HEDEF: ÜÇÜNCÜ KÜRDİSTAN?! (DİP NOTLA BİRLİKTE ÇOK DİKKATLE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN ÖNEMLİ İKİ YORUM / ANALİZ - MKA)

0 views
Skip to first unread message

M.Kemal Adal

unread,
Feb 16, 2014, 9:09:45 AM2/16/14
to


---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Cuneyt Sasmaz
Tarih: 16 Şubat 2014 14:57

Paralel devlet kavramı aslında PKK dolayısıyla ortaya çıkmıştı. 

2009 yılında düzenlenen KCK operasyonunda savcılar, PKK’nın Güneydoğu’da bir paralel devlet kurduğunu görmüş ve bunu iddianamelerine taşımışlardı. 

O halde, devlet içinde paralel bir yapılanmayı, paralel örgütlenmeyi, hele hele paralel devleti kabul etmeyen herkes, öncelikle bu konuda bir yorum yapmalı. 

Elbette sözümüz başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere, bugün adeta bir “kızıl tehlike” gibi “paralel tehlike” manşetleri atan AKP beslemesi yandaş medyaya... 

Evet Tayyip Erdoğan, sözüm sana: 
PKK’nın paralel devlet kurduğunu düşünüyor musun?! 

Sabah akşam, beş değil elli beş vakit paralel devlet diyorsun, bu dediğin paralel devlete PKK’nın paralel devleti de dahil mi, değil mi?! 

Sence PKK’lılar bir paralel devlet kurdu mu yoksa masum bir şekilde tıpkı evcilik oynar gibi devletçilik mi oynuyorlar?! 

Bugünkü AKP-Cemaat çatışmasının gözlerden kaçan bu yanını incelemekte fayda var. 

Paralel devlet suçlaması savcılar tarafından PKK’ya yüklendiği zaman AKP ile PKK arasında kıyasıya bir savaş sürüyordu

Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’di. 
BDP’li Belediye Başkanları dahil yüzlerce isim KCK soruşturması kapsamında tutuklanmıştı. 

Hemen ardından Oslo Krizi patlak verdi. 

Ortaya çıktı ki, bir taraftan PKK’ya darbeler indiren AKP, diğer taraftan PKK üst düzey yönetimi ile Oslo’da pazarlık masasındaydı. 

Bugün geriye dönüp baktığımızda Oslo’da Tayyip Erdoğan’ın PKK ile anlaştığını, Apo ile görüşmelerin başladığını, AKP ile PKK arasında bir ittifak kurulduğunu net olarak görebiliyoruz. 

2013 yılında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin görevden alındı, hemen ardından Akil Adamlar Heyeti oluşturuldu, PKK ile AKP arasındaki ittifak resmen ilan edildi

Son bir yıldır, yani PKK ile AKP arasındaki ilişkiler düzeldiğinden bu yana, Cemaat ile AKP arasındaki ilişkilerin bu denli bozulması sizce tesadüf olabilir mi?! 

İsterseniz son iki yıllık gazete arşivlerini bir tarayın, orada PKK’nın elebaşısı bebek katili Apo’nun, sürekli Cemaat’i suçlayan, hem de paralel devlet kurmakla suçlayan açıklamalarını göreceksiniz. 

Ve elbette bugün Tayyip Erdoğan’ın Cemaat düşmanı söylemi, birebir Apo’dan alınmıştır. 

Zaten Apo ve Tayyip Erdoğan’ın pek çok meselede ortak bakış açılarının ve ortak söylemlerinin olduğunu biliyoruz. 

Ve artık şunu da net olarak biliyoruz: 
Cemaat, hem PKK’nın hem de AKP’nin ortak düşmanıdır

Kimsenin Cemaat’in yapılanmasını aklamak gibi bir niyeti yok. 

Ama birilerinin Cemaat de Cemaat diyerek, hem PKK’nın hem de AKP’nin paralel devletlerini gizlemesi de apayrı bir paralel tezgah değil mi?! 

Çok net bir şekilde görmemiz gerekir ki, bugün Cemaat’e yönelik paralel devlet suçlaması, aslında PKK’yı meşrulaştırmanın, özgürleştirmenin, Kürtlere devlet hakkı tanımanın, gizlenmesi, perdelenmesi amacıyla yapılmaktadır. 

Tıpkı bir dönemin “bu kış komünizm geliyor” perdelemesi gibi... 

Hatırlarsak o dönemde de bu millet komünizm öcüsüyle korkutulmuş ve ardından darbe gelmişti. 

Emin olun, bu defa Cemaat paralel devleti ile korkutmanın ardından iki bela birden gelecek: 

Öncelikle AKP’nin faşist cuntası kurulacak. 
Ki tam bir Gestapo rejimidir bu. 

Ve hemen eşzamanlı ve paralel olarak Kürdistan kurulacak! 

O nedenle, bugünkü Cemaat karşıtlığına siyasi destek verenler, AKP ve PKK’nın yedek kuvveti konumundadırlar. 

Peki bu kadar ortadaki bu tehlikeyi görenler yok mu?! 

Biz, en başından itibaren paralel devlet gerçeğini tespit ettik. 
Şu anda Fethullah Gülen’le de bu konu üzerinden davalığız. 
Daha doğrusu bizi dava eden Fethullah Gülen. 

Ama biz, tek paralel devlet olarak Cemaat’i görmedik. 
Cemaat’in yanında AKP’nin de, PKK’nın da paralel devlet kurduğunu açıkça söyledik. 

Ve dahası, AKP ile Cemaat çatışmasından tek kârlı çıkacak olanın da PKK paralel devleti olacağı uyarısını yaptık. 

Ama görüyoruz ki, kimileri için iktidarın yanında Cemaat’e saldırmak kolay bir yol olmuş durumda. 

Ve ne hikmetse bu kesimler, AKP’nin Cemaat’i hedef alarak yaptığı kanunsuz uygulama ve düzenlemelere ses çıkartmıyor! 

AKP’nin son dönem yaptığı uygulamalar, Ergenekon tertibinden ve hukuksuzluğundan bile daha vahimdir. 

Ve eğer bu nasıl olsa Cemaat’i hedef alıyor diye sessiz kalırsak, hele hele destek olursak, sanmayalım ki bundan sadece Cemaat zarar görecektir; asıl zararı bu ülkenin ilerici, Atatürkçü güçleri görecektir. 

O nedenle en çok bugün uyanık olmak zorundayız. 

Kaldı ki işin PKK boyutu ülkemizi bambaşka bir kaosa doğru sürüklemektedir. 

Tayyip Erdoğan, kesinlikle tarihin gördüğü en büyük Kürt kahramanıdır. 

2002-2013 arasındaki dönemde, yani Tayyip Erdoğan’ın iktidarında, iki tane Kürt devleti kurulmuştur! 

Düşünsenize, yüzlerce yıldır kabile bile kuramayan bu topluluk, Tayyip Erdoğan sayesinde iki tane devlet kurmuştur. 

Irak’taki Kürt devletinin bir numaralı koruyucusu Tayyip Erdoğan’dır. 

Suriye’deki Kürt devletinin kurulması için Suriye’nin kuzeyinde istikrarsız bir bölge yaratan da Tayyip Erdoğan’dır. 

Ve Tayyip Erdoğan öylesine büyük bir Kürtçüdür ki... 

Bakın Barzani ile Suriye’deki PYD’nin arası bozuk. 
Neredeyse savaşacaklar. 

Türkiye’deki PKK ile Barzani’nin arası yine kötü. 

Türkiye’de PKK ile Hizbullah, Burkay’cılar ve diğer Kürt gruplarının arası açık. 

Hatta PKK içinde bile birbiriyle geçinemeyen taraflar var. 

Ama birbiriyle kavgalı bu kadar Kürt grubunun barışık olduğu tek isim var dünya üzerinde o da T.C.’nin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan! 

Ve onun himayesinde tüm Kürt grupları barış içinde yaşıyor. 

Adam öylesine sıkı bir Kürtçü ki, kendi partisi AKP’yi bile Güneydoğu’da pasife çekti, tüm alanı PKK’ya teslim etti. 

Peki bu Kürtçünün, yani aslında Kürtçülüğün esas liderinin Türkiye’yi götürdüğü yer neresi?! 

Bunu anlamak için “Şer Ekseni Tuzağı”nı kavramamız gerekir. 

Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi Batı karşıtı, antidemokratik, Şeriatçı bir ülke konumuna doğru hızla ve bilinçli bir biçimde sürüklemektedir. 

Türkiye dünyadan tecrit edilmektedir. 

Tüm komşuları ile kavgalıdır. 

Dahası Suriye’de El Kaideci grupları silahlı bir şekilde desteklemektedir. 

İran’a yasadışı altın kaçakçılığı organize etmektedir, kara para aklamaktadır. 

Böylesi bir ülke, tam da Batı’nın Şer Ekseni statüsüne alacağı bir ülkedir.
 
Zaten asıl kumpas da tam olarak budur. 

Cemaat, bu tehlikeyi görmüş ve AKP’nin İsrail provokasyonundan bu yana iktidarı uyarmaya çalışmıştır. 

Bugün Cemaat’in Amerikancı veya İsrailci diye suçlanmasının ardında böylesi bir gerçeklik yatmaktadır. 

Aklı başında herkes, Tayyip Erdoğan’ın bu gerçek çılgın projesinin Türkiye’yi nereye sürüklediğini görmektedir. 

Ama sapla saman öylesine karışmıştır ki, Amerikan köpeği PKK’nın elebaşısı Cemil Bayık, Cemaat’i Amerikancı diye suçlayabilmektedir. 

İşte bu noktada kumpas içinde kumpası deşifre edebiliriz. 

Türkiye Cemaat ve darbe korkutması ile Tayyip Erdoğan tarafından hızla Kuzey Kore tarzı bir despotik rejime götürülecektir. 

İnternetin bile yasaklandığı bu ülkenin Batı ile olan tüm bağı kopacaktır. 

MİT, terörü finanse eden, organize eden bir suç teşkilatına dönüştürülecektir. 

Ve hemen ardından Tayyip Erdoğan, uluslararası savaş suçlusu ilan edilecektir. 

Tüm bu karanlık tezgah boyunca AKP’nin yanında olan, ona paralel bir şekilde destek olan PKK isyan edecektir. 

Diyecektir ki bu ülkede artık yaşamak istemiyoruz. 

Hikaye size tanıdık geldi değil mi?! 

Evet, Sudan’da eli kanlı diktatör El Beşir’in hikayesinin aynısı... 

Ama zaten El Beşir ile Tayyip Erdoğan’ın sıkı dostlukları ve ruhsal benzerlikleri de biliniyor. 

El Beşir, Batı müdahale edeceği zaman ülkesinin bölünmesini kabul edip iktidarda kalabilmişti. 

Tayyip Erdoğan’ın o şansı olabileceğini sanmıyorum ama eminiz o da El Beşir gibi ülkesinin bir bölümünün kopmasına ses çıkartmayacaktır. 

PKK paralel devletine sesi çıkmayan bir adam emin olun PKK’nın bağımsız bir devlet ilan etmesine de ses çıkartmaz. 

Ve işte o zaman gelsin Üçüncü Kürdistan! 

Bunların hiçbiri komplo teorisi değil yaşadığımız süreç. 

Kimse kimseyi aptal yerine koymasın.
 
Kimse kimseyi saf zannetmesin. 

Cemaat’e saldıranlara çağrımız açık: Haydi sıkıyorsa PKK paralel devletine de karşı çıkın! 

Elbette AKP’nin paralel devletine de! 

Unutmayın, bu üç parelel devletin savaşının sonucudur bu üç Kürdistan... 

Şunu da hatırlatalım, bu üç Kürdistan’ın üçüne de karşı çıkmayan, T.C.’nin yanında değildir ve paralel suçlamasından kaçamaz. 

Çünkü Kürt devleti hala T.C.’nin kırmızı çizgisidir



DİP NOT:

'Zalimler arası kavga' karşısında tavrımız ne olmalı?

Yaşar Nuri Öztürk

in...@yasarnuri.com

28 Ocak 2014, 11:29


Kavgadan maksadımız; Türkiye’yi on küsur yıldır ortaklaşa yürüttükleri karanlık zulümlerle inim inim inleten dinci koalisyonunun önderleri arasındaki ibret ve dehşet verici savaştır.
 
Kavga, akıl almaz bir hararet ve şiddet kazandı. Ülkeyi soyarak, entrikalar çevirerek ele geçirdikleri televizyonlar, gazeteler; bugüne kadar zulmettikleri insanların değil, birbirlerinin aleyhinde coşuyor. Bakıyorsunuz, birisi kendi şefini asrın maneviyat önderi (!) yapmak için edebiyat döktürüyor; öteki ise liderlerinin ‘allahlığını’ ilan ediyor! “Başımızda öyle bir lider var ki, Allah’ın bütün sıfatlarına sahip bulunuyor” deme imansızlığını gösteriyor.
 
Liderini az önceki sözlerle öven kişi, bu zihniyet hakkında bugüne kadar yaptığımız Kur’an’sal tespitlerin canlı bir tanığı oldu.
 
Velhasıl, zalimler koalisyonunun sözcüleri zıvanadan da imandan da çıkmış bulunuyorlar. Demek ki; Cenabı Hak, bunların hidayet yollarını da, vicdan ve idrak yollarını da kapattı; kalplerini mühürledi. Nasıl mı? Cevabı Kur’an’dan dinleyelim:
 
 “Allah, ilimden nasipsizlerin kalplerini işte böyle mühürler.” (Rum Suresi, 59).
 
Allah, tüm zorba, kibirli kalpleri işte böyle mühürler.” (Mümin Suresi, 35).
 
 “Kuşkusuz olan şu ki; gerçeği örten o nankörleri sen uyarsan da, uyarmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.” (Bakara, 6-7).

BİZ BU KAVGADA TARAF OLAMAYIZ!


Olursak, biz de imanımızı yitiririz. Çünkü; zalimlere taraf olup destek vermek şöyle dursun, eğilim göstermek bile insanı cehenneme götürür:

Zulmedenlere eğilim göstermeyin! Yoksa ateş sizi sarmalar. Allah'tan başka dostlarınız kalmaz, size yardım da edilmez.” (Hûd, 113).
 
Zalimler arası bu dalaşta takınacağımız tavrın dayandığı ilkeler şunlar olmalıdır:
 
1. Zalimlerin birbirleri aleyhindeki sözler doğru, birbirleri lehindeki sözler yanlıştır.
Bu zalimler birbirlerini çok iyi tanırlar. Güç ve imkânları ellerinde bulundurdukları için, hiç kimse onlarla bilgi edinme yarışına giremez. Onlar zulümleri birbirlerinin yardımıyla işledikleri için zulümde uyguladıkları yöntemleri çok iyi bilmektedirler. Bakın birbirleri için ‘çete, haşhaşî, yalancı peygamber, Firavun, kumpasçı…’ nitelemelerini kullanıyorlar. Demek ki, onları en iyi anlatacak olan; yine onlardır.
 
2. Birbirleri aleyhindeki sözlerinin doğruluğu, onların doğruluğu anlamına gelmez.
 
3. Birbirleri aleyhindeki sözler dışında hiçbir sözlerinin doğruluğu söz konusu edilemez.
Zulümlerini insanlara, dine ve Allah’a iftira yoluyla gerçekleştirdikleri için, Kur’an onların doğruyu söyleme ve tanıklık yapma haklarını ‘ebediyyen’ kaydıyla ellerinden almaktadır.
 
Kendileri dışındaki insanlar aleyhinde söyledikleri hiçbir şey, peşinen doğru kabul edilemez; söylediklerini, doğruluk liyakati olan başkalarından tasdiklemek gerekir. Başkalarından tasdik ihtiyacı duymayacağımız sözleri ise, sadece kendi aleyhlerindeki sözleridir.


http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/-zalimler-arasi-kavga-karsisinda-tavrimiz-ne-olmali-makale,7078.html
--
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages