Yazar 2014
yılında hala daha işlerin ilkel kabilelerde yürüdüğü şekilde
yürümesini hicvetmiş.
Kibar davranmış, işi ödemeler servisine yönetici seçme boyutunda
bırakmış.
Aslında bütün bakanları, başbakanı, müsteşarları, Merkez
Bankası, ekonomiden sorumlu olanları, cemaat imamlarını, sivil
toplum liderlerini ve hepsini kastetmiş.
Arif olan anlasın deyip lafı orada bırakmış.
Ben ise böyle başa böyle tarak
diyorum.
Zihni 630 yılına takılıp kalmış, gönlü 2016'ya bakan bir halk
daha iyisini bulamazdı.
İmanla, imamı, bilgiyle, bilgine tercih eden bir halk...
Ben yazarın eleştirdiği şekilde
devam edeyim ve bir vecizle lafı bağlayayım.
Klavuzu karga olanın, burnu b_kdan kurtulmazmış.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
Ödemeler servisine kabile şefi aranıyor!
Ödemeler servisine kabile şefi aranıyor!
Ekonomi
kanallarının son derece teknik dilinden bunalıp ekonomiyi
yönetenlerin ne
dediğine baktığınızda büyük bir zıtlıkla karşılaşıyorsunuz.
Mesela "Davul
ile tokmak ayrı kişide olmaz" diyenlere
rastlıyorsunuz.
"Tarihin en
büyük krizini hamdolsun hiç sarsılmadan atlattık"
diyen
politikacılar peşisıra geliyor.
"Dut
ağacından oklava, darı unundan baklava olmaz"
şeklinde metodik çalışma reçetesi gösterenler, "Hamdolsun IMF'ye dik
durduk"
diye öğünenler, "Rating
şirketini kaale almıyoruz" diyenler.
Haberleri takip edenler bu tür sözlere aşinadırlar mutlaka.
İlk duyduğumuzda ekonomi gibi karmaşık ve önemli bir mesleği
yerine getiren
kişilerin evrensel entellektüelliklerini yerel bilgiye
dönüştürme yeteneklerine
hayran kalırız ve anlatılmak istenen konuyu "şıp" diye
anlarız.
Demek ki neymiş, merkez bankasını başkanı yönetince
olmuyormuş, IMF'ye "posta
koymasaydık" faizi düşüremezmişiz ya da rating
şirketini
ciddiye alırsak ekonomimizi bozguna uğratırmış...
Şimdi biraz düşünelim.
Sizce ekonomi-politiklerin kullandığı bu dilde bir tuhaflık
yok mu?
Ekonominin dili
giderek daha sayısal ve karmaşık hale gelirken yöneticilerin
dilinin şiirler,
atasözleri, deyişler, meseller ya da sözlü bilgeliğin diğer
ifade biçimleriyle
doluyor olması düşündürücüdür.
Kanadalı eleştirmen Northrop Frye'ın "rezonans"
dediği durumdur aslında
yapılan.
Tıpkı Hamlet'in kararsızlığı ya da Sezar'ın ihanete
uğramışlığı sonsuz bir
değişmezlikmiş gibi, ekonomi dünyası da semantik saçmalıklarla
dolu bir yer
haline gelmiştir.
Böylece mesaj kafamızda sabitlenmeye çalışılır.
Peki ama neden?
Hakikatin kendisi yerine neden amaçlı metaforik anlamı sunulur
bize?
Sorunun yanıtı
eski Afrika kabilelerinde saklıdır.
Filozof Walter Ong şu hikayeyi anlatır:
Yazının olmadığı zamanlarda bir Afrika
kabilesinde kişiler arasında anlaşmazlık çıktığında, sorunu
olanlar kabile
şefinin huzuruna gelip dertlerini anlatırlar.
Kabile şefi, ortada yazılı kurallar olmadığı için,
belleğindeki çok geniş
atasözleri ve deyişler repertuvarından duruma en uygun olanını
bulur ve söyler.
Böylece taraflar adaletin yerine geldiğine inanıp giderler.
Yani hakikat kabile şefinin ezberindeki deyişlerden birinde
saklıdır.
Sözle kültürün
yerini yazıya bırakması ve teknik bilginin artması nedeniyle
bugün artık atasözleri
ve deyişler önemini yitirmiştir.
Genellikle çocuklarla ilgili sorunların çözümünde kullanılan
kaynaklar haline
gelmişlerdir.
Tasarruf yapmayan çocuğa "Ak
akçe karagün içindir" ya da sabırsız
davranana "Acele
işe şeytan karışır" denmesi gibi.
Anlaşılacağı üzere bu tür yaklaşımların ciddi konuları karara
bağlamada gülünç
kalacağı bir çağda yaşıyoruz.
Düşünsenize,
iki numara büyük aldığınız ayakkabıyı değiştirmeye
gittiğinizde satıcının sizi "Hata
yapmak
insana, bağışlamak tanrıya özgüdür" diyerek
geri çevirdiğini.
Mevduat hesabınıza düşük faiz veren bankanın "Az veren candan, çok veren
maldan"
dediğini.
Kredi almaya gittiğinizde "Arpacıya
borç eden, ahırını tez satar"
denilip kredi almaktan vazgeçirildiğinizi.
Yeni araba almaya gittiğinizde "Eskisi
olmayanın yenisi olmaz" denilip
ikinci el araç satıldığını.
Komik olur değil mi; öyleyse davul-tokmak ilişkisi
vurgulanınca komik olmuyor
mu?
Neden
hayıflanıyoruz ki o zaman; yaşam standartlarımızı şiirlerle,
borçlarımızı
mesellerle, ay sonunu zor getirişimizi atasözleriyle anlatıp
duralım.
Hatta ekonomistler de öyle yapsın.
Rakamlarla, verilerle, ratinglerle, oranlarla uğraşmayı
bırakıp ilkel
zamanların kabile şefleri gibi atasözü ezberlemeye
başlasınlar.
Üç bin atasözü biliyor diye Solomon'u kral yapan ilkel
halklardan ne farkımız
var ki?
Sözel kültürün
geçerli olduğu ilkel zamanlarda, veciz bulmadaki yaratıcılığı
ile kabileleri
yönetenlerin ruhlarının yeniden dirildiği bir çağda yaşıyoruz
artık.
Etkili bir deyiş bulduğunuz sürece sizden daha büyüğü yok.
Bir iki özgün vecizle, tumturaklı sözle ya da kahraman
meselleriyle
tırmanamayacağınız kariyer basamağı kalmaz.
Ama bir gerçek var ki, bugünkü dünyada bu tür açıklamalar
işlevsel bakımdan
hiçbir işe yaramadığı gibi, yerel entellektüellikle de hiç
ilgisi yoktur.
Neden bu dilin
kullanımının bu kadar arttığını merak ediyorsan, yanıt açık
değil mi?
Sen kişi olarak gerçek bilgiyi ya da hakikati öğrenmek için
çaba sarfetmezsen,
başında yönetici değil kabile şefi bulursun da ondan.
İleride iş ilanları arasında şu şekilde ilan görürsen, ne iş yapacak diye de apışıp kalma: "Ödemeler servisine kabile şefi aranıyor!"
Kurmus
oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gunde...@yahoogroups.com |
Ayrilmak
isterseniz de : Ozgur_Gundem...@yahoogroups.com |
Grup
Sayfamız
: http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu
ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |