S a n a t l a e ğ i t i m_Rudolf Steiner_Pedagoji ve Sanat

1 view
Skip to first unread message

H62 ders BELGELİĞİ

unread,
Mar 23, 2009, 6:04:01 AM3/23/09
to ders BELGELİĞİ kapsama alanı

S a n a t l a e ğ i t i m

W a l d o r f O k u l l a r ı n d a sanatın eğitim aracı olarak
özel bir önemi vardır. Sanatsal faaliyet fantezi ve yaratıcılığı
teşvik eder ve kalite duygusunu geliştirir. Bir yandan daima duyusal
bir aracı (renkler, biçimler, tonlar, sesler vbg) olarak, öte yandan
duyusal olmayan bir biçimlendirme isteğinin dışa vurumu olarak saf
duyusal görüntülerin ötesine geçer. Bu nedenle, insanın duyusal ve
tinsel doğası arasındaki en iyi aracıdır. Aynı zamanda çocuksu oyunla
erişkinin işi arasında denge sağlar. Rudolf Steiner "Pedagoji ve
Sanat" adlı yazısında şöyle diyor: "Eğitim ve öğretim uygulamalarında
ideal, oyunun yaşamın yegane ruhsal içeriği olduğu süre boyunca,
çocukta öğrenme duygusunu oyun oynarkenki ciddiyetinden yararlanarak
uyandırmaktır. Bu gerçeğe nüfuz etmiş bir eğitim ve öğretim
uygulaması, sanata hak ettiği yeri verecek ve yeterince alıştırma
yapılması ve geliştirilmesi için çaba gösterecektir." Nasıl resimsel
deneyimleme sonra kavramsal anlayışa dönüşüyorsa, sanatsal faaliyet de
zekayı destekler. "Çocuğun sanatsal faaliyetleri sonucu zeka
gelişimindeki ilerlemeyi gören biri, ilk okul çağında sanat
derslerinin ne kadar önemli olduğunu bilerek, sanata hak ettiği yeri
verecektir."

Friedrich S c h i l l e r insanın estetik eğitimi üzerine yazdığı
mektuplarında bu konuda şöyle der: "Duyusal insanı önce akıllı
yapmaktan başka çıkar yol yoktur, sonra onu estetik yapmak da
olanaklıdır."

Waldorf Okulunun kuruluşu sırasında sanatın eğitimdeki yeri henüz
azdı, ama son yirmi otuz yılda Steiner'in görüşleri doğruluğunu
çeşitli biçimlerde kanıtlamıştır. En iyi araştırılan ve belgelenen
sanat dalı, zeka gelişiminde ve özellikle toplumsal yetkinliğin
geliştirilmesinde müziğin rolü olmuştur. Amerikalı Daniel Goleman
"Emosyonel Zeka" adlı çok satan kitabında, günümüz şiddete eğilimli
toplumlarında insanın duygusal eğitiminin ne kadar önemli olduğunu
göstermektedir. Bu emosyonel zekayı yapılandırmak için, daha yüksek
algılama yeteneği, stil ve kalite duygusu ile bireysel ifade isteğinin
teşvik edilmesi etkin ögelerdir ve bunlar her yaş grubunda farklı
ağırlık noktalarına göre uygun sanat faaliyetleri sayesinde
gelişirler. Estetik eğitim, algılama ve deneyimleme yeteneklerinin
eğitimi anlamına gelir. Bu da doğal çevrenin ve içinde yaşadığımız
insani ortamın algılanmasında sorumluluk duygusu taşıma ile sorumlu
bir algılama gerektirir. Eğer estetik yargı gücümüz, algılama ve
deneyimleme yeteneklerimizin yozlaşması yüzünden dumura uğramasaydı,
bugünkü sanayi sisteminin şiddeti ve tahrip gücü bu denli yüksek
olamazdı. Howard Gardner "IQ'ya elveda" kitabında, yıllar süren
araştırma sonuçlarına dayanarak, artık eskiden olduğu gibi zeka
oranlarıyla ölçülen bir zeka kavramıyla yetinemeyeceğimizi, zira bunun
yaşamda gerekli olan zeka bakımından yetersiz olduğunu söylemiştir.
Ona göre, müzikte ya da kendi bedenimizle ilişkimizde ortaya çıkan
zeka da gereklidir, kendisiyle ve başkalarıyla iletişim kurma ve başa
çıkabilme zekası da. Ayrıca bugünün iş dünyasında toplumsal yetkinlik
ve bireysel gelişim anahtar nitelikler olarak öne çıkmaktadır.

Waldorf Okulu, bu tür bilgileri on yıllardır somut biçimde kendi
sistemine entegre etmiştir.


S a n a t o l a r a k e ğ i t i m
Rudolf Steiner, eğitim sürecini bir sanatsal süreç olarak görür ve
öğretmeni sanatçı olarak anlar. Çeşitli durumlarda bir ders saatinin
nasıl biçimlendirileceği (konu, yaş, sınıfın durumu, zaman, yer,
araçlar vbg) sanatsal bir sorundur ve yaratıcı yetenek ile zihinsel ve
ruhsal uyanıklık ister. Çocukları doğru biçimde kendi faaliyetleri
üzerinden öğrenmeye teşvik edecek biçimde bir saati, bir günü, bir
blok dersi ve bir dönemi nasıl biçimlendirmeliyiz? Öğretmen çocuğun
gelişimini ancak sanatsal bir anlayışla ona refakat ederek sağlar;
zira her sistematik olgu bireyi biçimlenme dönüşümünde kısıtlar ve ona
hakkını veremez. Sanatsal yanı olmasa, Waldorf eğitimi de dogmatik ve
tutucu hale gelebilirdi. Her an hem olmuş olana hem de gelecekteki
olasılıklara bakmak gerekir. Duyarlı algılama yeteneği, fikir
zenginliği ve bir kerelik olana anlayış gösterme, pedagogun
sanatsallığı için önkoşullardır. Oluşum halindeki özgür varlığa saygı
ve özen gösterme, genel geçer eğitim araçlarından vazgeçmeyi
gerektirir; örneğin çok erken yaşlarda teknik araçlar kullanmaktan
kaçınmalıdır, çünkü çocuğun kendi faaliyetini ve kendi deneyimlerini
felce uğratır ve edilgen tüketime yöneltir. Oysa, çocuğun ileride
bilgisayarla sorumlu biçimde çalışmasını sağlamak için neler
yapmalıyım, diye düşünmelidir. Zira öz faaliyet ve fantezi ancak
dışsal yetersizlikten, mükemmel olmayandan uyarılır, çünkü insanın
içinde tamam olmayanı tamamlama güdüsü vardır. Bu hem oyuncaklar için,
hem de derste oluşturulan defter ve kitaplar için geçerlidir. Ama
mükemmel araçlar, çocuğun kendi fantezisine oyun alanı bırakmazlar.

Buna göre bir Waldorf Okulu ancak kendisine içinde bulunduğu
toplumsal, kültürel ve yerel çevreyle uyum içinde bir yaşama alanı
yaratırsa gelişebilir. Temelde bir standarda göre değil, bireysel
girişimle kurulur ve bulunduğu ortama uyum sağlayarak gelişir.

E ğ i t i c i k i ş i l i k
Eğitim sürecinde her zaman önemli olan verimli karşılaşmadır. Demek ki
eğitici kişinin niteliği, öncelikle karşılaşmaları ve bununla da
ilişkileri birebir sağlama ve biçimlendirmede ne kadar yetenekli
olduğuna bağlıdır.

Çocukla karşılaşma, bir yandan belli bir yaş grubuyla karşılaşma, öte
yandan belli bir toplumsal çevre ile ve sonuç olarak uygarlık
görünümleri içinde bütünüyle belirli bir zamansal durumla karşılaşma
anlamına gelmektedir. Ama bu karşılaşmaların tümünün hedefi, özünde
değişmez ve hiçbir başka varlıkla karşılaştırılamaz olan varlığa,
kendini o yaşta, o toplumsal ortamda ve o zamanda kendi başına ve
bağımsız biçimde rahatça ortaya koyabilmesini sağlamak için nasıl
hizmet edebilirim, olmalıdır. Bu nedenle eğitici kişiden, bütün bu
olgularla kendisinin canlı bir ilişki içinde bulunması beklenir.
Gerçekten çağdaş bir insan olmaya, modern dünyayı büyük anlayışla
karşılamaya çaba göstermeli, toplumsal gelişim süreci ve yaş
dönemlerine bağlı gelişim aşamaları için kavrayış geliştirmeli ve her
çocuğun içinde saklı ve dokunulmaz özgür varlığa saygı duymalıdır.
Bunların tümü de eğitmenler kendilerini sürekli eğittikleri takdirde
olanaklıdır.
Ö ğ r e t m e n, küçük ya da büyük işlerde, her şeyde girişimci ruhu
olan insandır.
Ö ğ r e t m e n, bütün dünyaya ve insan varlığına ilgi duyan insandır.
Ö ğ r e t m e n, sahici olmayan bir şeyle asla taviz vermeyen bir
insandır.
Ö ğ r e t m e n, kurumamalı ve ekşimemelidir yani düş gücü ve enerji
sahibi olmalıdır.
Böylece, seksen yıldan daha eski bir eğitim sisteminin hala güncel
olup olamayacağı sorusuna, bu pedagoji, eğitmenleri ne kadar gençse, o
kadar gençtir, şeklinde yanıt verebiliriz. Çünkü bu pedagoji, her an
ruhsal-tinsel karşılaşma içinde verimli olarak biçimlendirilmekte, her
gün yeniden gerçekleştirilmektedir. http://www.waldorfgirisimiistanbul.org


.........................................................................
d e r s B E L G E L i G i
UYE SAYIMIZ: 2003

http://groups.google.com.tr/group/kapsamaalani <<< bu adres üzerinden
sanat-felsefe-eğitim toplum konularında makalelere, bilgi ve
belgelere
ulaşabilirsiniz.

Grup odasının iletilerinden R A H A T S I Z oluyorsanız, grup
ayarlarından ya da iletişim adresimize göndereceğiniz mektupla son
vermenizi rica ederiz.

iletişim: kapsam...@googlegroups.com
.........................................................................
d e r s B E L G E L i G i
http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/agac/index.html
.........................................................................
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages