
İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.Berber adamın kulağına fısıldar:
var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..."
Berber
çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!".
Bunun üzerine çocuk sakince dükkana
girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi"
diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa
sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: "Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar.Çocuk
hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir :
Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!"
Allah'ın bile insanlar hakkındaki
hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra
verdiğine inanırken...
Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek,
iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!

Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin
durumu içler acısıydı.
Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice
çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hâkim tok
sesiyle, yaşlı kadına: "Anlat teyze, neden bosanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra kısılmış sesiyle
konuşmaya basladı:
"Bu adam 50 yıldır bezdirdi beni hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme
salonunda.
Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
"Bizim bir sedef çiçegi vardı, çok sevdiğim. O bilmez.
50 yıl önceydi, o çiçeği bana verdiği çiçekler arasından
kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.
Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek
kurumaya basladı. O zaman adak adadım.
Her gece güneş doğmadan önce,
bir tas suyla
sulayacağım onu diye. 50 yıl oldu, bu adam
bir gece kalkıp bir kere de bu çiçegi ben sulayayım
demedi. Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim.
Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim.
Ondan hiçbir sey görmedim. Bir kerecik olsun,
benim bildiğim görevlerden birisini
yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."
Yaşlı adam bastonla zor yürüdügü kürsüye,
o ana kadar suçlanmış olmanın
utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime
yöneldi. Tane tane konustu: >"Askerligimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım.
O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için
emeklerimi verdim.
Esimi de orada tanıdım. Sedefleri de. Ona en güzel
çiçeklerden buketler verdim. Ilk evlendigimiz günlerin
birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu doktora
götürdüm. Doktor çok uzun süre uyanmadan yatarsa,
boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu
bölüp uyansın, gezinsin dedi.
O doktoru pek dinlemedi. Lafım geçmedi. O günlerde,
tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu.
Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer",
dedim. Adak dilettim. Her gece onu uyandırdım
ve onu seyrettim. O sevdigim kadını,
yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece,
o çiçek ben oldum sanki." dedi adam.
"Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu
bosalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hâkim bey. "
Bazen her sey
bizim bildiğimiz gibi değildiR
Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir
şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu : Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu???
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, gözlerinden
süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz?
Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.
Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli
yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun
ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.
Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı :
Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Yaratıcımız ruhumuza
fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.