PROF. TOLGA YARMAN'DAN İRDELEMELER, UYARILAR...

0 views
Skip to first unread message

Lale Gurman

unread,
Aug 28, 2014, 8:51:08 AM8/28/14
to Alpaslan KAVAKLIOĞLU NİĞDE AK Parti <a.kavaklioglu@tbmm.gov.tr>,, aaoglu@tbmm.gov.tr,, ahmet.oksuzkaya@tbmm.gov.tr,, ahmet.yeni@tbmm.gov.tr,, ahmetaydin@tbmm.gov.tr,, ahmetsalih.dal@tbmm.gov.tr,, ahmettevfik.uzun@tbmm.gov.tr,, akifcagataykilic@tbmm.gov.tr,, alev.dedegil@tbmm.gov.tr,, ali.aslik@tbmm.gov.tr,, ali.ercoskun@tbmm.gov.tr,, ali.kucukaydin@tbmm.gov.tr,, ali.riza.alaboyun@tbmm.gov.tr,, ali.sahin@tbmm.gov.tr,, ali.turan@tbmm.gov.tr,, aliboga@tbmm.gov.tr,, aligultekin.kilinc@tbmm.gov.tr,, aliihsan.yavuz@tbmm.gov.tr,, alikecder.ozdemir@tbmm.gov.tr,, avni.erdemir@tbmm.gov.tr,, ayhansefer.ustun@tbmm.gov.tr,, ayse.turkmenoglu@tbmm.gov.tr,, aysenur.islam@tbmm.gov.tr,, badak@tbmm.gov.tr,, bayram.ozcelik@tbmm.gov.tr,, bedrettin.yildirim@tbmm.gov.tr,, besir.atalay@t, Uğur Bayraktutam, Gülseren Onanç Gen.Bşk.Ydr., Zuhal Samli, CHP ANKARA GENÇLİK, Chp- İzmir, chp-muhale...@hotmail.com, CHP İstanbul, ba...@chpistanbul.org.tr, engin...@tbmm.gov.tr, muharre...@tbmm.gov.tr, seyfetti...@tbmm.gov.tr, kemalett...@tbmm.gov.tr, mustaf...@tbmm.gov.tr, zuhal...@tbmm.gov.tr, Tuğrul Türkeş, ozcan.y...@tbmm.gov.tr, mehmet...@tbmm.gov.tr, ir...@tbmm.gov.tr, tunca....@tbmm.gov.tr, ali.uz...@tbmm.gov.tr, ahmet.du...@tbmm.gov.tr, bahatti...@tbmm.gov.tr, ismet.bu...@tbmm.gov.tr, necati....@tbmm.gov.tr, Emin Haluk, enver...@tbmm.gov.tr, oktay....@tbmm.gov.tr, RUHSAR DEMİREL, edipsemi...@tbmm.gov.tr, adnansef...@tbmm.gov.tr, sinan...@tbmm.gov.tr, celal...@tbmm.gov.tr, meral....@tbmm.gov.tr, murat.ba...@tbmm.gov.tr, atila...@tbmm.gov.tr, Oktay Vural, mesut.d...@tbmm.gov.tr, Mv. Emin Çınar, yusuf.h...@tbmm.gov.tr, Mv. Lütfü Türkkan, faru...@tbmm.gov.tr, mustafa...@tbmm.gov.tr, erkan...@tbmm.gov.tr, sumer...@tbmm.gov.tr, hasanhusey...@tbmm.gov.tr, cemalett...@tbmm.gov.tr, bulent...@tbmm.gov.tr, resat...@tbmm.gov.tr, koray...@tbmm.gov.tr, sadir....@tbmm.gov.tr, ybayer, Arslan Bulut, TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ, ANTAKYA HABER, ade...@haberturk.com, Alevi Federasyonu, ahmetbi...@hotmail.com, avrup...@email.de, Avrupa News Agency, alineca...@gmail.com, avrasya...@yahoo.com.tr, Murat Aydın, aydi...@aydinses.com, adk...@hurriyet.com.tr, aoz...@hurriyet.com.tr, arzu...@dunya.com, antakyagaz...@hotmail.com, Adem NAKÇI, bayramy...@ip.org.tr, bolvadi...@hotmail.com, ba...@istanbulbarosu.org.tr, bi...@vardiyabizdeplatformu.com, İlk Kurşun Gazetesi Bilgilendirme, ber...@haberturk.com, Bedri Baykam, bilgi, bi...@haberiniz.com.tr, besniye...@hotmail.com, Batı Yayın Grubu, baba...@hotmail.com, bas...@bornova.bel.tr, Egepostasi haber merkezi, baris can Coskun, cagdasg...@hotmail.com, Can PULAK, Ece Sevim Öztürk, Çetin Remzi Yüregir, cosku...@hotmail.com, canakka...@hotmail.com, chpiz...@gmail.com, danismen...@gmail.com, danismen...@hotmail.com, a.b...@zaman.com.tr, divrigi...@hotmail.com, Doğan Haber ajans, hüseyin çetin, dönemeç gazetesi, Ahmet Karakuş, e.du...@zaman.com.tr, etez...@hotmail.com, Ekrem Oran, Emre Doker, Esra KAPAR, ekspre...@mynet.com, GÜRBÜZ EVREN, Ender Erdemil, Efsane Gazetesi, Mehmet Faraç, feyzihe...@mynet.com, özer yılmaz, emine pisiren, Ege Telgraf, HABER EGE'DE BUGÜN, egeni...@egeninsesi.com, SÖZCÜ, engelli...@gmail.com, egepo...@yahoo.com, Esnaf Düyası Gazetesi, Yavuz Özkaya, Ekspres Gazetesi, fatih ertürk, gulinc...@haberturk.com, Hakimiyet Kocaman, gaz...@turkpolitika.com, üretici Gazetesi, Görünüm Gazetesi, gaz...@bornovagazetesi.com, gok...@canradyo.com.tr, gaze...@sinankara.com, gazete35 Gazete, ha...@kentyasam.com, Haber özlem, halklai...@aydinlikgazete.com, ha...@yenisakarya.com, Haber Akhisar, ha...@egeninsesi.com, ha...@balkangunlugu.com, hge...@hurriyet.com.tr, Haber Merkezi, Halil Huner, hilalga...@hotmail.com, Hasan Tahsin Aydogan, hursozg...@hotmail.com, isik teoman, in...@istanbulgercegi.com, in...@afyonhaber.com, in...@gazetekent.com.tr, Anadolu Ajans, izlenen haber, izmir...@hotmail.com, izmi...@stargazete.com.tr, ahmet engin yavuz, igci...@hotmail.com, İZMİR AKŞAM, izmi...@hotmail.com, izmire...@hotmail.com, in...@izmirlife.com.tr, in...@egedesonsoz.com, in...@egemengazetesi.com, Haber ekspres, in...@ticaretgazetesi.com.tr, in...@bizimizmir.net, TRT İzmir, istih...@yeniakit.com.tr, pro...@ulusalkanal.com.tr, interne...@gmail.com, Cumhuriyet Halk Partisi, Bizim Gazete, iz...@bugun.com.tr, İlyas Özgüven, isilozt...@gmail.com, Nazan Yavuz, M.Kemal Sallı, ma...@canakkaleolay.com, mhbr...@hotmail.com, Mehmet Kurt, Mehmet Ali Güller, mdik...@hotmail.com, merih ak, mith...@msn.com, mse...@cyh.com.tr, muglahaber gazetesi, Murat UÇKAÇ, Yenigün Gazetesi Muğla, mer...@merhabagazetesi.com.tr, n.a...@zaman.com.tr, nuca...@haberturk.com, ismet özcelik, ozgu...@haberturk.com, omerd...@gazeteyenigun.com.tr, ozge onder, ozlem_g...@mynet.com, Gazetem Ege-Serdar Çınar, remid...@hotmail.com, rek...@kanal35.com.tr, Rifat Serdaroglu, Sermet Atadinc, sesimiz...@hotmail.com, siirt...@hotmail.com, Fecri Barlık, sonkibar, sonnoktaha...@gmail.com, Selcan Taşçı, Saygı Öztürk, serd...@yahoo.com, sulepe...@gmail.com, s.a...@zaman.com.tr, t.a...@zaman.com.tr, tokat...@hotmail.com, Ercan Alma, husamett...@mynet.com, tgbbilgi, tgbankara, turk...@gmail.com, mustafa emin bosnalı, umutga...@hotmail.com, ubo...@hotmail.com, Vecdi Altay, ha...@adiyaman24.com, ha...@egemeclisi.com, bülent eryılmaz, yerelyo...@chp.org.tr, Ümit Yaldız, Ugur Dundar, zahid...@hotmail.com, hudutg...@hotmail.com, sya...@sozcu.com.tr, vansesig...@hotmail.com, Erdal Perihan, Abdulkadir ilaçoğlu, vanha...@hotmail.com, Şehrivan Gazetesi, yeni akit, manisamans...@hotmail.com, ilet...@manisaolaygazetesi.com, yaringaz...@mynet.com, yeni...@yeniakit.com.tr, yeni...@yeniadana.net, el-...@el-aziz.com, turkiye-i...@googlegroups.com, zekig...@hotmail.com

YENİ CHP’YDİ, OLDU ŞİMDİ TAM  PARALEL (//) CHP!..

 

Tolga Yarman, Prof. Dr.

CHP Kurultay Onur Üyesi 

 

Başlık acı ama, hele “bilime”, “birikime” saygısı olan, katlanacak, mecburen…

 

Kısa tutmak için yazıda paralele, // diyeceğim. Yani,  // CHP = Paralel CHP, 

 

oluyor.

 

“Y-CHP” diye, bir rümuz çıktı piyasaya; her ne demekse, “Yeni CHP”, anlamında kullanılıyor… Oydu buydu, iyi niyetti, olumlu arayıştı, görülen o ki, son toplamda, Y-CHP, tam bir “// CHP”ye evrildi. Yani artık,

                Y-CHP = // CHP.

 

“Paralel” lafı, “// Devlet”in Taşeron Müteahhidi, taşeronluğunu örtmek üzere “// Devlet” lafını ortaya attığı için, hoşuma gitmez… Ama oldu bir defa, laf yerleşti, ben de, herkes gibi, kullanıyorum!..

   

Burada, yeni deyim haliyle, “// CHP”, deyimi...

 

Göreceksiniz, bugün Y-CHP denilen, tam da işte, // CHP…

 

Önce Kısa Bir Öykü

 

Ergenekon Kararları, açıklarnır, açıklanmaz, Sevgili Prof. Kemal Alemadaroğlu, katiyen beklenmeyen bir biçimde, içeri alınıvermişti... Hoca, Şubat 2014 başıydı, ateşler içinde, Silivri Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı... Adlî makamadan, gerekli izni, sağlayarak, Sevgili Kardeşim Prof. Sıddık Yarman’la, Silivri’ye, Hastane’de, ziyaretine gittik. Hoca, üst katta, koridorun dibindeki bir odada, ağırlanmakta... Aman Allahım, odanın önünde bir müfreze hâki renk giysili, bir müfreze lâcivert renk giysili, görevli, bekliyor... Kapıda bizi, Kemal Hoca’nın Değerli Eşi Sevgili Duygu, o dumumda dahi, herzamanki güleryüzüyle, karşıladı. Dayanamadım:

 

-  Acaip, iyi korunuyorsunuz, gözümüz arkada kalmayacak!, deyiverdim...   

 

Gülüştük…

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sevgili Umut Oran da ziyaretçisiydi, Kemal Hoca’nın…

 

17 Aralık 2013 sonrası, malum, çeşitli siyasî hareketlenmeler boy atmıştı… Kasetler havada uçuşuyor, “Facebook”ta, “YouTube”da, daldan dala konuyordu… Balyoz’u, Ergenekon’u,  Allah’ın hemen her günü, neredeyse, 24 saat, “Asrın davası” diye takdim ederek, sanıkları, bu arada, muhalefet partilerini, yerden yere çalan, bilinen kanallar, radyolar, bu sefer, partili arkadaşlarımıza, ekranlarında, çiçek sunarak, avuçlara kolonyolar serperek, çikolatalar tutarak, boy boy, yer veriyordu.  

 

İşte o evredeyiz…  

 

Değerli Umut’a:

 

-  Umutçum, bir CHP-Cemaat Koaliyonu mu, söz konusu, yoksa?, diye sordum.

 

Sevgili Umut, sorumu, Kemal Hoca’nın, tecessüs ve kaygı dolu bakışları arasında:

 

-  Yok Hocam, öyle bir şey katiyen gündemde değil!, diye yanıtladı.  

 

Şükür ki, Kemal Hoca, hem sağlığını kazanmıştı, hem çok moralliydi…

 

Anlatmak istediğim kısa öykü, bu, işte...

 

30 Mart 2014 Yerel Seçimler’de Dış Destekli Cemaat + CHP + MHP bir tarafta, Tayyip Erdoğan Öbür Tarafta

 

Yerel Seçimler’e gidiyordu, Türkiye…

 

Bir tarafta, dış destekli olduğu, ayan beyan ortada, “Cemaat”, buna ilaveten CHP + MHP, öbür tarafta, tek başına, Tayyip Erdoğan… Bu betimlememle, Tayyip Erdoğan’ı yücelttiğim sanılmasın. Şu da var ki, özelliklerini bihakkin teslim etmeliyiz… Konuyu, birazdan açacağım…

 

Yalnız, bilim adamı olarak, önce şunu berraklaştırayım isterim: “Cemaat”, gibi toptancı bir niteleme, hele yaftalandırma, akademik dilime yakışmaz…

 

Bir defa, samimî inananlara derinlemesine saygım vardır.

 

Ayrıca, çoğumuz gibi, her zerresine kadar inançlı ve millî bir ailenin çocuğu olarak büyümenin, onurunu ve kıvancını taşırım…

 

Demek ki, kimse, şu tarihî anıt yurdumuzun, göreneklerimizin, tarihiyse tarihi, göreneğiyse göreneği, bizden daha fazla sahibi olduğunu, iddia edemez.

 

Bunu, yeri gelir, avazım çıktığı kadar bağırırım… “Cemaatçi” geçinip, üstüne üstlük, yabancılarla kol kola, vicdanlarının sesiyle değil, hain talimatların balyozuyla, başta masum ordu mensupları, yüzlerce değerimize insafsızca yüklenip, onları zindanlarda çürümeye bırakanlara, özellikle…   

 

Bütün bunlar varit olmakla beraber, “Cemaat”, “Cemaatçi”, deyimleri, ne denli yaygınlaşmış olurlarsa olsunlar, yine de (akademik bir açıdan), toptancı deyimlerdir… Giderek toptancı yaftalandırmalardır… Duyarlı bir tahlilde, uluorta kullanılmamalıdırlar…

 

“Cemaat” denilen toplulukta, öyle güzel insanlar vardır ki, acılar içinde tanık olduğumuz, aileler olarak yaşadığımız, cürümlerden tamamen habersizdirler. Haberleri olsa, bizim isyanımızdan farklı bir isyan sergilemezler… Ve onlar ezici çoğunlukturlar… Ama, neticede, birkaç sayfalık bir yazıda, uzun uzadıya, incelikleri tefrik (ayırt) ve tasvir (betimleme) olanağı yok…

 

Onun için, ayrıntıyı yeterince belirtememekten dolayı, bağışlanmayı dileyerek, “cemaat” sözcüğünü, yaygın kabul gören şekliyle kullanmaya, mecburen, devam edeceğim.

 

Yine de şunu önemle kaydedeyim: Bu sözcükle, bilhassa, dış bağlantılı cürüm işleyen, resmî sıfatlı olsun, olmasın, “güruhu” kasdediyorum… Kendilerini, bunlarla, öyle ya da böyle, aynı inanç aidiyetinde gören güzel insanlarımızı, hiç bir biçimde değil… Şurası da bir vakıa ki, birinciler tuttukları diresksiyonu nereye kırıyorlarsa, ikinciler çoğunlukla ve maateessüf oraya gittiler…

 

Zurnanın Zart Dediği Noktadayız, Ama Türkiye Sahipsiz Değildir!

 

30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’ne dönüyorum:

 

CHP+MHP+Cemaat, Cumhurbaşkanı adaylarını belirledikten hemen sonra, “Zurnanın Zart Dediği Noktadayız, Ama Türkiye Sahipsiz Değildir!”, başlıklı ve medyada genişçe yankı uyandıran, 18 Haziran 2014 tarihli yazımda, dediklerim hatırlardadır. Buradan bir alıntıyı,   EK 1’de, dikkatlere sunuyorum.

 

Cumhurbaşkanı Seçimi’nden iki ay kadar once, AKP ve BDP+HDP adayları henüz belli olmadan once yazdığım yazıda, genele dönük söylediklerimden oluşuyor, bu alıntı…

 

Cumhurbaşkanlığı Seçimi (10 Ağustos 2014) Sonrası

 

Ne oldu, seçimde:

 

Tayyip Erdoğan, tam da andığım yazıda işaret ettiğim şekliyle, Cemaat+CHP+MHP adayını, meydanlarda, çıtır çıtır yedi mi? Yedi.

 

Sandığa tıpış tıpış gitmesi yönünde, seçtiğinden talimat alan seçmen, sandığa tıpış tıpış gitti mi? Gitmedi.

 

Sandığa tıpış tıpış giden, hulus-i kalp ile oy verdi mi? Vermedi.

 

Hatta, oyu, hele birinci turda, zayi olmasın isteyen ve sandığa tıpış tıpış  giden CHP seçmeni,

ama Selahattin Demirtaş’a “Bunun kıymetini bilin, orada, buradan kopmak istemeyen ne kadar çok duyarlı yurttaşımız varsa, burada da, oranın buradan kopmasını istemeyen bir o kadar duyarlı yurttaşımız var!” mesajını, dişini  sıkıp, zarfa koyarak, oy verdi mi? Verdi.

 

Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 30 Mart 2014, yerel seçimlerde olduğu gibi, tek başına Tayyip Erdoğan ve çatı adayını çıkaran, ABD güdümlü, muhalefet arasında geçti mi? Geçti.

 

Bu ikinci raundu da - hedef tahtasına koyduğunu öldür ama hakkını teslim et - Tayyip Erdoğan kazandı mı? Öyle kazandı, böyle kazandı, ama kazandı.

 

18 Haziran tarihli yazımda, seçimden iki ay once yazılmış yazımda (EK 1), dikkate gelen hemen tüm öngörülerim “doğru” çıktı mı? Çıktı.   

 

“Perşembenin gelişi çarşambadan belli”, demiştim. Çarşambadan sonra persembe geldi mi? Geldi.

 

18 Haziran tarihki yazımda , Cumurbaşkanı Seçimi’ne yönelik olarak, neleri tam olarak, öngörememişim:

 

o   BDP+HDP, başta sağduyuyla bir girişimde bulunmuş olmakla beraber, Türkiye’nin Doğusu ile Batısı’nı daha çok sarmayalayabilecek bir aday çıkartamadı. Onun için oyları %10 civarında kaldı.

 

o  Böyle olunca, çatı aday, benim ilk beklediğimden bir parça daha fazla oy aldı.

 

o  Ama Tayyip Erdoğan da, öyle... Sonuçta, ayrıca 18 Haziran’daki tahminimle (EK 1), uyumlu olarak, toplam seçmenin, ancak %40’nın oyunu almış olarak, şimdilik, Cumurbaşkanı olmayı başardı...

 

“Şimdilik” diyorum, çünkü, andığım 18 Haziran tarihli “Zurnanın Zart Dediği Noktadayız, Ama Türkiye Sahipsiz Değildir!”, başlıklı yazıda, Tayyip Erdoğan’a dönük olarak dediklerim, ayrıca, anımsanabilecektir:

 

Tayyip Kardeşim: Bugüne kadar hiç karşılaşmamış olsak da, tarafıma duyduğun saygıyı, “selamından”, biliyor olup, bana kulak vereceğine inanıyorum; bu çerçevede, sana bir hoca nasihati eyleyeceğim... Biliyorum, durumun çok yönlü, çok kritik. Aday olursan, evet seçilebilirsin. Şu ki, seni en çok düşündüren, yukarıya gitsen mi, kendini daha çok düzlüğe taşıyabilirsin, Başbakan kalsan mı? Aklından geçen şu olmalı: Yukarı gitsen, önümüzde ne olacağı pek belli değil, indirilip, evet, Yüce Divan’a sevkedilebilirsin. Başkanlık Sistemi tesis olunmadı. Her ne kadar yetkilerinle Hukumet’e, Başkan gibi davranmaya kalkışabilecek olsan da, Başbakan, biliyorsun, Basbakan’dır ve seni her an icradan uzak tutabilir. Yukarıdan, yani, sonunda (keşke yanılsam), indirileceksindir. Onun için, Başbakan kalıp, mücadelene devam etmen, hakkında, şimdilik en hayırlısı!.. Bu durumda, gel, düzgün, helal süt emmiş, her zerresine kadar bu toprakların çocuğu, aynı zamanda Dünya aydını, bir aday belirleminin öncülüğünü yap! Çok var, öyle has insan, bu topraklarda... O zaten ilk turda, “cup” diye Köşk’e çıkar... Allah yardımcın olsun!..

 

Böyle demiştim.

 

Tayyip Erdoğan, ABD destekli Cemaat+CHP+MHP’ye karşı, oyunu kurallarına göre, elhak, kendine göre gerektiği gibi oynayıp, Cumhurbaşkanı evet, seçilmeyi başardı, ama şimdi her şey bir tarafa, bence bugün herzamankinden daha fazla diken üstünde, olmalı...

 

Bir defa, seçim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AIHM) kadar taşınmış itirazlar uzantısında, iptal edilebilir. Böyle olursa, Tayyip Erdoğan seçimi tekrar, asla kazanamaz. Yüce Divan’a gider...

 

2015 Seçimleri O’nun için başka bir kadar dönemeci olur... Keşke yanılsam, indirilip, bu sefer, yine, Yüce Divan’a gider...

 

Bütün bunlar ne kadar varitse, Tayyip Erdoğan’ın bugünkü siyasî başarısı, odur budur, ancak, hal-i hazır itibariyle, eğer “Hatice’ye değil, neticeye bakılacaksa”, bir o kadar kabul edilmelidir.

 

 

 

Kendisine çizdirtilmiş ve cürümlerine alet edilmiş paralel (//) Devlet’i, CHP+MHP’nin kucağına bırakmayı, bu arada, Penisilvanya vurgusunu gayet ustaca yapmakla, aslında uluslararası güçlere karşı mücadele vermekte olduğu algısını, seçmende büyük bir ustalıkla yerleştirebilmiştir.

 

Çok kimse sanıyor ki, halk cahil, onun için, bilinçsizce oy veriyor...

 

Yok öyle bir şey!..

 

Kısaca, “seçmen”, Tayyip Erdoğan’a, öteki adaylara ve liderlere güvendiğinden çok daha fazla güvendi, bu böyle... Türkiye’nin bütünlüğünü, Tayyip Erdoğan’ın şahsına yöneltilecek faturaların beter hacmi saklı olarak işaret ediyorum, önüne sarılabileceği, başka aday konmayınca, demek ki, en önce O’nunla sağlayabileceğine, inandı. Sandığa gitmeyen seçmen ise, “Artık, bağrımıza tuğla basarak oy kullanmak istemiyoruz, ey muhalefet, önüme ne getirirsen, onu onaylamak zorunda olmayacağım!”, isyanını yükseltti.

 

Tayyip Erdoğan // Devlet’i Koynundan Çıkartıyor, ABD’nin, Bunu Tümüyle, CHP’nin Himayesi’ne Taşıma Hamlesini Tetiklemeyi Başarıyor.

 

Her hal-u karda, Tayyip Erdoğan // Devlet’in baş bir mimarı olmaktan, onun yasa dışı tasarruflarına karşı vekitlice müdahalede bulunmamaktan,  bir gün muhakkak yargılanacak. Yani, // Devlet, O’na, o zaman, evet ve zorla tesis ettirtildi ve icraatini O’nun iradî rızası ve himayesinde olarak sürdürdü. Bu böyle!..

 

Ama O nihayette, // Devlet’i, CHP+MHP’nin kucağına, tüm cerahatiyle birlikte ve bilerek itti... Bitmedi, // Devlet’e karşı savaş açtı. Yazının bundan sonrasında, MHP’yi, MHP’lilere bırakıyorum,... Nedir ki, Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle, Penisilvanya destekli // Devlet’i, evet, paralelin süngüleri kendine doğrultulur doğrultulmaz; koynundan, bir dakikada çıkartıp, ortaya bırakıverdi. Daha çarpıcı olanı, // Devlet’in, nihayette, emperyal odak tarafından CHP’nin himayesine taşınma hamlesini, tetiklemeyi başardı... Ve bu başarıısını yol boyu bas bas bağırdı...

 

Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nden önce; // Devlet’in; şüphelisi, giderek sanığı olarak, pek çok görevli göz altına alındı, bunların birçoğu tutuklandı.

 

Şunu açıkça söylemek isterim:

 

Aile olarak bu yapıdan çok muzdarip olduk. Sevgili Kardeşim Havelsan Genel Müdürü, Faruk Yarman (sonuçta ortaya çıktığı şekliyle, sıfır hukukî sebeple),  görevinden apar topar alınıp, iki yıldan fazla bir süre Silivri’de yattı... Başta çocuklarımız, aile, yüzlerce aile gibi, telef oldu... Yetmedi, telefonlarımız sürekli dinlendi... Habur Kapısı’na seyyar mahkemeler yollanırken, Hanemiz, kapıda nöbete memur kılınan görevliler tarafından sürekli tarassut altında bulunduruldu... Nereden biliyorum: Kapıda, nöbetteki aracın plakasını alıyorum, Kurum’da bize saygı duyanlar olmaz mı, sağ olsunlar, var, onlara soruyorum, “Evet Hocam diyorlar, plaka bizim arabalardan birinin plakasıymış”!.. Anlayacağınız, Habur Kapısı’na seyyar mahkeme yollayanlar, bize terorist muamelesi yapacak kadar, maşalaştılar, alçaklaştılar...

 

 

 

Olsun, yargılanmaları adil olmalıdır, bizim duçar edildiğimiz cenderelerde, asla değil... Hüküm mü giyecekler, o aşamaya kadar taht-ı muhakeme altına alınmış olanlar, masumdurlar... Alınacak olanlar da... Her akşam her akşam, malum yayın organlarına sızdırılan ifadelerle, sistemli olarak itibarsızlaştırılıyor, olmamalıdırlar. Aileleri’ne insaniyetle el uzatılmalıdır, “Geçmiş olsun!” dilekleri ulaştırılmalıdır... Hüküm giyseler, bu davranış yine ve bilhassa sergilenmelidir.

 

Adaletin her kime dönük olursa olsun, bihakkin yerine getirilmesinin yanında durma sorumluluğu, yalnız, artık bu aşamada göz altına alınanlar mıdır, tutuklananlar mıdır, bilemeyiz, ama daha önce de işaret ettim, devletin içinde biryerlerde yuvalanmış olduğu kesin, delil imalat merkezlerinin cürümlerinden başlayarak, görevlerini kötüye kullanan, artık kimlerse onlar, emniyetçilere, giderek yargı mensuplarına ve önemlisi bunları azmettiren ve cürmü himaye eden, siyasilere  kadar varan bir güruhtan, elbet bir gün hesap sorulacaktır.

 

Y-CHP = // CHP

 

Hesap sorma sorumluluğu en önce, Ana Muhalefet Partisi CHP’ndir.

 

Ama olanlar, adeta hesap sorma sorumluluğunu bize unutturmakta ve bu sayede söz konusu eşhas, hele bugünkü iktidarla kavgalı olmasına rağmen, genelinde, hala daha ferah bir soluk alabililmekte ise, o zaman biz, hazin ama, Y-CHP değil, tam bir // CHP olmuşuz demektir.

 

Bu sefer Tayyip Erdoğan, kullanılmadı, bizzat O çıkarttı, attı, // Devlet’i içinden ve önümüze koydu. CHP’ye ise, bu paralel yapıya, kol kanat germe görevi biçiliverdi.

 

Acı, ama böyle. Yani işte şu oldu:

 

Y-CHP = // CHP.

**

 

Bu noktada “inanç ve Cumhuriyet” hakkındaki görüşlerimi, yukarıda işaret ettiğim 18 Haziran 2014 tarihli yazımdan, Çatı adaya yönelttiğim şekliyle vurgulamak isterim (EK 2).

 

Burada dediğim özetle şudur ki:

 

Cumhuriyet’in İnançla bir Sorunu Yoktur, Yobazlıkla Vardır!..

 

Niye bunları hatırlatıyorum:

 

Çünkü paralel-maralel, kimse, bizimle görenek yarıştırmaya kalkmasın. Müstahakını bulur... Sorun şu ki, orada ya da burada, kim, inancı, emperyalin, hele bölgedeki çıkarlarının boyunduruğuna sürüklüyor.

 

Sorun, esas olarak, inancı emperyalin, kanlı eylemlerinin maiyeti kılmak değil, tam tersine inançla, emperyale kaşı başkaldırabilmektir.

 

Y-CHP ya da İşte // CHP’yi Kim Yönetiyor, Allaşkına?

 

Bilgime ve CHP içindeki eylemsel birikimlerime rağmen, esasen Y-CHP çatısı altında ne olup bittiğini, deme ki, 2010’dan bu yana, anlamakta zorlanıyordum...

 

Herkesin kendi dürüst müktesebatıyla, muhterem olduğu hususu mahfuz olarak ifade ediyorum, aslında, saygıdeğer istisnalar ve önseçimle listelere girmiş olanlar dışında,  milletvekili adaylarının nereden listelere geldiğini, inanın, katiyen kavrayamadık... Partide emeği olmayanlar bir tarafa, partinin tabelasının altından geçmemiş olanlar, hatta başka partilerin tabelaları altında çokça arz-ı endam etmiş olanlar listelere girerken, CHP örgütleri olup biteni seyre mecbur kılınmıştır.

 

Bunu görmemek için kör olmak gerekir...

 

Partiyi kim yönetiyor, hala tam anlayabilmiş değiliz.

 

Ama Y-CHP, // CHP ise, perde arkasındaki strategler, korkarım, artık iyice belli oluyor.

 

Parti örgütleri // CHP’yi kesinlikle benimsemez. Bir defa doku uyuşmazlığı ortada...

 

**

 

Bu noktada, 1993’te, Kurultay’ın yarışmak üzere seçtiği dört genel başkan adayından biri olarak, kürsüden yaptığım ve canlı olarak yayınlanan, konuşmamda, bana yol gösteren metinden (yirmi küsur yıl önce bugünleri, bunca berrak görebilmiş olmanın esenliğiyle), bir alıntı yapayım diliyorum (EK 3). Daha 1991’de, Parti bölünmeye sürükleniyor!”, diyordum. Olayın “hizip” boyutundan çok daha derinlerde, “sosyopolitik kökler” taşıdığına dikkat çekiyordum. Söz konusu alıntıda (EK 3) yer alan, bilhassa şu birkaç satırın altını çizmeyi isterim:


Türkiye’deki “insan hareketlerini”, bir türlü, kavrayamıyorduk. Ülkemizin Doğusu’yla Batısı, Kuzeyi ile Güney Doğusu’nun “ilerici özlemleri” aynı doğrultuda olmakla birlikte; aynı bir çağda ama farklı farklı tarih evrelerinde, bulunuyordu.Acılarla yerlerinden yurtlarından sökülüp, özellikle “kıyı koridorundaki yerleşim birimlerine” vuran insan selleri, buradaki, “yarım yamalak sanayileşme” tarafından sarmalanmayınca; çoklukla “sokakta” kalıyor, bize çok özgü manzaralar sergiliyordu. Biteviye gelen göç dalgaları; insan sellerini, fabrikalara yerleştirmek şöyle dursun; kıyı kentlerimizin sokaklarına, meydanlarına, bırakıyordu. Böyle olunca da, “ilerici-yerleşik-dinamikler”le “ilerici-göçer-dinamikler”in tılsımlı kıvamından oluşması beklenen, “toplumun ilerici motoru”, alabora oluyordu.

Biliyor musunuz, bu süreç, bugün hala daha böyle çalışıyor ve korkarım, bilim dünyamız tarafından dahi hala ıskalanmaya devam ediyor. 

 

5-6 Eylül 2014: Baskın Kurultay

 

Umarım yanlış anlaşılmıyorumdur. Derdim, kendimden bahsetmek, hele, bugün Genel Başkanlığa adaylığımı örgütlerimize düşündürtmek, katiyen değil... (Aday değilim!..)

 

Ancak, yamacımızda, bu sefer bir de “cemaat” olarak, sorunlar, işte görüyorsunuz, aynı...

 

Sevgili Deniz Baykal lütfen alınmasın... Bu günlerin birinci derecede siyasî sorumlusu O’dur.

 

 

 

O, kıyamet kadar yük kaldırırken, ama en bıçkın değerlerimizi ikbal hesaplarıyla tasfiye etmeye yeltenip, en olmayacak kişileri, evet-efemdim-ci tavırlara fena halde yenik düşerek, en bedava turnikelerden Meclis’e taşırken, dargrupçuluğa sarılmış ve CHP’nin, ilçe kongrelerindeki blok liste uygulamalarıyla, yırtılmasından başlayarak, Türkiye’nin, Doğusu’ndan kovulmasının müsebbibi, olmuştur.

 

Haa şu da var: Başına gelenler geldikten sonra, o bedavacılar, arkalarını dönüp, O’ndan kaçarlarken, yönetim kademelerinde ikbal hesaplarıyla uzak tutmaya çalıştığı omuzdaşları, arkadaşlıkta kusura düşmemişer ve O’na ilk “Geçmiş olsun!”, diyenler, olmuşlardır.

 

Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu, O da partideki emeğiyle değil, Baykal bedava turnikesinden gelmiştir, milletvekilliğine... Olsun... Hem Tuncelili olmaklığı, hem ülkedeki inanç barışını tesis etmeye çok yatkın bir yapıdan gelmekliği dolayısıyla, partiyi toplayabilmeye çok yakın bir genel başkan olmasına rağmen, söylemesi acı, ama, “lider” olamamıştır. Rüzgarlara, telkinlere, baskılara, püfür püfür, açık kalmıştır.

 

Tavır adamı hiç olamamıştır.

 

Parti yönetim kademeleri, işte nereden geldiği belli olmayan eşhasla dolmuştur. Partinin çizgisi, allak bullak olmuştur, kırıktır, döküktür, yoktur hatta...

 

Hayatında tek bir ilçe kongresi izlememiş çok yönetici vardır, partide... Sözüm ona, akademiyadan gelmiş ama, Türkiye’nin tek bir sorununa tek bir özgün reçete yazamamış, sözde siyasî düşünürler vardır, orada... Kimdir allaşkına bu kişiler... Nereden ve nasıl gelmişlerdir oralara? Birisi bir il başkanının avukatı olduğu için listeye girmektedir, birisi, kafadan, genel başkan yardımcısı olduğundan mâdâ, yanında, iki tıfıl arkadaşını getirip, el çabukluğu marifetle, milletvekili listesine dahil etmeyi becerebilmektedir.

 

Öyle ünvanlılar vardır ki, orada, hayatlarında bir tek defa, laboratuvara girmemiş kimyager gibidirler... Zannetmektedirler ki, örgütlerde ve Türkiye’de olanlar, tercüme kitaplarında yazılanlardır.  Hayatında tek ameliyat yapmamış cerrah gibidirler, iğne yapmayı bilmeyen doktor gibidirler... Mahkeme’de, tek dosya takip etmemiş avukat gibidirler... Tek kapı açmamış çilingir gibidirler... 1950’lerde, Dolapdere’de, hiç tanımadıkları bozuk Amerikan Arabaları’nın altına, günün 18 saatinde, elde pense, tornavida, “ekmek parası” diye itilen, ama evlatçıklar, ne yapsınlar, bozuk arabayı daha da çok bozan tamirci yamağı, can çocuklardan beter kavrayış özürlü ve acınası durumdadırlar... Ama üfürüp durmaktadırlar... Ve acısı tek bir şey söylememektedirler... Dahası söyleyemediklerini bilmemektedirler... Ve güya ünvanlıdırlar...

 

**

 

Son olarak 5-6 Eylül 2014 Baskın Kurultayı’na geleyim.

 

Sevgili Muharrem İnce aday olmuş. Kılıçdaroğlu’na “diktatör”, demiş, onu demiş bunu demiş, ayıp etmiş, Ekmeleddin Ihsanoğlu’na ilk imzalardan birini, hele Grup Başkan Vekili olarak, o vermiş, ondan sonra da kalkmış genel başkanının vekili olduğu dönemdeki partisinin o dönemini eleştiriyor, CHP’ye de bir “uzun adam” gerekiyor, diyormuş, halt ediyormuş (aslında ne kendisi aman aman uzun, ne Kılıçdaroğlu, öyle kısa, olsun), hiç oralara girmeyeceğim. Bir şey dedi ki, akibeti belli oldu:

 

-      Eski genel Başkan beni destekliyor!

 

Muharrem, ağzıyla kuş tutsa, zaten kıyı koridoruna sıkışmış partinin yerleşiklerinin adayı olmaya (tam da metni EK 3’deki, 1993’te yaptığım Kurultay Konuşması’nda dikkate getirdiğim çizgide), mahkumdur.

 

Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu, artık kaçarı yok, bir çuval inciri maalesef heba etmiştir. Ama kavgada, Parti’deki  Doğulular’ın, göçer dinamiklerin, bir de demek ki artık Dış Destekli Cemaatin, adayıdır.

 

Etrafındaki bir alay yönsüzü bir tarafa bırakıyorum, ama O’na, bir tek sözüm var:

 

-  Bölgedeki petrol canavarlığına, her yıl bir milyon insanın kanıyla beslenen Savaş Makinası’na karşı, “Antiemperyalistim” demeyenden, ne CHP’li olur, ne Atatürkçü!.. O Atatürk’ün Partisi’ne, Genel Başkan hiç olmaz!.. Haa, Genel Başkan seçilebilir, ama Genel Başkan olamaz!..

**

 

“Cemaat etkenini” Kurultay açısından irdelemeye yer kalmadı.

 

Ancak şunu söyleyeyim:

 

Türkiye’deki laik – antilaik çatışması, sınıfsal kökten gelmez, yukarıda anlattığım gibi (ayrıca, EK 3’e bakınız), göçer dinamiklerle, yerleşik dinamiklerin kavgasından kaynaklanır. Öyle, “ebedî göçerlik”, “ebedî yerleşiklik”, diye bir süreç ayrıca, söz konusu değildir. Göçerler, yerleşikleştikçe, arkalarından gelen, yeni göçer dinamiklerle çekişir, itişirler...

 

Andığım kavga AKP’yi, az kaldıydı, göçertiyordu... Tayyip Erdoğan’ın lider vasıfları, bu arada konuya dönük olarak münhasıran yonttuğu söylem, buna şimdilik fırsat vermedi. 

 

Merkezileşmiş ve merkezin nemasıyla palazlanmış AKP yerleşikleri, görev verdikleri cemaat unsurlarını, işte, kestirmeden söylüyorum, onuncu dereceden polis kadrolarıyla ve saire, idare ediyorlardı. Kavga (ortaya dökülen rezillikler bir yana), yine işaret ettiğim hinterland ve paylaşım kavgasıdır (ama, sınıfsal bir kavga değildir).

 

Tayyip Erdoğan, bir yandan, Anadolulu “horlanmış kitleyi” CHP ve MHP yerleşiklerine ve (açıkça kaşıdığı şekliyle) farklı inanç öbeklerine karşı yanında tutmayı başarırken, öbür yandan, nema dağılımında alt sıralara yerleşmiş, bu çerçevede, dış güçlerin açık etkisine maruz kalmış,  mütevazi gelirli  kademelere yerleştirdiği göçer dinamikleri , maatessüf bunların işlediği cürümlerele birlikte, başta CHP olmak üzere, muhalefetin kucağına bırakıvermiştir.

 

Valla pes!..

 

Bizimkilere ise, kocaman bir sıfır.

 

Uzatmayayım, böyle giderse, ki gidecek gibi görünmektedir, Kılıçdaroğlu Genel Başkan olur, CHP, açtığı kanallarla, dış emperyal etmenlere larşı daha da, dirençsizleşir, Muharrem İnce ve arkadaşları tasfiye olur, 2015 Seçimi’nde ise, keşke yanılsam,

 

Y-CHP = // CHP,

bir felaket yaşar.

 

Bu, CHP’nin 1999’dan bu yana yaşadığı ikinci ve bu sefer tersten, Doğu’dan sille yiyerek değil, Batı’dan sille yiyerek, duçar olacağı, felaket olur. Artık, ne derseniz deyin, Y-CHP, // CHP, ya da (gerçi artk ondan eser yok, olsun, kestirmeden), CHP, biter...

 

Ne diyeyim:

 

-  Herşeyde bir hayır vardır!..

 


--

YARIN SANA GÖZ AÇTIRMAYACAK OLANLAR, DÜN GÖZ YUMDUKLARINDIR!


 VATAN AŞKI MAYA GİBİDİR; SÜTÜ BOZUK OLANLARDA TUTMAZ!

 
FARKINDA OLMAK DÜŞMANI BERTARAF ETMENİN İLK KOŞULUDUR!
 

 
EK 1.docx
EK 2.docx
EK 3.docx
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages