[AdZO:13281] AKP İktidardan İndirilmeli Dürüst Bir Seçim Hükümeti Kurulmalıdır!

0 views
Skip to first unread message

telgrafci

unread,
May 13, 2010, 12:06:35 PM5/13/10
to

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in değerlendirmesi:

 

 

AKP İktidardan İndirilmeli

Dürüst Bir Seçim Hükümeti Kurulmalıdır

 

6 Mayıs 2010

 

I.   DURUM:

ABD’NİN TÜRKİYE OPERASYONU,

ÖNGÖRÜLENDEN ÇOK DAHA DERİN VE KAPSAMLI

 

1. Kemalist Devrim, 2007 yılındaki Turuncu Karşıdevrimle esas olarak tasfiye edilmiştir. ABD’nin 2007 yılında başlayan Türkiye operasyonunun hedeflerini çok iyi belirlemek gerekiyor. 22 Temmuz 2007 seçimi bir dönüm noktasıdır. Bu seçimle ABD, Türkiye’deki Turuncu Karşıdevrimi’ni gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin Cumhuriyet güçleri, 2007 yılında, stratejik bir yenilgiye uğratılmıştır. 2007 baharındaki milyonları ayağa kaldıran Cumhuriyet miting ve yürüyüşleri, önderliği sistem içinden denetlendiği için bastırılmıştır. Türkiye AKP yönetiminde bir seçime sürüklenmiş ve arkasından Çankaya tepesi de ABD güdümlü Gladyo-Mafya-Tarikat rejimine teslim edilmiştir. Ordunun tepesi, bu süreç içinde, ABD’den alınan güçle ve komuta kademesindeki teslimiyetçi eğilimlerden yararlanılarak denetim altına alınmıştır.

 

2007, Türkiye’de Kemalist Devrim’in tasfiyesi sürecinin esas olarak tamamlandığı yıldır. Bunun saptanması, canalıcı önemdedir. Çünkü artık Türkiye’nin “muhafaza ve müdafaa edilecek Cumhuriyeti” yoktur. Büyük Devrimci Atatürk önderliğinde kurduğumuz Cumhuriyet artık ancak bir devrimle yeniden kurulabilir. Devlet, ABD güdümlü Mafya-Gladyo-Tarikat güçlerinin eline geçmiştir ve devlet özelliğini kaybetmekte, dağılmakta ve çözülmektedir. O nedenle millî devleti “muhafaza ve müdafaa” görevinden söz etmek gerçekçi değildir. Millî devlet ve çağdaş toplum ancak bir devrimle yeniden Kemalist Devrim temeli üzerinde inşa edilebilir.

 

2. Ergenekon Operasyonu, ABD’nin Kemalist Devrim’i tasfiye ve Türk Ordusunu savaşmadan yenme planının en önemli uygulamasıdır. Ergenekon Operasyonunun 2000 öncesinden tertiplendiği açıktır. 2001 yılı Nisan ayında, Aydınlık dergisi Tuncay Güney’in İstanbul Emniyetindeki danışıklı sorgulanma haberini “Türk Ordusuna Endonezya Modeli uygulanıyor” diye vermiştir. ABD, Endonezya’da önce Orduyu etkisiz hale getirmiş; arkasından Doğu Timor Adaları’nı Endonezya’dan ayırmıştır. Endonezya Ordusuna karşı yürütülen psikolojik harekâtta, geçmişte ABD güdümünde gerçekleştirdiği Gladyo operasyonları kullanılmıştır.

 

2001 tertibinde yapılan şemalarla önce ABD karşısında dik duran Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu etkisiz hale getirilmiş ve arkasından Ecevit hükümeti parçalanarak, Türkiye erken seçime sürüklenmiş ve 2002 darbesi tamamlanmıştır. Böylece Türkiye, 2003 baharındaki Körfez saldırısı öncesinde düzene sokulmuştur. Irak’ın parçalanması bu koşullarda gerçekleşmiş ve 2003 yılında Irak’ın kuzeyinde Kukla Kürdistan fiilen kurulmuştur. Türkiye’nin tepesine oturtulan BOP Eşbaşkanlığı, Kukla Kürdistan’ın bekçisi yapılmıştır. 2 Nisan 2003 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanı Powell ve Tayip Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül arasında “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma” bağlanmıştır (Vatan, 24 Mayıs 2003). AKP iktidarının bütün uygulamaları, bu gizili hizmet sözleşmesi çerçevesindedir. Uygulamalardaki aksaklıklar, Süleymaniye’de Türk askerine çuval geçirme benzeri eylemlerle giderilmektedir.

 

3. ABD’nin Türkiye açısından stratejik hedefi, Kukla Kürdistan’ı Türkiye’nin güneydoğusuyla bütünleştirerek büyütmek,  parçalanan Türkiye’yi devletsizleştirerek ve milletsizleştirerek tam denetim altına almak ve kriz bölgelerinde müdahale gücü olarak kullanmaktır. ABD, Türkiye’yi AB kapısına bağlayarak kontrol altına almış ve parçalama stratejisini yürütmektedir. Böylece Türkiye’nin ABD denetiminden kurtularak Avrasya ittifakı içinde yer almasının önlenebileceği düşünülmüştür. ABD, savaşmadan yenme planını uygulayarak Türk Ordusunun savaş yeteneğini tahrip etmektedir. Gladyo-Mafya-Cemaat diktasının önünde engel oluşturan yargıyı dize getirmek için kapsamlı bir operasyon yürütülmektedir. Türkiye’de yükselen ABD karşıtı dalganın kırılması için, başta İşçi Partisi olmak üzere ABD emperyalizmine direnen güçleri etkisiz kılmaya yönelik uygulamalar yoğunlaştırılmaktadır. Milletin etnik gruplara, cemaatlere, tarikatlara bölünmesi için açılımlar birbirini izliyor. İdeolojik ve kültürel düzlemde, Neoliberalizm,  Fethullahçılık, vatansızlık, anarşizm besleniyor.

 

4. ABD’nin bugünkü taktik hedefi, AKP iktidarını pekiştirimek ve sürdürmektir. ABD, önümüzdeki seçimde, her yöntem ve hileyi uygulayarak AKP’yi iktidar koltuklarında tutmaya yönelik bir politika izliyor. Bu kapsamda, CHP’nin küçültülmesi ve etkisizleştirilmesi, ABD’nin tam denetimindeki muhalefet örgütlerinin desteklenmesi, yenilerinin imal edilmesi ve büyütülmesi yönündeki uygulamalar dikkat çekiyor. ABD, önümüzdeki seçimden bütünüyle avucunda tuttuğu bir iktidar ve muhalefetle çıkmayı amaçlamaktadır.

 

5. ABD’nin korkusu, Türkiye’nin kendi denetiminden kurtulup Avrasya’da yer almasıdır. CIA’nın “21. Yüyıl Türkiye Perspektifleri” gibi, en son yarı-resmî Rand Corperation 2010 Raporu da, Türkiye’nin orta vadede, ulusal bir hükümet kuracağını en yüksek olasılık olarak saptamaktadır. Böylece Türkiye’nin Avrasya’da konumlanacağı, Rusya, Çin, Orta Asya ve İran gibi ülkelerle ekonomik ve siyasal ilişkilerini geliştireceği, hatta NATO’dan ayrılacağı tahlilleri yapılıyor (F. Stephen Larrabee, Troubled Partnership/ US-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change. Rand Corperation’un United States of American Airforces/USAF, yani ABD Hava Kuvvetleri için hazırladığı bu rapor).

 

Son on beş yılın ABD raporları, ağız birliği halinde Türkiye’nin böyle bir sürecin eşiğinde bulunduğu vurgusunu yapıyorlar. Bu tahlil, ABD’nin Türkiye’yi kontrol altında tutmak için telaşa düşmesinin ve gözü kara gidişinin nedenini de açıklıyor. Bir de itirafları var: Türkiye millî bir hükümete kavuştuğu zaman,  PKK meselesini gerçekten yüklenip çözmeye yönelecektir (Rand Corperation 2010 Raporu). Yani Batı güdümündeki yönetimlerin bu meseleye yüklenmediğini kabul ediyorlar. Raporun başka bir itirafı da, PKK’nin silah kullanılarak bertaraf edilmesine ABD’nin razı olmadığı ve olmayacağıdır. 

                       

II. UYARILAR:

 

Uyarı 1: ABD, AKP iktidarıyla devam etme kararında. ABD’nin önümüzdeki seçimde AKP dışı iktidar formüllerine yöneldiği söylentileri var. Bu yönde yazılar da son zamanlarda çoğaldı.  Org. Eruygur ve Org. Tolon, 2008 yılı Temmuz ayında tutuklandığı zaman, 9. Cumhurbaşkanı Demirel, ‘Bu AKP’nin hangi gücü var ki, böyle boyundan büyük işlere kalkıyor; bunun altından kalkamaz’ gibi bir tahlil yaptı. O tahlilde, önemli bir eksik vardı; ABD’nin gücü ihmal ediliyordu. ABD’nin ne yapmak istediği hesaba katılmamıştı. Baykal ve Cindoruk da, aynı hesap hatası içindeler. AKP’ye karşı doğru mevzilendiler; ama AKP’nin arkasındaki operasyonu yürüten asıl gücü görmek istemiyorlar; çünkü o gücün izniyle başarı peşindeler. Bu, vahim bir yanılgıdır.

 

Öncelikle ABD ne yapıyor, ona bakmalıyız. İkinci olarak resmî kaynakları iyi incelemeliyiz. ABD, Obama yönetimiyle karanlık amaçlarına şiddetle yönelmiştir. Türkiye’deki Ergenekon, Poyraz, Kafes, Balyoz operasyonları bizi uyarmadıysa, bizi uyaracak yeni uygulamaları da göreceğiz. Bunları iyi yorumlamak gerekir. Eğer ABD söylendiği gibi “AKP’yi terk etti” ise, bu operasyonları niçin derinleştiriyor ve genişletiyor. Bu uygulamaların, AKP iktidarını pekiştirmek dışında hangi anlamı olabilir? ABD’nin AKP iktidarını değiştirmek üzere olduğunu tahlil edenler, kamuoyunu aydınlatırlarsa biz de yararlanırız.

 

En son okuduğumuz Rand Corperation’un ABD Hava Kuvvetleri (USAF) için hazırladığı 2010 Raporu da, ABD’nin bu karanlık gidişte ısrar edeceğini doğrulamakta, ABD’nin AKP ile devam edeceğini gösteren çok sayıda kanıt içermektedir. Raporu hazırlayan Larrabee, ABD dış siyasetinin kilit isimlerindendir ve “Tayip Erdoğan’ı yönlendiren yedi Amerikalı”dan biridir (Bkz. Aydınlık, 2 Mayıs 2010). Raporda şu öngörüler var: ABD,  AKP’yi ve İslamcılaşmayı gözükara desteklemeye devam edecek. Çünkü ABD’nin saptamasına göre, AKP’nin “İslamcılığı” diğer İslam ülkelerindeki gibi değildir; AKP, Kemalizmin bağımsızlıkçılığına karşıdır; sonuna kadar Batı işbirlikçisidir ve Türkiye’nin denetim altında tutulması için en elverişli araçtır.

 

Kulakları Washington’da ve Batı’da olan “laiklerimiz”, ne zaman Okyanus ötesinden AKP’yi eleştiren bir ses çıksa, ‘bak görüyor musunuz’ diyorlar ve umuda kapılıyorlar. Bize kalırsa, AKP’nin iktidardan uzaklaştırılması için ABD ile işbirliği umanlar çok tehlikeli bir oyunun içindedirler. Kendi oyunlarıyla tuş olurlar. Daha önemlisi, halk yığınlarını yanlış bir beklenti içine sokarak uslulaştırmalarıdır.

 

Uyarı 2: Savaşmadan yenilme stratejisi terkedilmelidir. Org. Başbuğ, ABD operasyonuna teslim olan tutumunu, ‘Biz karışmayalım, AKP iktidarı seçimle götürülsün’ gibi gerekçelere dayandırmaktadır. Önce şunu belirtelim, Ordudan darbe istenmiyor; Ordudan ordu gibi davranması, kendisine yapılan operasyona teslim olmaması isteniyor.  ABD’nin AKP iktidarından vazgeçeceği beklentisini yaymak, Org. Başbuğ’un kolayına gelebilir. Baştan aşağı sanal olarak üretilmiş kanıtlarla yürütülen operasyonlara teslim olarak, kenarında da dursa ABD planlarına dahil olmuştur. Yabancı bir devletin Türk Ordusuna operasyon yapmasına boyun eğmiştir. Türk Ordusu, silah kullanılmadan, yabancı bir devlet tarafından çok ağır kayba uğratılmış, savaş yeteneği, moral gücü ciddi ölçülerde tahrip edilmiştir. News Week, Washington Post gibi, ABD resmî ağızlarını seslendiren yayın organları, “Türk Ordusu yenildi” ve “Türk Ordusu sarsıldı” gibi başlıklarla yayın yapmaktadır.

 

Strateji bilgisinin babası kabul edilen Sun Tzu, öncelikli hedef olarak, savaşı savaşmadan kazanmayı belirler. ABD Ordusu, şu anda Türkiye’de savaşmadan savaş kazanıyor. Wall Street Journal, Türkiye’de “kansız iç savaş” yaşandığını yazmaktadır. Bu “kansız iç savaş”ın galibi, şu anda ABD’dir.

 

ABD Ordusu, arkada kalan dönemde bir yandan silahlı güç kullanma hazırlıkları ve gösterileri yapmıştır. Bu kapsamda 24 Temmuz 2002 günü Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde başlayıp 15 Ağustos 2002 gününe kadar Sakarya Savaşı gibi 22 gün süren Millenium Challenge2002 adındaki Türkiye’yi işgal tatbikatı, ciddî bir tehdittir. Arkasından 2003 yılı Mart ayında, ABD silahlı güçleri, Türkiye’nin 500 km uzunluğu ve 100 km derinliğindeki Güneydoğu şeridini işgale kalkışmıştır. Bu amaçla getirilen tezkere Meclis’te reddedildikten hemen dört ay sonra, 4 Temmuz 2003 günü, ABD askeri birlikleri silahlı baskınla Süleymaniye’de Türk Özel Kuvvetlerinin başına çuval geçirmiştir.

 

Bu silahlı uygulamalarla birlikte, bir yandan da savaşı savaşmadan kazanmak için Ergenekon Operasyonunu başlatmıştır. Türk Ordusunun komuta kademesi, ABD’nin bu uygulaması karşısında, bugüne kadar yenilene düşen stratejiyi izlemiştir:  Savaşı savaşmadan kaybetmek.

 

Generallerimizi, subaylarımızı ve astsubaylarımızı esir alan, halkın gözünde orduya saygıyı zayıflatan, TSK’ya karşı akıl almaz yalan ve iftiralar yayan uygulamalar, kamuoyunda işgal dönemleriyle karşılaştırılmaktadır. Ergenekon Operasyonu,  çok açıktır ki, bir yargı faaliyeti değil, düşman devlet uygulamasıdır; hadi biraz yumuşatalım, düşmanca uygulamadır. Genelkurmay Başkanlığı, psikolojik harekât yürütüldüğünü belirtiyor.

 

Psikolojik harekât, savaşın bir cephesidir. Peki bu psikolojik harekâta verilecek cevap, yalnızca basın toplantısı yapmak mıdır? Genelkurmay Başkanı, kendi ordumuza karşı psikolojik harekâta boyun eğmekle kalmamış, hatta psikolojik savaşa katkılarda bulunmuştur. Operasyonun temelini oluşturan “Hukuk devleti” yalanlarına veya “yargı çözer” gibi safsatalara ortak olmuştur ve devam etmektedir. “Hukuk devleti”, teslimiyetin gerekçeleri olarak kullanılmıştır.

 

Oysa bizzat Genelkurmay Başkanlığı, Ergenekon, Poyraz, Kafes, Balyoz gibi operasyonların hepsinin sanal olarak üretildiğini, ABD’den getirtilen 35 kişilik heyetle birlikte Gizli Karargâhta tertiplendiğini, bu amaçla Beşiktaş merkezli özel yargılama örgütü oluşturulduğunu da çok iyi bilmektedir. Dünya tarihinde, bir ordunun, yabancı bir devletin operasyonuna böylesine teslim olduğu ikinci bir örneği biz bilmiyoruz. Belki bağımsızlık ve ordu geleneği olmayan bazı devletçiklerin tarihinde olabilir.

 

Komuta kademesinin tavrı, ABD ile erken bir cepheleşme içine girmemek, zamanı kollamak gibi stratejik ve taktik ilkelerle açıklanamaz. Zaman yine kollanabilir. Bu uygulamalara boyun eğmek, cepheleşmeyi ertelemiyor, tam tersine yakınlaştırıyor. Çünkü bu kadar dirençsiz tavır, karşı güçleri saldırganlaştırmakta ve düşmana nihai hesaplaşma için cesaret kazandırmaktadır. En önemlisi, zaman Türkiye’nin zararına işliyor. Çünkü hem halk kaybedilmektedir; hem de Ordunun direnci zayıflatılmaktadır.

 

Uyarı 3: Seçmen, mağdura oy vermez; güçlüye oy verir. AKP, 2007 seçiminde, mağdur olduğu için değil, güçlü gözüktüğü için yüzde 47 oy aldı. 2007 baharında AKP iktidarını indirmek ve seçime bir Seçim Hükümeti ile gitmek fırsatı doğmuştu. Bu fırsat harcandı.

 

Org. Büyükanıt, bir takım bildiriler yayımlayıp, o bildirilerin arkasında durmayarak, AKP’yi güçlü göstermeye hizmet etti. Org. Büyükanıt, zamanın Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer ve CHP Genel Başkanı Baykal, AKP’ye 2007’deki o büyük Cumhuriyet dalgasını püskürtme ve atlatma fırsatını sunmuşlardır. Böylece AKP’yi baş aşağı giderken, güçlü konuma getirmişlerdir. Her üçü de, halk hareketinin büyük olanaklarını değerlendirmek yerine, parlamento iç tüzüğü numaralarıyla sonuç alınabileceğini sanmışlardır. Mecliste 367 toplantı oranıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine yön verebileceklerini düşünmüşlerdir. Hem de milyonlarca insanın ayağa kalktığı ve Tayip Erdoğan’ı hükümetten indirecek güçlü bir halk hareketinin yükseldiği koşullarda.

 

O zaman da belirttik: Dünyada hukuk oyunlarıyla, usul tartışmalarıyla kazanılmış tek bir büyük mücadele yoktur. Usul yöntemleri,  küçük anlaşmazlıklarda geçerli olabilir. Ama büyük toplumsal mücadeleler, usulle değil, güçle kazanılır. Usul dahi, ancak arkasına güç yığarsanız, bir işe yarar. 2007 baharında, halkın ayağa kalkan büyük gücünden kuvvet alarak ve hukukî olanakları değerlendirerek, AKP’yi iktidardan indirme ve bir seçim hükümetinin güvencesi altında sandığa gitme olanağı vardı.  Cumhuriyet miting ve yürüyüşleri, AKP iktidarını sallamaktaydı. AKP yöneticilerinin moralleri çökmüş ve yüzleri kararmıştı. O miting ve yürüyüşler, AKP’den kurtulma amacına yönelmeyecekti ise, niçin yapıldı? Kuşkusuz yapılması doğruydu, bunu tartışmıyoruz. Ama mitinglerin başında ilan edilen hedefler vardı. Ayağa kalkan milyonların enerjisini, en sonunda “Solcular CHP’ye sağcılar MHP’ye versin”  taktiğiyle harcayanlar, ABD’nin 22 Temmuz 2007 Turuncu Karşıdevrimine yardımcı olmuşlardır. O büyük güçle, AKP iktidardan indirilebilirdi ve seçime bir seçim hükümeti kurularak gidilebilirdi. O zaman sandıktan AKP çıkmazdı.

 

AKP, mağdur değil, güçlü gözüktüğü için, hem kendi örgütüne özgüven kazandırdı, hem de istikrarlı yönetim kurma seçeneğini temsil konumunu elde etti. Org. Büyükanıt, söylediği hiçbir sözün arkasında durmadı. Bu sözlerin palavra olduğu ve komutanların sözüne güvenilmeyeceği kanısını kamuoyuna yerleştirdi. Ahmet Necdet Sezer, zorlu ve büyük mücadelelerin gerektirdiği dirayet ve kararlılığa sahip olmadığını gösterdi. Baykal, ABD’nin ve Batı sisteminin kırmızı çizgileri içinde kalmanın maliyetini umarız bugün görmektedir.  Bu ders unutulmamalıdır.

 

Şu anda Tayip Erdoğan, Orduya boyun eğdiren, onlarca generali hapse tıkabilen, Yargıyı döven, emekçi hareketlerini şiddetle bastırabilen, Türk aydınını ezen, 23 Nisan yıldönümlerinde bile hükümet etmeyi “ister asabilirsin, ister kesebilirsin” diye tanımlayan güçlü iktidar görüntüsü vermektedir. Ekonomik yoksullaşma ve perişanlığa rağmen, hâlâ yüzde 30’lar çevresinde gözükmesi bu nedenledir. AKP’ye oy sağlayanlar, ona boyun eğerek, onu güçlü gösterenlerdir.

 

Uyarı 4: Sandığı koyan, sandıktan çıkıyor. 2007 tecrübesi çok önemlidir. Önümüze ışık tutar. O dünya ölçeğinde büyük Cumhuriyet miting ve yürüyüşleri gerçekleştiği zaman, Cumhurbaşkanı Sezer’e bir yazı sundum. Bakanlar Kurulu’nu toplayıp Tayip Erdoğan’ı BOP Eşbaşkanı olduğu için istifaya davet etmesini takdirlerine arzettim. Baykal ve diğer muhalefet liderlerine de, Cumhurbaşkanına çıkıp bu talebi birlikte yapmayı ve Cumhurbaşkanını desteklemeyi önerdim. Bazı partilerin liderleri Baykal kabul ederse, hazır olduklarını bildirdiler. Baykal, “Cumhurbaşkanını köşeye sıkıştırmış oluruz” dedi. Kendisini, “Türkiye köşeye sıkışıyor; CHP de köşeye sıkışıyor; seçime AKP iktidarıyla gitmek ağır sonuçlar doğurur” diye uyardım. Cumhurbaşkanı Sezer-Org. Büyükanıt ve Baykal yüzünden, o milyonların kitle hareketi boşa harcanmış ve AKP’nin iktidara ve Çankaya’ya yerleşmesine teslim olunmuştur. AKP’yi iktidardan indirmeye yönelmeyenler, AKP’nin Turuncu Karşıdevrimine teslim olmuşlardır. Güçlü gösterilen, yıkılmaz görüntüsü sağlanan AKP, sandığı koymuş ve kendi sandığından çıkmıştır. Böylece Türkiye, bugün 2007 baharı öncesinden çok daha vahim bir duruma yuvarlanmıştır.

 

Tarih, faşist ve gerici yönetimlerin kendi koyduğu sandıktan çıktığını gösteren örneklerle doludur. Kenan Evren, Amerikancı 12 Eylül rejiminden sonra koyduğu sandıktan, yüzde 93 oyla cumhurbaşkanı çıkmış ve 1982 Anayasasını çıkarmıştır. Almanya’da Hitler, 1934-1935 yıllarında üst üste dört kez sandık koyarak, Nazi rejimini sandıktan çıkarmıştır. Dünyadaki faşist rejimler, sürekli olarak kendi koydukları sandıklardan çıkmaktadırlar. Hem de yüzde 90’ın üzerinde oylarla.

 

Türkiye’de geçmişte Ecevit hükümeti gibi, iktidar koşullarında seçime gidip de kaybedenler vardır. O örnekler dikkatle incelenirse, o iktidarların ABD desteğini kaybettikleri için, seçimi de kaybettikleri görülür. Tercihler, sandıkta değil, sistemin merkezlerinde yapılmaktadır. 

 

Uyarı 5: Org. Başbuğ AKP’ye en az yüzde 10 oy kazandıran bir tutum içindedir. Org. Başbuğ, AKP’yi güçlü gösteren tutumuyla AKP’ye en büyük desteği sağlamıştır. Hiç kimse Türk Ordusundan darbe yapmasını istemiyor. Ancak Ordunun yürütülen örtülü savaşa, teslim olmamasını, tertibe dolaylı destek veren bu tavrını terk etmesini, AKP’yi güçlü gösteren boynu eğik tutuma son vermesini istiyor.  En önemlisi, Org. Başbuğ’un, operasyona boyun eğen tavrı, AKP’nin oy kazanmasına hizmet etmektedir.  

 

AKP, Anayasa Mahkemesi tarafından Cumhuriyet yıkıcılığı saptanmış, gayrimeşru olduğu hükme bağlanmış bir partidir. Yoksa önünde esas duruşa geçilecek bir iktidar değildir. Gayrimeşru bir iktidara meşruluk kazandırarak hangi Cumhuriyet savunulacaktır. Anayasa Mahkemesi kararıyla yasadışı olduğuna hükmedilmiş bir iktidarın Cumhuriyeti yıkmasına tavır almak, yasaldır. Oysa Org. Başbuğ, Türk Ordusunun irticanın yıkıcı faaliyetine karşı Cumhuriyet Devrimi’ni koruma görevini bile savunamamakta ve AKP’nin irticaya karşı mücadeleyi suç gösteren tavrına ortak olmaktadır. Cumhuriyet yıkıcıları, Cumhuriyeti yıkma eyleminin “yasallığını” kabul ettirmişlerdir. Cumhuriyeti yıkmak yasal hale getirilmiş; Cumhuriyeti savunmak suç olmuştur. Böylece Büyük Devrimci Atatürk’ün Büyük Nutuk’ta verdiği ve Anayasada belirlenmiş görevin tam tersi uygulanmaktadır. Genelkurmay’ın Karabekir açılımı da bu tavırla uyum halindedir. Cumhuriyetin yıkıma uğradığı en kritik durumda, Karabekir’in büyük posterleri önünde tarihe verilen pozlar, ibret belgesidir. Büyük Nutuk, Karabekir ve Rauf Orbayların Cumhuriyet Devrimi’ndeki konumlarını anlatmak için verilmiştir.

 

Uyarı 6: CHP yönetimi, yürütülen operasyonun derinliğini ve kapsamını anlamalıdır. Ne yazık ki, Baykal, 2007’de uyarılarımızı anlamak istemedi; anlamanın zorluklarından kaçındı belki de. Şimdi de o zorlukları göze alamıyor; kolayı yeğliyor. Ama o kolay seçenek, hayatın kendisinde yok. Sanmaktadır ki, dürüst bir seçim olacak; bu iktidar o dürüst seçimle değişecek. ABD de, AKP’yi terk edecek ve CHP iktidarını kabul edecek. CHP, tek başına ya da koalisyon kurarak iktidara gelecek.

 

Şunu herkes çok iyi bilmelidir: ABD, AKP iktidarını sürdürmeye kararlıdır. Bütün olgular, bütün bilgiler, en son Rand Raporu, hep bunu gösteriyor. Yine ABD raporlarına göre, CHP, “modernleşmeden ve Batıdan yana”, ama 2003 Körfez Savaşından bu yana değişti, Kemalizme ve ulusalcılığa kayıyor. O nedenle güvenilmez ve iktidar konumlarına kesinlikle yaklaştırılmamalıdır. Hatta CHP, yeni partiler imal edilerek ve çeşitli yöntemlerle küçültülmelidir. Yarın Ergenekon operasyonunun topuzu, CHP’nin tepesine inmeye başlarsa hiç şaşırmayın.  Onun hazırlıkları da sürdürülmektedir. Nasıl 2008 Martında gözaltına alındığım zaman, Emniyet’ten Türk Milletine yaptığım açıklamada, “Ergenekon operasyonunun hedefi Türk Ordusudur” dedim. TSK komutanları ne yazık ki görmek istemediler. Dahası Recep Tayip Erdoğan ile özel buluşmalarda gizli anlaşmalar yaptılar. Bugün de aynı tehlikeyi CHP için söylüyorum ve onları uyarıyorum.  ABD rızasıyla kolay iktidar umutları, Türkiye’yi ve CHP’yi de büyük tehlikelerin eşiğine sürüklemektedir.

 

Uyarı 7: Merkez Sağ göçmüştür, göçüğün üzerine bina yapılamaz: 9. Cumhurbaşkanımız Demirel’den ve nitelikli devlet adamı Hüsamettin Cindoruk’tan da şu olguları dikkate almalarını dilerim: ABD merkez sağı terk etti ve “Ilımlı İslam” adını verdiği Haçlı İrticaya dayanan iktidarlar dönemini açtı. Sistemin içinde merkez sağı yeniden toparlama ve büyütme seçeneği gözükmüyor. ABD yöneticileri, 1996 yılında, Türkiye’yi DYP ve ANAP dayanarak yönetemeyeceği, Tayip-Gül ikilisini hazırlamak gerektiği saptamasında bulundu. Tayip Erdoğan’ın ve Abdullah Gül’ün Başbakan ve Dışişleri Bakanı yapılacağını 1996 sonunda, altı yıl öncesinden açıkladılar (Bkz Doğu Perinçek, Leyla Tavşanoğlu’nun görüşmesi, son sütun, Cumhuriyet, 16 Şubat 1997 veya Aydınlık, 21 Ekim 1996).

 

Merkez sağ, 1980 sonrası Neoliberal politikaların halkta yarattığı büyük tepkinin faturasını ödemiş ve ABD tarafından terkedilmiştir. Merkez sağın tabanı, AKP’ye kaydırılmıştır. Merkez sağ göçmüştür. Göçük üzerine inşaat yapılmaz. Nitekim Sayın Demirel ve Sayın Cindoruk bugün 1980 sonrasının program ve siyasetlerini savunmuyorlar; 1960 sonrasının karma ekonomi program ve siyasetlerine dönmüşlerdir. Bu siyasetler, göçmüş olan merkez sağın üzerine kurulacak bir parti ile kitlelere götürülmek isteniyor. Tutmuyor. Genişleyen ufka göre, yeni dönemin ihtiyaçlarına göre formüller üretmek gerekir. Ve ABD’nin kendilerine razı olacağı hayalinden kesinlikle kurtulmaları gerekir. Böyle kolay çözüm yok Türkiye’nin önünde.

 

Daha ilginci, Cindoruk seçmene “Bize oy verin, Meclise girelim, AKP’ye iyi muhalefet yapalım” diyor. Halkın bugün “iyi muhalefet yapacak” bir partiye değil, iyi iktidara ihtiyacı var.  Ülke felaketlere sürükleniyor, halk perişan, bu koşullarda “iyi muhalefet” vaadine kimse oy vermez. Halkın iyi muhalefete değil, sorunları çözecek iktidara ihtiyacı var. O nedenle oy istemek için dahi hükümet formülü oluşturmak gerekir.

 

II.    TÜRKİYE, ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİME

GAYRİMEŞRU OLDUĞU ANAYASA MAHKEMESİ KARARIYLA SAPTANMIŞ OLAN AKP İKTİDARIYLA DEĞİL,

DÜRÜST BİR SEÇİM HÜKÜMETİYLE GİTMELİDİR.

 

Aslında güçsüz olan, silahlı gücü olmayan bir AKP iktidarında, Ergenekon operasyonunun kimsenin aklının almayacağı kadar derinleştirilmiş olması; ABD’nin ne yapmak istediğini ortaya koyuyor. AKP iktidarı altında demokratik bir seçim yapılamaz. Hatta AKP iktidarıyla oyların düzgün sayıldığı bir seçim dahi yapılamaz. Seçim sandığını, “Beni deliğe süpürme” diye ABD yöneticilerine yalvaran, her türlü hile ve dolabı çeviren, takiyyeciliği meşru sayan AKP iktidarı koymamalıdır. Bu iktidarın önündeki seçenekler, ya iktidar ya hapisanedir. O nedenle Anayasa Mahkemesi kararıyla gayrimeşruluğu hükme bağlanmış olan iktidarını sürdürmek için, yapmayacağı şey yoktur.

 

Yaptıkları yapacaklarının haberini vermektedir.  Ergenekon, Poyraz, Kafes, Balyoz; bütün bu operasyonlar sanaldır; hakikatle bağları yoktur; tertiptir. AKP iktidarının Ergenekon operasyonuyla hedef aldığı güçleri şöyle bir sıralayalım: İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Bedrettin Dalan, Prof. Dr. Mehmet Haberal, diğer rektörler, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Metal-İş Başkanı Mustafa Özbek, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK, hukuka bağlı mahkemeler ve savcılar, Tekel işçileri, 1. Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız, 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, kırkın üzerinde görevli general ve amiral, E. Org. Çetin Doğan, E. Korg. Engin Alan, E. Org. Şükrü Sarıışık, eski genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, görevli ordu komutanları, Özel Kuvvetler’in tamamı, Ordunun istihbarat kurumlarının tamamı, Deniz Kuvvetleri’nin tamamı, SAT vb özel birimler, sendikalar, barolar…

 

AKP, bu kadar geniş bir cepheye saldırmaktadır. Cumhurbaşkanı Demirel gibi biz de soralım: Neyine güveniyor bunlar, hangi kuvvetle bu işlere kalkışıyorlar? Şu ana kadar Türkiye’yi bitirme amaçlı operasyonu başarıyla yürüttüklerine göre, ciddiye alalım; arkasındaki kuvveti görelim. Bunları yapanlar, seçimde her türlü zorbalığı ve hileyi yapacaklardır. Türkiye’nin 2002 öncesinde yaşadığı seçimler gibi olmayacaktır.  Bölücülük etkeni hesaba katılmalıdır. Ne yazık ki, Güneydoğumuzda, bölücü örgütlenmenin denetiminde olduklarını saklamayan belediyeler vardır. Bölücü örgütün yön verdiği geniş bir yurttaş kitlemiz bulunmaktadır. Ülkeyi ağ gibi ören cemaatler, ama hepsinden önemlisi ABD’nin yüklenişi doğru değerlendirilmelidir.  

 

Yalnız arkasındaki kuvvet değil, Tayip Erdoğanların mecburiyetleri de iyi değerlendirilmelidir. “Deliğe süpürülme yetkisini” ABD’ye vermiş, işlediği suçlar vatana ihanet, cumhuriyeti yıkmak ve ülke kaynaklarını yağmalamak diye özetlenebilecek ağırlıkta. Üstelik AKP, boynunda Anayasa Mahkemesi’nin idam fermanıyla dolaşıyor. İktidar sahiplerinin yolsuzluk dosyaları, Mecliste yığılmış bekliyor. Bu kadar büyük suçların Yüce Divanda hesabını verme durumunda olanların yapamayacağı şey yoktur. Cahilliğin aynı zamanda cüret ve macera kaynağı olduğu da unutulmamalıdır.

                                              

Bu nedenlerle, en azından dürüst bir seçim isteniyorsa, Tayip Erdoğanlar iktidarı indirilmeli ve bir seçim hükümetiyle genel seçime gedilmelidir. Bu mümkündür. Kaldı ki, en olumsuz seçenek, AKP tahakküm ve tasallutu altında seçim yapmaktır. Bundan daha fena bir olasılık yoktur. Anayasa Mahkemesi tarafından gayrimeşru olduğu saptanmış bir iktidarla seçime gidilemez. Hem hukuken, hem de siyaseten!

 

III. SEÇİM HÜKÜMETİ KURULMASININ

HUKUKİ VE SİYASİ GEREKÇESİ

 

1.                             Hukukî gerekçe: AKP’nin Anayasa Mahkemesi hükmüyle Cumhuriyeti yıkma faaliyetinin odağı olduğu gerçeği, bu iktidarla mücadelenin hukuki zemini olarak saptanmalıdır. Dikkatinizi dilerim, “laikliğe karşı faaliyetin odağı” olmak, Cumhuriyeti ve demokrasiyi yıkma faaliyetinin odağı olmaktır. Anayasanın ve Siyasal Partiler Kanunu’nun parti yasaklarıyla ilgili düzenlemesini incelersek, laikliğin üst başlığı Cumhuriyetin ve demokrasinin korunmasıdır.

 

2.                             En önemli siyasal gerekçe: Tayip Erdoğan,  33 ayrı konuşmasında, “ABD’den BOP Eşbaşkanı görevini aldığını, bu görevi yerine getirdiğini”, bu bağlamda “Diyarbakır’ı merkez yapma” görevini üstlendiğini söylemektedir. Konuşmaların görsel ve sesli kayıtları, AKP kapatma davasında Başsavcılık tarafından Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir; yargı dosyalarına girmiştir. Başka bir devletin proje görevlisi, Türkiye yöneticisi olamaz; sıradan devlet memuru bile olamaz. Öte yandan Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 Nisan 2003 günü Ankara’da  “2 sayfa dokuz maddelik bir gizli anlaşma yaptığını” itiraf etmiştir (Vatan, 24 Mayıs 2003, birinci sayfa manşet haberi). Abdullah Gül’ün bu gizli anlaşması bir hizmet sözleşmesidir. Çünkü yasaların antlaşma veya anlaşma için öngördüğü yasal süreçlerde bağıtlanmamıştır. Üstelik bu gizli anlaşmanın içeriği, geçen yıl Kürt Açılımı, Kıbrıs Açılımı, Ermeni Açılımı ve Alevi Açılımı diye piyasaya sürülen, tertiplerle doğrulanmıştır. 2003 yılının 18 Temmuz gününde açıkladığımız “dokuz madde”, arkada kalan yedi yılda aynen uygulanmıştır.  

 

Türkiye, ABD’nin sözleşmeli personeli tarafından devletinin çözüldüğü, milletinin parçalandığı, Cumhuriyet Devrimi’nin yıkıldığı, Ordusunun savunma gücünün tahrip edildiği, halkının işsizleştiği ve yoksullaştığı, ülkenin tarikat ve cemaat ağlarıyla örüldüğü tehlikeli bir geleceğe sürüklenmektedir.

 

Bu olgular, göstermektedir ki, AKP’den kurtulmak ve millî bir hükümet kurmak, Türkiye için bir varlık sorunu haline gelmiştir.  Türkiye halkının dürüst bir seçimle yasal hükümetini belirlemesi, tarihsel bir zorunluluktur. Seçimlerin, her türlü dayatma ve tertipten uzak,  yabancı müdahale ve denetime fırsat tanımayan, Türkiye devletinin egemenliği altında yapılabilmesi için, dürüst bir seçim hükümetinin kurulması şarttır.

 

  

III.           GAYRİMEŞRU TAYYİP ERDOĞAN İKTİDARINI İNDİRMEK VE

DÜRÜST SEÇİM HÜKÜMETİ KURMAK İÇİN NE YAPMALI

 

 

1.        Tayyip Erdoğan’ın güçsüz olduğu gösterilmeli;  seçime her cephede sarsıcı darbeler indirilerek götürülmelidir.  Fiyakası bozulmalıdır.

 

2.        ABD, Tayip Erdoğan’ın iktidardan indirilmesine razı olmak zorunda bırakılmalıdır. Tayip Erdoğan iktidarı, ABD’nin izniyle değil, ABD’ye rağmen değiştirilebilir. İktidar indirilirse, ABD de, yeni duruma göre tavır alır.

                                                            

3.         Halk hareketi her alanda geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Tekel işçilerinden kamu çalışanlarına, üretici köylü ve besici hareketlerinden esnaf ve öğrenci hareketlerine, sanayicilerden tüccarlara kadar bütün halk hareketleri örgütlenmeli ve seferber edilmeli ve desteklenmelidir. BOP Eşbaşkanı Tayip Erdoğan yönetimine karşı olan Cumhuriyet güçleri, halk hareketi çevresinde toplanmalı ve mücadele etmelidir.

 

4.        Parlamentodaki muhalefetin millet önündeki sorumluluğu ve görevi, AKP iktidarının indirilmesine ve seçime dürüst bir seçim hükümetiyle gidilmesine yönelik etkin bir çalışma yürütmesidir. 

 

5.        Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkında verdiği “Cumhuriyet yıkıcılılığının odağı” olduğuna dair hüküm yargısal düzlemde de bir değer ifade etmeli, hayata geçmelidir.

 

6.        Ergenekon, Poyraz, Kafes, Balyoz tertiplerinin bozulması için, “yargı çözer” safsataları bir kenara atılmalı, kitleselleşecek bir halk hareketi geliştirilmelidir.

 

7.        Tayip-Gül iktidarının ABD planları gereği Türkiye’yi fiilen bölme ve Cumhuriyeti yıkma faaliyetinden rahtsız olan yurtsever AKP mensupları ile birlikte hareket edilmelidir.

 

8.        Halk, Ordusundan dik durmasını, düşmanın kurşun atmadan savaşı kazanma stratejisine teslim olmamasını istiyor. Ordu, halkın bu talebini yerine getirmelidir.

 

  

V. AKP’Yİ TAHTINDAN İNDİRECEK İKTİDAR SEÇENEĞİ

 

AKP’yi yalnızca eleştirerek iktidar seçeneği yaratılamaz. Halka Türkiye’yi içinde girdiği tehlikeli gidişten kurtaracak bir yönetim umudu ve güveni vermek, yurtsever ve halkçı muhalefetin temel meselesidir. AKP’ye karşı Cumhuriyet Devrimi’ni temel alan, halkın öncelikle iş sorununu çözecek, ekonomiyi tekrar üretimi artırma amacına yöneltecek, Türkiye’nin güvenliğini ve bütünlüğünü sağlayacak bir millî ve demokratik iktidar seçeneği oluşturulmalıdır. Aciz değil güçlü devlet, çaresiz değil etkin hükümet, boyun eğen değil, özgür ve örgütlü halk, önümüzdeki dönemin sorunlarını çözecek Millî ve halkçı rejimin temelleridir.

 

Parlamentodaki CHP ve MHP, şu anda iktidar olarak milletin sorunlarını çözme iddiasını bile dile getirmiyorlar. Bazı partiler ise, barajı geçme, iyi muhalefet görevi yapma gibi amaçlarla seçmenden oy istemektedirler. Halkın, iyi muhalefet partisine değil, Türkiye’yi bu karanlık gidişten kurtaracak ve ekonomik sorunlarını çözecek hükümete ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaca cevap verecek çözümü üretebilmek, milletin AKP iktidarından kurtulması için mücadele eden bütün partilerin ortak meselesidir. Bu çözüm,  geçmişin içinde sıkışmadan geleceğe geniş ufukla bakarak oluşturulabilir. Dün olanlar, yarın olmayacaktır.

 

AKP iktidarını indirmek için oluşturulacak iktidar seçeneğinin şu niteliklerde olması gerekir:

 

-   “Biz yönetiriz ve Türkiye’yi kurtarırız” iddiası ve bu iddianın altının gerçeklerle doldurulması.

-   AKP iktidarına karşı mücadele vatandaşın hoşlanmadığı bir karşılıklı atışma ortamından kurtarılmalı, Türkiye’nin temel meselelerinin çözümleri üzerine oturtulmalıdır.

-    AKP’nin “millî irade” yalan dolanı yerle bir edilmelidir. Tayip Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı ve ABD ile 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma gibi belgeli, kanıtlı olgular, AKP’nin millî iradeyi değil, yabancı iradeyi temsil ettiğini kanıtlamaktadır. 

§    Siz kim millî irade kim?

§    Siz, yabancı iradenin aletlerisiniz, proje görevlilerisiniz.

§    Kendi ağzınızla itiraf ettiğiniz, “İki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşmaları” açıklayın.

§    Ne milli iradesi, Siz yabancı iradenin sözleşmeli personelisiniz.

-     AKP’nin “Derin devletle, Çetelerle mücadele” yalanları çürütülmelidir. 12 Eylülün çocuğu ve devamı olduğu işlenmelidir.

§    Dünya Gladyosunun Türkiye’yi parçalama operasyonunu yürütüyorsunuz. Kürt, Ermeni, Alevi, Kıbrıs açılımları ABD’nin BOP açılımlarıdır!

§    Siz yabancı devletlerin güdümünde kendi derin devletinizi inşa ediyorsunuz.

§   12 Eylülün getirdiği dünya ile bütünleşme ekonomisini uyguluyor, Türkiye’nin millî ekonomisini çökertiyor, halkı sefalet ve yoksulluğu itiyorsunuz.

§   Kirli paranın, dolar ve borsa vurguncularının saltanatını kurdunuz. Dünya kirli para baronlarıyla birlikte Türkiye’yi hortumladınız.

-                Türkiye’nin Türkiye halkı için Türkiye’den yönetilmesi ihtiyacı gündemin merkezine oturtulmalıdır. Türkiye, dünya merkezlerinden onların çıkarları için yönetilmektedir. Ankara’da Türk milleti için karar alan, yabancı dayatmalara boyun eğmeyen bir iradenin oluşması, ekonomik zenginleşme, toprak bütünlüğü ve teröre son vermek için temel meseledir.

-      Güneydoğumuz, her ikisi de ABD’ye bağımlı olan cemaatler ve bölücülük arasında paylaştırılmıştır. Cumhuriyet, kendi Kürdünü oluşturmak, Kürt halkını kazanmak zorundadır. Kürdümüze, bütün Türkiye halkının bir parçası olarak iktidar olmayı vaat etmeliyiz ve bunu başarmalıyız. Cemaatlerin, Kürde verdiği tarikata itaattir. Bölücülüğün Kürde vaat ettiği, kuklalıktır.  Biz Türkiye’nin çağdaş güçleri, iktidar olma seçeneğini vaat etmeliyiz. Dünyada gelmiş geçmiş bütün uygarlaşma ve zenginleşme atakları, etnik grupları birleştirilerek gerçekleştirildi. Bütün imparatorluk ve demokratik devrim tecrübeleri bunu gösteriyor. Bölünme, fakirlik ve boyun eğmeden başka bir şey getirmedi. Bu gerçek işlenmelidir.

-      En sonda oldu, ancak en önemlisi, borçlanma batağından kurtulmak, ekonomiyi üretim temeline oturtmak, herkese iş sağlamak, halkın beslenme ve barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını çözmek, çarşıları tekrar şenlendirmek, devletçe ve milletçe bütün güç ve olanakları seferber ederek teröre son vermek, iç barışı sağlamak gibi yakıcı konularda halkın önüne somut, gerçekleşebilir, inandırıcı çözümler konmalıdır. İşçi Partisi, bu çözümleri üretmiştir. Bütün halkın ve siyasal partilerimizin değerlendirmesine sunmaktadır.



--
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "Adanur Zaman Okulu ( AdZO )" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu gruba kayıt göndermek için ad...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu gruba olan aboneliğinizi iptal etmek için adzo+uns...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Diğer seçenekler için http://groups.google.com/group/adzo?hl=tr adresinden grubu ziyaret edin.
100506 DURUM VE GÖREV.doc
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages