modern anayasa gerçekleştiğinde, sendikacılığın
önündeki engellerin de büyük ölçüde ortadan kalkacağını ifade etti. Toptan,
“Yeni Anayasanın yapımında elbette sizlerin görüşleri alınacaktır”
dedi.
TBMM olarak
yasa yapımında sivil toplumun inisiyatifini ve katkılarını mutlaka devreye
sokarak toplumun tüm kesimlerinin emeği olan bir Anayasa yapmak istediklerini
kaydeden Toptan, bunu sadece Anayasa yapımında değil tüm yasaların yapımında
kurumsal hale getirerek gerçekleştirmeyi arzu ettiklerini bildirdi.
Yasa sayımız
15 bini geçti
22. Dönemde
TBMM Adalet Komisyonu başkanlığı yaptığını hatırlatan Toptan, her yasada konuyla
ilgili bir sivil toplum örgütünü çağırdıklarını ve görüşlerini aldıklarını,
bundan da çok yararlandıklarını kaydetti. Toptan, şöyle konuştu:
“Bunu kurumsal
hale getirmek suretiyle sivil toplumun, devlet yönetimine katkısını sağlamayı
amaçlıyoruz. Böyle yapılmadığı sürece, yasama organı ile muhatabı gruplar yahut
kişiler arasında zaman zaman uyumsuzluklar oluyor, yasanın uygulamasında
yanlışlıklar oluyor. Sık sık Türkiye yeni yasa yapma ihtiyacı hissediyor. Bizim
yasa sayımız, herhalde 15 bini geçmiştir. Bu kadar çok yasa yapma zorunda
kaldığımıza göre, biz bir yerde yanlış yapıyoruz demektir. Onun için bu yasalar
toplumun değişik kesimlerini temsil eden grupların katkısı alınarak yapılırsa,
zannediyorum Türkiye bu kadar sık yasa yapma ihtiyacını
hissetmeyecektir.”
Meclis Başkanı
Toptan hükümet gibi konuştu
TOPTAN,
memurların 2008 yılı bütçe görüşmelerinden beklentileri konusuna da değinerek,
kamu çalışanlarının istediği oranda zammı Hükümetin veremediğine işaret ederek,
şunları kaydetti:
“Hükümet
vermiyor değil, veremiyor. Bunu biliyoruz. Çok doğal olarak siz de temsilcisi
olduğunuz grupların hakkını, hukukunu savunmak için mücadele veriyorsunuz.
Hükümet de ortada olan bir pastayı olabildiği kadar adil dağıtmak suretiyle
çalışanları mağdur etmemeye çalışıyor. Burada önemli olan; karşılıklı
müzakerelerde makul bir dengenin bulunmasıdır... Alınamayan sonuç sizin
kusurunuz değil, pastanın yeteri kadar büyütülememesinden
kaynaklanıyor.”
2007-11-08 04:58:33 Vatan
Türk üniversiteleri dünyada 21. sırada, Hacettepe
zirvede
TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi ’nin (ULAKBİM
), Thomson Institute of Scientific Information (ISI) tarafından sağlanan
verilere dayanarak hazırladığı "Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri"
kataloğunda, Türkiye bilimsel yayın konusunda 28 ülke arasında 98 bin 186
yayınla 21.
sırada yer
aldı.
AA muhabirinin
derlediği bilgilere göre, ISI veri tabanlarında Türkiye adresli yayınların tam
olarak saptanılması için oluşturulan çalışma grubu, her bir olasılık üzerinde
çalışarak, elde edilen algoritmalar ve anahtar kelimelere göre taramalar
yaptı.
Çalışma sonucu
elde edilen verilere göre, Türkiye 1981-2006 yılları arasında, 28 ülke arasında
toplam 98 bin 186 bilimsel yayınıyla 21.
sırada yer
aldı.
ABD , aynı
yıllar arasında 5 milyon 861 bin 401 yayın ve 123 milyon 847 bin 576 atıfla
listenin ilk sırasında yer aldı. ABD ’yi, 1 milyon 443 bin 131 yayın ve 24
milyon 893 bin 165 atıf ile İngiltere ve 1 milyon 371
bin 470 yayın
ve 16 milyon 0 bin 172 atıfla Japonya izledi.
Göstergede,
Japonya ’dan sonra sırasıyla, Almanya , Fransa , Kanada , İtalya , Çin Halk
Cumhuriyeti , Avustralya , Hindistan , Hollanda , İspanya , İsveç , İsviçre ,
İsrail , Polonya , Brezilya , Finlandiya , Avusturya , Norveç , Türkiye ,
Yunanistan , Meksika , Arjantin , Portekiz , Şili , İran ve Venezuella yer
alıyor.
TIP
ARAŞTIRMALARI HACETTEPE ’Yİ İLK SIRAYA TAŞIDI
Hacettepe
Üniversitesinin toplam 25 yılda yayınladığı 9 bin 729 yayınının 5 bin 367’sinin
klinik tıp alanıyla ilk sırada yer aldığı belirlendi. Üniversitenin tüm
yayınları içinde, bin 400 yayınla kimya alanı 2. olurken, 544 yayınla biyoloji
ve biyokimya alanı da 3. sırada yer buldu.
Söz konusu
sıralamaya göre, İstanbul Üniversitesi 8 bin 841 yayınla Hacettepe
Üniversitesinin ardından ikinci sıraya yerleşti. Üniversitenin klinik tıp alanı
4 bin 369 yayınla tüm yayınları içinde ilk sırayı, kimya alanı 875 yayınla 2.
sırayı, mühendislik bilimleri alanı ise 615 yayınla 3. sırayı aldı.
Ankara
Üniversitesi 5 bin 980 yayınla İstanbul Üniversitesinin ardından üçüncü sıraya
yerleşti. Üniversitenin tüm yayınları arasında, diğer iki üniversitede olduğu
gibi klinik tıp alanı 2 bin 7 yayın sayısıyla ilk sırada yer aldı. Klinik tıp
yayınlarını, 902 yayınla kimya , 486 yayınla bitki ve hayvan bilimleri
izledi.
ODTÜ ise 5 bin
711 yayınla dördüncü sırada yer aldı. Üniversitenin tüm yayınları içinde bin 344
yayınla kimya ilk sırada yer alırken, bin 235 yayınla mühendislik bilimleri
ikinci sırada, bin 83 yayınla da fizik bilimi üçüncü sırada yer aldı.
ODTÜ ’yü
sırasıyla, Ege Üniversitesi , İstanbul Teknik Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi
izledi.
ATIF SAYISINDA
HACETTEPE YİNE İLK SIRADA
Katalogdaki
bilgilere göre, atıf sayısında Hacettepe Üniversitesi , Türkiye ’deki
üniversiteler arasında 61 bin 37 atıfla yine birinci sırada yer aldı.
İstanbul
Üniversitesi bin 48 atıfla ikinci, ODTÜ 29 bin 452 atıfla üçüncü sırada, Ankara
Üniversitesi 28 bin 447 atıfla 4. sırada yer aldı.
Türkiye ,
1981-2006 yılları arasında, 28 ülke arasında toplam 98 bin 186 bilimsel yayın
yaptı. Tüm üniversiteler 38 bin 161 yayınla en çok klinik tıp alanında
uluslararası yayın yaparken, kimya alanındaki 13 bin 245 yayınla 2., mühendislik
bilimleri ise 10 bin 348 yayınla 3. oldu. Hukuk bilimleri ise 25 yılda toplam 14
yayınla sıralamada sonda yer buldu.
2007-11-08 10:33:16 Milliyet
Cinayeti cep telefonu çözecek
Liseli Melis `e
uyuşturucu veren katilini kullandığı cep telefonu sinyalleri bulacak . Liseli
Melis `e uyuşturucu verenlerin yargılandıkları davada mahkeme Melis Akpınar `a
uyuşturucu vereni bulabilmek için teknolojiyi kullanacak. Aldığı aşırı doz
uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybeden Lise öğrencisi Melis Akpınar `a
uyuşturucu veren şahsın bulunması için mahkeme cep telefonu sinyallerinin peşine
düştü. Bakırköy 15. Ağır ceza mahkemesi avukatların istemi doğrultusunda
telekomünikasyon kuruluna yazı gönderdi.
16 yaşındaki
lise öğrencisi Melis Akpınar `ın uyuşturucudan ölümüne neden oldukları öne
sürülen ı`i tutuklu 3 sanığın yargılanmasına devam edildi. Eyüp 3. Ağır Ceza
Mahkemesi `nin Bakırköy Adliyesi `ne taşınarak Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi
olması nedeniyle burada görülen duruşmaya, tutuklu sanık Murat Hızır Akınay
getirilmedi.
2007-11-08 11:23:36 Birgün
Mahkeme, Zana için
bilirkişi tayin etti
Diyarbakır `da Nevruz kutlamaları sırasında
terör örgütünün propagandasını yaptığı iddiasıyla hakkında dava açılan kapatılan
DEP `in eski milletvekili Leyla Zana `nın yargılanmasına devam edildi.
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, tutuksuz yargılanan Zana
, hazır bulundu. Zana , duruşmada yaptığı savunmasında, Cumhuriyet Savcısına
verdiği ifadesini tekrarladı.
Nevruz
etkinliğinde yaptığı konuşmada, bazı tespitlerde bulunduğunu savunan Leyla Zana
, ``Bunların suç olmadığını düşünüyorum. Suç işlediğime inanmıyorum. Konuyla
ilgili olarak gazetelerde çıkan haberler, söylediklerimi tam olarak
yansıtmamıştır`` dedi. Yaptığı konuşmanın CD çözümlerinin yeniden bağımsız bir
bilirkişi tarafından yapılmasını talep eden Leyla Zana , mahkeme heyetinden
savunma yapmak için süre istedi. Mahkeme heyeti, Zana `nın yaptığı konuşmanın
yer aldığı CD `nin 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından çözümünün yeniden
yapılmasına karar vererek, duruşmayı erteledi. Cumhuriyet Başsavcılığınca
hazırlanan iddianamede, Zana `nın, terör örgütünün propagandasını yaptığı
iddiasıyla Terörle Mücadele Kanunu `nun 7/2. maddesi uyarınca 5 yıla kadar hapsi
isteniyor
AA
2007-11-08 13:15:39 Haber7
Şenlendirici`ye mahkeme şoku
3 yıla kadar hapis istemiyle
dava açılan ünlü klarnetçi için mahkeme şu kararı verdi
HÜSNÜ
Şenlendirici , 8 ay önce eşinin ailesi ile tartışmış, bu sırada bulundurma
ruhsatlı silahının ateş almasıyla ilgili karakolluk olmuştu. İfadesi alınan
Şenlendirici büfe üzerinde duran silahın kavga anında birinin eline geçmemesi
için yüksek bir yere kaldırmaya çalışırken ateş aldığını söylemişti.
Şenlendirici ’nin ifadesini inandırıcılıktan yoksun bulan savcı 3 yıla kadar
hapis istemiyle dava açmıştı. Önceki gün görülen ilk duruşmaya katılmayan ünlü
klarnetçinin bir sonraki celseye polis zoruyla getirilmesine karar
verildi.
2007-11-08 04:58:34 Vatan
Belçika adaleti
sınavda
Belçika adaleti, uzun yıllar süren bir yargılama sürecinin ardından
geçen yıl ağır hapis cezalarına çarptırdığı, ancak adli hatalar nedeniyle
kararlarını iptal ederek serbest bıraktığı terör örgütü DHKP-C üyelerinin
"yeniden yargılanma" sürecini Anvers Temyiz Mahkemesinde devam
ettirdi.
Sanık avukatları, Anvers Temyiz Mahkemesinden, yetkisizlik
kararı almasını, davaya temyiz aşamasından değil "sıfırdan" başlanmasını,
dolayısıyla Anvers veya Bruges Ceza Mahkemelerine aktarılmasını istemişti.
Avukatlar, "siyasi suçların" söz konusu olduğu iddiasıyla bu davanın Ağır Ceza
Mahkemesinde , halk jürisi önünde görülmesi talebini de tekrarlamıştı. Terör
örgütünün ve yargılanan üyelerinin Türk devletine karşı siyasi eylemlerde
bulunduğunu savunan ve bu gerekçeyle "siyasi yargılama" isteyen sanık
avukatları, Türk devletinin bu davada müdahil taraf olmasının engellenmesi
talebinde de bulunmuşlardı.
Mahkeme, sanık
avukatlarının taleplerini, savcılığın ve müdahil taraf olan Türk devletinin
avukatının görüşlerini değerlendirdikten sonra, bu davada "yetkili" olduğunu
açıklamıştı.
Anvers Temyiz
Mahkemesi , bugünden itibaren, aralıksız sürecek oturumlarla davayı sonuca
bağlayacak.
Bugünkü
oturumda sorguya çekilen sanıklar kendilerine yönelik suçlamaları
reddettiler.
Terör örgütüne
çeşitli isimler veren, siyasi bir partiden söz eden, para kaynakları hakkında
bilgi vermeyi reddeden, taraftarlardan gelen bağış ve desteğin söz konusu
olduğunu anlatmakla yetinen sanıklar, örgütün Batı Avrupa `da şiddete
başvurmadığını, eylemlerini Türkiye `de yaptığını anlattılar.
Kiraladıkları
evlerde ve taşıtlarında ele geçirilen silah, patlayıcı madde, sahte belge ve
pasaportlardan da "haberdar olmadıklarını" ileri süren bazı sanıklar,
hedeflerinin Türkiye `deki rejimi yıkmak olduğunu söyleyerek, şiddet
kullanımının olumlu yönlerinin de olabileceği görüşünü savundular.
Mahkemenin
yarın devam edecek oturumlarında Savcılığın ithamları dinlenecek.
-YENİDEN
YARGILAMA -
Terörist
Fehriye Erdal ve terör örgütü DHKP -C üyesi 10 sanığı Belçika `da işledikleri
suçlardan yargılayan Bruges Ceza Mahkemesi , 28 Şubat 2006`da açıkladığı
kararda, Fehriye Erdal `a 4, örgütün başı Dursun Karataş `a 5, sözcüsü Musa
Asoğlu `na 6, Kaya Saz , Bahar Kimyongür , Zerrin Sarı ve Şükriye Akar Özordulu
`ya 4`er yıl hapis cezası vermişti. Gent Temyiz Mahkemesi de 7 Kasım 2006`da bu
cezaları, bazılarını artırarak onamıştı.
Terör örgütü
üyelerinden Musa Asoğlu , Kaya Saz , Şükriye Akar Özordulu ve Bahar Kimyongür
cezaevinde bulunurken, Belçika `da bir ikamette göz hapsinde bulunduğu var
sayılan ve karardan iki gün önce "izini kaybettiren" Erdal ile Dursun Karataş ve
Zerrin Sarı isimli teröristler firarda sayılıyordu.
Mahkeme,
sanıkları 10 yıl boyunca kamu haklarından mahrum etmeyi de kararlaştırmış,
Asoğlu `nu 5 bin 500, diğerlerini 2 bin 500`er avro para cezasına
çarptırmıştı.
Bruges
Mahkemesi , ayrıca DHKP -C`yi "terör örgütü" olarak nitelendirmiş ve Belçika `da
adli alanda örgütün bu sıfatına resmiyet kazandırmıştı.
Bu kararlar
üzerine Yargıtaya başvuran sanıkların Belçika `da işlediği suçlar arasında sahte
kimlik kullanmak, silah ve patlayıcı madde bulundurmak, terör örgütü üyesi
olmak, terör eylemleri planlamak ve haraç toplamak gibi suçlar yer
alıyor.
Belçika `da
bazıları 1999 yılında suçüstü yakalanan, bazıları firarda olup gıyabında
yargılanan ve geçen yıl ağır hapis cezalarına çarptırılan terör örgütü DHKP -C
üyeleri hakkında verilen kararların tümü, geçen nisan ayında Yargıtay tarafından
bir tek gerekçeyle bozuldu.
Yargıtay
kararının ardından tutuklu ve hükümlü teröristlerin tümü serbest bırakıldı,
firardakiler hakkındaki kararlar da "adli bir hata yapıldığı" gerekçesiyle iptal
edildi. Bu hata ise Termondo Mahkemesi Yargıcı Freddy Troch `un, Bruges Ceza
Mahkemesi başkanlığına atanmasından oluşuyor. Yargıtay , daha önce Türk asıllı
teröristleri yargılayan ve sert kararlar vermesiyle tanınan bu yargıcın Bruges
`e atanmasını "tarafsızlığın yitirilmesi" olarak değerlendirdi.
Yargıtay ,
sanıklar hakkında verilen kararlara yönelik hiçbir eleştiri ve itirazda
bulunmadı
2007-11-08 19:19:30 TGRT Haber
Sahte belgeyle Maliye`yi dolandıran çete
çökertildi
Zaman`da 11 Nisan 2007`de yayımlanan "Sahte mahkeme kararıyla
Maliye`yi bile dolandırmışlar" haberinden sonra Bakanlık harekete geçmişti.
Maliye Bakanlığı sahte belgelerle yargı harcını geri alan `vergi hortumcuları`
çetesini çökertti.
Bakanlık Muhasebat kontrolörleri ödenmiş yargı
harcı makbuzlarının seri numarası ve mührünü aslı gibi düzenleyen çetenin yine
sahte mahkeme kararı ve kimlikle harçları geri aldığını tespit etti. Hazine `yi
yaklaşık 10 milyon YTL zarara uğratan iki personel `menfaat sağlamak amacıyla
resmî belgede sahtecilik` suçundan memuriyetten çıkarıldı . Bu kişiler hakkında
savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Dört kişiye de `resmî belgede sahteciliğe
karıştıkları` gerekçesiyle kınama cezası verildi. Defterdarlıklarda tespit
edilen tezgâh şöyle işliyor: Mal müdürlüğü veya saymanlıklara daha önce ödenmiş
yüksek tutarlı yargı harçlarına ait makbuzlar; yazı seri numarasından mührüne
kadar ayrıntılarıyla aslına benzeyecek şekilde sahte olarak hazırlanıyor. Bu
alındı makbuzu ile ilgili olarak harcın yersiz alındığına ve iade edilmesi
gerektiğine dair sahte mahkeme kararları ve sözde mahkeme kararlarına istinaden
yersiz alınan harçların iade edilmesi yönünde icra müdürlükleri adına
hazırlanmış sahte yazılar çıkarılıyor. Şebeke üyeleri belgelerde ismi geçen
şahıs adına hazırlanan sahte kimlik ve belgelerle haksız iadeyi almak için
defterdarlıklara müracaat ediyor. İadenin yapılacağı kesinleştikten sonra aynı
sahte kimliklerle bankada hesap açılıyor. Tutar yatınca tüm parayı çekerek
ortadan kayboluyorlar.
2007-11-08 01:46:59 Zaman
İnteraktif dolandırıcıya suçüstü
Bir iş adamının
banka hesabına girerek, hesaptaki paraları interaktif yolla başka hesaba geçiren
bir kişi tutuklandı. Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, Ankara `da
inşaat şirketisahibi Y. Ö. adlı iş adamının Karabük `te bir bankadaki hesabına
şifrelerikırarak giren kişiler, 26 bin lirayı başkalarının hesabına
aktardı.
İş adamının
durumu fark ederek şikayetçi olması üzerine paranın aktarıldığı kişilerden
Yasemin Ç . , hesaptan 3 bin YTL çektikten sonra suçüstü yakalandı. Kaçakçılık
ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Büro Amirliğinde sorgulanan
Yasemin Ç . çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı. Paranın 23 bin YTL `lik
bölümü, mahkeme kararı ile bloke edilirken,şifreleri kıran 2 kişinin arandığı
kaydedildi.
ANKARA (A. A)
2007-11-08 17:21:25 Yeni Şafak
Çok dilli belediyecilik davası başladı
Diyarbakır
"da Sur Belediyesinin aldığı "çok dilli" belediyecilik kararı ile ilgili görevi
kötüye kullandıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan Sur Belediye Başkanı
Abdullah Demirbaş ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir "in
de aralarında bulunduğu 21 sanığın yargılanmasına başlandı. Savunmaları dinleyen
mahkeme heyeti, yargılamanın devamına karar vererek, duruşmayı
erteledi.
2007-11-08 00:05:37 Yeni Çağ
Kot
pantolon ve cilve indirimi
Bahri KARATAŞ /İZMİR , (DHA
)
İZMİR `de kot
pantolon giyip bir alışveriş merkezine giden ve burada bir erkeğe saati soran
eşini, iki çocuğunun gözleri önünde öldürüp, “Saati cilveli şekilde sordu``
diyen F.A.`ya ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti,
daha sonra sanığın haksız tahrik altında cinayeti işlediği ve pişmanlık duyduğu
gerekçesiyle cezayı 20 yıla indirdi.
Geçen 7
Ağustos ’ta iki çocuğuyla birlikte İnciraltı `ndaki alışveriş merkezine giden ve
çıkışta eşi 24 yaşındaki Sevgi Aguş ’u çocuklarının gözleri önünde bıçaklayarak
öldüren elektrik teknisyeni 31 yaşındaki F.A. son duruşmasına çıktı. 11`inci
Ağır Ceza Mahkemesi ’ndeki duruşmaya tutuklu sanık F.A ile ölen Sevgi`nin annesi
ve babası katıldı. Cumhuriyet Savcısı sanık hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu
hapis cezası istedi.
Daha önceki
savunmalarında olay ayrıntılı şekilde anlatan koca F.A. “Sürekli erkeklik
gururumu incitici sözler söylüyordu. Olay günü de böyle davrandı. Yüzüme
tükürdü. Eşim devamlı başını bağlayan, pardösü giyen birisiydi. Oysa o gün, bana
inat olsun diye dar kot pantolon giydi. Her zamanki tutumun dışında bir tutum
sergilediği için her zamanki kıyafetleri giymesini söyledim. İstediklerimi
yapmadı. Alışveriş merkezinde cilve yaparcasına yoldan geçen erkek gruba saati
sordu. Ben kendisine çocuklarımızın yanında böyle yapmamasını söyledim, ama beni
dinlemedi. Yüzüme tükürdü. O anda tüm şuurumu kaybettim`` demişti.
Duruşmada son
sözü sorulan F.A., “Ailemi çok seviyordum. Pişmanım. Daha önceden psikolojik
tedavi gördüm. İlaç kullanıyorum. Sinirlendiğim zaman bir anda aklımı
kaybediyorum`` dedi. F.A.`nın avukatı Cenk Akduman, ise olayda ağır tahrik
olduğunu iddia ederek cezada indirim yapılması gerektiğini savundu.
Mahkeme sanık
F.A`yı eşini öldürmek suçundan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına
çarptırdı. Mahkeme heyeti ölenin, kot pantolon giyip, tanımadığı erkeğe cilveli
şekilde saati sorması, eşine ağır hakaretlerde bulunmasını ‘haksız tahrik’ saydı
ve cezayı 24 yıla indirdi. Olaydan dolayı pişmanlık duyduğunu söyleyen sanık
F.A., pişmanlık indiriminden de faydalanıp, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sanık karar sonrası mahkeme heyetine “Allah razı olsun`` diye teşekkür etti.
Ölen Sevgi Aguş ’un babası Ahmet Kırcalı ile annesi Mürşide Kırcalı , ise
verilen cezanın az olduğunu belirtip isyan etti. Anne ve baba “Kızımız 24
yaşında mezara gitti. Sanık damadımız ise 10 yıl sonra özgürce dolaşacak. Böyle
ceza olmaz. Ölen öldüğüyle kaldı`` dedi.
2007-11-08 13:30:34 Milliyet
Laptop tamircisine 7 yıl isteniyor
Dizüstü bilgisayarın
anakartının değiştirilmediği halde değiştirilmiş gibi gösterildiği için, teknik
servis yetkilileri hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle ağır ceza
mahkemesinde dava açıldı.
İzmir `de Cumhuriyet Savcısı Okan Kılınç
, servise gönderdiği dizüstü bilgisayarının kısa süre sonra ikinci kez
arızalanması üzerine kendisinden para talep eden teknik servis yetkililerinden
şikayetçi oldu.
Yapılan
bilirkişi incelemesinde dizüstü bilgisayarın anakartının değiştirilmediği halde
değiştirilmiş gibi gösterildiği ortaya çıkarken, teknik servis yetkilileri
hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle ağır ceza mahkemesinde dava açıldı.
Alınan bilgiye göre, Cumhuriyet Savcısı Okan Kılınç `ın, Adalet Bakanlığı
tarafından tahsis edilen dizüstü bilgisayarı, sıvı teması nedeniyle arızalandı.
Kılınç , bilgisayarı, İstanbul `daki tamir ve bakımı konusunda anlaşmalı B.G`nin
sorumlu olduğu firmaya gönderdi. Teknik servis sorumlusu, sıvı teması nedeniyle
klavye ve anakartın arızalandığını ve bunun garanti kapsamı dışında olduğunu
ifade etti. Bilgisayarın anakart ve klavyesinin değiştirildiği belirtilirken,
savcı Kılınç `tan bin 20 YTL 29 YKr para tahsil edildi.
Kılınç `ın
dizüstü bilgisayarı yaklaşık 7 ay sonra yeniden arızalandı. Bilgisayarı yeniden
teknik servise gönderen Kılınç `tan bu kez "bilgisayarınıza ikinci kez sıvı
teması olmuş" denilerek 540 dolar ile KDV talep edildi. Bilgisayarına ikinci kez
sıvı teması olmadığını savunan Kılınç , şikayetçi olarak bilirkişi incelemesi
istedi. Bilirkişi incelemesinde bilgisayarın yalnızca klavyesinin
değiştirildiği, anakartın ise tamirat gördüğü belirlendi. Yenilenen arızanın,
bilgisayarın daha önce tamirat gören kısımlarında tekrarlandığı ifade
edildi.
TEKNİK SERVİS
YETKİLİLERİ SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİ
Teknik servis
sorumlusu B.G, ifadesinde suçlamaları kabul etmedi. Bilgisayarı başka bir teknik
servise gönderdiklerini kaydeden Güvercin, anakart ve klavyenin Kılınç `ın
olurunu alarak değiştirildiğini öne sürdü. Tamiri gerçekleştiren teknik servis
yetkilileri M.A. ile N.Y, B.G`nin sorumlusu olduğu servisten gönderilen
bilgisayarda anakart ve klavyenin değiştirilerek gönderildiğini savundu.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Sedat Erbaş , hazırladığı iddianamede şüpheliler B.G,
M.A. ve N. Y. hakkında dolandırıcılık suçlamasıyla 7 yıla kadar hapis cezası
istedi. Sanıklar hakkında Ağır Ceza Mahkemesi `nde dava açıldı.
İZMİR (A.A)
2007-11-08 11:23:15 Yeni Şafak
Bakan Şahin: Yargıçların bilgili olması, yargı bağımsızlığı kadar önemli
Adalet Bakanlığı ’nın bütçesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu
’nda görüşülmeye başlandı.
TBMM Plan ve
Bütçe Komisyonu ’nda bakanlığının bütçesinin sunumunu yapan Bakan Şahin , bir
ülkenin gelişmişliğinin sadece ekonomisinin güçlü olması ile değil, aynı zamanda
iyi bir adalet sistemine sahip olması ile mümkün olacağını söyledi.
Hukuk
devletinin başlıca amacının ve idealinin adalete uygun bir hukuk sisteminin
meydana getirilerek uygulanması olduğunu kaydeden Bakan Şahin , “Tecrübeler şunu
göstermiştir ki adalete uygun bir hukuk sisteminin kurularak uygulandığı
toplumlarda barış ve huzur sağlanabilmekte, bunda başarı sağlayamayan
toplumlarda ise hukukî ve sosyal anlaşmazlıklar çıkmaktadır" diye
konuştu.
Bakan Şahin ,
60’ncı Cumhuriyet Hükümeti Programı’nda adalet hizmetlerine ilişkin olarak
yapacakları çalışmaları şöyle sıraladı:
- Demokrasi ve
hukuk devletinin güçlendirilmesine öncelik verilmesi, - Ülkemizin sivil bir
uzlaşma anayasasını hak ettiği gerçeği, - Temel hak ve özgürlükler konusunda
özellikle Kopenhag Siyasi Kriterlerine tam uyum sağlanması, - Temel hak ve
özgürlüklerin fiilen uygulanmasının ve siyasal kültürümüzün yerleşik bir unsuru
olarak güçlenmesinin sağlanması , - “Sıfır Tolerans " anlayışı ile işkence,
kayıp, gözaltında ölüm, faili meçhul cinayet gibi insan hakları ihlallerinin
üzerine gidilmesi, - Yargının görevini yaparken, bağımsız olduğu kadar tarafsız
da olması, - Adalet ve yargı reformu ile ilgili çalışmaların kararlılıkla
sürdürülmesi, - “Koruyucu Hukukö uygulamalarının daha da geliştirilmesi , -
Hukuki uyuşmazlıklarda alternatif çözüm yollarını öngören düzenlemeler
yapılması, - AB standartlarına ulaşmak için gerekli mevzuat çalışmalarıyla adli
ve idari kapasitenin güçlendirilmesi yolunda çalışmalara devam edilmesi, -
Mahkemelere elektronik arşiv sistemleri kurulması için gerekli çalışmaların
yapılması, - Mevcut bilgi bankası (UYAP ) geliştirilerek mevzuat, içtihat,
doktrin gibi doküman türlerinin birbirleriyle ilişkilendirilmesi suretiyle daha
verimli bir sistem oluşturulması, - Yargı organları arasında kurulan bilişim
ağının geliştirilmesi , - Hukukî süreçlerin hızlandırılması ve hukukî
öngörülebilirliğin artırılması yönünde başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere
mevzuat çalışmalarının tamamlanması.
ADALETİN
SORUNLARI
Bakan Şahin ,
yargının sorunlarını da şöyle sıraladı:
- Mahkemelerin
iş yükünün fazlalığı ve yargılama sürelerinin makul süreyi aşması - Yargıya
güvenilirliğin istenilen düzeyde bulunmaması - Hâkim, Cumhuriyet savcısı ile
diğer personel sayısının eksikliği - Personelin malî ve sosyal haklarının
yetersiz olması - Bazı alanlarda mevzuat karmaşası varken, kimi alanlarda
mevzuat yetersizliği ve eskiliğinin devam etmesi - Avrupa Birliği raporları ve 9
uncu Kalkınma Plânında da yer aldığı gibi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
geniş tabanlı temsil esasına dayanmaması - Fiziki kapasite ve teknik alt yapı
hizmetlerinin istenilen düzeyde olmaması
‘YARGIÇLARIN
BİLGİLİ OLMASI, YARGI BAĞIMSIZLIĞI KADAR ÖNEMLİ’
Yargıçların
bilgi sahibi olmasının yargı bağımsızlığı kadar önemli bir konu olduğunu
vurgulayan Bakan Şahin şunları söyledi :
“Yeterli
bilgiye sahip olmayan hukukçuların, değişen toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek
bir yargılamayı gerçekleştirmeleri de mümkün değildir. Ayrıca hukukçuların;
yalnızca ihtilafları çözen kişiler olarak görülmesi de doğru değildir. İyi bir
hukukçu aynı zamanda dünyaya bakış açısı itibariyle topluma yön verecek, toplumu
daha iyiye ve daha ileriye götürecek nitelikte olmalıdır. Bunun da ancak
nitelikli bir eğitimle sağlanabileceği kuşku götürmez bir gerçektir."
4 BİN HAKİM 7
BİN ADLİYE PERSONELİNE İHTİYAÇ VAR
Bakan Şahin ,
Türkiye genelinde 5 bin 626 mahkeme bulunduğunu ve halen 14 bin 694 hâkim ve
Cumhuriyet savcısı kadrosundan 10 bin 632’sinin olduğunu, 4 bin 62’sinin ise boş
olduğunu da açıkladı. Ayrıca 37 bin 260 adliye personeli yasal kadrosundan 7 bin
996’sı boş bulunduğunu söyledi. Adalet hizmetlerinin yerine getirilmesinde yargı
personelinin yeterli sayıda istihdam edilememesi, istihdam edilen yardımcı
personelin gerekli meslekî yeterliliğe sahip olmaması, önemli aksaklıklara neden
olduğunu vurgulayan Bakan Şahin , şöyle devam etti:
“Halen 2 bin
441 icra müdür ve yardımcısı kadrosundan bin 734’ü dolu, 6 sı ise boştur. İcra
ve iflas dairelerinin 2006 yılı iş durumları incelendiğinde mevcut kadroların iş
yükünü karşılamada yetersiz kaldığı ve ihtiyaç duyulan kadro sayısının mevcut
kadro sayısının çok üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Her mahkemenin bir yıl
içerisinde bakabileceği dava sayısının asgarî ve azamî hadleri ile hâkim,
Cumhuriyet savcısı ve diğer personel yönünden iş durumuna göre tespit edilen
standart kadro durumu dikkate alınarak yapılan çalışmada, iş durumları esas
alındığında 1196 yeni mahkeme kurulması, bu mahkemelere 3 bin 951 hâkim ve
Cumhuriyet savcısı ile 1196 yazı işleri müdürü , 3 bin 588 zabıt kâtibi , 1196
mübaşir, 1196 hizmetli olmak üzere toplam 7176 adliye personeli atanması
gerektiği ortaya çıkmıştır.Davaların makul sürede sonuçlandırılması için
kurulması gerekli olan mahkemelerin yanı sıra hâkim, Cumhuriyet savcısı ve diğer
yargı personeli sayısının standart kadro rakamlarına çıkarılması zorunluluk arz
etmektedir."
CEZAEVLERİ
DOLDU
Bakan Şahin ,
cezaevi ihtiyacının her geçen gün arttığını ve binanın yanı sıra infaz koruma
memurlarına ihtiyaç duyduklarını belirterek, “Ceza infaz kurumlarımıza ait, 35
bin 145 personel kadrosunun, 26 bin 640’ı dolu, 8 bin 505’i boş bulunmaktadır.
Halen Ülkemizde 392 ceza infaz bu kurumlarda 78 bin 803’ü adlî, 4 bin 249’u
terör, 4 bin 151’i çıkar amaçlı suçlar olmak üzere toplam 87 bin 203 hükümlü ve
tutuklu bulunmaktadır" diye konuştu.
Bakan Şahin ,
nüfusu itibariyle Türkiye büyüklüğündeki; İngiltere ’de 139, Fransa ’da 182,
Almanya ’da 248 ceza infaz kurumuna karşılık Ülkemizde bu sayı 392’dir. İtalya
’da 1986 yılında 700 civarında olan ceza infaz kurumu sayısının günümüzde 230’a
indirildiğini açıkladı. 2007 yılında 46 ilçe cezaevinin kapatılarak cezaevi
sayısının 392’ye düşürüldüğünü vurgulayan Şahin , bu sayının 250’ye düşmesini
hedeflediklerini belirtti.
MAHKUMLARIN
YÜZDE 50’Sİ ÖSS DE BAŞARILI OLDU
Bakan Şahin ,
2007 yılında 856 hükümlü ve tutuklu üniversite sınavına katıldığını ve bunlardan
564’ünün sınavı kazandığını açıkladı. Kazanan mahkumların 488’i bir yüksek
öğretim kurumuna yerleştirilmiş.
2007-11-08 14:29:22 Milliyet
İnterpol tarafından aranan El Kaideli Konya`da
yakalandı
Mahkemece tutuklanan Atilla S., resmi yazışmaları takiben 40 gün
içinde Almanya`ya gönderilecek. Terör örgütü El Kaide üyesi olduğu ve Frankfurt
Havalimanı ile Ramstein Hava Üssü`ne yönelik eylül ayında bombalı eylem
planlayan grup arasında bulunduğu iddiasıyla İnterpol tarafından `kilit isim`
olarak aranan Atilla Selek (22) Konya`da yakalandı.
İnterpol ,
Almanya `daki soruşturma çerçevesinde "Muaz " kod adlı Atilla Selek kilit isim
olarak arıyordu. El Kaide ile bağlantılı olduğu öne sürülen Atilla Selek `in,
Almanya `da delil yetersizliğinden serbest bırakıldıktan sonra Türkiye `ye
geldiği belirlendi. Selek `in yakalanması için Alman makamları Türkiye `den
yardım istedi. Bunun üzerine harekete geçen Emniyet Genel Müdürlüğü , durumu
Konya Emniyeti `ne bildirdi. Atilla S .`nin merkez Selçuklu ilçesi Akıncılar
Mahallesi `nde bir evde olduğunu tespit eden Konya polisi, eve operasyon yaptı.
Evde gözaltına alınan Selek , Terörle Mücadele Şubesi `ne götürüldü. Şüpheli
Selek , dün geniş güvenlik önlemleri altında Konya Numune Hastanesi `ne
getirilerek sağlık kontrolünden geçirildi. Selek , daha sonra ifadesi alınmak
üzere tekrar Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü `ne götürüldü. Almanya `nın Ulm
kentinde doğan Selek , Haziran 2006`da Pakistan `a gitmiş, aynı yıl Aralık
ayında tutuklu zanlı Gelowicz`le Almanya `daki Ramstein adlı ABD üssünü
gözetlerken yakalanmıştı. Sinan Gül , Konya
2007-11-08 01:46:58 Zaman
Karete hocası
cinayeti... Tanıktan şok ifade: Beni de elle taciz
etti
Bahçelievler ’de kızına tecavüz etmekle suçladığı karate
antrenörünü tabancayla vurarak öldürdüğü öne sürülen Arif S’nin yargılanmasına
başlandı.
Bakırköy 5.
Ağır Ceza Mahkemesi ’ndeki duruşmaya, tutuklu sanık Arif S.
getirildi.
Duruşmada, öldürülen Çetin K’nın eşi Fatma Nur K. ile tecavüz edildiği öne
sürülen sanığın kızı Ö.S de hazır bulundu. Duruşmada sorgusu yapılan Arif S,
Çetin K. hakkında daha önce kızı Ö.S’ye tecavüz ettiği iddiasıyla Cumhuriyet
Savcılığına şikayette bulunduğunu, ancak buna rağmen K’nın kendilerini rahatsız
ettiğini anlattı. Olay günü karşılaştığı K’nın "Sen kim oluyorsun da beni
şikayet ediyorsun?" diyerek üzerine yürüdüğünü anlatan Arif S, karate hocası
olduğu için Çetin K’dan korktuğunu ve tabancayla havaya ateş ettiğini söyledi.
K’nın buna rağmen üzerine yürümeyi sürdürerek kızı ve eşi hakkında bazı sözler
söylediğini anlatan Arif S, bunun üzerine kendini kaybettiğini ve kovalamaya
başladığı K’ya ateş açtığını anlattı. Cinayetten dolayı üzgün olduğunu söyleyen
S, amacının K’nın tutuklanıp ceza evinde yatmasını sağlamak olduğunu savundu.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Çetin K’nın spor salonundaki öğrencilerinden
S.K, hocasının herhangi birine sarkıntılık yaptığını görmediğini, ancak spor
salonundaki bilgisayarının içinde porno içerikli bir filme rastladığını söyledi.
Öğrencilerden D.K ise hocasının Ö.S’ye tecavüz ettiğini görmediğini, ancak
kendisine bir kaç kez elle tacizde bulunduğunu ve bunun üzerine spor salonuna
gitmekten vazgeçtiğini dile getirdi. Mağdur Ö.S de ifadesinde, 5 yıl önce spor
salonuna gitmeye başladığı Çetin K’nın kendisine ve arkadaşı Z.M’ye salonun alt
katında tecavüz ettiğini öne sürdü. Bu durumun yaklaşık 4 yıl sürdüğünü ve
haftada 3-4 kez tekrarlandığını anlatan Ö.S, korktuğu için durumu ailesine
anlatamadığını kaydetti. Çetin K’nın, kendisine birlikte olan başka kızların da
bulunduğunu söylediğini belirten Ö.S, içinde bulunduğu durumdan bunalarak evden
kaçtığını, olayın da bulunup ailesine teslim edildikten sonra ortaya çıktığını
kaydetti. Öldürülen Çetin K’nın eşi Fatma Nur K. ise eşinin 7-8 yıldır
iktidarsız olduğunu, bu nedenle ilişkiye giremediklerini söyledi. Cinayetin
planlanarak işlendiğini savunan K, sanığın cezalandırılmasını talep etti.
Ö.S’nin tecavüze uğradığını söylediği Z.M’nin de tanık olarak dinlenmesini
kararlaştıran mahkeme heyeti duruşmayı erteledi. Bahçelievler ’de 15 Mayıs 2007
tarihinde işlenen cinayete ilişkin Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca
hazırlanan iddianamede, sanığın, kızı Ö.S’ye yapılan tecavüzün sonunda tahrik
altında kalarak "kasten adam öldürmek ve "6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu ’na
muhalefet etmek" suçlarından 12 yıl 6 ay ile 20 yıl arasında hapis cezasına
çarptırılması isteniyor.
2007-11-08 14:29:23 Milliyet
Tanrı’ya dava açtılar
Times gazetesinin köşe yazarı Profesör
Gary Slapper, en garip dava dilekçelerini araştırdı. İşte davalardan bazıları:
TV HANIMI OBEZ YAPTI: Timothy Dumouchel isimli ABD’li, karısı ve çocuklarını
...
Times gazetesinin köşe yazarı Profesör Gary Slapper, en garip
dava dilekçelerini araştırdı. İşte davalardan
bazıları:
TV HANIMI OBEZ
YAPTI: Timothy Dumouchel isimli ABD ’li, karısı ve çocuklarını obez, kendisini
de içki ve sigara bağımlısı yaptığı gerekçesiyle bir televizyon şirketine dava
açtı. Dava reddedildi.
ORGAZM
OLAMIYORUM HAKİM BEY : Brezilyalı bir kadın, sevgilisini kendisini tatmin
edemediği için mahkemeye verdi. 31 yaşındaki kadın, “En güzel yerde boşalıyor.
Bir kez bile orgazm olamadım” dedi. Dava sonuca bağlanamadı.
NASA FALI
BOZUYOR: Rus astrolog Marina Bai , 2005 yılında NASA ’ya 165 milyon sterlinlik
dava açtı.
NASA ’nın
yaptığı ‘Derin Darbe ’ isimli bir uzay sondasının bir kuyruklu yıldıza çarparak
örnek toplayacak olmasını terörist bir faaliyet olarak nitelendiren
Bai ’nin
açtığı dava reddedildi.
DAVALI BEN,
DAVACI BEN: 1874 yılında Bölge Savcısı Francis Cornish, kamusal alanda içki
içtiği için kendisine dava açtı ve 5 dolar ceza verdi. Ceza, düzgün tavırları
nedeniyle kaldırıldı.
ESNEMEYE 1 YIL
HAPİS: 2004 yılında Sri Lankalı yargıç M. Patabendiege, V. Pajith isimli bir
davalıyı mahkemede esneyip saygısızlık yaptığı nedeniyle 1 yıl hapis cezasına
çarptırdı.
TANRIM BENİ
KORUMADIN: 2005 yılında cinayet nedeniyle 20 yıllık hapse çarptırılan Pavel M.
Tanrı ’ya dava açtı. Pavel , “Vaftiz töreninde Tanrı ’nın beni koruyacağına dair
bir akit imzalandı. Ama beni korumadı” dedi.
BU DEPREMLER
NEDİR?: Geçen aylarda ABD ’nin Nebraska Eyaleti Senatörü Ernie Chambers , Tanrı
’yı dünyadaki doğal afetlerden sorumlu tutarak dava açtı. Senatör , dilekçesinde
Tanrı ’dan ‘davalı’ diye söz etti.
DIŞ HABERLER
2007-11-08 04:19:24 Akşam
Leyla Zana`nın `Başkan Öcalan` davası
başladı
DİYARBAKIR `da 21 Mart `taki Nevruz kutlamaları sırasında
bölücübaşı Abdullah Öcalan `dan `Başkan Öcalan ` diye söz eden Leyla Zana `nın 5
yıl hapis istemiyle yargılanmasına başlandı.
Nevruz
kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle hakkında 3 bin 713 sayılı
Terörle Mücadele Yasası `nın 7/2 maddesine muhalefet etmek suçundan hakkında
dava açılan kapatılan DEP `in eski milletvekili Leyla Zana `nın yargılanmasına
6`ncı Ağır Ceza Mahkemesi `nde başlandı. Duruşmada hazır bulunan Zana , suç
işlediğine inanmadığını belirterek, "Daha önce savcılığa verdiğim ifademi tekrar
ediyorum" demekle yetindi. Mahkeme başkanının, "Savunmanızı biraz daha
açabilirsiniz?" demesi üzerine Leyla Zana , "Ben savcılıkta yeterince açtım bu
konuyu. Ben sadece bazı tespitlerde bulundum. İleride savunmamı yazılı olarak
ayrıntılı şekilde vereceğim" dedi. Leyla Zana , Kürtçe yaptığı konuşmayla ilgili
bilirkişi tarafından yapılan çözümün doğru yapılmadığını savunarak, yeniden
çözüm yapılmasını istedi.
Duruşmaya kısa
ara veren mahkeme, Zana `ya ait konuşmanın yer aldığı CD `nin 3 kişilik bağımsız
bir bilirkişi komisyonu tarafından çözümünün yapılmasına karar verip duruşmayı
erteledi.
İDDİANAMEDEKİ
SUÇLAMA
Diyarbakır
Cumhuriyet Savcılığı `nca hazırlanan iddianamede, Leyla Zana `nın Kürtçe -
Türkçe yaptığı konuşmada, "2`nciyi soruyorlar. Başkan Apo yani `Ulusal Önder `
ne anlama geliyor. Kürtler `in bugün 3 önderi var. Kürtler `in bu 3 değeri;
Kürt, barış, demokrasi ve Kürtler arasında güç sağladı. 3 önder demiştim;
1`incisi hepimiz ona `Celal Amca ` diyoruz. Bugün Irak `ın Cumhurbaşkanıdır,
Kürtler `in lideridir. Ya 2`ncisi, her zaman söylüyoruz; Mesut kardeş. Kürdistan
Bölgesel Başkanı. Ya 3`üncüsü siz hepiniz dile getiriyorsunuz. Kürt önderi
Başkan Öcalan `dır. Ben bu 3 önder için minnetlerimi dile getiriyorum. Bunların
3`ü de bizim değerlerimizdir. Her 3`ünün de yeri Kürtler `in gönlünde, beyninde
yeri vardır" diye konuştuğu belirtildi.
İddianamede,
`Celal amca` ve `Mesut kardeş` diye nitelendirilen Celal Talabani ile Mesut
Barzani `nin Irak içindeki konumlarının veya Irak `ın bugün içinde bulunduğu
mevcut duruma düşmesindeki etkilerinin değerlendirilmesinin siyasi nitelik arz
ettiğinden değerlendirme dışı tutulduğu, ancak Abdullah Öcalan `ın PKK
içerisindeki konumunun değerlendirmeyi gerektirdiği, Öcalan `ın, kuruluşundan bu
güne PKK üzerinde etkili olan tek kişi olduğu, örgüte bizzat başkanlık ettiği ve
stratejilerinin belirlenmesinde etkili olduğu ifade edildi.
İddianamede,
Leyla Zana `nın 2005 yılındaki Nevruz etkinliğinde ise Abdullah Öcalan `ın
ablası Fatma Öcalan `ın elini öpmesi nedeniyle geniş halk kitlesinin tepkisiyle
karşılaştığı, her ne kadar el öpme gerekçesi "Büyüklere saygı" gösterilmiş ise
de Abdullah Öcalan `ın ablası olması dışında bir niteliği bulunmayan Fatma
Öcalan `ın elinin öpülmesinin arkasındaki gerekçenin ablası şahsında Abdullah
Öcalan `a gösterilen bir saygı ve bağlılık ifadesi olduğu bildirilen
iddianamade, bu konunun davayla ilgili olmadığı, ancak sanığın Abdullah Öcalan
`a bakışı ve yaklaşımını göstermek açısından konu alınmaya değer görüldüğü
kaydedildi.
Savcılıkk,
Leyla Zana `nın bu konuşmasıyla kapatılan DEP `in eski milletvekili olarak
kalabalık üzerindeki etkisini kullandığı, PKK `nın söylemlerinde yer aldığı gibi
Abdullah Öcalan `ın sahiplenilmesine katkıda bulunduğu ve bu söylem
doğrultusunda örgüt ve amacının propagandasını yaptığı gerekçesiyle 5 yıl
hapisle cezalandırılması isteniyor.
2007-11-08 14:11:26 Vatan
Parmak izinden mağduriyet dönemi bitiyor
Emniyet Genel
Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı, yeni bir uygulamaya imza attı. Artık
zanlıların hangi suçtan parmak izlerinin alındığı kayıtlara
geçirilmiyor.
Bilgi sadece savcıya veriliyor. Böylece güvenlik
soruşturmasından mağdur olma olayı tamamen ortadan kalkıyor. Emniyet Genel
Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı `nın geliştirdiği yeni uygulamayla, parmak
izi alınan zanlıların çocukları veya birinci derecede akrabalarının, herhangi
bir kamu kurumuna iş başvurusu veya askeri ve polis okullarına müracaatları
durumunda mağduriyetleri söz konusu olmayacak. Daha önceki uygulamalarda
herhangi bir olaydan zanlı olarak gözlem altına alınan şahıstan parmak izinin
hangi suçtan dolayı alındığı, açılan dosyasına kaydediliyordu. Parmak izinden
çıkan sonucu savcılığa ileten polis, daha sonraki adli aşamaları yasa gereği
takip edemiyordu. Böylece zanlının adliyede aklanması durumunda bile bu kayıt
düşüşü yapılmıyor ve daha sonraki resmi işlemlerde zanlı ve yakınları mağdur
oluyorlardı. Özellikle yüz kızartıcı, organize ve genel ahlaka aykırı suçlardan
dolayı gözaltına alınan zanlıların daha sonra suçsuz olmaları ispatlanmasına ve
mahkeme tarafından beraat ettirilmelerine rağmen, polisteki bu kayıtları
düşmüyordu. Kriminal Polis Laboratuvarı Daire Başkanlığı `nın geliştirdiği yeni
proje ile birlikte zanlı durumundaki bütün vatandaşların ve onların
akrabalarının mağduriyetleri ortadan kalkıyor. Herhangi bir olayda gözlem altına
alınan zanlının, hangi olay veya suçtan dolayı parmak izinin alındığı poliste
açılan dosyada belirtilmiyor.
Ahmet Dinç ,
Ankara
2007-11-08 01:46:58 Zaman
Kocasından çok kazanan dövülüyor
Muharrem Aydın
`ın haberi
TÜBİTAK
tarafından desteklenen ve 18 ay süren "Türkiye "de Kadına Yönelik Şiddet "
araştırmasının sonuçlarına göre, kadınların kocalarından çok para kazanması,
fiziksel şiddet riskini iki kat artırıyor. Türkiye "de, her 3 kadından biri
dayak yerken, kocasından çok kazanan 3 kadından 2"si dayak yiyor.
BOĞAZİÇİ
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof . Dr. Yeşim Arat ile Sabancı Üniversitesi
Öğretim Üyesi Dr . Ayşe Gül Altınay "ın 150 kadınla yaptıkları alan
çalışmasında, 56 ilden 1800 evli kadınla yüz yüze görüşüldü. Anket sonuçları,
"Türkiye "de Kadına Yönelik Şiddet " adıyla kitaplaştırılarak, dün, Sabancı
Üniversitesi Karaköy İletişim Merkezi "nde kamuoyuna açıklandı.
Bahçeşehir
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof . Dr. Yılmaz Esmer "in danışmanlık yaptığı
araştırmayı Yönelim Araştırma Şirketi gerçekleştirdi. Araştırma sonuçlarına
göre, dayak yiyen çocuklu kadınların yarısından fazlası, çocuklarına da şiddet
uyguluyor. Kadınların kocalarından daha çok para kazanması, fiziksel şiddet
riskini iki kat artırıyor. Bu durumda olan her üç kadından ikisi şiddete maruz
kalıyor.
CAYDIRICI CEZA
LAZIM
Şiddete
uğrayan her 10 kadından 9"u "Haklı görülebilecek dayak yoktur" derken,
kadınların yüzde 92"si, mahkemelerin şiddet uygulayan erkeklere ceza vermesini
istiyor. Bu oran Doğu bölgelerinde yüzde 79.8"e düşüyor. Anket sonuçlarına göre;
çocukken tanık olunan veya maruz kalınan şiddet, erkeklerde şiddet uygulama,
kadınların da şiddete maruz kalma olasılığını iki kat artırıyor. Ailelerin
onayıyla evlenen kadınların yüzde 28"i, görücü usulüyle evlenenlerin ise yüzde
37"si en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bu oran, kendileri tanışıp,
ailelerinin onayını almadan evlenenlerde de yüzde 49"a çıkıyor. Kadınların yüzde
85"i Türkiye "de kadın sığınma evlerinin yeterli olmadığını düşünüyor. Kadınlar
"aile içi şiddetin" aile içinde çözülemeyeceğine inanıyor ve devletten caydırıcı
cezalar uygulamasını bekliyor.
(Hürriyet
)
İşte Kurtulan`ın evliliğinin belgesi
PKK `nın
geçen ay Hakkari "nin Dağlıca kesiminde askeri birliğe saldırarak 12 askeri
şehit ettiği, 16 askeri yaraladığı saldırıda kaçırdığı 8 askerin tesliminde
teröristlerle tutanak imzalayan heyette yer alan DTP Van Milletvekili Fatma
Kurtulan"ın, PKK `lı eşi Salman Kurtulan`la resmen evli oldukları ortaya
çıktı.
Fatma
Kurtulan`ın ayrıldıklarını ve nerede olduğunu bilemediğini söylediği, gıyabi
tutuklama kararıyla aranan PKK "lı eşi "Piro" kod adlı 45 yaşındaki Salman
Kurtulan"ın nüfus kaydına ulaşıldı. Aynı zamanda amca çocukları olan DTP "li
Fatma Kurtulan ve PKK "lı Salman Kurtulan, nüfus kayıtlarına göre henüz
boşanmamış. Mersin "in merkeze bağlı Menteş Mahallesi 109 cilt, 215 hane
numarasıyla kayıtlı olan Kurtulan çifti 21 Ocak 1992"de evlenmiş.
20 Aralık 1962
doğumlu PKK "lı Salman Kurtulan aile reisi olarak kayıtlarda yer alırken, 1 Mart
1964 doğumlu DTP Milletvekili Fatma Kurtulan için aile reisine yakınlık derecesi
bölümünde "Eşi" ibaresi yer alıyor. Medeni hali bölümünde her ikisi de "Evli",
"Olaylar ve Tarihler" bölümünde ise her ikisi için "Sağ" kaydı bulunan Fatma ve
Salman Kurtulan çiftinin, 21 Ocak 1992"de evlendikleri belirtiliyor.
AFİŞLE
ARANIYOR
DTP Van
Milletvekili Fatma Kurtulan"ın 1998"den bu yana görüşmediğini ileri sürdüğü 45
yaşındaki eşi Salman Kurtulan"ın fotoğrafı, aranan 20 PKK "lı afişlerinde yer
alıyor.
Halen Adana
6"ncı Ağır Ceza Mahkemesi "nde 9 yıldır bölücü örgütün dağ kadrosunda bulunduğu,
3 askerin şehit edilmesi 1 kişinin öldürülmesi olaylarına adı karıştığı için
ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle gıyabında yargılanan "Piro" kod
adlı Salman Kurtulan"ın 1997-99 yılları arasında Hatay "ın Amanos Dağları "nda
terör örgütü PKK adına eylemlerde bulunduğu belirtiliyor.
PKK "lı Salman
Kurtulan, 1999"da güvenlik güçlerinin Hatay "ın Erzin İlçesi kırsalında
sürdürdüğü arama tarama çalışması sırasında sıcak temas sağladığı teröristlere
yönelik gerçekleştirdiği, 8 PKK "lının öldürüldüğü operasyonda, 19 terörist ile
birlikte sağ kurtuldu. Salman Kurtulan ve yanındaki teröristlerin, terörist başı
Abdullah Öcalan "ın Suriye "yi terk etmesiyle birlikte Amanos Dağları `ndan
ayrılıp, Kuzey Irak "a geçtiği de istihbarat birimlerince biliniyor.
Hürriyet
2007-11-08 16:36:19 Haber7
301 mağduru 100`ü geçti
Avrupa Birliği İlerleme
Raporu `nda Türkiye `ye yönelik eleştiriler 301. maddeye yönelik tartışmaların
yeniden başlamasına yol açtı. TCK `nin 301. maddesine yönelik düzenlemelerin
önümüzdeki günlerde parlamentoya gönderileceğinin işareti Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin `den geldi. Şahin , TCK `nin 301. maddesiyle ilgili sivil toplum
örgütlerinin önerileri ışığında , 5-6 farklı önerinin, gerekçeleriyle birlikte
hazırlandığını belirterek, "İlk fırsatta bu öneriler, Bakanlar Kurulunda
görüşülerek, bunlardan biri tercih edilip parlamentoya gönderilecek"
dedi.
301`İN AĞINA
TAKILANLAR
Bakan Şahin ,
AB Komisyonu `nun genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn `in 301. maddenin
değiştirilmesi ya da kaldırılması yönündeki talebi konusunda ise "bu konuyla
ilgili konuşulduğu ve abartıldığı kadar ciddi sorunla karşılaşmadık. Mahkemeler
çokça beraat kararı verdi"derken, Bağımsız İletişim Ağı (BİA ) Medya Gözlem Masa
-sı`nın, ortaya koyduğu rakamlar, Bakan`ın sözlerinin aksine, son iki yılda 301.
maddeden yargılananların sayısının ıoo`den fazla olduğunu ortaya koydu. Türk
Ceza Kanu -nu`nun "Türklüğü aşağılamak" suçlarını düzenleyen 301. maddeden
yargılananların sayısının sadece Temmuz-Eylül 2007 döneminde 22`yi bulduğu
kaydediliyor. 301. madde mağdurları arasında ise uğradığı silahlı saldırıda
yaşamını yitiren Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink , Nobel ödüllü
yazar Orhan Pamuk başta olmak üzere pek çok yazar, aydın , akademisyen
bulunuyor.
BİA Medya
Gözlem Masası `nın, 2007`nin Temmuz-Ağustos -Eylül dönemini kapsayan üç aylık
"Medya Gözlem Raporu" nda, son üç ayda çoğu gazeteci 125 kişi ve altı medya
organının, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek
faaliyetler nedeniyle yargılandığına işaret ediliyor. Raporda, yeni Türk Ceza
Yasası `ndaki (TCK ) 301. ve 216. maddelerin ifade özgürlüğü bağlamında ciddi
kaygılar yaşatmaya devam ettiğine dikkat çekiliyor . 301. maddeden yargılananlar
arasında Hrant Dink `in oğlu Arat Dink `in de bulunduğu belirtiliyor.
BİA raporuna
göre, son üç ayda TCK `da "kin ve düşmanlığı tahrik" suçlamasının yer aldığı
216. madde kapsamında ise 12 kişi yargılandı. Yargıtay , "Türkiyelilik "
kavramını öneren Azınlık Haklan Raporu`ndan yargılanan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
ve Prof. Dr. Baskın Oran hakkındaki beraat kararını oyçokluğuyla bozarken,
Yargıtay kararında yeni bir azınlık tanımının "üniter devlet ve milletin
bölünmezliğini" tehlikeye düşüreceği savunuldu.
EVRIN GÜVENDİK
ANKARA
2007-11-08 11:23:35 Birgün
Y A Z A R L A R
Erdal
SAĞLAM
301. madde artık ekonomi için de
geçerli
CEZA Yasası ’nın 301’inci maddesinin kaldırılması, AB
tarafından bir kez daha şart koşuldu.
Önceki gün
açıklanan İlerleme Raporu ’nda, bu maddeye dayanarak şiddet içermeyen
düşüncelerin ifade edilmesine karşı açılan davalar ve verilen mahkumiyet
kararlarının endişe verici olduğu, açılan takiplerin yarıdan fazlasının 301’inci
madde temelinde ’Türklüğe , Cumhuriyete ve onun kurumlarına hakaret etti
iddiasıyla açılan davaları içerdiği’ kaydedildi. 301’inci madde hakkında 2006
yılında temyiz mahkemesi tarafından oluşturulan sınırlayıcı içtihatın hálá
yürürlükte olduğu hatırlatılarak, bu madde ve şiddet içermeyen görüşlere dava
açmada kullanılabilecek ifade özgürlüğünü kısıtlayabilecek diğer maddelerin AB
standartlarına uygun hale getirilmesi istendi.
Bilindiği
gibi AKP Hükümeti şimdiye kadar bu maddenin kaldırılması konusunda ikircikli
tutum takındı, genel olarak da buna gerek olmadığını belirtti. Ancak şimdi yeni
bir aşamaya gelindi ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin , 301’inci maddenin
değiştirilmesi için seçenekli taslaklar hazırlandığını, yakında gündeme
geleceğini açıkladı.
Bizce çok geç
kalınmış bir girişim. Umarız, ’AB standartlarına uygun, gerçekten ifade
özgürlüğünü mümkün kılacak’ bir değişikliğe gidilebilir.
Şurasını
unutmamak gerekir ki; 301’inci madde artık sadece siyasi bir metin, siyasi bir
yasa maddesi olmaktan çıktı, aynı zamanda ekonomik bir madde haline
geldi.
Herkes şunu
kabul etmeli ki; Türkiye ile AB ilişkilerinde 301’inci madde artık bir "simge "
haline geldi. Gerçekten demokrat olduğunu, AB hedefinde samimi olan bir
Hükümetin, şimdiye kadar, kendi halkının özgürlüğü için bu maddeyi kaldırması
gerekirdi. Aslında artık gelinen aşamada, "sözde demokrat" olsa bile bu maddeyi
bir an önce kaldırması gerekiyor.
Yani siyasi
olarak inanmasa da 301’inci maddenin kaldırılmasının şart olduğu bir aşamaya
geldi.
Çünkü Türkiye
’nin AB ’ye, daha doğrusu "AB yolunda yürümeye" olan ihtiyacı kesin. Küresel
ekonomide ne olacağının belli olmadığı, IMF çapasının zayıflayacağı bir ortamda,
"Türkiye ekonomisinin AB çapasına ihtiyacı var." AB çapasının da son 2 yıldır
gevşediği, zaten Almanya ve Fransa ’nın muhalefeti nedeniyle ilişkinin
zayıflatılmasına çalışıldığı da ortada...
BAŞKA TÜRLÜ
REFORM YAPILMIYOR
İşte bu
aşamada AB çapasının yeniden güçlendirilmesine ihtiyaç var ve bunun yolu da
301.maddeden geçiyor. Tabi ki bu çapayı güçlendirmek için sadece 301’inci madde
yetmez, yeniden ilişkilerin canlandırılması yeni bir heyecan yaratılması da
gerekiyor. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ ’ın da dediği gibi, belki yeni bir
AB örgütlenmesine de gidilerek, mutlaka bu sürecin canlandırılıp, heyecan
yaratılması gerekiyor.
Şahsen,
ekonomik imkanlarımız, enerji başta olmak üzere Avrupa ’nın bize olan ihtiyacı
kullanılarak, ABD ’nin de yardımıyla Fransa ve Almanya ’nın dirençlerinin
kırılabileceğine, dolayısıyla iki taraflı olarak sürecin yeniden
canlandırılabileceğine inanıyoruz.
Bunun için
ekonomide sağlam gitmemiz şart. "Ekonominin sağlam gitmesi için de AB gibi
çapaların korunmasına, yeni motivasyonlara" ihtiyacımız var.
AB ilerleme
raporunda çok gerçekçi bir değerlendirmeyle, son iki yıldır Türkiye ’de reform
yapılmadığı eleştirisi yer alıyor.
Sadece son
iki yıl değil, seçimlerden sonra kurulan 2’inci AKP hükümetinin kurulmasından bu
yana yaşananlara bir baksanıza, reform niteliğinde bir adım gördünüz
mü?
Ekonomi
çevreleri Hükümetin ekonomiyi gündemden çıkardığını görüyor ve belirsizliğin
hakim olacağı görülen bir uluslar arası ortama daha hazırlıklı girmemiz
gerektiğine inanıyor.
Zaten
belirsiz bir iklimde; bir çapanızın olması, ne yapacağınızı bilmeniz, bir hedefe
doğru yürümeniz, bir motivasyonunuz olması, bizim gibi kaderci bir kültürde,
hayati önem taşıyor.
Türkiye ’nin
yeniden reform sürecine girmesi, oluşabilecek olumsuz bir küresel ortama çok
daha hazırlıklı girmesi şart. Bu yolu açmanın şartı 301’inci maddeden geçiyorsa,
inanın ya da inanmayın, artık kaldırmanız gerekiyor.
2007-11-08
01:32:26 Hürriyet
Gecikme faizi
hesabında sorunlar
Geçen yazımızda re"sen tarhiyattan söz ederek
re"sen tarh edilen vergiler üzerinden alınacak gecikme faizlerinin hesabında,
özellikle dönem kaydırmaları sebebiyle tarh edilen vergiler için sorun olduğunu
aktarmıştık.
Özellikle
mükelleflerin ileriki dönem matrahlarında yer alan unsurların, çeşitli sebep
veya yorumlarla daha önceki dönemlere çekilmesi ve bu şekilde tarhiyat yapılması
durumlarında, gecikme faizinin normal vade tarihinden daha sonra vergilendirme
yapılmış veya iade çıkan döneme kadar hesaplanması gerekmektedir. Ancak bu
konuda hazırlanan inceleme raporlarında gecikme faizi konusuna hiç girilmemesi
veya izleyen dönemler için inceleme raporu hazırlanmaması gibi çeşitli
sebeplerle faiz hesabı vergi dairelerine kalmaktadır. Vergi daireleri ise tarh
edilen vergiye günümüze kadar faiz çalıştırmakta, buna karşılık izleyen dönem
iadesini raporun geldiği ve düzeltme fişinin düzenlendiği tarih itibariyle
yapmaktadır.
Mart 2003 KDV
beyanına dahil edilmesi gereken 1000 YTL verginin mükellef tarafından Nisan 2003
beyannamesine dahil edilmesi örneğinde vergi dairesi, Mart 2003 dönemi için
vergiyi tarh ettikten başka günümüze kadar 1970 YTL gecikme faizi talep etmekte,
buna karşılık mükellefe 1000 YTL iade çıkartmaktadır. Oysa bu olayda vergi aslı
iadesi çıkartılmaması ve sadece 70 YTL faiz talep edilmesi
gerekmektedir.
Bu
uygulamanın bir başka görüntüsü, yapılması gereken stopajın yapılmadığı, ancak
gelirin daha sonra mükellefçe brüt tutarıyla bir başka deyişle stopaj mahsubu
yapılmamış şekilde yıllık beyana konu edilmesinde karşımıza çıkmaktadır. Burada
da faizin, stopajın yıllık beyannamede mahsup edilmemesi sebebiyle Hazine `ye
intikal ettiği tarihe kadar hesaplanması gerekmektedir.
Bakanlık
görüşü
Vergi
dairelerince yapılan bu yanlış uygulamaya karşılık, Maliye Bakanlığı yönetiminin
görüşü de görüşümüz doğrultusundadır. Nitekim bakanlığın 20.7.2004 tarih ve 4869
sayılı özelgesine göre "GVK "nın 94. maddesine göre yapılması gereken tevkifatın
sorumlu tarafından zamanında yapılmaması durumunda, vergi ziyaına sebebiyet
verildiği kabul edilir. Söz konusu işe ilişkin kazancın daha önce beyan edilmiş
olması halinde yapılması gereken Gelir Vergisi tevkifatı istenmez. Ancak
tarhiyatın yapılması gerektiği tarihten söz konusu stopaj tutarının mahsup
edileceği tarihe kadar geçen süre için gecikme faizi hesaplanması
gerekir."
Yine İstanbul
Defterdarlığı "nın 11340 sayılı özelgesinde, Maliye Bakanlığı "nın 23.5.2001
tarih ve 28240 sayılı özelgesine atıfla verilen görüşe göre "...Ancak vergi
aslının Kurumlar Vergisi adı altında söz konusu inşaat işini üstlenen şirket
tarafından daha sonra ödenmiş olması halinde Gelir Vergisi tevkifatı ve fon payı
aslının ayrıca sorumludan da aranması mükerrer vergilemeye neden olacaktır. Bu
nedenle, Gelir Vergisi tevkifatı ve fon payı aslının sorumlu yüklenici firma
adına önce tahakkuk ettirilmesi, bu tutar üzerinden Kurumlar Vergisi
beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar gecikme faizi ve ceza uygulanması
ve daha sonra vergi aslının adına tevkifatı yapılması gereken şirket tarafından
ilgili dönemde beyan edilip ödenmiş olması şartıyla tahakkuktan terkin edilmesi
gerekir."
Yargının
görüşü
Öte yandan
Danıştay kararlarında da gecikme faizinin ancak ihtilafa konu vergi aslının
Hazine `ye intikal ederek Hazine `nin vergi kaybının ortadan kalktığı tarihe
kadar hesaplanabileceği, böylesi bir hesaplamanın gecikme faizinin düzenleniş
amacı ile de uyumlu olacağı vurgulanmıştır. Örneğin Danıştay 7. Dairesi E
.1995/859, K.1996/1097 sayı ve 20.3.1996 tarihli kararında; "...gecikme faizinin
uygulanma esasları dikkate alındığında, 1990 yılının nisan döneminde beyan
edilerek ödenen vergiye, ödeme tarihinden itibaren gecikme faizi uygulanması
mümkün olamayacağı..." gerekçesiyle uzlaşma tarihinden önce ödenmiş olan
vergiye, verginin normal vade tarihinden uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe
kadar gecikme faizi uygulanmasının hukuka uygun olduğu yönündeki yerel mahkeme
kararının bozulmasına karar vermiştir.
Danıştay 3.
Dairesi de E. 1997/1755, K. 1998/3462 sayı ve 13.10.1998 tarihli kararında
"...dosyanın incelenmesinden davacı şirket tarafından, 1990 takvim yılının
geliri olarak kabul edilerek üzerinden gecikme faizinin hesaplandığı vade
farklarının 1991 ve takip eden yıllarda hasılat kaydedilerek ilgili yıllarda
beyan edilip vergilerinin ödendiği iddia edildiği anlaşılmaktadır. Gecikme faizi
vergilerin ödeme yapılmamış kısmı üzerinden hesaplanacağından, 1991 ve takip
eden yıllarda yapıldığı iddia edilen bu ödemeler ve ödeme tarihleri dikkate
alınarak gecikme faizi hesaplanması gerektiğinden bu hususta yapılacak araştırma
ve değerlendirme sonucuna göre yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir"
gerekçesiyle karar oluşturmuştur. Danıştay 4. Dairesi`nin de aynı yönde
kararları mevcuttur.
Gerek Maliye
Bakanlığı yönetimince gerek Danıştay "ın yerleşik içtihatları ile benimsenmiş ve
daha adil olan açıkladığımız yorum şeklinin hem uygulamaya hâkim kılınması hem
de vergi dairelerinin farklı uygulamalarının birleştirilmesi suretiyle pek çok
gereksiz ihtilafın ortadan kaldırılması zorunludur. Bunun için bir genel tebliğ
mi çıkartılacağı, yoksa bir iç genelge mi yayımlanacağı veya inceleme
elemanlarının raporlarında bu konuyu da değerlendirmelerinin mi sağlanacağı
konusu, idarenin takdirindedir. Ancak bu konu, vergi idaresi yönetimi tarafından
daha fazla görmezden gelinemez.
2007-11-08 02:04:00 Referans
Perihan
Mağden
Ölmeyenlerin
adaleti
Bilmiyorum, Türkiye Cumhuriyeti `nin `Adalet` bakanlarının
meselesi nedir?
İtibarlı bir
hukuk profesörü olduğu rivayet olunan Hikmet Sami Türk , `Hayata Dönüş `
operasyonunu düzenleterek DE Dünya Zulüm Tarihi`ndeki Haklı Türk yerini
almıştı(r) mesela.
Sonra `301`in
uygulamalarına bakalım` şeklinde ve başka binbir şekilde savunmalarıyla; ifade
özgürlüğünü kısıtlayıcı/hedef gösterici/bizatihi `ırkçı` (evet: bence bu da söz
konusu, o maddenin `uygulanış` biçimiyle) meşhuuur 301`imize sahip çıkmış
bulunan Cemil Çiçek `li günler yaşadık. Geceler yaşadık. Karanlık
zamanlar.
Şimdi Cemil
Çiçek , hükümet `sözcüsü `.
Yeni `Adalet`
Bakanımız Mehmet Ali Şahin ise "Türk Silahlı Kuvvetleri `nin hiçbir mensubu
böyle bir duruma düşmemeliydi. O gece o teröristlerle birlikte gitmiş olmalarını
içime sindiremedim. Kurtulmuş olmalarından fazla sevinç duymadım," demiştir.
Diyebilmiştir işte.
Çocuklar
ölseydi, ortalık `Kınalı Kuzular ` edebiyatından geçilmeyecekti. Öldürülseydi
çocuklar `ejjdadımızzz` paralayacaktı kiralıkasker ve fakat kalemler.
Ayıptır. Ve
de günahtır.
BU SAVAŞ`ın,
yirmi yedi yıldır sürüp gidiyor olması nedeni ile ve pek çok nedenle, epey
zamandır bir İnandırıcılık Sorunu vardır.
Bu Çocukları
neye kurban veriyoruz biz? Kırk beş günlük, iki aylık, üç aylık
eğitimlerle?
İşte dağların
sahipleri, inlerin efendileri `gider armut gibi toplarız askerlerinizi ` şovunu
gerçekleştirdiler.
Sonra da Geri
Verme Şovları`nı.
Gerilla
teknikleriyle savaşanlarla, gerilla taktikleriyle ve onlar kadar ince eğitimden
geçirilmiş özel timlerle baş edebilirsiniz.
Sayıyı
`çoğaltıp` şehit cenazeleriyle insanların yüreklerini dağlayarak değil. Kin ve
intikam duygularını on yıllarca daha, çıkmayacak lekelere dönüştürerek
değil.
Ben, o sekiz
çocuk, alçaklık stratejileriyle hiçbir sahiciliklerinin kalmadığını kavramaya
dahi yanaşamayan Bölgedeki Güç(ler) Bağımlıları `nın elinden alınabildiği için
mutluyum. Şahsen. Kurtuldular. Hayatta kaldılar.
Ne yani:
ONLARI DA MI KURBAN VERSEYDİK?
Bakın, ne
güzel söylemiş rehin alınan askerlerden Denizlili er Fatih Atakul`un annesi
Aynur Atakul: "Oralarda asıl ölen analar.
Şehitler için
bir-iki gün gözyaşı dökülüyor o kadar. Analar öyle mi? Konuşmak bakana kolay
geliyor. Benim anam öldü, beni öldürseler de fark etmez. Ama benim oğlumun anası
yaşıyor," diyor.
Davul
zurnayla askere yollamışlar Fatih `i. Bu memlekette, bu kadar çok `zayiat`
verilen bir memlekette, hâlâ çocuklar davulla, zurnayla askere yollanabiliyor.
Hâlâ askerlik, bir çeşit Tam Erkekliğe Geçiş/Büyüme-Olgunlaşma Ritüel`i telakki
edilebiliyor. Kutsal/Kaçınılmaz sayılıyor, sayılabiliyor.
Bu halkın
`yapısı` böyle: Başına ne gelirse gelsin; emre itaatten, otoriteye boyun
eğmekten ve hatta sevinçle/zevkle boyun eğmekten vazgeçmez gibi
yapabiliyorlar.
Kan kusup
`kızılcık şerbeti` demesini isteyen padişahının, istediğini yerine
getirebiliyor.
Şimdi
davul-zurnayla askere yollanan Fatih `in Denizli `ye
cenazesi
gelmedi diye, bir bakanımız üzülebiliyor. `Sevinemediğini` ferahça ifade
edebiliyor!
Fatih `in
annesi Aynur Atakul: "Kurtulduğuna çok sevinmiştik. Ama Bakan Mehmet Ali Şahin
`in açıklamalarından sonra yıkıldık. Biz onurlu insanlarız. Ben oğlumu büyük bir
gururla askere gönderdim. Ölseydi daha mı iyi olacaktı? Aylardır oğlum ve diğer
askerler için dua ediyorum," diyor.
Aynur Atakul
aylardır oğlu ve başka çocuklar ölmesin diye dua ediyor.
Yüz binlerce
anne, yıllardır, on yıllardır oğulları ve başka çocuklar ölmesin diye dua
ediyorlar.
Bakan
koltuklarından, köşe başlarından, makam ve mevki tepelerinden birileri atıp
tutuyorlar. Atıp atıp çocukları ölüme bırakıyorlar.
El âlemin
çocuğunun kanı üstünden en uzlaşmaz, en savaş yanlısı, en kestirmeci yargılarla
"Asarız . Keseriz. Aşiret hainini pişirip sosla servis ederiz," edepsizliklerini
sallamak, kolay. Çok zahmetsiz. Bazıları kolay`ı, ucuz`u çok seviyor.
ATEŞ DÜŞTÜĞÜ
YERİ
YAKAR .
Yakıyor.
Ateş, Şehit
Anaları`nın yüreğini yangın ediyor.
"Allah evlat
acısı göstermesin," diye bir lafımız var. Çünkü ruhu olan, kalbi olan herkes
Evlat Acısından daha büyük bir acının, bu ölümlü dünyada olmadığını,
varolamayacağını biliyor.
Onun için de,
AK Parti `ye oyunu vermiş olan Denizlili piyade er Fatih `in anasına ve
babasına, bu lafları etmek `düşüncesizlik` filan değildir sadece. Çok ciddi bir
vicdansızlıktır. İzansızlıktır. Kalpsizliktir.
Bizleri peki,
bu kaygısızlıktan/bu saygısızlıktan/bu hain iklimden koruyacak hiçbir
yorgan/şemsiye/sığınak/barınak- HAKİKAT , evet hakikat var mıdır?
Arat Dink `i
ölüm tehditleri almaktan kurtaramadık.
301`den
mahkûmiyet almaktan koruyamadık.
`Kişiliği
nedeniyle` cezasını `veren` mahkemeye karşı `gıkımızı` çıkaramadık.
Arat Dink
gitmek zorunda bırakıldı. Gitsin hakikaten yurtdışında yaşasın. Ki, yaşasın .
Çocuklarıyla, karısıyla. Hayatta kalsın.
O sekiz çocuk
ölmediği için, rahat nefes almış olan `yüreklilerimiz` var.
Yaşıyor
olmalarının sevinci içinde olanlarımız var.
`Adalet`
bakanlarının laflarını yel üfürür su götürür. Şimdi n`olur bu çocuklar ve
anaları, bizleri duysun. O kanatıcı lafları YOK saysınlar. YOK
SAYSINLAR.
YOK.
SAYSINLAR.
2007-11-08
04:54:55 Radikal
Kötü şöhretli
301`
Emre Aköz -SABAH
Kötü şöhretli
301 Avrupa Komisyonu geçen gün yıllık `İlerleme Raporu `nu açıkladı. Bu rapor
aday ülkelerin, Avrupa Birliği `ne tam üye olma sürecindeki konumlarını ortaya
koyuyor.
`İlerleme
Raporu `, Türkiye `nin işkenceden azınlık haklarına, sendikalardan yolsuzluğa,
daha yapacak çok işi olduğunu ortaya koyuyor.
Ve bir kez
daha Türk Ceza Kanunu `nun 301`inci maddesine vurgu yapıyor!
Komisyonun
genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn , özetle, bu madde değiştirilmediği
takdirde müzakere sürecinin tamamlanamayacağını yani Türkiye `nin AB `ye üye
olamayacağını apaçık bir biçimde söyledi.
Gelin şu
maddeyi hatırlayalım:
"1) Türklüğü,
Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclis `ini alenen aşağılayan kişi, altı
aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Türkiye
Cumhuriyeti Hükümet`ini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet
teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
3) Türklüğü
aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde,
verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
4) Eleştiri
amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz."
Peki bu
maddeye niye itiraz ediliyor? Bir kere tanımı ve sınırları belirsiz bir "Türklük
" kavramı ortaya atıyor.
İlk bakışta
"masum" gibi duran bu tabir, kimi yargıçların elinde "sopa atma gerekçesine"
dönüşebiliyor.
Mesela Elif
Şafak `ın bir romanında (`Baba ve Piç `) Ermeni karakterler var. Hikayeye göre,
ABD `de yaşayan bu karakterler, Türkleri kötülüyor. "Bunlar kasaptır" filan
diyorlar.
Vay nasıl
böyle bir roman yazarsın! Şafak 301`inci maddeden mahkemeye çıkarıldı. (Sonra
beraat etti.)
Hadi "hayal
ürünü" olan bir metni kaleme alan kişinin cezalandırılmaya kalkışılmasındaki
tuhaflığı bir yana bırakalım.
Söyleyin
Allah aşkına: ABD `deki Ermeni diasporası tam da bu kelimelerle konuşmuyor mu?
Onlar, 1915`in bir "soykırım " olduğunu düşündükleri için daha da ağır laflar
ediyorlar.
Maddenin
üçüncü şıkkı da bir garip: Eğer "Türklüğü yurt dışında aşağılarsan"... Cezan
üçte bir oranında artıyor. Niye ki? Ha burada, ha orada... Ne fark
var?
Aslında
maddedeki dördüncü şık doğru dürüst işletilse sorunun önemli bir bölümü
aşılacak.
Ancak hem
yargıda, hem de kamuoyu önünde söz alan kimi yorumcular, en sıradan
"eleştiriyi", hatta bir gerçekliği ifade etmeyi dahi "aşağılama" olarak
sunuyor.
Hatırlarsanız... 301 eleştirildiğinde hükümet cenahı "Uygulamayı
görelim" demişti.
Aradan geçen
sürede... Hem 301`in sakat bir madde olduğu, hem de çağdaş hukuka aykırı biçimde
yorumlandığını ortaya koydu.
O halde:
Avrupa Birliği `nin talebi ayrı konu... Bizim bu maddeyi "kendimiz için"
değiştirmemiz gerekiyor.
Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin , "Bu konudaki beş altı değişiklik önerisini ilk fırsatta
Bakanlar Kurulu `na getireceklerini" söyledi.
İyi olur...
Çünkü bu haliyle 301`in "iki işlevi" olduğu ortaya çıktı: 1) Romancısından
gazetecisine, demokrat çizgideki kişileri susturmak... 2) Yaygara koparmak için
fırsat kollayan faşist zihniyeti cesaretlendirmek.
İlerleme
Raporu `nda bu madde için "kötü şöhretli" denmiş.
"Katil " de
denebilirdi!
2007-11-08 10:37:54 HaberX
İsmail
Kapan
Terörle mücadele ve AB`nin iki
yüzü...
AB Komisyonu `nun Türkiye ile ilgili "İlerleme Raporu "
yayınlandı. 1998 yılından beri, ülkemiz hakkında bu raporlar yayınlanıyor. Bu
sonuncu rapor, Türkiye hakkındaki tam onuncu rapor... Ülkemizin özellikle hukuk
ve ekonomi alanında gösterdiği veya gösteremediği gelişmeler ile siyasi
iktidarların karar ve icraatının genel fotoğrafı mahiyetindeki bu raporlar;
hemen belirtelim ki, çoğu zaman hoşumuza pek gitmeyen muhtevaya sahip olmuştur.
Zaten "rapor" kavramı genellikle olumsuz bir çağrışım yapmaz mı!.. İlerleme
raporlarının hazırlanmasında, referans alınan kriterler; bilindiği gibi AB
müktesebatının özü olan Kopenhag siyasi kriterleri ile Maastricht Ekonomik
kriterleridir. Birincisi, yani Kopenhag Kriterleri ile yıllarca yatıp kalktık.
En sonunda, Türkiye `nin bu alanda gerekli düzenlemeyi yaptığı; Komisyon
tarafından tescil edildi ve böylece Türkiye için tam üyelik müzakere süreci,
hayli sancılı da olsa 2005 yılında başlayabildi.
Ekonomik
kriterler ile ilgili dersimiz daha yeni başladı sayılır. Ancak Kopenhag Siyasi
kriterleri ile ilgili tartışmalar da bitmiş değil. Nitekim son raporda da buna
dair önemli eleştiriler var. AB Komisyonu , tam üyelik için gerekli olan
reformların yavaşladığını vurgulayıp duruyor! Bu arada ülkemizdeki bazı hukuki
metinlerin muhtevasına şiddetli itirazlarda bulunuyor. İlerleme Raporu `nun Türk
Ceza Kanununun 301`inci maddesi ile ilgili eleştirileri bunun en açık
örneklerinden birisi... Biraz da Türkiye içindeki sağlıklı olmayan ve zaman
zaman saptırılmış şekilde sürdürülen tartışmalardan etkilenmiş olsa gerek; AB
Komisyonu `nun raporu hazırlayan bürokratları, bu meseleyi neredeyse üyelik
sürecinin kilidi haline getirme eğiliminde!..
Diğer
taraftan AB Komisyonu , kendi müktesebatına ve genel olarak etik kurallara da
aykırı olarak; başka ülkeler için, tam üyelik sürecinde şart koşulmayan bazı
hükümleri, Türkiye `ye karşı ileri sürmekten kaçınmıyor. Kıbrıs Rum Yönetimi
`ni, kendi hukuki metinlerine aykırı olarak; tam üyeliğe kabul eden AB ; şimdi
de Gümrük Birliği Anlaşmasının Türkiye tarafından, Rumlar lehine
genişletilmesinde ısrar edip duruyor. Şüphesiz bu AB `nin ilk çifte standardı da
değil... AB `nin zihniyeti maalesef böyle ve biz bu zihniyete rağmen, tam üyelik
sürecini tamamlamaya çalışıyoruz.
AB `nin
Türkiye `ye yaklaşımı, şimdiye kadar pek dürüstçe olmadı. Bazen açık, bazen
gizli önyargılarla mücadele etmek zorunda kaldık. Bu önyargılar, neredeyse bütün
ilerleme raporlarına bir ölçüde yansıdı. Son raporda da durum farklı değil.
Bunun için üzerinde yoğun tartışmalar devam ediyor. Belki bu tartışmaların fazla
yankı bulmaması, gündemin terör meselesi dolayısıyla fazla yoğun olmasından
kaynaklanıyor.
Hazır terörün
sözü edilmişken, Avrupa Birliğine üye ülkelerin bu alandaki en büyük
samimiyetsizliğine ve ikiyüzlülüğüne bir kere daha dikkat çekmek gerekiyor.
Bilindiği gibi AB ve üye ülkeler, uzun zaman PKK `yı terör örgütü olarak
tanımlamaktan kaçındı. Ancak, terör örgütü olarak kabul ettikten sonra da, buna
karşı tavrında önemli bir değişme olmadı. Yani tam bir çifte standart ve
ikiyüzlülük hüküm sürmeye devam ediyor. Bu durumu Başbakan Erdoğan ; ABD `de
yaptığı basın toplantısında da açıkça belirtti.
AB
ülkelerinin bu iki yüzlülüğüne en çarpıcı örneklerden birini de; Sabah`tan Erdal
Şafak `ın, İtalyan Corriere della Sera gazetesinden yaptığı alıntı ortaya
koyuyor: "PKK `nın Belçika , Almanya , İsveç ve Danimarka bankalarında hesapları
var. Başta Almanya olmak üzere Avrupa `daki Kürtlerden bağış ve devrim vergisi
topluyor. Bu önemli kaynaklardan hem silah alımı, hem de propaganda savaşı
finanse ediyor. PKK 6 radyo, 3 televizyon, 2 basın bürosu , 7 gazete ve 45
dergiye sahip..."
Herhalde
bundan sonra da; Türkiye `nin AB ülkelerindeki bu iki yüzlülüğe karşı harekete
geçme zamanı... Zira finansal kaynakları kurutulmadıkça, terörle mücadele etkili
olmaz!..
2007-11-08
02:11:01 Türkiye
Güler
Kömürcü
Teröre destek veren ülkelere
tazminat davası açalım
DTP ’liler üzerinden oynatılan teslim
alma-teslim verme oyununda getirildiğimiz yere bakalım... Van Milletvekili Fatma
Kurtulan’ın 1992’de evlendiği eşi Salman Kurtulan’ın, PKK üyesi olduğu
gerekçesiyle 1999’dan beri gıyabi tutuklama kararıyla arandığı ortaya çıkıyor,
kocası ‘askerimizi kaçıran’ tarafta, peki ‘askerimizi almaya giden hanım’
nerede?!
PKK ve
Barzani ’ye sempati kazandırma-bu malumların hepsini, toptan, Türk halkına
‘otorite-muhatap’ olarak kabul ettirmeye çalışan gölgedeki oyun kurucunun
kim/kimler olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi efendim? 8 askerin esir
alınmasını sağlayan da kurtaran da Bay Bush ’un şahin halkası ile o halkanın
içimizdeki bazı ‘yerli’ işbirlikçileri mi acaba?! Türk milletinin, Türk
askerinin onurunu kırıp, itibar infazı yaparak, Türkiye ’yi Barzani devletini
kabule, Türkiye himayesinde bir Kürt devletinin onayına zorluyorlar aynı anda
Barzani ’yi de Türkiye ’yle korkutmaya devam ederek ‘omlet’ yapacaklarını
zannediyorlar ama...
Tam
bugünlerde, acilen, Ankara ’nın etkin, derin akıllarının Washington ’a haddini
bildirecek ‘karşı ataklar’ başlatması gerekmiyor mu? Mesela...
PKK ’ya,
teröre bir biçimde destek veren ülkelerin başında yer alan ABD ’ye ve de malum
bazı Avrupa ülkelerine ‘şehitlerimiz’ adına, 20 yıldır terörle mücadeleye
harcadığımız milyarlarca dolarlık kayıplarımız adına, neden hâlâ maddi ve manevi
tazminat davaları açılmıyor?
PKK ’nın
kullandığı silahların, mayınların ABD ve özellikle de İtalyan malı olduğu
biliniyor, ispatlandı, belgelendi. Dışişleri Bakanlığımız ve de ilgili birimler
neden hükümetler nezninde girişim başlatmıyorlar?
Bir-iki gün
önce gazetelerin birinde, küçük bir köşeye sıkıştırılmış bu haberin takibini
emanetinize sunup, sivil toplum örgütlerini, devletin yetkili birimlerini göreve
davet etmek istiyorum efendim.
‘Şehit eşi
ABD ’ye dava açtı.’ Haberin devamı;
PKK ’lıların
attığı Stringer füzeyle düşen helikopterde şehit olan Bülent Öztürk ’ün eşi, 100
bin dolar istiyor.
TÜRK Silahlı
Kuvvetleri tarafından 10 yıl önce Kuzey Irak ’ta düzenlenen ‘çekiç’ operasyonu
sırasında, PKK ’lı teröristlerin Stinger füzesiyle vurduğu helikopterin
düşmesiyle şehit olan Kara Pilot Kıdemli Üsteğmen Bülent Öztürk ’ün eşi Deniz
Öztürk , Amerika Birleşik Devletleri aleyhine dava açtı. Ankara Asliye Hukuk
Mahkemesi ’ne başvuran Deniz Öztürk , ürettiği füzenin terör örgütü üyelerinin
eline geçmesinde ABD ’nin sorumlu olduğunu ileri sürüp 100 bin dolar manevi
tazminat talep etti. Şehit eşinin avukatı Tarcan Ülük , ‘Uluslararası çerçevede
bazı ülkeler, Türkiye aleyhine davalarını kendi iç hukuk yollarında
bitirebiliyor ve cezaya mahkum ediyorlar. ABD tarafından üretilen bir füze,
terör örgütü üyelerinin eline geçip kullanılıyorsa bunda bir ihmal söz konusudur
ve nedensellik bağı var. Davanın lehimizde sonuçlanmasıyla, Türkiye ’nin Kuzey
Irak ’taki meşru müdafaası tanınacak’ dedi. Emsal olsun...
Evet, PKK
’ya, teröre bu ve benzeri araçlarla destek veren ülkelerden (başta ABD ) maddi
ve manevi tazminat istenmesinin tam zamanıdır.
08.11.2007
2007-11-08 04:19:22 Akşam
Oktay
EKŞİ
301 bir
ayrıntıdır
DÖNDÜ dolaştı, Başbakan Tayyip Erdoğan ’la o zamanki
Adalet Bakanı Cemil Çiçek ’in "Ha değişti, ha değişecek" türü oyalamalarıyla
yedi-sekiz aydır rafta bekletilen meşhur 301’inci madde, Avrupa Birliği
Komisyonu tarafından yayımlanan yeni "İlerleme Raporu " ile tekrar karşımıza
çıktı.
Lafı
dolandırmamışlar, kısaca "Türk Ceza Yasası ’ndaki 301’nci madde ve benzer
maddelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ’yle (AİHS ) uyumlu hale getirilmesi
gerekiyor" demişler.
Raporun böyle
çıkacağını haber almış olmalı ki yeni Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de önce gün
"çalışmaları tamamladıklarını" belirterek, "301’le ilgili beş altı öneri var.
Bunlardan herhangi birinin, 301’in değişikliğinde kullanılabileceğini
düşünüyorum. Hükümet tasarısı olarak önümüzdeki günlerde parlamentoya
göndeririz. Ama henüz içeriğine karar vermiş değiliz" demiş.
Bu maddenin
içeriğine yani nasıl düzenlenmesi gerektiğine yeri gelince değiniriz. Ama
aslında bilmeliyiz ki, 301’inci maddeyi değiştirmenin, çok göze batan Hrant Dink
davası, Orhan Pamuk ile Elif Şafak hakkında soruşturma açılmış olması gibi
birkaç örneği engellemekten başka bir yararı olmaz. Bu da kozmetik bir yarardır.
Yani problemin özüyle ilgili değildir.
Problemin
özü, devletimizin gerçekten bir hukuk devleti olmayışıdır. Oraya gelince
karşımıza ciddi engeller çıkmaktadır.
Ciddi
engellerden birincisi bugünkü siyasi iktidarın (bugünkü hükümetin de
diyebilirsiniz) kendisidir.
İktidar
"hukuk devleti" kavramını benimseyip yaşama geçirmeye karar vermedikçe, ister
301’nci madde değiştirilsin, ister yeni Ceza Yasası ’nın özellikle ifade
özgürlüğünü kısıtlayıcı öteki maddeleri yeni baştan yazılsın, sonuç fazla
değişmez.
Oysa bugünkü
iktidar sıra "yargı reformuna" gelince, örneğin yargıyı gerçekten bağımsız hale
getirecek adımlar atması istenince çeşitli bahanelere sığınarak direnmektedir.
Nitekim parti programında ve bu parti tarafından daha önce kurulmuş iki hükümet
programında açıkça "yargının bağımsızlaştırılması gerektiği" ifade edildiği
halde, 5 yılı aşan AKP iktidarı döneminde bu yönde dişe dokunacak hiçbir adım
atılmış değildir. Esasen bugünkü hükümetin programında da böyle bir taahhüt yer
almamaktadır.
Hükümetin bu
tutumuna karşılık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül , Türkiye Adalet Akademisi ’nin
yeni eğitim yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada "Yargı bağımsızlığını
güçlendirecek, adaletin zamanında tecelli etmesini sağlayacak (...) yargı
reformuna ihtiyaç olduğunu" söylemekteydi.
Hükümetin
tavrı bu olduğu için de İlerleme Raporu ’nda en geniş yer verilen bölüm "Yargı
Sistemi", "Yolsuzlukla Mücadele politikası"; "İnsan Hakları ve azınlıkların
korunması"; "Sivil ve siyasal haklar" başlıklarını taşıyor.
Tabii o
başlıkların altında önemli saptamalar var. Örneğin Türkiye ’de "yolsuzluğun
yaygın ve yolsuzlukla mücadeledeki ilerlemenin sınırlı olduğu" bildiriliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ’nin son bir yılda verdiği 330 ayrı kararla
Türkiye ’nin, "insan haklarını ihlal ettiğinin ortaya çıktığı" ifade
ediliyor.
İfade
özgürlüğü, işkence, kötü muamele gibi konulara gelince bugünkü iktidarın sicili
o kadar bozuk ki, onlara ancak yeri geldikçe değinebiliriz. Çünkü o kadar
yerimiz yok.
2007-11-08
01:32:26 Hürriyet
Mustafa
Erdoğan
301
zihniyeti
Cumhurbaşkanı Gül geçen hafta Adalet Akademisi "nin
açılışında hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını vurgulayan bir konuşma yaptı.
Aynı konuşmada, gerçek anlamda hukuk devletinin varlığı için her şeyden önce
yargıya hakim olan zihniyetin değişmesi gerektiğine işaret
etti.
Ben de öteden
beri sık sık aynı noktaya dikkat çekerim: Hukuk devletinin tesisinde yazılı
kurallar kadar yargıçların onları yorumlama tarzı da önemlidir. Yargıcın yorumu
ise, başka şeyler yanında, onun kendi görevini nasıl algıladığına veya
zihniyetine de bağlıdır.
Mahut TCK
301"e göre "Türklüğü aşağılamak" isnadıyla açılmış olan ve gerekçesi yeni
açıklanan Hrant Dink davası kararı sayın Cumhurbaşkanının uyarısının ne kadar
yerinde olduğunu gösterdi. Bu karar, belli bir zihniyetin, hukuk dışı
mulahazaların hukuka galebe çalmasını nasıl sağladığının apaçık bir
göstergesidir, bir "ibret vesikası"dır. Bunun Türk yargısına hakim olan
zihniyetin tipik bir örneği olduğu o kadar açıktır ki, onun hangi mahkemeden
sadır olduğunu belirtmeye bile ihtiyaç duymuyorum.
Bu kararın
gerekçesinin hukuk dışı mulahazalara dayandığı, mesela Radikal gazetesinin (6
Kasım ) bununla ilgili habere uygun gördüğü başlıktan da anlaşılmaktadır: "Tarih
tezi gibi mahkeme kararı". Gerçekten de öyle; çünkü, bu karar hukuki muhakemenin
gereklerini yansıtmaktan çok, biraz politik bir bildiriyi biraz da amatör bir
tarih ödevini andırıyor. Kararda neler yok ki: Birinci Dünya Savaşının tarihi,
ASALA eylemleri, Rus işgali, hatta, PKK "da "Ermeni kökenli" teröristlerin
bulunduğu...
Karardaki şu
ifadeye de bakınız: "Türklere yöneltilen Ermeni soykırımı iddiaları, çeşitli
devletlerin siyasi amaçlarına ve kişisel politik güç mücadelesine malzeme
olmakta, bilimsel incelemeden öteye siyasi iradenin tezahürü olarak ortaya
çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti gıyabında adeta yargılanmakta, peşinen ağır
suçlu ilan edilmektedir. Türkiye hasmane girişimlerle adeta diplomatik soykırım
kararları kuşatma çemberine alınmaktadır. Bu hasmane girişimlerin yurt içinde
tekrarı faaliyetleri, Türk kamu düzenini ağır şekilde etkilediğinden ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez."
Açıktır ki,
bu yazılanların hiç biri davayla hukuki anlamda ilgili değildir. Ayrıca, bir
Türk vatandaşının tarihi-siyasi bir meseleye ilişkin açıklamasının, bir mahkeme
tarafindan, yurt dışında yürütülen "hasmane " faaliyetlerin "yurt içinde
tekrarı" olarak nitelenmesi tam bir skandal olduğu gibi, davanın niteliğiyle de
uyumlu değildir. Çünkü bu bir "vatana ihanet" davası değildir. Ama bu ifade,
mahkemenin "sanıklar"ı peşinen vatana ihanetten suçlu bulduğunu ele vermektedir
ki bu daha da büyük bir skandaldır.
Ayrıca,
sanıkların mahkumiyetine gerekçe olarak, mahkemenin "vatandaşların rencide
olması"na ve "Türk halkının psikolojisinin" bozulmasına atıfta bulunması da
hayret vericidir. Çünkü, TCK 301"de tanımlanan suç bunların hiç birisi değil,
fakat "Türklüğü aşağılamak"tır. Bir söz hiç de bizi aşağılamadığı halde, bir
şekilde hoşumuza gitmediği için ondan rencide olabiliriz veya psikolojimiz
bozulabilir.
Hem şu
"eylemsel tehdit riski" de ne demektir? Bu sözün Türkçe bakımından anlamsızlığı
bir yana, sayın yargıca hukukta neolojizm tutkusunun tehlikeli olduğunu
hatırlatmak isterim. Hukuku hukuk yapan, her şeyden önce, onun kendine has
dilidir. Hukuku "bilimsel" bir disiplin yapan özelliklerin başında, onun
evrensel karşılıkları olan yerleşik kavram ve terimlere sahip olması
gelmektedir.
Zihniyetler
kolay değişmediğine göre, demek ki 301"le daha çok işimiz var.
2007-11-08
07:07:53 Star
Canım Babam Hasan ÖZDERIN 'in Aziz Hatırasına, ( 13 Aralık 2004 - Söz Eylemini Yitirdi...)
|
OZDERIN, M. |