Bir güz sohbeti

0 views
Skip to first unread message

ismet soner

unread,
Oct 28, 2014, 2:52:02 PM10/28/14
to bursa...@googlegroups.com




Az giden, uz giden, dere tepe düz giden hikayelerle büyüdük. Hansel ile Gretel’i bilmesek de Keloğlan’ımız vardı; bir de padişahımız. Kimi zaman korkudan susar kalır, kimi zaman mutlu biten bir masalın mahmurluğunda sızar kalırdık.

O vakit bu vakit gözlerim çocukluk uykusuna hasret. O lâhza kapıdan birisi girdi, buyrun dedim; “unutmak istiyorum” dedi, "var mı ilacı?" Dedim "unutmak değil, unutmamak için ilaç yapıyor insanlar". Ah delikanlı!

Hastalık ve sağlık, iyilik ve kötülük öylesine iç içe geçmiş ki, unutmak iyi bir şey sanıyoruz ve üzerine ilave ediyoruz; “unutmak ve uzun uzun uyumak istiyorum”. Bilmediğimiz, aklımıza gelmeyen, uyku uzadıkça hayat ölüme yaklaşır.


"Çocukluğumuzdaki masalları" tavsiye edecektim delikanlıya, vazgeçtim. Artık ne çocuktuk, ne de Keloğlan’lar vardı. Hepsinin yerini, adını telaffuzda bile zorlandığımız yeni kahramanlar almıştı. Hem artık dinlemiyor, "izliyorduk". İçinde muhteşem hayatların ve fevkalâde hadiselerin birbirini kovaladığı çizgi filmler, diziler, sinema filmleri... 

Benim masallarımda Keloğlan annesinden hep dayak yerdi meselâ. Kendisi "esas oğlan"dı, lâkin gel gör ki Kara Kız’ı hep uzaktan sevdi. Öyle de olsa bunun için hiç “depresyona” girmedi. Kızını vermemek için işi hep yokuşa süren padişaha kin de gütmedi.

İnsanın bildikleri ufkunun sınırıdır. Bugünlerde dizilerle çizdiğimiz ufkumuzda "fakir ama gururlu oğlan" zengin kızı sevdiğinde, daha önce bilmediği bir akrabasından miras kalmalıydı. Belki bu filmler yüzünden kaçıyordu uykularımız; “beklentileri” beklemekten…


Bir anda bıçak gibi böldü düşüncelerimi delikanlının sorusu: "bana ilaç verecek misiniz" dedi ve ilave etti; "yoksa siz ilaç değil, masal mı satarsınız?" Zavallı delikanlı; keşke dükkânları olsaydı masalların.

Bunları söyledim diye kızacaklar bana, biliyorum. Bazı şeyler ihtiyaç olduğu için üretilmiyor, üretildikten sonra ihtiyaç halini alıyor. Meselâ depresyon… Günümüzde her on kişiden "dokuz buçuğu" depresyonu ya  geçirmiş ya da geçiriyor. Eh! Adı depresyon olunca da ilaç alıyoruz, uyuyoruz, veya uyuşuyoruz. Ertesi gün bir daha, bir tane daha… Bunun bir sonu olmadığında bile yolumuz yine ilaçlara, başka ilaçlara çıkıyor. "Bu bir işe yaramadı" diyor ve komşumuz Uzm.Dr. Ahmet amcanın ilacından istiyoruz. Sonra gelsin yeni kısır döngüler.

İnsan yaşadığı dünya ile birebir ilişkili bir mahlûktur ve çevresinden de kolaylıkla etkilenebilir. Bilhassa sonbahar ve kış ayları his ve fikir dünyamızda bir takım dalgalanmalara sebep olabilir. Birileri de çıkıp bu ufak huzursuzlukları pat diye “depresyon” olarak nitelendirir. Sonra sorar delikanlı; “uyumak ve unutmak istiyorum, ilaç var mı?”


Kimseye kişisel gelişim kitaplarından fırlama cümleler kurmayacağım; sevmem de. Artık masal dinleyecek hallerimiz kalmadı; biliyorum. Öyleyse yastıklarımıza üç beş damla lavanta yağı dökelim yatarken. Yine de uykusuzluktan şikâyet ediyorsak ve illâ birşeyler “yutalım” diyorsak passiflora bitkisinin tabletleri…  Tabi bir de uzun uzun kaynatılmadan demlenmiş ıhlamur çayı.  Kokusuna dayanabiliyorsak kediotu. Yalnız belirtmem gereken, bu söylediklerim “depresyon ilacı” değil, bizi sâkinleştiren tabii şeyler. Tabii deyince; "doğal antidepresan" diye piyasada bulduğunuz sarı kantaronlara ise aman dikkat. Ancak, sıhhi tâkibinizi yapan doktorunuz tavsiye ederse ve onun tavsiye ettiği dozda olsun.

Lafımıza unutma hadisesiyle başladık, yine onunla bitirelim. Efendim, unutmamak iyidir, unutmaksa amansız bir hastalık. Unutmamak sıhhatli bir zihnin işâreti, amma ve lâkin vakti zamanı gelince unutacak olmak ise yüce bir lütuftur…


Ayşe Esra Güler
Eczacı, yazar.
--
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages