[ Paylaşım ]
Bilmek ya da Bilmemek
Matematik Antik Yunanca “matesis” , “ben bilirim” kelimesinden türetilmiştir. Osmanlılar da “riyazet” , yani “toy taylara başkırdırma eğitimi” kelimesinden türettikleri “riyaziye” kelimesini kullanmışlardır.
Tarihte “ben bilirim” diye öne çıkan, taşa ve çamura başkırdıran bir tanıdığımız var: Mimar Sinan. Hayatı Kayseri’nin Ağırnas köyünde Sinan bin Abdülmennan olarak başlayıp, “Bu şehr-i İstanbul’da” Mimarlar Mimarı Koca Sinan olarak biten Mimar Sinan yüz yıla yakın yaşamı boyunca “bilmek” fiili içindeki yaşama sevincini damıtabilmiş nadir ölümlülerden biridir.
Biliyorsunuz bir ayeti kerime var: “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Mehmet Akif bunu balyoz gibi söylüyor. Diyor ki: “Olmaz ya tabii, biri insan, biri hayvan. Dünyada cehalet denilen yüzkarası…” diye başlayan bir şiiri vardır. Bununla yani gayet sarih olarak insanların öğrenmesi lazım, cehaletin giderilmesi lazım olduğunu açıklıyor. Zaten Kuranıkerim’in yedi yüz küsur ayetinde öğrenmeyi telkin ediyor: “Öğreniniz!” diyor.
Mimar Sinan’a Osmanlı’dan son iş emri 26 Ocak 1588 günü gelir. Kendisinden İstanbul’da basit bir tamir işini yapmasını istemektedirler. Koca mimarı küçük düşürmek için mi böyle basit bir iş istediler, yoksa yaşlı mimar yorulmasın diye mi düşündüler bilemeyiz. Koskoca Osmanlının başkenti İstanbul’da neler döndüğünü nerden bilebiliriz ki? Fakat bildiğimiz bir şey var ki o da Ocak ayı İstanbul’da karlı geçer. Koca Mimar düşer ve belini kırar. Altı ay kadar yattıktan sonra 17 Temmuz 1588’de ölür. Mimar Sinan hakkında söyleyeceklerimizi onun söylediği bir sözle bitirelim: “Dünya durdukça bu yaptıklarımı görecek zevk sahibi insanlar, çabalarımın ciddiyetini göz önünde bulundurarak insaf ile bakarlar ve hayır dua ile anarlar, inşallah” .
Sakın: “Bu minareleri, bu kubbeleri dikmek için matematiğe ne ihtiyaç var?” demeyin. Böyle bir işin ardında muazzam miktarda hesap ve geometri bilgisi yatar. Bu bilgi olmadığı zaman ancak gecekondu yapabilirsiniz, yüzyıllara dayanabilecek bir başeser değil. Özellikle de mimarlıkla inşaat mühendisliğinin henüz ayrı meslekler haline gelmediği bir dönemde yaşamış olan Mimar Sinan çok iyi matematik bilmek zorundaydı. Ne yazık ki notlarından elimize bir şey kalmamış.
İstanbul’da Mimar Sinan’ın türbesini ararken yoldan birisini çevirip: “Sinan nerde?” diye sorduk. O da bize gösterdi! Ölümünden 400 yıl sonra bir insanı önadıyla anıyorsunuz ve hâlâ insanlar onu tanıyorlar. Ölümünüzden 400 yıl sonra önadınızla anılabilmek ölümsüzlüğün tanımı olsa gerek. Ama ölümsüzlük de boş yere hak edilmiyor; önemli bir iş becermeniz gerekiyor.
Rivayet olunur ki Edirne Selimiye Camii inşaatı sırasında genç mimarlar artık yaşı epey ilerlemiş bulunan Mimar Sinan’ın hâlâ Baş Mimar sıfatıyla ortalarda dolaşmasını eleştirmeye başlarlar. Mimar Sinan bu söylentilerden habersiz gibi görünür. Hatta ileri yaşını kendisi de bahane ederek inşaatta fazla bir iş almak istemez. Gençlere fırsat tanır. Kendisi ise sadece iki minarenin inşasıyla uğraşacak, kendisini fazla yormayacaktır. Bu durum aleyhindeki söylentileri arttırır. Minarelerin inşası bitince Mimar Sinan diğer mimarlara “Gidin bakın olmuş mu?” der. İhtiyar adamın kusurlarını bulma umuduyla minarelere giden diğer mimarlar Mimar Sinan’ın gerçek bir Baş Mimar olduğuna inanmış olarak dönerler…
[ Matematiğin Aydınlık Dünyası / Ali Sinan Sertöz ]