Şa’b ve Kabîle Kavramları ve Bunların Kavim Kavramıyla Ýliþkisi Üzerine bir Müzakere - 2

25 views
Skip to first unread message

Grand Sen~or

unread,
Nov 3, 2010, 2:10:14 AM11/3/10
to Alaaddin's Cave
Şa’b ve Kabîle Kavramları ve Bunların Kavim Kavramıyla Ýliþkisi
Üzerine bir Müzakere - 2


Uğur Dinç 25 Ekim 2010 13:45
Kime: Grand Sen~or
örnekleri iki gruba ayırıyorum.
Örnek 1:

Lane'in Lexicon'unda, eski Arap dilinden bir deyim: "Teferraqa
şa'buhum" veya "şette şa'buhum".

Şimdi, teferraqa ve şette kelimeleri, "parçalandı" ve "dağıldı" ve
"bölündü" anlamlarına gelirler.

Bu durumda bu cümlelerin anlamı şu olabilir: "birlikleri/budunları
parçalandı/dağıldı/bölündü".
Bugünkü uluslar da ulus devletlerin yarattığı kültürel ve siyasi
birlikler olduklarına göre, onlar da bir tür şa'bdır, ancak şa'bın tek
türü değildir. Zira her bir siyasi birlik bir şa'b sayılabilir.

Örnek 2:

Şa'bın diğer söylenişi olan şu'be kelimesinin ve dahi şe'abe fiilinin
bir kullanımı:

İş'ab lî şu'beten min el mâl.

Buradaki iş'ab, emir kipinde olan bir kelimedir; daha da doğrusu
şe'abenin direkt olarak emir hâlidir.

Cümlenin anlamı Lane'de şöyle verilmiş: Give (thou) to me a portion of
the property.
Şu çeviri daha literal: Bana maldan bir bölüm böl. Yani şa'b/şu'be
kelimesi, burada parça, bölüm anlamına geliyor ve şe'abenin ikinci
anlamı burada kullanılmış. Zaten bu anlamıyla şu'be kelimesi Türkçede
de kullanılır. Şa'b şeklini kullanmıyoruz, ama şu'be şeklini
kullanıyoruz.
Fakat bence, bu örnekteki cümle, bizim konumuzla, yani etno-kültürel
yahut siyasi insan topluluklarının tasnifiyle alakasızdır. Birinci
örnek çok daha alakadar görünüyor.

Bu örnekler ışığında benim üç tahminim var:

Çıkarım 1 (örnek 2'ye dayalı). Şa'b'ın ayetteki anlamı, "bölüm"
diyedir, yani şa'abe fiilinin ikinci anlamıyla ilişkilidir. Yani
insanlığın bölümlerini ifade eder..

Çıkarım 2 (örnek 1'e dayalı). Şa'b kelimesi, ilk maddede söylediğimin
tam aksine, şa'abe fiilinin ilk anlamıyla yani "birleştirmek, bir
araya getirmek" anlamıyla alakalıdır; "kabileler birliği" veya "daha
küçük grupların kendisi içinde birleştiği kültürel ve/veya siyasi
birlik" anlamına gelir. Bu durumda, 6-8. yüzyıl Türk/Türküt dilinde
kabileler (boylar) birliği anlamına gelen budun ile Klasik Arapçadaki
şa'b eşdeğer olurlar.

Çıkarım 3. Her iki anlam da geçerlidir. Şa'b insanların bölündüğü
gruplardır ve aynı zamanda daha küçük grupların (kabilelerin)
oluşturduğu siyasi birliklerdir.

Bana 1. örneğe dayanan 2. çıkarım daha mantıklı geliyor. Siz ne
düşünüyorsunuz?

Saygılarımla
Uğur


Uğur Dinç 25 Ekim 2010 13:49
Kime: Grand Sen~or
Ve şunu da vurgulayayım ki şa'b belki de siyasi birlik olmak zorunda
değildir. Kültürel birlik olması da mümkündür belki de. İlk örnek
cümleyi ve Kur'an'daki ayeti hatırlayınız...



Uğur Dinç 25 Ekim 2010 14:16
Kime: Grand Sen~or
Lane'in Lexicon'una şuradan ulaşabilirsiniz: http://www.tyndalearchive.com/tabs/lane/.

Bakınız: Bu sözlükte şa'b kelimesi birçok örnek ibareyle ve uzun uzun
açıklanmış; ama diğer taraftan millet kelimesine dair "religion" diye
kısa bir karşılık verilmiş sadece. Bunun sebebi, Lane'in bu sözlüğü
bitiremeden ölmüş olmasıdır. Millet maddesini muhtemelen o yazmamıştır
veya o yazmış olsa bile tamamlamaya ömrü yetmemiştir.

Saygılarımla,
Uğur


Grand Sen~or 25 Ekim 2010 20:53
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

bu mesajinizdaki aciklamalar, ozellikle sondaki aciklamalar aklima bir
soruyu daha getirdi. Arapca'da "aile" kavrami yerine hangi kavramlar
var? Cunku ayette erkek-disiden yarattiktan sonra $a'b ve kabileden
soz ediliyor, bence burada bu iki kelimeynin kullaniminida goz onunde
tutmak gerekir.

Ves-selam,
Grand Sen~or.






Grand Sen~or 25 Ekim 2010 21:00
Kime: Uğur Dinç
Bendenize gore ingilizcede kullanilan kelimeler arasinda "millet"
kelimesine en yakin sekilde kullanilan kelime "culture"'dir, tamamen
ayni oldugunu soylemiyorum.
Ves-selam,
Grand Sen~or.






Grand Sen~or 25 Ekim 2010 21:32
Kime: Uğur Dinç
Azizim Ugur,

fihriste tekrar baktim bu kelime iki ayette geciyor 039.013 ve 077.030
iste bu ayetlere dayanarak diyebiliriz ki bu kelime "kol/boy" olarak
kullaniliyor, yani soyle:
..bir erkek ve disiden yarattik sonra aranizdan boylar ve kabileler
cikardik...yani bir nevi agacin dallanip budaklanmasi gibi...nitekim
077.030'da bazi mutercimler "kol" olarak tercume etmisler. Iste buna
gore belki de bu kelimeler arasindaki siralama soyle olabilir erkek-
disi, aile, akraba, kol, kabile, kavim...

Ves-selam,
Grand Sen~or.




Uğur Dinç 25 Ekim 2010 23:59
Kime: Grand Sen~or
Ve aleyküm esselam,

Bence şa'b'ı sıralamada isabetsiz bir yere koymuşsunuz. Bakınız, Allah
Hz. Adem'i ve Havva'yı yaratıyor. Ardından onların çocuklarını
şa'blara ve kabilelere (şu'ûben ve kabâil) ayırıyor. Demek ki, önce
şa'blara ayırıyor ve şa'bları kabilelere ayırıyor. Şa'bların
kabilelerden büyük olduklarına emin gibiyim. Bence âyetten bu sonucu
çıkarmak daha doğru olur.

Kabileler/boylar, hani "Türk budun"un bir parçasıydı eski Türklerde,
şu 6.-8. yüzyılın Türk/Türküt/Gök Türk devletinde. Bence bu şa'b, o
budun'a denk gibi bir şey...

Fakat hatırlamak gerekir ki kabileler de şa'blar da hep aynı kalmazlar
ve bazen her ikisinin sınırlarını çizmek zordur. Hz. Peygamber
zamanındaki kabilelerden neredeyse hiçbiri kalmadı. O kabilelerin
diğerleriyle birleşmesi ve kendi içlerinde de dönüşmesi sonucu,
genellikle farklı isimlere sahip olan farklı kabileler ortaya çıktı.
Arabistan yarımadasındaki kabileleri düşünmeyelim sadece. Bugünkü
Suriyeli Araplar da bir kabile veya birkaç kabile sayılabilir. Hatta
soylarındaki Arap yarımadalılık ranı düşüktür Arap yarımadası
dışındaki bütün Arapların, tıpkı Türkiye'deki Rûmî Türklerin sahip
olduğu Orta Asyalılık oranının düşük olması gibi...

Kavim kelimesi ise, bildiğim kadarıyla, sadece Kureyş gibi bir
kabileyi yani yerel kültürü de ifade edebilir, Araplar gibi büyük bir
kabileler yani yerel kültürler topluluğunu da, "kâfirlerden oluşan
kavim (el-kavm el kâfirîn)" gibi daha soyut bir birliği de...

Fakat bunlar son sözüm değildir. Elimize daha fazla kanıt geçerse daha
iyi olur.

Bu arada, aile anlamında modern Arapçada genellikle aile (ayn-elif-
hemze-lâm-tâ) kullanılır. Aynı kelime aynı anlamda klasik Arapçada da
var galiba, ama onlar daha çok ehl beyt veya sadece ehl veya âl (uzun
elif-lâm) diyorlardı sanırım.





Grand Sen~or 26 Ekim 2010 00:29
Kime: Uğur Dinç
Azizim Ugur,

ayette once erkek-disi'den diyor sonra $a'b sonra kabile, sizin
dediginize hak verebilmem icin bunun once erkek-disi, sonra kabile,
sonra da $a'b olmasi gerekirdi saniyorum. $a'b icin Turkce'de aklima
yeni bir kelime daha geldi, "ogullar", Osman Ogullar, Arilardan
tureyen ogullari falan gibi..

vesselam,
Grand Sen~or.






Uğur Dinç 26 Ekim 2010 00:36
Kime: Grand Sen~or
Buradaki erkek ve dişi Hz. Adem ve eşidir. Diğer âyetlerde benzer
ifadelerin ardından bu durum açıkça beyan edilir. Onların soyundan
gelenler önce şa'blara ayrılmış. Yani insaniyet şa'blara ayrılmış.
Daha sonra da şa'blar kabilelere ayrılmış. Aslında âyetin bu şekilde
olması, şa'bların kabilelerden büyük olduğunu gösterir.

Zaten Lane'de verilen tanımlardan ikisi de bunu açıkça belirtiyordu:
Şa'b'ın çoğulu olan şuûb kelimesi, İbranilerdeki goyim kelimesinin
İbrani olmayan herkesi belirtmesine benzer bir şekilde, Arap olmayan
herkesi belirtirmiş ve el-Acem (yabancılar) kelimesiyle eşanlamlı
imiş. Buna dair örnek bir cümle de var. "O adam, şuûb'dandı (yani arap
değildi, diğer şa'blardandı)" şeklinde.

Dahası, mesela şu'ubiye diye bir akım vardır erken İslam tarihinde:
Yani şa'blarcılık, şu'ûbculuk. Bunlar, diğer şa'bların da Araplar
kadar onurlu olduklarını söylemişlerdir. Bazı Arapların kendilerini
üst sınıf gibi tanıtmaya kalkışmalarına ve bir tür supremacy yapmaya
çalışmalarına şiddetle muhalefet etmişlerdir. Erken dönem İslam
tarihinde Arapların bir şa'b, Farisilerin bir şa'b, Türklerin,
Habeşlilerin bir şa'b vb. sayıldığına dair büyük bir delil de budur.

Saygılarımla,
Uğur


From: Uğur Dinç
Subject: Re: Şa'b'a dair örnek cümleler ve son çıkarımlarım
To: Grand Sen~or
Received: Tuesday, 26 October, 2010, 9:59 AM

Ve aleyküm esselam,

Bence şa'b'ı sıralamada isabetsiz bir yere koymuşsunuz. Bakınız, Allah
Hz. Adem'i ve Havva'yı yaratıyor. Ardından onların çocuklarını
şa'blara ve kabilelere (şu'ûben ve kabâil) ayırıyor. Demek ki, önce
şa'blara ayırıyor ve şa'bları kabilelere ayırıyor. Şa'bların
kabilelerden büyük olduklarına emin gibiyim. Bence âyetten bu sonucu
çıkarmak daha doğru olur.

Kabileler/boylar, hani "Türk budun"un bir parçasıydı eski Türklerde,
şu 6.-8. yüzyılın Türk/Türküt/Gök Türk devletinde. Bence bu şa'b, o
budun'a denk gibi bir şey...

Fakat hatırlamak gerekir ki kabileler de şa'blar da hep aynı kalmazlar
ve bazen her ikisinin sınırlarını çizmek zordur. Hz. Peygamber
zamanındaki kabilelerden neredeyse hiçbiri kalmadı. O kabilelerin
diğerleriyle birleşmesi ve kendi içlerinde de dönüşmesi sonucu,
genellikle farklı isimlere sahip olan farklı kabileler ortaya çıktı.
Arabistan yarımadasındaki kabileleri düşünmeyelim sadece. Bugünkü
Suriyeli Araplar da bir kabile veya birkaç kabile sayılabilir. Hatta
soylarındaki Arap yarımadalılık ranı düşüktür Arap yarımadası
dışındaki bütün Arapların, tıpkı Türkiye'deki Rûmî Türklerin sahip
olduğu Orta Asyalılık oranının düşük olması gibi...

Kavim kelimesi ise, bildiğim kadarıyla, sadece Kureyş gibi bir
kabileyi yani yerel kültürü de ifade edebilir, Araplar gibi büyük bir
kabileler yani yerel kültürler topluluğunu da, "kâfirlerden oluşan
kavim (el-kavm el kâfirîn)" gibi daha soyut bir birliği de...

Fakat bunlar son sözüm değildir. Elimize daha fazla kanıt geçerse daha
iyi olur.

Bu arada, aile anlamında modern Arapçada genellikle aile (ayn-elif-
hemze-lâm-tâ) kullanılır. Aynı kelime aynı anlamda klasik Arapçada da
var galiba, ama onlar daha çok ehl beyt veya sadece ehl veya âl (uzun
elif-lâm) diyorlardı sanırım.





Uğur Dinç 26 Ekim 2010 01:00
Kime: Grand Sen~or
Az önce yazdıklarıma ilaveten, âyette bahsedilen erkek ve kadının Adem
ve Havva olduğu şundan da bellidir ki hem o âyette hem de ondan önceki
ve sonraki ayetlerde insanların kardeşliği vurgulanmaktadır.
İnsanların kardeşliğini vurgulayan bir âyette ayrı ayrı anne
babalardan doğduklarının vurgulanması en iyi ihtimalle bile
gereksizdir. Âyette Adem ve Havva kastedilmektedir açıkça. İnsan
soyunun aynı ana babadan geldiği belirtilmekte, böylece farklı şa'blar
ve kabilelerin birbirlerine karşı böbürlenmelerinin anlamsızlığına
işaret edilmektedir. Şuûbiye akımına ve bir önceki mesajımda
yazdıklarıma da tekrar dikkatinizi çekmek isterim. Saygılarımla.



Grand Sen~or 26 Ekim 2010 05:00
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

bu sizin asagida soyledikleriniz ayetin yorumu ve dikkat ederseniz bu
yorumu Kur'an disindaki kaynaklara gore yapiyorsunuz. Bendeniz
Kur'andaki ayetlerin yorumuna girmiyorum, yapmak istedigim sadece
Kur'an'a gore kavramsal sorusturma. Buna gore bahsi gecen ayete
baktigimizda
erkek ve disi
$a'b
ve kabile kelimelerinin oldugunu goruyoruz.
Burada erkek, disiden kasit Adem Havva'dir demek bu ayetin yorumuna
girer ki bu, beni bu kavramsal sorusturma asamasinda ilgilendirmiyor.
Ote yandan bu kavramlarin bir sirasi var o da once erkek, disi, sonra
$a'ab, sonra da kabile...simdi burada $a'ab kabilelerden olusur demek
de yorumdur, bendeniz bununla da ilgilenmiyorum. Fakat bendeniz sunu
diyebilirim ki; Kur'an'daki ayetleri yorumlarken sirf Kur'an disindaki
kaynaklara gore yorumlamaktan kacinmak lazimdir, bundan kastim
farzedin ki elimizde Kur'an'in vahyolundugu doneme ait herturlu Arapca
edebiyat kaynagi mevcut ve kullanilan kavramlarin yapilari hakkindaki
bilgiler, onlarin grameri hakkindaki bilgiler de mevcut olsun. Bu
durumda sunu unutmamamiz gerekirki Kur'an da kullanilan bir cok kelime
o zaman yururlukte olan kelimelerden olmasina ragmen bunlarin o zaman
kadar gorulmemis bicimlerde, gramer yapilarinda kullanilarak bu
yenilikler lisana mal edilmistir, yani Lisana disaridan Allah
tarafindan vahyedilen bu ayetlerle mudahale edilmis, kavramlarin
sirasi, yapisi, gramerleri degistirilmistir. Iste bunun icindir ki
Panayir daki $airler bu yenilik karsisinda api$ip kalmislar bu gibi
lisani bir devrimin insan eseri olamiyacagini itiraf etmislerdir.
$imdi durum boyle olunca Kur'an'i tutup da kendi yapisal ozellikleri
ve grameri esas alinacagina o zanin ve o zamandan oceki zamanlarin, ya
da sonraki zamanlarin kullanim orneklerine gore yorumlamak bence kabul
edilir bir durum degildir. Fakat maalesef yapilmakta olan budur. Bence
burada yoruma gecmeden once yapilacak is Kur'an'daki kavramlarin
Kur'an'a gore sorusturmasini yapip, onlarin yapisal ozelliklerinin
acikca belirlenmesidir, bundan sonra yorum yapilirken de bu
ozelliklerden asla sapilmamasidir.
Vesselam,
Grand Sen~or.





Grand Sen~or 26 Ekim 2010 05:22
Kime: Uğur Dinç
Ugur Bey,
daha once de dedigim gibi bu sadece sizin yorumunuz, 049.013'de erkek
ve disiden diyor, Adem ve Havva'dan demiyor, elimdeki tercumede de
$a'b yerine bir guzel "millet"'i oturtmuslar;-> bence ayette $a'b
kabileden once geldigi icin $a'b'in kabileler toplulugu oldugunu kabul
etmemde mumkun degil. Fakat bendeniz size su oneride bulunabilirim: bu
yaptigimiz kavram sorusturmasini daha da derinlestirmek icin "zeker-i
ve unsa" kavramiyla "kabail" kavramlarinin hangi ayetlerde hangi baska
kelimelerle birlikte kullanildigini arastirmamiz yerinde olur.Bu
sorusturmayi yaptiktan sonra millet semasini yenileyip bu iki kavrami
da gerektikleri yere koyabiliriz insallah. Daha once de soyledigim
gibi bendenizin burada yapmak istedigi Kur'an'in yeni bir yorumu/
tefsiri falan degil, sadece Kur'andaki bu kavramlarin Kur'an'a gore
sorusturulmasi, bu gibi bir calisma ilerde yorumcularain cok isine
yariyacaktir.
Bendeki Arapca fihrist Cagri Yayinlari, Divanyolu, Isik sokak No:10,
Sultanahmet Istanbul tarafindan yayinlanmis, basim tarihi 1990. Bu
fihrist cok isinize yarar edinmenizi tavsiye ederim.

Ves-selam,
Grand Sen~or.





Uğur Dinç 26 Ekim 2010 08:27
Kime: Grand Sen~or
Ben âyeti yorumlamadım, hele dış kaynaklara göre hiç yorumlamadım.
Âdem ve eşinden Kur'an'ın diğer kısımlarında birçok kez bahsedilir ve
izah ettiğim sebebe binaen burada da onlardan bahsedildiği kesindir.
Kur'an'ın iç atıfları gereği böyledir, dışarıdan bir müdahale yoktur.
Üstelik bu bilgi olmadan da, Arap dilinde şa'bların kabileleri
kapsadığı kesin bir gerçektir.

Kur'an'ın kelimelere daha önceki Arap dilinin kendi içinde bulunmayan
anlamları vermesi, yine o Arap dilinin mecaz kurallarına uygun olarak
ve sürekli tekrar ve izah yoluyla olmuştur. Aksi hâlde bu yapılan,
Kur'an'ın kendisiyle çelişirdi; çünkü Kur'an'a göre Kur'an
Peygamberimizin kavminin diliyle indirilmiştir ve onlar için açık
seçik anlaşılır bir kitaptır. Diğer birkaç ayet yanında İbrahim
Suresinin 4. ayetinde vurgulandığı gibi: "Biz herhangi bir peygamberi
kendi kavminin diliyle olmaksızın (illâ bi-lisâni kavmihî) göndermedik
ki onlara açık seçik ifade edelim (li-yubeyyine lehum). [...]"

Şimdi, şu'ûb çoğuluna sahip şa'b kelimesi Kur'an'da tek bir yerde
geçer ve bütün emareler gösterir ki mecaz da kullanılmamıştır. Diğer
saydğınız ayete baktım. Orada da şa'b/şu'benin çoğulu kullanılmış ama
"şu'ûb" şeklinde değil, "şu'ab" şeklinde, yani orada kelimenin farklı
bir anlamı kullanılmış. Demek ki, kendi yöntemleriniz içinde de
düşündüğümüzde, kelimeye o anlamı vermekte haklı değilsiniz.

Bence burada bir darboğaza geldik....burada duralım.

Saygılarımla,
Uğur




Grand Sen~or 26 Ekim 2010 09:08
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

demek istediklerimi bir baska sekilde soylemeyi deniyeyim, belki daha
iyi anlasilir.
Bir ornek kelime kullananyim : Millet
Simdi Kur'an'da gecen bu kelimenin anlami, beli artik bugun kullanilan
Arapcadan farkli duruma dusmustur, hatta diyebilirim ki belki de bu
kelime vahyedildiginde Arapca'daki kullanimiyla tamamen
uyusmamaktaydi. Simdi bu durumda bir mufessir olarak bu kelime o
zaman, ya da bu zaman Arapca'da bazen "din" yerine de kullanilmistir
bakin su, su yazarlarin kullanim orneklerinden bu hukme varip falanca
ayette her ne kadar "millet" demekteyse de bu aslinda "din"'dir deyip
yep, yeni bir kitap ortaya cikarabilir, nitekim Yahudiler Tevrat
yerine Talmut diye yeni bir kitap icat etmislerdir, hahamlarin
dilegine, isterseniz onlar ona ilimlerine desinler) bagli olarak zaman
ve mekana gore degisen bir kitap. Iste bizim mufessirler de boyle
yapabilir. Fakat oteyandan biz mantik ve felsefe calisirsak boyle
tuzaklara dusmemenin yollarini ogreniriz. Oncelikle Kitap'ta gecen
kelimelerin gramerinin ve kullaniminin/anlaminin Kitap tarafindan
degismez, degistirilemez bir sekilde belirtildigini, aciklandigini,
bizlere ogretildigini anlariz, iste ondan sonra yorum yaptigimizda,
yada bu kelimeleri gundelik hayatimizda kullandigimizda bu kurallarla
celismez yorumlar yapmayi, bu kurallarla celismez kullanimlar yapmayi
ve bu kullanimlari gelistirmeyi ogrenir tefsirlerimizi degil Kur'an'i
yasamimizin temeli yapariz. Yine boylece Muslumanlar olarak aramizda
iletisim kuracagimiz isler, is gorur bir lisan gelistiri musluman
olmayanlara da mesajimizi ap acik bir sekilde iletme yetenegi elde
ederiz.
Yoksa Azizim bugun oldugu gibi Kitab'i rafa kaldirir, ya da hasir alti
eder, bildigimizi okuruz, ya da Seyhlerimizin kulagimiza hos gelen
sozlerine kulak verir gunumuzu gun ederiz. Bu sarhosluk icinde
kendimizi Musluman saniriz ama artik olmusuzdur dor basi mamur bir
sekularo-fascist de farkinda bile degilizdir. Birisi bize bunu
hatirlatinca da nevrimiz doner;->
Onun icin Azizim "let us not jump into conclusions", birak kavram
sorusturmalarimiza/arastirmalarimiza devam edelim cunku arastirip,
sorusturmak bulmaktan cok daha fazla bilgi edinmemizi saglar. Mesela
Kahire'ye ozel turist olarak gittiniz Ibn Tulun Camii'nin nerede
oldugunu bilmiyorsunuz, haritalar elde eder, otelinizin lobisinden
tutun taksi sofirlerine kadar, yoldan gelen gecenlere sora, sora
boylece hem cevreyi, hem insanlari daha yakindan taniya, taniya
hedefinize ulasir, bu arada farkinda olmadan bircok sey ogrenmis
olursunuz. Ama oraya organize turla gittiyseniz yandiniz Marmara
cirasi gibi demektir. Sabah, sabah sizi once bir lokantaya gotururler
kahvalti etmek icin, orada otobuse dogru kestirmeden Camiye, birkac
fotograf ceker eve donersiniz ne oldugunu sasirmis vaziyette.
Azizim bu yazismalari ya sizin sitede, yada Alaaddin's Cave'de
yurutmus olsaydik baska bircok insan da bunlardan yararlanmis olurdu.
Bendeniz bu mesajlarimin yayimlanmasinda hic bir mahzur gormuyorum,
birkac verdigim ozel sahsi ve ailevi bilgiler haric, mesela dedem
surada dogmus falan gibi, aslinda benim icin bunlarin yayimlanmasi da
sakincali degil. Eger bu yazilar sizin sitenizin icerigine uymuyorsa
Alaaddin's Cave'e bir baska adla uye olun orada imzanizi degistirerek
yayimliyalim, ben de Grand Sen~or olarak imzalarin yazdiklarimi. Bu
arada benim size gonderdigim mesajlarin bende bir kopyasi yok, lutfen
bunlar kaybolmasin, o kadar emek veriyoruz baskalarida yararlansinlar.
Alaaddin's Cave'deki Discussions over a Pagan.... yazismalarina goz
attiniz mi? Bu size yazismalarda ne kadar toleransli oldugumu gosterir
sanirim. O tartismada muhatap kisi Pakistan asillidir bendenize
Musluman olarak takdim edilmisti kendileri..

Vesselam,
Grand Sen~or.




Grand Sen~or 26 Ekim 2010 09:33
Kime: Uğur Dinç

Ugur Bey,

"Âdem ve eşinden Kur'an'ın diğer kısımlarında birçok kez bahsedilir ve
izah ettiğim sebebe binaen burada da onlardan bahsedildiği kesindir.
Kur'an'ın iç atıfları gereği böyledir, dışarıdan bir müdahale yoktur.
Üstelik bu bilgi olmadan da, Arap dilinde şa'bların kabileleri
kapsadığı kesin bir gerçektir."

iste bu soyledikleriniz yorumdur. Kur'an'da bu soylediklerinizden hic
biri yok, Kur'anda icinde $a'b gecen iki ayet var:

1. 049.013 Ey insanlar dogrusu biz sizi erkekle, disiden yarattik. Ve
birbirinizzle tanismaniz icin sizi $a'blara ve kabilelere ayirdik...
(erkek-disi, $a'b, kabileler)

2. 077.030, 031 Uc $a'aba ayrilmis....
($a'b)

Kur'anda gorunen bu, sizin sozleriniz bunlarin yorumu.
Daha once belirttigim nedenlerden bendeniz bu konuyu daha fazla
tartismak istemiyorum, eger erkek-disi, ve kabileler kelimelerini
sorusturma isterseniz bu sorustiurmayi yoruma kacmadan yurutebiliriz.

Bendeniz Kur'an'in Arapca dilinde vahyedilmedigini iddia etmedim,
butun soyledigim Kur'an'daki kelamin oncelikle Kur'an'in gramer
kuralllarina bagli olarak anlamli oldugudur. Bakin ozur dilerim ama
siz de Mantik ve Felsefe calissaniz siz de burada ne demek istedigimi
anlar bana hak verirdiniz. Kur'an Arapca dilinde vahyedilmistir ama
Arapca'nin gramerinin keyfine birakilmis bir Kitap degildir, Araplar
tutup Arapca gramerlerini degistirse Kur'an'i ona gore degistirmek mi
gerekecek?

Ugur Bey, bendeniz bastan "yorum yapmayalim" dedim ve yorum yapmamaya
dikkat ettim, eger yorum yaptiysam, ya da yazdiklarim yorum gibi
algilanmissa onlari unutun, silin.

Ves-selam.
Grand Sen~or.









Uğur Dinç 26 Ekim 2010 09:49
Kime: Grand Sen~or
Yalnız şu iki âyetin Arapçalarına da bakar mısınız? Bakarsanız, ne
demek istediğimi anlarsınız. Âyetin birinde şu'ûb geçiyor, diğerinde
ise şu'ab. Bunların her ikisi de şa'b kelimesinin çoğulu olarak
düşünülmüş, ama çoğul kelimeler aynı kelime değil: Biri şu'ûb, biri
şu'ab. Arapçam biraz var. Biliyorum ki, her zaman değil ama pek çok
zaman, aynı kelimenin farklı şekildeki çoğulları, arada anlam farkı
olduğunu belirtmek için kullanılır. Dahası, her iki âyetin bağlamına
bakarsak, bunların farklı anlamlar olduğunu yine görürüz.

Saygılarımla, Uğur





Grand Sen~or 26 Ekim 2010 10:12
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

baktigim fihristte bu iki kelime farkli yazili ve farkli olarak
listeye alinmis, onun icin dediginiz gibi farkli anlamlarda kullanilan
iki kelimeyle karsi, karissiyayiz. Bunu kabul ediyorum. Yani bu iki
kelimenin koku ayni olsa bile ayri anlamlarda kullanilmasi mumkundur.
Elimdeki tercumede de bu farkliligi gostermek icin iki ayri kelime
kullanilmis, birincisinda yanlis olarak "millet" kullanilmis,
ikincisine su anda bir itirazim yok "kol" kelimesi kullanilmis, fakat
bunun da tercumesinin dogru olup olmadigina dair birsey soyliyemem,
Ayetleri verirken sadece $a'b kelimesini kullandim ayni kokten geldigi
icin. Tabii ki bu farkliligin anlam farkliligi getirecegi
dusunulebilir. Yani iki ayetin tercumesinde ayni kelime mi
kullanilmalidir, farkli bir kelime mi bu tercume edenin bilgisine
kalmis bir konu. Ben buna benzer bir farkliligi $eytan ve $eyatin
arasinda gordum, $eyatin Turkceye $eytanlar olarak tercume ediliyor,
fakat Kur'an'da bunun anlami birden cok seytan gibi degil, $eyatin
Seytan kelimesinden cok farkli bir anlama sahip. Bunu iki kelimenin
kullanildigi ayetlerin listesini karsilastirdiginizda acikca
gorebilirsiniz. Ben sizin kadar Arapca bilmiyorum, onun icin boyle
kavram sorusturmalarinda iyi Arapca bilen birine muhakkak ihtiyac
var..

Vesselam,
Grand Sen~or.





Grand Sen~or 26 Ekim 2010 10:23
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

bendeniz icin $a'b kelimesi uzerinde yapmis oldugumus sorusturma kayda
deger olmustur, ben bu kelimenin farkina sizin yazinizla vardim, ve
bunun daha da sorusturulmasi icin onunla birlikte gecen kelimelerin de
gectigi ayetleri gozden gecirmemizin faydali olacagini bildigim icin
onerdim, bunlara bir kelime daha ekleyebiliriz, Ikinci ayette "uc
$u'ub" deniyor, bu da aslinda onemli fakat erkek-disi ve kabileler bu
hayatta gecen kelimeler, digeri ise ahiretle ilgili. Onun icin bu iki
kavrami arastirmakta yarar var diyorum. Ama vakit ayiramazsaniz sizin
bileceginiz bir is. Iste bunun icin bu yazismalarimizin topluma acik
olmasinda yara var, belki bu birilerinin dikkatini ceker daha derin
sorusturmaya girerler diye.

Ves-selam,
Grand Sen~or.





Uğur Dinç 26 Ekim 2010 15:48
Kime: Grand Sen~or
Ve aleyküm selam,

Cevabınız için tekrar sağ olun. Kur'an'a dair bir siteye atıfla konuya
dair yeni bilgiler vermek istedim. Kelimenin farklı çevirileri var.
Bunlara bir bakalım.

"Üç şa'blı" dediğimiz yani "zî selâsi şu'ab" şeklindeki ibare "üç
sütunlu" diye de çevriliyor. Mesela Abdullah Yusuf Ali, İngilizce
çevirisinde, şöyle demiş: Depart ye to a shadow (of smoke ascending)
in three columns.

Bence KuranMeali.com sitesi iyi bir site. Bu âyeti oradaki
karşılaştırma bölümünde görelim. Ama dikkat edin: Bir de
KuranMeali.org diye bir site var ki orası sakıncalı. Orası sahte rasul
İskender Ali Mihr'e (İskender Ali Evrenosoğlu) ait.

Parantez içindeki URL'de (http://kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?
sure=77&ayet=30) gördüğümüz üzere, çoğu çevirmenden farklı olarak
Elmalılı Hamdi Efendi ibareyi "üç çatallı" diye çevirmiş. Şe'abe
fiilinin ikinci anlamından dolayı bu çeviriyi yapmış olabilir. Hani
ilk anlam "birleştirme, bir araya getirme" şeklindeyken, ikinci anlam
"bölme, dağıtma" şeklindeydi. Nitekim çatallanma da bir bölünme,
dağılmadır.

Diğer çevirmenlerin de bir kısmı Elmalılı Hamdi Efendinin çevirisine
yakın çevirmişler aslında. Nasıl mı? Mesela sizin andığınız "üç kollu"
çevirisini ve bununla aynı anlamdaki "üç dallı" çevirisini de yine
sayfada görebiliyoruz. Nitekim çatallanma gibi, kollar hâline gelme,
dallanma da birer ayrışma, bölünme, dağılmadır.

Bu müzakeremizin umuma açık olmasında yarar var dediniz? Sizce bizim
Tefekkürname'ye mi koyalım?

Saygılarımla,
Uğur



Grand Sen~or 26 Ekim 2010 21:49
Kime: Uğur Dinç
Selamlar Ugur Bey,

uygun gorursenizTefekkürname'ye koyun bence hic bir mahzuru yok,
aslinda $a'b icin benim "bunun karsiligi dallanip budaklanlma
olabilir" demem de bir yorumdan baska birsey degildir, ben bunu
sorusturmayi ileri goturmek icin soyledim, ille de boyledir diyemem.
Kaldi ki Ahiret'teki bir duruma uygulanan bu kelimenin Ahiret
ortaminda degisik bir anlam kazanacagi soylenebilir. Dedigim gibi
burada onemli olan kesin bir goruse sahip olmaktan ziyade
sorustuirmaya devam etmek, sorusturmayi surdurmektir..sorusturmalar
sirasinda gercegin ortaya cikarilmasi konusunda israrli olmak
iyidir...
Ves-selam,
Grand Sen~or.





Uğur Dinç 27 Ekim 2010 17:10
Kime: Grand Sen~or
Ve aleyküm selam. Hay Allah, özel bilgileri doğru tespit edip çıkarmak
şimdi bana zor gelebilir :(.

Şu'ub kelimesi hakkında şunu da düşündüm: Şu'ûb, herhâlde Acem'in yani
Yabancıların dalları anlamına geliyor. Yani İranlılar Acem'in bir
şa'b'ıdır, Rûmîler/Romalılar/Rûm bir şa'bıdır, Habeşliler bir
şa'bıdır. Edward W. Lane'e ait Sözlükte de zaten bu ima edilmiş.
Veridğim adreste Lane'in yazdığı şa'b maddesine baktıysanız, bu
maddenin ikinci sayfasında bir yerlerde bunu siz de okumuş
olabilirsiniz.

Haşiye: Arapçada Rûm, Arab, Türk, Fürs gibi tekil görünümlü isimler
aslında çoğuldur. Arapçada Arap anlamına gelen kelime, Arabî diyedir.
"Arab" ise "Araplar, Arabîler" anlamındadır. Keza et-Turk dediğiniz
zaman, "Türkler, bütün Türkler" anlaşılır. Keza Rûm demek, "Romalılar"
demektir, bunun tekili "rûmî" diyedir. Mesela, "ğulibeti'r-rûm" yani
"Romalılar/Rûmîler yenildiler".

Derseniz ki "Arab" kelimesi zaten çoğulsa peki Arab'ın çoğulu olan
a'râb ne demektir, onun anlamı şudur: "Arap toplulukları, bilhassa
çölde yaşayan Bedevî Arap kabileleri". Keza bildiğim kadarıyla yarı
Arapça yarı Farsça olan etrak-ı bî-idrâk tabiri "idraksiz Türkler"
analmına gelmez. O anlamda olsaydı, sadece "türk-i bî-idrâk" olurdu.
El-a'râb kelimesinin anlamından hareketle bunun anlamı şu olmalıdır:
"İdraksiz Türk kabileleri; idraksiz göçebe Türk/Yörük toplulukları."

Saygılarımla,
Uğur




Uğur Dinç 27 Ekim 2010 17:15
Kime: Grand Sen~or
Önemli bir noktayı atlamışım. Nasıl ki Rûm kelimesi "Romalılar"
anlamına geliyorsa ve Romalı anlamındaki tekil kelime Rûmî ise ve dahi
Arab kelimesi "Araplar" anlamına gelip "Arap" anlamındaki tekil kelime
"Arabî" ise, Acem de bir çoğul isimdir. Anlamı "yabancılar"
şeklindedir. Tek bir yabancıya "Acemî" denir veya "şu'ûbî" de
deniyormuş!

Keza, Türkçedeki kullanımın aksine, Arapçada cinn kelimesi de
çoğuldur. Tek bir cine Araplar "cinnî" derler. Kur'an'da ise bir cânn
kelimesi var, galiba bu da aynı anlamda. Cinnî anlamında cânn da
deniyor olabilir belki. İngilizcedeki genie (telaffuzu: cini)
kelimesinin sebebi de işte budur. Arapların cinn kelimesini çoğul
anlamda kullanıp tek bir cine cinnî deyişleri.

Saygılarımla,
Uğur




Grand Sen~or 27 Ekim 2010 21:03
Kime: Uğur Dinç
Ugur Bey aciklamalariniz icin tesekkurler, Arapca'yi iyi ogrenmeniz
kacinilmaz sart, fakat bu arada Mantik calismaya da basliyabilirsiniz,
roman okuyormus gibi de olsa Elementer Mantik kitaplari okumanizi
tavsiye ederim. Bakin suradaki Library'de elementer mantik
kitaplarinin adi geciyor, Reichenbach'in kitabini bulursaniz ondan
basliyabilirsiniz, bu arada History of Logic'e de baslamanizi tavsiye
ederim.

ves-selam,
Grand Sen~or.




Chevalier des Mots

unread,
Jul 9, 2024, 3:57:13 PM7/9/24
to Alaaddin's Cave
Bakin ben de burada "AKLIMA bir soruyu daha getirdi" diyerek bos laf etmisim!
Kur'an'da "AKLETMEK" sadece fiil olarak kullaniliyor, "AKIL" diye bir nesnesden soz edilmiyor.
"AKLIMA bir soruyu daha getirdi" diyecegime "bir soruyu daha HATIRLADIM" demeliydim, 2010'da hala uykudaymisim!

Ugur Seker

unread,
Jul 10, 2024, 6:22:51 AM7/10/24
to Alaadd...@googlegroups.com
En sevdiğim kullanımlardan birisi. Sayenizde alışkanlık etmiş oldum 🙏

Şunu da düşündüm: Hafız dediğimiz şey hafızada tutulan/ezberlenen kitaptan ibaret. Ya da duvarda asılı duran ya da rafta duran kitaptan farkı yok.

Bu sebeple sözü/kelamı/kodu alıp işleyip(execute) akletmek gerek ki insanda değişim olsun, kalb (b ile) huzur bulsun…

Sağlıkla …

9 Tem 2024 Sal, saat 22:57 tarihinde 'Chevalier des Mots' via Alaaddin's Cave <Alaadd...@googlegroups.com> şunu yazdı:
--
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Alaaddin's Cave" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email to AlaaddinsCav...@googlegroups.com.
To view this discussion on the web, visit https://groups.google.com/d/msgid/AlaaddinsCave/48578c55-7d70-437c-b504-8cf588c2bfafn%40googlegroups.com.

Hüseyin Mınık

unread,
Jul 10, 2024, 4:15:42 PM7/10/24
to Alaadd...@googlegroups.com
Teşekkürler

'Chevalier des Mots' via Alaaddin's Cave <Alaadd...@googlegroups.com>, 9 Tem 2024 Sal, 22:57 tarihinde şunu yazdı:
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages