Kendisi
de Piyanist olan Sn.TARCAN'ın Fazıl SAY'ı anlatan yazısını paylaşıyorum.
Sevgiyle
kalın
Aydoğan
-----Ursprüngliche Nachricht-----
Gesendet: 30 Ekim 2014 Perşembe 21:49
An: Haluk TARCAN
FAZIL
SAY..
Fazıl Say’ı ilk kere
Paris’te, “Théatre de Chaps Elysees(Şanzelize Tiyarosu)’de dinledim.
Piyano konçertosunun
Fransa’da ilk dinletisini l’Orchestre National de Paris (Paris Millî
Orkestrası) ile verdi.
Bu konçertonun Fazıl
Say’ın hangi konçertosu olduğunu bilmiyorum. Her halde başka yazdıkları da
olacaktır.
Piyano Konçertosu
benim için büyük ve çok mutlu bir sürpriz oluşturdu; bunu söylerken bir
kompozitörün kardeşi olduğumu da ilâve etmek isterim.
Eser, 2.000’inci
yılı geride bırakmış, 3.000’inci yıla ayak atmış bir komposizyon idi.
Bunu söylerken
anlatmak istediğim, orijinal olmak için akla gelmedik aletler kullananların,
pabuç kutusuna yüksekten fasulya taneleri bırakarak yeni ritmler elde
edenlerin, yeni sesler bulmak için kapı gıcırtısından da faydalananların
yaptığı cinsten bir kompozisyon olmadığı.
Klâsik Senfonik
orkestranın imkanlârı içinde kalmış ve fakat yeni renkler, Fazıl Say’a özgü armoniler
yaratmıştı.
VE… 3’üncü binin
müziği olması konçertoya buram buram Anadolu kokan havasını da estirmesine
engel değildi.
Bu eserle Fazıl Say,
tüm kültür merkezlerinin yapabileceği Türk propagandasından fazlasını 40
dakika içinde hayranlık uyandıracak seviyede vermişti.
Konser salonu adeta
yıkılmıştı; dakikalarca ve dakikalarca, hem piyanist hem de besteci olarak
alkışlanmıştı.
Fazıl Say yalnız
Paris’te değil, dünyanın dört bucağında sayısız konserleri ile daima hayranlık
uyandırmış bir piyanist ve bestecidir.
Son yirmi yıla
bakılırsa, dış ülkelerde, büyük masraflarla yapılan Türk propagandasının önemli
bir bölümü piyanistler, kemancılarımız, son zamanlarda yetişen genç
çelistlerimiz, orkestralarımız, kısacası, müzisyenlerimiz tarafından yapılmaktadır.
Fakat bu büyük propaganda imkânı, san’ata olan gevşeme, küçük görme, değer
vermeme- gerçeği söylemek gerekirse- değerinin farkında olmama nedeniyle çok
üzücü sonuçlar yaratılabilmektedir:
•
Orkestralarda boşalan yerlere başka müzisyenlerin tayin edilmemesi, eskimiş
sazların yerine yenilerinin alınması için tahsisat verilmemesi, koskoca
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın çalışabileceği bir yeri olmaması, saz
gruplarının İstanbul’un ayrı köşelerinde çalışıp konser günü konser salonunda
buluşmaları gibi, san’atın, müziğin, müzisyenlerin küçültücü imkânsızlıklara
itilmesi, san’at dünyasında görülmemiş bir davranış şeklidir.
Bu davranışın
yarattığı en büyük darbe, Fazıl Say’ın başına gelmiştir. Ve Fazıl Say ile
• Türk Müzik
dünyası, san’at dünyası da mahkûm olmuştur.
Acaba san’at nedir,
bir san’atçı nasıl yetişir merak edilmiş midir?
Halûk Tarcan