Değerli YESEVİ Dostları
Yesevi Dostlarıyla geleneksel olarak 15 günde bir yaptığımız kahvaltılarımız devam etmektedir. Bu kahvaltımızda da kahvaltı ile sohbet arasında ki 5 dakika Hoca Ahmed Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'lerinden seçmeler okunacaktır.103.'sini yapacağımız bu kahvaltımızda siz YESEVİ Dostlarını da aramızda görmekten mutlu oluruz.
SOHBET KONUSU : 1. Dünya Harbine Girişimizin 100. Yılı – Orhan SAKİN
: İstanbul’un İşgali – Erdoğan ASLIYÜCE
İkram : Caner CEYLAN
Tarih : 2 KASIM 2014 Saat: 10.00 -11.50
Hoca Ahmed YESEVİ Vakfı
Telefon: 0212 638 50 12
Belgegeçer: 0212 638 35 47
Soytarısı Kral Lear’ın karşısına çıktığında şunu söyler: “...Rahiplerin sözleri davranışlarına uyarsa, biracılar biralarını sulandırmazlarsa, soylular terzilerinin çırağı olmaktan çıkarsa, imansızlar değil de, zamparalar cayır cayır yanarsa; mahkemelerde her dava hak yolunda görülürse... Beyler borçtan, soylular parasızlıktan kurtulur; diller iftira etmez olur; yankesiciler pazarlardan çekilir; tefeciler altınlarını elalemin önünde sayar; pezevenkler, orospular kilise yaptırırlar.”
Yukarıdaki satırlar, ünlü İngiliz yazarı William Shakespeare tarafından yaklaşık 450 yıl kadar önce yazılmış da olsa, sonuçta bizim cumhuriyeti kurduğumuz ve çok partili döneme geçinceye kadar yürüttüğümüz devlet politikasının bir özeti sayılır.
Bir soytarıya ihtiyacı var devleti yönetenlerin. Soytarı olmasına çok var da, onlar soytarılığı bile beceremeyen, soytarılığın bile yüz karası sayılacak “yalaka” tipler. Devir, soytarılıktan yalakalığa geçiş devri olsa gerek. Revaçta olan meslek artık kralın soytarılığı bile değil.
Jean Jack Rousseau, “Toplumsal Sözleşme” adlı kitabında, bağımsızlığını yeni kazanmış ulusların bir süre diktatörlükle yönetilmesi gerekliliğinden söz eder. Devrimlerin ansızın ve tepeden inme olarak topluma kabul ettirilmesinin tek yolu diktatörlüğü zorunlu kılmaktadır ona göre.
Şu anda Türkiye’nin yaşadığı ise, bağımsızlığını doksan yıl önce kazanmış bir ülkede, ikinci bir diktatörlüğün yaşanmasıdır. Atatürk’ün ölümünden sonra cumhuriyeti kollama ve koruma görevini üzerine aldığını düşünen askeri vesayet, kendisi için yarattığı sırça köşkünde kendine ayrıcalıklı bir sınıf yaratırken, bunu Türkiye adına yaptığını savunuyor ve bunun yarattığı boşlukta kendi çıkarlarını ön planda tutuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün aklının ucundan bile geçmeyen bir üst yapı oluşuyor, bu yapıya nüfuz etmek ise imkansız kılınıyordu.
AKP iktidarı bu vesayete son verdi, ama kendi vesayetini kurdu. Bunu öylesine üst boyutlara taşıdı ki, Montesquieu’nun kuvvetler ayrılığı ilkesini yerle bir etti. Artık, 12 Eylül faşist darbesi için söylenen, “Adalet yoktu, ama hiç olmazsa hukuk vardı” sözü bile dama fırlatıldı. Geçtim devletin en başındaki kişinin hukuk tanımazlığını, artık belediye başkanları, futbol kulübü başkanları, mafya babaları, milletvekilleri ve daha bir çok zevat, hukukun gereğini işletmemeye, kendileri için çıkarılan davetlere gitmemeye başladılar.
Reza Zarrab denilen adam, mahkemenin çıkarttığı davete gitmeyebiliyor, bakan oğulları ise gelen davet mektubunu kapıdaki postacının önünde bile yırtabiliyordu.
Derken, bazı insanlar, daha makul şüphe yasası meclisten geçmeden, uygulamaya başlıyor, sabahın beşinde insanları göz altına alabiliyordu.
Aşı ihraç eden bir ülke durumundan, toplu iğne ithal eden bir ülke durumuna birkaç günde gelmedik elbette. 12 Eylül askeri rejimi ve ardından gelen Turgut Özal yönetimiyle ülke tüm tüketim mallarına kapılarını açıp da yerli üretim rafa kaldırılınca, bugünlerin karanlık günleri de o günden ipuçlarını vermeye başladı. Kimse oralı olmadı, zira hasret kaldığı “Marlboro cigarasını” artık her bakkalda bulabiliyordu. Pahalıydı belki, ama ne gam!
SSCB’nin de yıkılışında büyük rol oynayan “lüks tüketim” malları, Stalin döneminde gerçekleştirilen alt yapı sayesinde kolay atlatıldı ve Rusya yeniden ayaklarının üzerinde durmayı becerebildi. Oysa bizim böyle bir alt yapımız olmadığı için, sıcak sudan ulaşıma kadar her şeyin fiyatı öncekilere göre astronomik biçimde fırladı. Ama olsun, hala “tobacco shop”lar yerinde duruyordu ve Marlborolar vitrinden alıcılarına sırıtabiliyordu. Özgürlük çoğu insan için bakkaldan Johny Walker viskiyi alabilmekti.
Dünyada petrol fiyatları son altmış yılın en düşük düzeyine indiği halde, insanlar neden benzin fiyatlarında indirime gidilmediğini kendini yönetenlere sormaktan aciz duruma geldiler.
Yine bir 29 Ekim günü dönemin cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e, ilk yerli otomobil “Devrim” sunulurken, Marshall planı da devreye sokuluyor ve araba yok ediliyordu.
Birçok şey yok ediliyordu, ama yükselen değer camiler, imam hadipler, ilahiyat fakülteleri, Kuran kursları vb. gibi değerler oluyordu. Atatürk’ten sonra yönetime gelen tüm iktidarlar ülkenin yüzünü çağdaşlığa döndürmek yerine, Ortadoğu’nun ıslak ve kaygan zeminine çevirdiler. Orası, iktidarda kalabilmelerinin tek dayanak noktasıydı. Her zaman kaynayan ve huzursuz eden bu topraklar, iktidarların “koruyucu ve kollayıcı” kimliklerini gıdıklıyor, halkı da kendisine “muhtaç” edecek hale sokuyordu.
Cumhuriyetin kuruluşundan 90 yıl sonra Türkiye’nin bulunduğu noktaya bakıldığında ne kadar ileri değil de, geri düştüğümüzü anlamak için kronoloji çıkarmaya bile gerek yok. Pragmatik bir yaklaşımla hesaplar ortaya çıkıveriyor zaten. Bilimi referans alan ülke konumundan dini referans alan bir ülke konumuna inmekle, zaten dogmalarla yönetilen bir halk durumuna sokulmuş haldeyiz. Stalin kiliseleri yıkıp da yerlerine okul ve müze yaptığında dünya onu kınamıştı. Putin bugün Rusya’yı yeniden ayağa kaldırmayı becermişse eğer, bunu Büyük Petro ile birlikte SSCB’nin de bıraktığı mirasa borçludur.
Bizde bu kafada adam yok.
E-Posta ile gönderdiğim tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının;
MADDE 25: "Düşünce ve Kanaat Hürriyeti";
MADDE 26: "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti"
kapsamında tarafımdan yapılmıştır.
Demokratik düşünce ve kanaatlerimin engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle
"hakkımda olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi",
TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında, her türlü yasal haklarım saklı kalmak üzere, peşinen reddederim.
ata ve bayrak.jpeg 31 |
Deniz BAYKAL
GAZİPAŞA CHP İLÇE ÖRGÜTÜ
CUMHURİYET YEMEĞİNDEKİ KONUŞMASI
CUMHURİYETİN KURULMASI DÜNYA VE BÖLGE İÇİN DE BÜYÜK BİR OLAYDIR.
29 Ekim 1923'de Anadolu'da cumhuriyetin kurulmuş olması tarihi bir olaydır. Sadece Türkiye'yi değil, dünyayı ve bölgemizi ilgilendiren büyük bir olaydır.
1. dünya savaşından sonra,Milli kurtuluş mücadelesi verildi, Anadolu işgalden kurtarıldı ve Anadolu'da yeni bir devlet kuruldu.
Bu devlet bu coğrafyada bir daha görülmeyecek muhteşem bir devlet inşasıdır. Sadece askeri zafer değil muhteşem bir siyasi zafer, devlet uygulamasıdır.
CUMHURİYET ÖRNEĞİ OMAYAN BİR SİYASİ PROJEDİR.
İlk kez örneği olmayan bir siyasi projesi inşa edilmiştir. Bu projenin arkasında kurtuluş savaşı var, Lozan var.. Lozan Temmuz 1923'de yapıldı. bu süre içinde imzalanıp varlığını sürdüren bir başka anlaşma yoktur. Bu 91 yıl içinde yaşanan ekonomik ve teknoljik gelişmeleri, Sovyetler Birliğinin tam o sıralarda kurulup tarihe karıştığını, sınırların allak pullak olduğu, milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş Hitler'lerin, Mussoloni'lerin gelip geçtiğini düşünürseniz, 91 yıl önce temelleri atılmış bir siyasi yapılanma ile bütün bu dönüşümleri, tsunamileri, ekonomik buhranları , savaşları aşarak, bir büyük , istikrarlı devlet olarak varlığımızı koruyor olmamızın, anlamını daha iyi değerlendiririz.
Türkiye bugün arkasındaki bu tarihi süreçle dimdik ayaktadır. Ve bunun temelinde milli mücadele vardır, Lozan vardır ve kurulmuş olan devlet düzeni vardır.
ORTADOĞU'DA TÜRKİYE CUMHURİYETİ FARKI..
Çevremize baktığımız zaman Suriye'yi, Irak'ı , Ortadoğu'yu görüyoruz . bunlar bizim aynı şartlarda yaşadığımız toplumlar. Aynı kültürün, aynı imparatorluğun parçası olarak beraber yaşadığımız insanlar. Şimd onların bulunduğu tabloya bakın, Türkiye'nin bulunduğu tabloya bakın. Aradaki fark hiç kuşkusuz yok ki Türkiye'nin yaşadığı dönüşümdür, birikimdir, o birikimin altındaki siyasi projedir. o siyasi projenin altında imzası bulunan Mustafa Kemal ATATÜRK'tür.
Bizim cumhuriyet projemiz, sıradan bir devlet oluşturma projesi değildir.
Bir kültür oluşturma, Bir ekonomi oluşturma, bir siyaset oluşturma projesidir. Bu proje son 10-15 yıldır kesintiye uğratılmıştır. Ama bu kesintiye rağmen barış içinde, istikrar içinde dinamik bir toplum varlığını sürdürebiliyorsa, Türkiye'de kadın erkek eşitliği hala bir hedef ve değer olarak anlam taşıyabiliyorsa, hukukun hala bir değeri varsa, bunun altında o başlangıç anlayışı yatmaktadır. O anlayış, bizi bu güne getirmiştir. Son dönemde tehdit altına sokulmak istenen de o anlayıştır.
ORTADOĞU'DA YAŞANAN SAVAŞLARINALTINDA DİNCİ, IRKÇI, ETNİK KİMLİKÇİ SİYASET ANLAYIŞI VAR.
Ortadoğu'da yaşanan savaşların altında bir siyaset anlayışı var. İnsana insan olarak değil, dini inancı iel, mezhebi ile, etnik kimliği ile, ırkı ile bakan ve ona tarife göre dost ya da düşman tanımına yönelen bir anlayış var. Böyle bir siyaset anlayışı var. Dinci, Irkçı, etnik kimlikçi bir siyaset anlayışı var.
CUMHURİYET ANLAYIŞIMIZ"EŞİTLİKÇİ"DİR.
Bizim cumhuriyetimizin temel anlayışı , insanın eşitliğini temel alan, insanları mezhebi ile, etnik kimliği, inancı ve ırkı ile tarif etmeyen,kim olursa olsun, nereli olursa olsun herkesi eşit kabul eden bir anlayıştır. Cumhuriyet budur arkadaşlar..
Cumhuriyet insan olduğu için insanın yanındadır. Bizim içinde bulunduğumuz düzen , herkesi eşit kabul Eden, senden benden diye ayırmayan bir düzen değilse; cumhuriyet amacına ulaşamamış demektir. ve ulaşamadığımız için bugün soru yaşıyoruz. Ama bilmeliyiz ki doğru olan cumhuriyetimizin eşitlik anlayışıdır.
Ortadoğu'daki siyaset anlayışı, herkesi kendi mezhebine göre, herkesi kendi etik kimliğine göre, herkesi kendi cemaatine göre ayrıştıran ve o ayrıştırılmış toplumları temel anlan bir siyaset anlayışıdır. Yanlış olan budur, sorunun altında yatan budur.
Bugün bölgede yaşanan olaylar herkes için derslerle doludur.
Terör bu bölgede giderek artan bir etkinlik kazanmıştır.
TERÖRÜN BÖLGEDE ARTMASININ SEBEBİ, BÖLGEYE 2003 YILINDA YAPILAN MÜDAHALEDİR.
Bunun nerden kaynaklandığını kurcaladığınız zaman geleceğiniz nokta ortadadır. Bu bölgeye, 2003 yılında dünya çapında bir koalisyonun askeri müdahale yaparak terörü etkisizleştireceği iddiası ortaya atıldı. Amerika Saddam'a karşı Irak'a müdahale edecekti. Irak'ta Saddam "uygun ve doğru kabul edilmiyordu".. Irak'a müdahale için 1 Mart 2003'te TBMM'ye bir tezkere getirdiler . TBMM 100 kadar AKP'li miletvekilinin de katkısı ile CHP'nin öncülüğünde "Türkiye'nin bu askeri harekatı bir karargahı, bir cephesi olması projesini reddetti ve bu Türkiye'yi bu bölgede çok saygın bir konuma çekti.
Bu çok önemli bir olaydı ama bunu işlletemedik. Müdahale yapıldı. Bakın 2003-2014.. 11 yıl geçti. 11 yıl içinde söyler misiniz, bu müdahale Irak'ta barışı güvence altına aldı mı? Terörü ortadan kaldırdı mı? Kalkınma, demokrasi , insan hakları amacına ulaştırabildi mi? Bölgede huzur, refah kalkınma daha yaygın hale geldi mi?
Tam tersine Irak başta omak üzere , Suriye'ye ve hatta geçti, bütün bölgeye geçti.
Yıkım, sürgün, katliam, milli servetin heba olması, kaçırılması ve çok ağır düşmanlık tohumlarının topluma ekilmesi bölgeyi çığırından çıkardı. Aynı şeyi Afganistan'da denediler. Irak'ta denediler. Geçenlerde Amerika'nın bu seçimlerde başkan adayı olacak olan ve Dışişleri bakanlığı yapmış olan Bayan Hillary Clinton bir kitap yayınlandı. Bayan Clinton kitabında diyor ki; siyasi hayatım boyunca bir türlü unutamadığım en büyük vicdan azabı "Amerika'nın Irak'a müdahalesine senatoda evet oyu vermiş olmamdır". bunu unutamıyorum ve kendimi affedemiyorum." çıkardığı zor yıllar kitabındaki açık net ifadedir. Bush o müdahaleyi yaptı. Arkasından Clinton geldi ve "bunun aptalca bir savaş olduğunu" söyledi. Aynen onun ifadesidir. Arkasından Obama geldi . bütün ABD birliklerini Irak'tan çıkaracağım dedi. Çıkardı şimdi başka bir şekilde, hava kuvvetleri ile dönmeye çalışıyor.
ASKERİ YÖNTEMLER BÖLGEYE HUZUR VE BARIŞ GETİRMİYOR..
Söylemek istediğim şu ; bu bölgenin sorunlarına yönelik olarak ABD'nin yanına dostlarını alıp üstün askeri gücünü seferber edip uygulamış olduğu askeri yöntemler bu bölgeye huzur ve barış getirmiyor. Terörü ortadan kaldırmıyor.
Bölgede yaşanan krizin temeli başka. Bu kriz bombalarla çözülecek kriz değil. Ortadoğu'daki krizi, bombalarla, füzelerle, cruise'lerle çözemezsiniz. Denediniz, daha da yaygınlaştı, daha da derinleşti, daha da çığırından çıktı. Sınırımıza geldi dayandı. Sınırımız çatışmayla, savaşla yanıyor.
BÖLGEDEKİ SORUN EŞİTLİKÇİ CUMHURİYET ANLAYIŞI İLE ÇÖZÜLÜR..
Bölgenin sorunu, insanı temel alan bir siyasetle çözülür.Kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden , insan temelinde herkesi eşit kabul eden siyasetle çözülür. İşte bu Cumhuriyet'tir.
CUMHURİYETİN DİNE KARŞI OLMASI İDDİASI, CUMHURİYETE KARŞI HUSUMET OLUŞTURULMASI İÇİN ORTAYA ATILDI.
Yıllarca cumhuriyetin dine karşı olduğu iddiası ortaya atıldı ve Cumhuriyete karşı bir husumet yaygınlaştırılmak istendi. halbu ki dini saygın noktasına getiren cumhuriyettir. İslamiyeti Anadolu'da özgürleştiren cumhuriyettir. Cumhuriyet sayesinde herkes inancını yaşamak olanağına sahip oldu. Cumhuriyetin dine karşı olduğu doğru değildir. özel bir hesapla , cumhuriyete karşı husumet oluşturmak için ortaya atılmıştır.
ORTADOĞU'DA SORUNUN ALTINDA "AYRIŞTIRMA" VAR.
Ortadoğu'da seçimler yapılıyor. bu seçimlerden çıkan sonuç ne? Huzur , barış çıkıyor mu? Mübarek %94 oyla seçimle geldi. hepsi öyle geldi . mursi de öyle geldi, Sisi de öyle geldi. Bundan sonra gelecek oan da öyle gelecek. Oradaki husumetin temelinde ayrıştırma var. Bu ayrıştırma var olduğu sürece bunun bir yere gitmesi mümkün değil.
"TÜRKİYE'Yİ AYRIŞTIRARAK ORTADOĞULULAŞTIRMA" PROJESİNİ ETKİSİZ KILMALIYIZ..
O sebeple bizim şimdi içimizdeki bu yapay, dayatma ayrıştırmaları etkisiz kılmamız lazım. Türkiye'yi inanalar, inanmayanlar, laikler, laik olmayanlar, diye ayırma teşebbüsü Türkiye'yi Ortadoğululaştırma projesinin bilinçli veya bilinçsiz hizmetkarı olmak demektir.
Ülkemizdeki altyapı müsait. Bu ayrıştırma projesini etkisiz kılabilirsek herşeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
Yıllarca bizim, devletimizin kuruluşunun, hepimizin uğruna mücadele ettiği ana olay budur.
KUTSAL DEĞERLER AYRIMCILIK İÇİN KULLANMAMALI
Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü boş sözlerle karşılanmaz. Türkiye'nin birliği - bütünlüğü, hiçbir kutsal değeri ayrımcılık için kullanmayarak korunur.. Dinse, dini ayrımcılık için kullanmayacaksınız. herkese saygı duyacaksınız, herekesi eşit sayacaksınız.
Cumhuriyetimiz bu duyarlılığını kaybetmemelidir. Dünyada yaşananlar bunun ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur.
Bütün Ortadoğu ülkeleri ki arap baharı denilen olay Tunus'ta başlamıştı. Bir seyyar satıcı kendisini yakarak arap baharını başlatmıştı. Daha sonra arap baharının diktaya dönüştüğü , çünki alt yapısının olmadığı , demokrasinin altyapısının olmadığı , demokrasinin sadece sandık başına gidip oy vermekle tamamalanabilecek bir olay olmadığı ortaya çıktı. Ve bambaşka sorunşar yaşandı. ve tamtersi ortaya çıktı. Libya ne halde? Kaddafi dönemi ile şu andaki Libya.. Esad'ın başında olduğu Suriye ile, şu andaki Suriye.. Saddam'ın başında olduğu Irak'la şu andaki Irak.. Esad sorununu, Kaddafi sorununu, saddam sorununu çözeceğiz diye milyonlarca insan büyük acılar yaşamak zorunda bırakıldı. Dünya barışı, huzuru , istikrarı özler hale geldi.
Bütün bu tablo'nun arasında Tunus'ta pazar günü seçim yapıldı ve ilk kez dinci olduğu söylenen Ennahda partisi seçimleri kaybeti. Tunus'ta dini siyaseti karıştırmayalım diyen Nida tunus - Tunus'un sesi partisi seçimleri kazandı. Tunus'lular siyaseti dine alet eden dinci partiye yeter dedi.
Olay budur. Türkiye'de birebirimizi anlayacağız, kutsal kavramların istismarına izin vermeyeceğiz. Elbette kutsal kavramlara hakettiği saygıyı göstereceğiz ama kavramlardan yola çıkarak bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin tuzağına düşmeyeceğiz.
TERÖRLE MÜZAKERE DEĞİL, MÜCADELE EDİLMELİ..
Bakın analar ağlamasın, gözyaşları dinsin diye bir süreç başlatıldı. Bir buçuk yıllık bir süre geçti. kan dökülmedi. Ama şimdi ne görüyoruz? birbiri ardından çok üzüntü veren haberler gelmeye başladı. 3 asker yüksek ovada sokakta öldürülüyor. Bir emniyet müdürü suikaste maruz kalıyor. 2 polis yöneticisi öldürülüyor. Bugün öğreniyoruz ki; bir astsubayımız eşi ile bilrikte alışverişe giderken katlediliyor.
Başından beri kimseye haksızlık yapılmamasını, herkesin kendi kimliğine saygı talep etme hakkı esas alınarak barış ve kardeşlik içinde yaşamanın şartlarını aramak gerektiğini söylediM. Ama bu arayışın hiçbir zaman silahla , şiddetle, terörle elele gitmemesi gerektiğini, eğer şiddet ve terör bir yöntem olarak devreye girerse, amaca uluşamayacağımızı ısrarala vurgulamaya çalıştım. Yani terörle müzakere etmeyin, mücadele edin ama halkı anlayın , halkın hangi sorunu, talebi varsa ona ilgi gösterin , dinleyin, anlayın , çözün , yardımcı olun dedik.
Cumhuriyet, bütün vatandaşlarının sorunarına karşı aynı duyarlılığı sergilemek durumundadır. Ama şiddet ve silah yöntemlerini kullananları muhatap alarak bu sorunu çözemezsiniz, bu sorunu çözmek için onlara muhatap alırsanız, onlara haketmedikleri etkinliği vermiş olursunuz dedik.
SINIRLAR KEVGİR GİBİ..
Geldiğimiz noktada Türkiye'nin sınırları kevgir gibi. Sınırlardan kim geiyor kim geçiyor belli değil. Suriye'de Esad'ı devireceğiz iddiası ile yola çıktık, bugün geldiğmiz noktada kimsenin gidici omadığı görüldü. Ve maalesef Suriye çok tehlikeli bir şekide bölünmüştür. Bir iç savaş, iç çatışma Esad'ı uzaklaştıracağız diyenlerin katkısı ile ortaya çıkmıştır. Ve bunun sonucu 2 milyona yakın göçmen, mülteci Türkiye içine yerleşmiştir. 2 milyon civarında insanı günde 3 öğün besleyeceksiniz, çocuğuna okul vereceksiniz, başını altına soabileceği bir dam sağlayacaksınız, geçimini güvence altına alacaksınız ve bu insanları burada yaşatacaksınız. Niçin? Çünki Suriye'nin içi karışsın istedik.
ORTADOĞU'DAKİ SORUn, TÜRKİYE CUMHURİYETİ MODELİ İLE ÇÖZÜLÜR
Bugün Ortadoğu'da bu sorunu hangi siyasetle çözeriz dyenlerin bakması gereken örnek ; Türkiye örneğidir. Çünki Türkiye'de insanlar eşit vatandaştırlar. Çünki Türkiye'de din saygın yerini korur ama siyaseti, hukukunu , eğitimini, yaşam biçimini biçinmendirmeye çalışmaz.
CUMHURİYET PROJEMİZ ORTADOĞUDAKİ YANGININ İÇİNDEN PİRÜ PAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
Bunu bilelim ve Cumhuriyetimizin 91. yıl dönümünde bunu hiç unutmayalım.
Gençlerimize, bilmeyenlere anlatalım. Cumhuriyet en değerli kazanımızdır. demokrasi cumhuriyetin rakibi değildir. Demokrasi cumhuriyet temeli üzerinde yükselir. Cumhuriyet yoksa demokrasi işlemez. Demokrasinin imkanlarını kullanıp cumhuriyeti tahrip ederseniz, demokarsinin imkanlarını cumhuriyetin kökünü kazımak için kullanırsanız, ne demokarsiyi işletebilirsiniz, ne cumhuriyeti işletebilirsiniz.
Türkiye cumhuriyeti doğru bir temel üzerine kurmuştur. Şimdi onun üzerine demokrasi doğru bir şekilde inşa etme işi var. Türkiye'de basın özgürlüğü, adalet istediğimiz noktada değil. Bunları sağlamak, kurumsallaştırmak lazım. Önümüzdeki yeni dönemin görevi budur..
Tarihimize sahip çıkacağız. Parlak bir tarihimiz var. Bu parlak tarih cumhuriyet temelinde yükselmiştir. Cumhuriyetimize sahip çıkalımKAZA KURBANLARI
Bizler artık aydınlığı unutan,
terleri bile kara akan,
kat kat yerin altında çaIışan,
şansla yaşayıp boşverilerle ölen,
azrailin kazayla aldığı;
MADEN İŞÇİLERİYİZ....
GÖRÜLMEZ, DUYULMAZ, YOK SAYILIRIZ;
GÖRÜRÜZ, DUYARIZ, KONUŞAMAYIZ...
Sen yaşlı anam,, babacığım, ağlama!
Yaşlı kalplerinizin isyanına,
dirilip karşınıza dikilesim gelir...
Sen başak boylu oğlum,
buğday tenli kızım ağlama!
Küçük yüreklerinizdeki büyük acıya,
dirilip merhem olasım gelir...
Sen, adı gibi kendi de nazlı kadınım;
adını anmaya, sevmeye doyamadığım, ağlama!
Dayanılmaz haykırışlarına, dirilip “dur” Diyesim gelir.
Kimi yaşam hesabı yapacak,
kimi zarar hesabı.
Kim kader diyecek,kimisi yazgı.
ALDIRMAZLIKTIR BU GİDİŞİN ADI
Ecel bizi kaza ile aldı...
GÖRÜLMEZ,DUYULMAZ, YOK SAYILIRIZ;
GÖRÜRÜZ, DUYARIZ, KONUŞAMAYIZ...