M. Kemal'in sevgilisine yazdigi bu mektup daha once kendisine yoneltilen birkac elestiriyi birden dogruluyor.
1. Bu mektuplar, bircok diger tarihi olaylarin tasfirinde oldugu gibi, Ataturk'u kotu gostermemek icin sansure ugratilmis;
2. Ataturk, acikca ben imanli degilim; ama, askerlerim imanli oldugu icin imanli gorunerek onlara her dedigimi yaptiriyorum diyerek Islamiyet'i once kullanip sonra Islam'a savas actigi elestirisini dogruluyor.
3. Kendi milletinin inanclariyla alay ediyor.
Gunes
Atatürk'ün sansürlenen mektubu
Mustafa
Kemal'in yazdığı ve Peyami Safa'nın sansürleyerek yayınladığı
mektupların özgün halleri Derin Tarih'in Kasım sayısında yer aldı.
Corrinne Lütfi'ye gönderdiği mektupta Atatürk, askerlerinin "cennette
huriler karşılayacağı için" şehitliğe olan inançlarına vurgu yaparken
kendisinde böyle bir duygu olmadığını belirtiyor. Atatürk'ün, Peygamber
Efendimiz ile ilgili yorumu da dikkat çekiyor.
Albay
Mustafa Kemal'in Maydos'tan İstanbul'daki Corrinne Lütfi'ye yazdığı
özel mektupların sansürlendiği ve yer yer tahrife uğradığı ortaya çıktı.
Hacettepe Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü Eski Öğretim Üyesi
Yesevizâze Alparslan Yasa'nın Derin Tarih'te ele aldığı mektuplar,
Mustafa Kemal'in fikir ve inanç dünyasına dair kuvvetli ipuçları
veriliyor.
Peyami Safa'nın 1965 yılında sansürleyerek yayınladığı
mektupta Mustafa Kemal, askerlerinin şehitliğe olan inancını överken,
"Benim adamlarım şehâdet peşinde koşmakla hiç de aptallık etmiyorlar!
Peygamber ne kadar akıllıymış! Nasıl da erkeklerin hakîkî ihtirâslarının
farkındaymış! Ben şahsen, bu mü'minlerle aynı hasletlere sâhib olmak
gibi bir kabiliyetten maatteessüf mahrûm bulunuyorum..." satırları
dikkat çekiyor.
Derin Darih'in Kasım ayı sayısında sansürsüz olarak yayınlanan mektuptan bir bölüm şöyle:
'..Burada
hayat hiç de öyle sâkin geçmiyor; gece gündüz başımızın üstünde
durmadan şarapneller ve muhtelif topların daha başka mermileri patlıyor;
bir taraftan mermiler vızıldarken, diğer taraftan bombaların gürültüsü
topların gürültüsüne karışıyor... Hakikaten bir cehennem hayatı
yaşıyoruz!
Neyse ki askerlerim hem cesurlar, hem de düşmandan çok
daha mütehammiller! Zâten kalblerindeki inanç da, ekseriyâ ölmeyi
gerektiren emirlerimin îfâsını fazlasıyle kolaylaştırıyor. Çünki onlara
göre ancak iki semâvî netîce olabilir: Ya gazî, yani muzaffer, ya da
şehîd olmak!
Bu sonuncusunun ne mânâya geldiğini bilir misiniz?
Dosdoğru Cennete gitmek! Ki orada, hûrîler, yâni Allâh'ın yarattığı bu
en güzel kadınlar, onları ağırlayacak ve ebediyen onların emrine âmâde
olacaklar! İşte size en yüce saâdet!
Görüyorsunuz ya, Hanımefendi, benim adamlarım şehâdet peşinde koşmakla hiç de aptallık etmiyorlar!
Peygamber ne kadar akıllıymış! Nasıl da erkeklerin hakîkî ihtirâslarının farkındaymış!
Ben
şahsen, bu mü'minlerle aynı hasletlere sâhib olmak gibi bir
kabiliyetten maatteessüf mahrûm bulunuyorum; bununla berâber onların
inançlarını tasdîk etmekten de hiç hâlî kalmıyorum...'