WG: ABD’nin Ankara’daki adamı kim? .. Mehmet Ali Güller

0 views
Skip to first unread message

Aydogan Kekevi

unread,
May 10, 2016, 10:27:36 AM5/10/16
to Aydogan Kekevi

Von: "Mehmet Ali Güller" [mailto:commen...@wordpress.com]
Gesendet: Dienstag, 10. Mai 2016 09:07
An: dog.k...@t-online.de
Betreff: [Yeni yazı] ABD’nin Ankara’daki adamı kim?

 

 

 

 

ABD’nin Ankara’daki adamı kim?.

Mehmet Ali Güller

Erdoğan'ın bir saray darbesiyle Davutoğlu'nu görevden alması, ABD'nin ünlü dış politka dergisi Foreign Policy'de “ABD Ankara'daki adamını kaybetti” başlıklı bir haber-analizle değerlendirildi. John Hudson imzalı yorumda, Davutoğlu'nun şu özelliği nedeniyle ABD'nin adamı olduğu ifade edildi: “Kendisi geniş ölçüde becerikli ve saygın bir diplomat olmanın yanında IŞİD'e karşı sürdürülen savaşta ABD için çarpışan Kürtlere karşı daha fazla toleransa sahipti.” (Foreign Policy, 5 Mayıs 2016)

Foreign Policy'nin bu yorumu haliyle şu soruyu gündeme getirdi: ABD'nin Ankara'daki adamı Davutoğlu ise Erdoğan'ın pozisyonu ne?

ABD DIŞPOLİTİKASINDA İKİLİK

Önce iki önemli belirlemede bulunalım:

1) Tek başına Foreign Policy'nin ya da bir başka Amerikan dış politika dergisinin tavrı, doğrudan Amerikan devletinin tutumu olarak değerlendirilemez. Bu tip dergilerde ve düşünce kuruluşlarında yayınlanan yorumlar, elbette yakın oldukları kurumun politika belirlemesinde değerlendirilir,eğilim oluşturulmasında yararlanılır ancak ötesinde büyük ve kesin anlamlar taşımaz. Bu yayın organlarını sıkı takip edenler bilir ki, aynı konuda bir yayın organı ile diğeri tam tersi şeyi savunabilmektedir. Bu durumda hangisi ABD'nin görüşüdür?

Özellikle CIA, Pentagon ve Dışişleri'ne yakın kuruluş ve yayın organlarında zaman zaman birbiriyle çelişen analizler yapılabilmektedir. Hele İsrail konusunda ABD devlet aygıtı içinde ikilik çıktığı şu son dönemde bu daha da artmıştır. Haliyle Ortadoğu'daki her gelişmede İsrail'in güvenliğini en başa yazan yorumcular ile diğerleri arasında tutum farkları ortaya çıkmıştır.

Uzatmayalım ve anlaşılır olması için şu örneği verelim: Bir dış politika dergisi Davutoğlu'nu kastederek “ABD Ankara'daki adamını kaybetti” derken, bir başka önemli kuruluşun yayın organı da açık açık Erdoğan'ın Suriye politikasını savunmakta ve Cerablus'a operasyonu desteklemektedir!

2) ABD'nin Ankara'daki adamı, adamdan ibaret değildir, adamlardan oluşur. ABD 70 yıllık “Küçük Amerika” sürecinde bir sistem inşa etmiştir ve işimizin zorluğu da buradan kaynaklanmaktadır.

ABD'nin Ankara'daki adamı adamdan ibaret olsaydı, işimiz kolaylaşırdı. Örneğin ABD'nin Ankara'daki en has adamı olan Tansu Çiller kaybettiğinde, ABD de tümden kaybetmiş olurdu! Ancak öyle olmadı, ABD mevzi kaybetti ama sistem inşa ettiği için kaybettiği mevziyi maalesef kısa bir süre sonra daha sağlam bir şekilde ele geçirdi!

CLINTON-ERDOĞAN UYUMU

Artık en temel soruya gelebiliriz: Peki Erdoğan'ın pozisyonu ne?

Foreign Policy'nin yorumundan hareketle Erdoğan'ın artık ABD'nin adamı olmadığı, ABD'nin planlarından ayrıldığı iddia edildi. Bir süredir Erdoğan'ı milli mevzilere yerleştiren analizlerin devamı olan bu yorumların gerçekle bağı yoktur. Çünkü Erdoğan hâlâ ABD'nin Ankara'daki adamlarından biridir, ABD planlarından ayrılmamıştır ve dahası en önemli ABD planı olan BOP'un eşbaşkanıdır!

Özellike Suriye'ye müdahale konusunda Obama ile Erdoğan arasında ortaya çıkan kimi taktik ayrılıklardan hareketle Erdoğan'ı “milli ve antiemperyalist” cepheye kaydetmeye çalışmak, basit bir siyaset hatası olmanın ötesine geçmektedir.

Kaldı ki, Suriye'ye müdahale konusunda yaşanan bu ayrılık, ABD içinde de yaşanmaktadır. Örneğin Obama, ABD'nin muhtemel yeni başkanı Hillary Clinton ile bu konuda ayrı düşmüştür. Clinton'un Dışişleri Bakanlığı'ndan tasfiyesinde de bu ayrılık temel nedendir.

Suriye merkezli bu taktik ayrılıklar Erdoğan'ı ABD'nin Ankara'daki adamı olmaktan, Amerikancı olmaktan çıkarıyorsa, bu durumda Clinton da Amerikancı değildir!

Burada temel mesele şudur: ABD 2008 ekonomik krizinin tetiklediği stratejik savunma koşullarında yeni bir güvenlik doktrini ilan etti; özetle Ortadoğu merkezli güvenlik doktrininden Asya-Pasifik merkezli güvenlik doktrinine geçti. Washington Ortadoğu'daki kimi işlerini müttefiklerine bıraktı. Fakat Çin ve Rusya'nın Ortadoğu ilgisi ile müttefiklerinin gücünün sınırlılığı nedeniyle, kısmen Ortadoğu'ya yeniden döndü. Fakat Obama yönetimi, daha ileri gitmedi, gidemedi; doğrudan askeri müdahalelerde bulunamadı.

Ancak Amerikan devlet aygıtı içindeki bu saflaşma sonuçlanmış değil. Tersine Obama'nın uyguladığı “realist” stratejinin yerini, yeni dönemde “kontrollü kaos” stratejisi alacak gibi görünüyor. (Zbigniew Brezezinski'nin Clinton'un bir nevi programı olarak ilan ettiği yeni stratejisini daha sonra ayrıntılı inceleyeceğiz.)

ABD'nin iki muhtemel başkan adayı Trump ve Clinton da “kontrollü kaosu” savunuyor; her iki isim de Suriye'ye müdahaleyi savunuyor. Her iki isim de Erdoğan'ın güvenli bölge, uçuşa yasak bölge hedefine destek veriyor!

Bazı özel analizlerden çıkardığımıza göre Erdoğan ile muhtemel Clinton yönetimi arasında da şimdiden kimi “ön anlaşmalar” yapılmış durumda. (Nitekim Erdoğan'ın yakın çevresi de çeşitli zamanlarda özel vurgularla Clinton'un Dışişleri Bakanlığı döneminde daha uyumlu olduklarını vurgulamışlardır.)

TÜRKİYE ABD'NİN İSTEDİĞİ DURUMDA

Burada Türkiye açısından asıl mesele şudur: Erdoğan yönetiminde Türkiye hem içeride hem dışarıda tam da ABD'nin istediği duruma gelmiştir: ABD Kemalist devletin yerine Ilımlı İslam Cumhuriyeti istemekteydi, olmaktadır. ABD komşularıyla işbirliği yapan ve bölge merkezli dışpolitka uygulayan Türkiye yerine komşularıyla kavgalı bir Türkiye istiyordu, oldu. (Türkiye soğuk savaş dönemi de dahil, hiçbir dönemde konşularının tamamıyla aynı anda düşman olmamıştı!)

ABD'nin Ankara'daki adamlarının Türkiye'yi getirdiği yer işte burasıdır: Türkiye'yi Rusya'ya düşmanlaştıran kişi ABD'nin en has adamıdır! Türkiye'yi İran-Irak-Suriye hattına karşı operasyonel araç yapan kişi ABD'nin en has adamıdır! Türk devletini milli ve laik devlet olmaktan çıkararak dincileştiren kişi ABD'nin en has adamıdır!

Kaldı ki ABD açısından pratik mesele şudur: Türkiye'de Erdoğan'dan daha kolay hiç kimse, İncirlik Mutabakatı öneminde bir anlaşmayı ABD başkanın bir telefonuyla imzalamaz, imzalayamaz! Ne Kılıçdaroğlu, ne Bahçeli; hatta Davutoğlu bile bir telefonla imzalayamaz, çekinir ve öncelikle kurumların mutabakatını aramaya soyunur...

14 yıldır ABD'nin BOP eşbaşkanı olarak Washington'un her istediğini yapan Erdoğan'a sırf PKK'ye operasyonlara bakarak “ABD'nin adamı olmaktan çıktı” muamelesi yapmak, herşeyden önemlisi Türkiye'nin muhalefet birikimine haksızlıktır!

Mehmet Ali Güller
10 Mayıs 2016

Mehmet Ali Güller | 10/05/2016, 10:06 | Kategoriler: Politika Yazıları | URL: http://wp.me/p1tiVW-14V

 

 

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages