Risale-i Nur’un dili biraz ağırdır, derler ama bu risale gayet sade ve anlaşılır. Yine de bazı kelimeleri bilmeyenler olabilir diye, parantez içinde manalarını yazdım.
Şimdi, başlıktaki sorunun cevabını aşağıda bulacaksınız inşallah... Okursanız sevinirim:
YEDİNCİ DEVA: Ey sıhhatının lezzetini kaybeden hasta! Senin hastalığın sıhhatteki nimet-i İlahiyenin (sağlıktaki ilahi nimetin) lezzetini kaçırmıyor, bilakis tattırıyor, ziyadeleştiriyor. (arttırıyor) Çünki bir şey devam etse tesirini kaybeder. Hattâ ehl-i hakikat (gerçeği bilen alimler) müttefikan (hepbirden) diyorlar ki: اِنَّمَا اْلاَشْيَاءُ تُعْرَفُ بِاَضْدَادِهَا yani: "Herşey zıddıyla bilinir."
Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet (sıcaklık) anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık olmazsa, yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. İllet (dert) olmazsa, âfiyet zevksizdir. Maraz (hastalık) olmazsa, sıhhat (sağlık) lezzetsizdir.
Madem Fâtır-ı Hakîm (her şeyi bir hikmetle yaratan Allah) insana her çeşit ihsanını (bağışladığı iyiliklerini) ihsas etmek (hissetirmek) ve herbir nevi (türden) nimetini tattırmak ve insanı daima şükre sevketmek istediğini, şu kâinatta çeşit çeşit hadsiz enva'-ı nimeti (sayısız çeşitte nimeti) tadacak tanıyacak derecede gayet çok cihazat ile insanı techiz etmesi (insanları, duygular, hisler, göz, kulak, gönül gibi maddi ve manevi cihazlarla donatması) gösteriyor ki; elbette sıhhat ve âfiyeti verdiği gibi; hastalıkları, illetleri, dertleri de verecektir.
Senden soruyorum: "Bu hastalık senin başında veya elinde veya midende olmasaydı; sen, başın, elin, midenin sıhhatindeki lezzetli, zevkli nimet-i İlahiyeyi hissedip şükreder miydin? Elbette şükür değil, belki düşünmeyecektin; şuursuz o sıhhatı gaflete (bilmeden o sağlığı boş boş dünya işlerine) belki sefahete (eğlenceye) sarfederdin. (harcardın) " (Hastalar Risalesi – Yedinci Deva)
Lem'alar ( 209 )
Celalin Penceresinden