Re: [TÜRKİYE:39537] Turkiye-icin-el-ele@googlegroups.com adlı grubun özeti - 21 konu konuda 21 güncelleme ileti

0 views
Skip to first unread message

gabartigin

unread,
Nov 6, 2014, 4:16:50 AM11/6/14
to Turkiye-i...@googlegroups.com
Sayın Arınç,
Bir kimsenin bir nesneyi hak etmesi için kimi konularda hizmetlerinin olması, eserlerinin olması gerekir.Ülkemize sayısız hizmetleri olan, eserler bırakan  devlet adamlarının Çankaya Köşkü- Pembe Köşk, Güniz sokakta ev gibi mütevazi barınakları oldu.
Hak etmediği nesnelerle donatılanların havalarda dolaşırken-Hafazanallah- paraşütü açılmayabilir. Değil mi? Ziya Paşa ne demiş: "Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünnür rütbe-i aklı eserinde."
Saygılarımla. Yalçın Tan
----- Original Message -----
Sent: Thursday, November 06, 2014 12:48 AM
Subject: [TÜRKİYE:39537] Turkiye-i...@googlegroups.com adlı grubun özeti - 21 konu konuda 21 güncelleme ileti

"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 06 12:22AM +0200

PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ’NÜN 2 YIL 1 AY HAPSE MAHKUM EDİLDİĞİ DAVA İNFAZ ERTELENEREK YENİDEN GÖRÜLMELİDİR !
 
Bilindiği gibi bu gün de halen yürürlükte olan Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına karşın Üniversitelerde YÖK'ün dayatmasıyla başlatılan fiili türban serbestliğine karşı çıkarak, öğrencilere AYM Ve AİHM kararlarını anımsatıp bunlara uymaya davet eden Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü türbanlı bir öğrencinin şikayeti üzerine "Öğrenim özgürlüğü engellediği (!)" gerekçesiyle yargılandığı davada en üst sunırdan kesilen ceza ile 2 yıl bir 1 ay hapis cezasına mahkum edilmişti.
 
Prof. Pekünlü bu mahkumiyeti onaylayan Yargıtay kararından sonra “Anayasa'ya aykırılık ve adil yargılama hakkının engellendiği" gerekçesiyle AYM'ne Mahkemesi'ne başvurmuş fakat türban serbestliği getiren yasalar hakkında laikliğe aykırılık ne nedeniyle bu gün de hala geçerli olan iptal kararlarını veren aynı AYM ne yazık ki bu başvuruyu reddetmiştir. Türkiye’deki hukuk yollarının bu şekilde tükenmesi üzerine Prof. Pekünlü AİHM’ne başvurmuş, ancak AİHM ‘den bu konuda henüz bir karar çıkmamıştır.
 
Kesinleşmiş bu mahkumiyet kararının infazı Pekünlü’nün sağlık sorunları nedeniyle iki kez ertelendikten sonra ikinci erteleme süresinin 20 Kasım 2014 de dolmasıyla başlayacak ve Pekünlü bu tarihten itibaren 10 gün içinde cezaevine girecektir.
 
Pekünlü'ye aynı gerekçeyle açılan davalar bitmek bilmiyor. Hiç şüphesiz dinci çevrelerin yönlendirmesiyle 4 kişilik başka bir türbanlı öğrenci grubunun şikayeti üzerine aynı gerekçeyle 1 dava daha açıldı ve bir diğeri de açılmak üzere. Bunların her birinde öğrenci başına 6 aydan az olmamak üzere yeni hapis cezaları söz konusudur. Durmadan yeni davalar açılması Prof. Pekünlü için psikolojik işkence olmanın ötesinde Laik Cumhuriyet ile hesaplaşmaya dönüşmüştür.
 
Yeni davanın 23 Ekim 2014 günü yapılan duruşmasında şikayetçi öğrencilerin avukatı konuşmasına başlarken Prof. Pekünlü’ye geçen yıl verilen 2 yıl bir aylık habis cezasını ima ederek “sanık bu sürede gittikçe çökmüş ve yorgun görünüyor” demiştir. Avukatın bu sözleri hiç şüphe yok ki durmadan alçılan yeni davalarla Rennan Pekünlü’nün şahsında Laik Cumhuriyetten intikam alındığının itirafıdır. Adeta “bak seni hapse mahkum ettirmiştik…bu yetmez yeni davalarla seni süründürüceğiz! “mesajı verilmek istenmiştir. Yoksa hiçbir mahkemede müdahil taraf avukatı sanığa böylesine kin dolu bir hitapta bulunmaz, bulunamaz.
 
Kamu oyunun dikkatini şu iki noktaya çekmek isterim;
 
1. Pekünlü hakkındaki tüm bu davalarda şikayetçiler Prof. Pekünlü’nün öğrencilere yargı kararlarını anımsattığı uyarıları yaptığı tarihlerde türban yasağının kalktığını iddia etmektedirler. Bu külliyen yalandır. Çünkü Türban yasağına ilişkin anayasa mahkemesinin tüm kararları anayasadaki laiklik ilkesi yerinde durduğuna göre bu gün de aynen yürürlüktedir. Ve Pekünlüye verilen mahkumiyet kararında bireysel başvuruyu değerlendiren AYM’nin bu gerçeği görmezden gelmesi doğrudan bir anayasa suçu oluşturmaktadır.
 
2. İşlenen Hukuk cinayetinin önemli bir unsuru da Prof. Pekünlü’nün adil yargılanma hakkının çiğnenmesidir; Şöyleki
 
PROF. PEKÜNLÜ TÜRBANLI ÖĞRENCİLERE TÜRBAN YASAĞI İLE İLGİLİ AYM VE AİHM KARARLARINI ANIMSATARAK DERSLERE TÜRBANLA GİRMEMELERİNİ İSTEDİĞİ İÇİN "ÖĞRETİM HAKINI ENGELLEDİĞİ" GEREKÇESİ İLE HAPSE MAHKUM EDİLMİŞTİR. ANCAK BU HÜKÜM VERİLİRKEN MAHKEME ÖĞRENCİLERİN BU İDDİAYI KANITLAMALARINI İSTEMEMİŞTİR. ŞİKAYETÇİ ÖĞRENCİ MAHKEMEYE DEVAMSIZLIKTAN YA DA İDDİA ETTİĞİ ENGELLEME NEDENİYLE SINAVINA GİREMEYEREK KALDIĞI TEK BİR DERS BİLE GÖSTEREMEMİŞTİR. BU DURUMU PROF. PEKÜNLÜ KANITLAMAK İSTEMİŞ, ANCAK PEKÜNLÜ'NÜN ÖĞRENCİNİN DEVAM VE BAŞARI DURUMU HAKKINDA BİLGİ EDİNME HAKKI YASASINA GÖRE YAPTIĞI BAŞVURULAR İLGİLİ KURUMLARIN "HAYIR!" DUVARINA TOSLAMIŞTIR
 
NE MAHKEME, NE YARGITAY VE NE DE AYM PEKÜNLÜ'NÜN ADİL YARGILANMA HAKKININ BU ŞEKİLDE ENGELLENMİŞ OLMASINI DİKKATE ALMAMIŞTIR. DELİL OLMADAN ADALET SAĞLANABİLİRMİ?
 
SONUÇ OLARAK BÜYÜK BİR ADALETSİZLİK VE HAKSIZLIK SÖZ KONUSUDUR. BU ADALETSİZLİĞE KARŞI ÇIKMAK ve PROF. PEKÜNLÜ’NÜN KASIM 2014 SONUNDA BAŞLAYACAK İNFAZIN DURDURULARAK YENİDEN YARGILANMASINI TALEP ETMEK HUKUK DEVLETİ VE LAİKLİK CUMHURİYETTEN YANA HERKESİN GÖREVİDİR !
 
Kayhan KANTARLI
 
NOT: PROF. PEKÜNLÜ GEREK HAPSE MAHKUM EDİLDİĞİ DAVANIN ŞİKAYETÇİSİ OLAN ÖĞRENCİ VE AÇILAN YENİ DAVADAKİ ŞİKAYETÇİ TÜRBANLI ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENİM HAKLARININ ENGELLENDİĞİNİ İDDİA ETTİKLERİ ÖĞRETİM DÖNEMLERİNDE DEVAMSIZLIKTAN KALDIKLARI TEK BİR DERS BULUNMADIĞINI GÖSTEREN BELGELERE ULAŞTIĞINI AÇIKLAMIŞTIR
 
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/133955/Olmayan_suca_ceza_verilmis.html) ve yine Işık Kansu'nun dün yayınlanan yazısında (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/134015/Nasil_Olur_.html)
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags TÜRBAN SORUNU DOSYASI, Prof. Dr., Renan Pekünlü davası]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 06 12:21AM +0200

VİDEO LİNK :
 

 
http://www.youtube.com/watch?v=pPr2QOe70UU <http://www.youtube.com/watch?v=pPr2QOe70UU&feature=youtu.be> &feature=youtu.be
 
 
MİNE KIRIKKANAT’IN YAZISI AŞAĞIDA. MİNE HANIM DA TESADÜFEN İSYAN ÇIKAN GEMİDE İDİ.
 

 
Geçen çarşamba günü Kadıköy- Beşiktaş seferini yapan 15.15 vapuruna bindim. Alt arka salon yolcuları arasındaydım. Vapur kalktıktan kısa süre sonra, üç gencin oturduğu köşeden caz notaları yükseldi.
 
 
Delikanlının biri gitar, öteki saksofon, genç kız ise mızıka çalıyordu. Ankara’nın Bağları türküsünü, başarılı bir caz yorumuyla çalıp söylemeye başladılar. Keyifle dinliyorduk.
 
 
Ansızın ızbandut gibi bir çımacı girdi içeri. Hiddetli adımlarla gençlerin yanına gidip, bir şeyler söyledi. Gençler müziği kesti, ama kütük yasakçılara da şerbetli görünüyorlardı. Gitar çalanın, “Para toplamıyoruz ki, müzik ve şarkı da mı yasak?” diye sorduğunu duydum.
 
 
Ansızın bir erkek yolcu fırladı kalktı yerinden. “Bu da mı yasak?” diye sordu, çam yarması vapur görevlisine. “Bu da mı?..” Bir başka yolcu, oturduğu yerden, “Biz şikâyetçi değiliz, canımız isterse para da veririz, sana ne?” diye bağırdı, kendisinden iki kat iri çımacıya.
 
Derken, inanılmaz bir şey oldu, itiraz eden ilk yolcu, türküyü kaldığı yerden alıp, avazı çıktığı kadar bağıra bağıra söylemeye başladı:
 
 
“Ankara’nın bağları da
Büklüm büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları!...”
 
 
O ana kadar sessiz kalan kadınlar, erkekler, türküyü alkışlar eşliğinde, bir ağızdan söylemeye başlamasın mı?
 
 
Yer yerinden oynuyordu.
 
 
İçeri girerken afrından tafrından geçilmeyen çımacı, epeyce şaşkın ve ürkmüş, çıkıp gitti. Yolcuların, “Çalın çocuklar, çalın!” diye teşvik ettikleri genç müzisyenler, Ankara’nın Bağları’nı bitirip, Commandante Che Guevara ağıtına geçtiler.
 
 
Salona, dokunanı çarpacak bir öfke egemendi.
 
 
Kimi sözlerini bilmediği şarkıya “nını, nını” diye eşlik edip el çırparken, kimileri de yüksek sesle verip veriştiriyordu: “Mevlüt okusalar yasak değil tabii!”, “Suriyeli dilencilerin para toplamasına ses çıkarmazlar ama!..”
 
Bazıları gençlerin yanına gidip, “Siz istemiyorsunuz, ben veriyorum!” diye ceplerine para tıkıştırdı. Beşiktaş’a yaklaşmıştık. Enstrümanlar kılıflandı. Müzisyenlerden gitarist olanı, “Desteğinize teşekkür ederiz” dedi. “Ama şimdi zabıtayı çağırmıştır bunlar, bizi iskeleden alacaklar. Birlikte çıkalım, belki bir şansımız olur...”
 
 
Vapur iskeleye yanaşıyordu. Gerçekten de dört zabıta bekliyordu çıkışta, lumbozlardan görüyorduk. Yolcular ayağa kalkıp gençleri ortalarına alarak çıkışa doğru yürüdü.
Küçük kızının elini tutan bir baba, müzisyenlere “Sizin eli boş çıkmanız daha doğru olur” dedi. “Verin bakayım şu gitarı bana!”
 
 
Tüm gerçek cesurlar gibi, ufak tefek, kendi halinde bir adamdı. Aldı gitarı, bir elinde kızı, bir elinde gitar, ilerledi kapıya. Bir başka yolcu, saksofonu alıp astı omzuna. Genç kıza, mızıkayı cebine sokup, önden gitmesi söylendi. Eh, artık benim de bir şey yapmam gerekiyordu. Müzik üçlüsünün lideri olduğu anlaşılan gitariste yaklaşıp koluna girdim, “Sen benim oğlumsun, ben de senin annen, yürüyelim!” dedim.
 
Müzisyenler, yolcuların nasıl gergin ve her birinin yaptığı her hareketin bir karar olduğunun, pek farkında değildi. Gençliğe özgü aldırmazlıkla durumu çok eğlenceli buluyor, kıkır kıkır gülüyorlardı. Oysa onlara sahip çıkanlar, kavgayı göze almışlığın sessiz ciddiyeti içindeydiler.
 
 
Korumaya aldığımız gençlerin göremediği o vahim kararlılığı, onları bekleyen dört zabıta sezdi. Donup kaldılar. Gözlerinin içine baka baka, önlerinden geçip gittik, hep birlikte. Yola çıktığımızda, müzik aletlerini teslim alan gençler “Sağol abla, sağol abi!” cıvıltıları arasında uzaklaşırken, biz erişkinler aynı gergin sessizlik ve ciddiyet içinde dağıldık.
 
Hava kurşun gibi ağır, sevgili okurlarım. Bu ülkede, azgın bir azınlığın sürekli tekmelediği mutsuz çoğunluğun öfkesi artıyor. Türkiye fokur fokur kaynayan bir kazan. Kapak henüz atmadı, çünkü itici gücüne henüz ulaşmadı. Bu çoğunluğa yön vermesi gereken muhalefet partileri, ne kaynayan öfkenin farkında, ne kendilerinden kesilen umutların...
Sabır tenceresi ne zaman taşar, kapak nerede, nasıl bir gerekçeyle atar bilemem. Ama ufukta, hem iktidarın, hem de muhalefet partilerinin boyunu aşacak, atıllaşan siyasal arenayı basacak bir öfke selinin boğuk uğultusu büyüyor.
 

 
(Mine Kırıkkanat / Cumhuriyet)
 

 
-- DİPNOT>> Olaya ait videonun linki de geldi : <https://www.facebook.com/photo.php?v=10152183150029615> https://www.facebook.com/photo.php?v=10152183150029615
 
Görüntüleri kaydeden Mehmet Deniz ve bizi videodan haberdar eden Burak Erdem'e ÇOK teşekkürle..
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags AK PARTİ DOSYASI, AKP YASAKLARI]
"Ahmet Kılıçaslan Aytar" <ahmetkilic...@gmail.com>: Nov 06 12:02AM +0200

*PKK DA TÜKENİR *
 
PKK terör örgütünün TBMM'de temsilcisi HDP milletvekilleri İdris Baluken,
Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder çözüm sürecine ilişkin basın
toplantısı düzenledi.
Hükümete Öcalan'la yaptığı mutabakatın gereklerini şartsız yerine
getirilmesi için ültimatom verdiler.
"1-Gözlemci heyet, müzakere heyetleri ve sekreteryanın oluşturulması
kararları hemen yerine getirilmelidir.
2-Sayın Öcalan'a saygısızlık etmeyi aklınızdan geçirmeyin. Bunu bir daha
aklınıza da dilinize de almayın.
3-Bizi tehditle yola getireceklerini sananlar dönüp tarihimize baksın.
Orada ders niteliğinde direnişler var.
4-'Kamu düzeni sağlanmadan barış olmaz' diyorlar. Asıl tehdit barış
sürecine inancın yitirilmesidir. Daha büyük felaket tanımıyoruz " dediler.
 
*
Öncelikle, hükümet nezdinde Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı geliştirilen bu
yıkıcılığın esas nedeninin,
Bugün Cumhurbaşkanı olan R.T. Erdoğan'a "Büyük Ortadoğu Projesi"
doğrultusunda benimsetilen ve,onun Türkiye'ye yansıttığı,
Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil'in devre dışı
kalacağı, siyaset dışı kanallara itibar edilmeyeceği,
Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı, Kürt kimliği
düzenlemesi olmayacağı, yerel yönetimlerin güçleneceği, uluslararası hukuk
ilkelerinin esas alınacağı, İmralı'da Öcalan'la ve Kandil ile ilgisinin
kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011'de "Güvenlikçi Yaklaşım" ya da "Terörle mücadele,siyasetle
müzakere" stratejisi olduğunun bilinmesi gerekiyor.
 
*
Ne ki, PKK terör örgütü "Terörle mücadele,siyasetle müzakere"
stratejisine siyasal,örgütsel
ve ideolojik tasfiyeye götürülmek istendiği inancıyla direnmiştir.
Devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt hem merkeziyetçi
yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında, hem yerel yönetimlerden en
ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
İş, seçimle işbaşına gelinmiş büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini
faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik
Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu
merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması talebinin
seslendirilmesine kadar varmıştır.
BDP/HDP de,TBMM'nin gücünü kullanarak Türkiye'nin önceki anayasalarının
tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla
hazırlandığını,bunun
haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak
bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası tüm platformlarda
takdim etmiş, şımarıklık had safhaya ulaşmıştır.
 
*
Doğrusu,Türkiye'de ulusal birlik- bütünlük ve kamu düzeni alt-üst olmuştur.
 
*
Büyük Ortadoğu Projesi, özellikle Arap Baharı'nın oluşturduğu çöküntü ile
birlikte bütün İslam coğrafyasında da bir alt-üst oluşa sonuç vermiştir.
Şimdi Türkiye, İran, Rusya ve Çin'in bölgedeki jeopolitiklerinin sarsılması
halinde üçüncü savaştan bahsediliyor...
 
*
Nitekim Başkan Obama, stratejimiz İsrail ile Filistinliler arasında
sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesine,çevresinde;
İran'ın nükleer silah ele geçirmesini önlemeye,Suriye'de ve Irak'taki
islamcı teröristleri yok etmeye dayanıyor, mealinde konuşuyor.
Türkiye'nin Irak- Suriye tezkeresi Irak'ın kuzey bölgesinde silahlı PKK
terör unsurlarının varlığı, Suriye ve Irak'ta diğer terör unsurlarının
ortaya koydukları tehditin artışından bahisle, telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak amacıyla çıkarılmış bulunuyor.
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry, Irak Kürdistanı'nın bağımsız bir devlet
olarak tanınmasıyla ilgili,"Hayır, şimdi bunun zamanı değil. Pek çok açıdan
kesinlikle zamanı değil. Sorunları bir bir çözmek gerekir" diyor...
 
*
Bunlar, Ortadoğu'da sanki bir "time-out" alınmışcasına Suriye ve Irak'ta
bölünme değil, mezhepler arasında kurulacak bir denge ile işleyen federatif
yapılar oluşturulmaya çalışıldığını gösteriyor.
 
*
Bu noktada bir an olsun,1979 Nikaragua anılmalıdır.
Küba Devrimi Nikaragua'da önemli etkiler yaratmış, Sandinista Ulusal
Kurtuluş Cephesi işçileri ve yoksul köylülerin yaşam koşullarını savunma
ve yeni haklar elde etme mücadelesine sürüklemişti.
Sandinista gerillaları belki ABD ve özellikle de İsrail'e rağmen Somoza'yı
devirmişti, ancak kendi başlarına bırakılmayacaklardı...
CIA bir süre sonra, Somoza rejimini özleyen faşist eğilimli Nikaragualıları
eğitmeye başladı.
"Kontra" adı verilen bu gerilla grupları bir süre sonra Sandinist rejime
karşı iç savaş başlattı, hedefleri Sandinist rejimi destekleyen halk
yığınlarını terör ve vahşet yoluyla hizaya getirmekti...
Bugün Nikaragua'da reformist-popülist sol burjuva liderler devrimci
dinamikleri istismar ediyor...
 
*
"Kontralar" tıpkı, ABD ve İsrail'in kendilerini açığa vermeden Suudi
Arabistan,Katar ve Türkiye'ye dünyanın her yerinden kiralattığı ve türlü
destekler verdirdiği,
Liderlerinin ve militanlarının kimlikleri İstihbarat Merkezlerince bilinen,
çoğu Amerikan pasaportlu dünyanın bir çok ülkesinden birkaç bin eski
askerden kurulu,
Suriye ve Irak'ta bölünmeyi değil, mezhepler arasında denge oluşturmaya
yönelik kara harekâtı yapan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesini
hatırlatıyor.
İşte, IŞİD Avrupa kamuoyunun kara harekâtına destek vermeyeceği düşünüldüğü
için onların yerine kara harekâtı yapıyor.
Bir yandan da kafalar keserek, kadınların köleleştirerek, İslamın kutsal
mekanlarına saldırarak ve her türlü canavarlığı resmederek, İslamın tarihle
bağlantısını kesmenin, İslamcı ideolojiyi tüketmenin savaşımını veriyor.
 
*
IŞID, Golan Tepelerinde İsrail'i koruma görevi yapıyor.
Lübnan'ın Beka Vadisi'ndeki Hizbullah bölgelerine saldırırken,Hizbullah
örgütünün Suriye'den çekilmesini, boşalttığı bölgelere rejimi dengelemek
üzere Sünni Arapların yerleşmesini hedefliyor.
Ya da güçlü bir medya propagandasıyla Musul'dan ve Suriye'nin doğu
illerinden getirdiği güçleriyle, Irak'ta El-Enbar bölgesinde önüne gelen
yere saldırıyor,İran askerlerini Sünniler lehinde Irak'tan çekilmeye
zorluyor.
 
*
Ya da Türkiye sınır hattına özel harekatçılar yerleştirmiş ve ve sınır özel
bir askeri alan haline getirmişken IŞİD Kobane'ye saldırıyor.
Suriye Kürtlerinin demokratik özerklik hayalini ayaklar altına alıyor, PKK
terör örgütü yanlısı PYD üzerinden Türkiye'de PKK örgütünü "ya siyaset ya
terör " seçeneğiyle başbaşa bırakıyor.
 
*
Doğrusu,hükümet Haziran 2011'de başlattığı "Terörle mücadele,siyasetle
müzakere" stratejisi, Türkiye'nin ulusal birlik-bütünlük ve kamu düzenine
büyük zararlar vermiştir.
Ama bu kez TBMM'de çıkarılan Irak-Suriye tezkeresinde bahis edilen Irak'ın
kuzey bölgesinde silahlı PKK terör örgütü,Suriye ve Irak'ta diğer terör
unsurlarının ortaya koyduğu tehdit, tehdit ediliyor.
 
*
Kamu Düzeni ön plana alınmıştır.
Şimdi PKK terör örgütü'nün Şubat ayına kadar Türkiye'den çekilmesi,
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK'nin Türkiye'ye karşı silah kullanmaktan
vazgeçtiğini açıklaması,
Silah bırakanların geri dönüşlerinin sağlanması,
Geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması,
BDP/HDP 'nin ise bir siyasi partiye yakışır olacaksa siyasete devam etmesi
gerekiyor.
 
*
Hükümetin PKK terör örgütünü bu yola sevketmekte
siyasi,ekonomik,hukuki,sosyal her türlü baskı için kullanacağı metodları
vardır.
Üstelik milisler ve Hizbullah örgütü gibi "Kontra"ları da hazır bekliyor...
Demokrasinin insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlık hakları, serbest
seçimler ilkesi doğrultusunda, BDP/HDP'ye "bul çoğunluğu,değiştir
anayasayı" yolu açılıyor.
Bu plan, ABD ve etrafında büyük koalisyonca da benimseniyor.
Kandil'e uçacak Hava Kuvvetlerine bu kez doğru istihbarat verileceği
anlaşılıyor.
 
*
Başbakan Davutoğlu,"Çözüm süreci Türkiye'de milli birlik ve beraberliği
temin edecek ve şiddeti, terörü sonlandıracak bir projenin adıdır.
Nasıl kademelendirilmiş şekilde hedefe ulaşılacağı konusunda sürekli
istişare halindeyiz.
Kamu düzeni konusunda ise güvenlik birimlerimiz hem emniyetimiz hem
jandarmamız hem de silahlı kuvvetlerimiz siyasi otoritenin verdiği
talimatlara uygun şekilde Türkiye'nin her yerinde görevini yürütmektedir"
diyor.
 
*
Çözüm süreci henüz başlamıştır.
Terörle ilgili süreç bitmelidir ki,sıra İslamci terörün dünyayı tehdit eden
ideolojisinin çökertilmesine gelsin...
Türkiye zorlu bir sürecin başındadır.
 
 
 
6.11.2014
 
 
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilic...@gmail.com
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 11:38PM +0200

VİDEO LİNK :
 

 
https://www.youtube.com/watch?v=NWHI03RPpuI
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category teknoloji]
 
[tags MK ULTRA PROJECT, VİDEO, Electronic Chip, U.S. Passport]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 11:34PM +0200

U.S. passports have them. And these days, many more U.S. credit cards are
starting to carry them, too.
 
The tiny plastic chips embedded in passports and credit cards are primarily
designed to thwart fraud and counterfeiting. But they also make many credit
card users and travelers uneasy about the potential for someone with prying
eyes trying to steal their personal data.
 
Susan Levitsky, a seasoned traveler who spent a month last fall in France
and Morocco, said she's concerned. "I've heard that the chip allows a thief
with a scanner to walk by you and scan your cards while they're still in
your purse, unless you have them in a protective case."
 
While her credit cards and passport aren't new enough to contain a
microchip, the Cameron Park resident said she's feeling "the pinch" of
needing to be prepared.
 
How big a worry?
 
The chip technology is different between passports and most credit cards.
 
With credit cards, the tiny chip contains encrypted data that is activated
only when the card is inserted into a designated "smartcard" reader, such as
at a store or restaurant. So fears of having someone "skim" your
microchipped credit card are largely unwarranted, security officials say.
 
Passports, however, use a different technology known as RFID (or Radio
Frequency Identification), the same type used to tag clothing, pets, even
artificial replacements for hips and knees. When embedded in a U.S.
passport, the chip can be scanned only by someone at close range with an
RFID reader, usually within a couple feet.
 
While there's valid concern about having your microchipped passport
"skimmed" by a tech thief, actually having it happen is unlikely, some
security officials say.
 
"Yes, someone nearby could read what's in your wallet. That's why I keep my
passport in an RFID-shielded wallet," said G. Mark Hardy, president of
National Security Corp., based in Rosedale, Md., which provides
cybersecurity expertise to government and corporate clients.
 
But, he said, "it's less likely to happen, at this point in time, because
it's so much easier to do fraud some other way."
 
Since August 2007, all U.S. passports have come embedded with an RFID chip,
intended to deter fraud and improve security. The chip contains the same
information as on the passport's picture page, including a digital version
of your passport photograph. (You can still use a pre-2007 passport that
doesn't contain a chip. Once your passport expires, a new one will contain
an RFID chip.)
 
According to the federal Bureau of Consular Affairs, the passport chip is
designed with security features to thwart unauthorized access. Also, it can
be "read" only when the passport book is open. When the cover is shut, the
information on the chip supposedly can't be scanned by an RFID device.
 
Separately, a newer U.S. travel document, a wallet-sized passport card, also
has a chip. It contains only an identification number, not personal
information from the card itself. However, "To address concerns that
passport card bearers can be tracked by this technology," the consular
bureau's website says, "We are requiring that the vendor provide a sleeve
that will prevent the (passport) card from being read while inside it."
 
Hammering away
 
Don't like that passport chip? There are plenty of suggestions online by
those who don't like the idea of having an electronic chip that could be
compromised. Some suggest microwaving your passport to deactivate the chip
(although at least one user warned that the chip's metal could cause
microwave sparking.) Others suggest taking a hammer to the passport's
backside, smashing the chip.
 
If your chip is disabled, intentionally or not, your passport is still
valid, even if it's singed or a little beat up.
 
But it's not a good idea, security officials say. "I don't recommend
microwaving a passport. Leave the chip there," said Hardy, who recently
started a new company, CardKill.com, that helps credit card companies
identify stolen credit cards and deactivate them instantly.
 
When traveling, Hardy uses an RFID-shielded wallet that he bought at a
hacker convention. "It means that anybody who tries to pull the signal won't
make it through. It's like insulation."
 
U.S. passport officials say it's illegal to tamper with a passport's chip,
even if the intent is not fraudulent. It's a criminal offense to "alter" a
passport and could lead to penalties. According to the Bureau of Consular
Affairs, "Any degradation of the passport book may lead to invalidation of
that book."
 
Some consumers figure it's just easier to stick a credit card or passport in
a fraud-proof case, just in case. Travel companies, for instance, offer
"RFID-shielded" wallets or tiny cases like those used to carry business
cards, often containing aluminum. Companies like REI sell thin, waterproof
RFID-blocking sleeves - $6.50 for three - that are intended to protect
credit and debit cards.
 
Several years ago, a Consumer Reports writer described making her own
RFID-proof case using duct tape and aluminum foil.
 
For veteran traveler Levitsky, once her credit card and passport are
chipped, she plans to keep them encased in a protective cover.
 
"Why would I want to be sitting on a (travel) bus and give it all away?" she
said. "Bad guys are out there."
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category teknoloji]
 
[tags MK ULTRA PROJECT, Microchips, passports, credit cards]
"Dogan Kekevi" <dog.k...@t-online.de>: Nov 05 10:35PM +0100

Von: tur...@yahoogroups.com [mailto:tur...@yahoogroups.com]
Gesendet: 5 Kasım 2014 Çarşamba 21:25
An: tur...@yahoogroups.com
Betreff: [turkstk] Konferans: Libya-Mısrata ... Osmanlı Bakiyesi Köroğlu Aşireti
 

 

 
http://www.kardeskalemler.com/resimler/konferans-misrata.jpg
 
 
KONFERANS
 
LİBYA... MISRATA...
OSMANLI BAKİYESİ KÖROĞLU AŞİRETİ
 
Biz unutsak da tarih unutmuyor.
 
I. Dünya Savaşı’nın üzerinden 100 yıl geçti.
 
Geride bıraktıklarımızı biz unuttuk ama onlar var olma mücadeleleriyle kendilerini hatırlattılar.
 
Arap baharı Arap kışına dönerken… Libya’nın iç savaş ve yıkım ortamında orada bıraktığımız ve unuttuğumuz Osmanlı bakiyesi Türkler ne yapıyor?
 
Konuşmacı: Ali HAMMUDA (Libya Vakıflar ve Din İşleri Eski Bakanı)
 
Yer: Kabakçı Konağı - Hamamönü - Altındağ /Ankara
Tarih:7 Kasım 2014 Cuma
Saat: 19.00
 
(Arapça ve İngilizce'den Türkçe Tercüme yapılacaktır.)
 
Avrasya Yazarlar Birliği <http://www.ayb.org.tr>
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
__._,_.___
 
_____
 
Posted by: =?iso-8859-9?Q?Karde=FE_Kalemler?= <bi...@kardeskalemler.com>
 
_____
 
 
<https://groups.yahoo.com/neo/groups/turkstk/conversations/messages/9645;_ylc=X3oDMTJxbTdvcHMxBF9TAzk3MzU5NzE0BGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRtc2dJZAM5NjQ1BHNlYwNmdHIEc2xrA3JwbHkEc3RpbWUDMTQxNTIxOTgyOA--?act=reply&messageNum=9645> Reply via web post
 

 
<mailto:bi...@kardeskalemler.com?subject=Re%3A%20Konferans%3A%20Libya-M%FDsrata%20%2E%2E%2E%20Osmanl%FD%20Bakiyesi%20K%F6ro%F0lu%20A%FEireti> Reply to sender
 

 
<mailto:tur...@yahoogroups.com?subject=Re%3A%20Konferans%3A%20Libya-M%FDsrata%20%2E%2E%2E%20Osmanl%FD%20Bakiyesi%20K%F6ro%F0lu%20A%FEireti> Reply to group
 

 
<https://groups.yahoo.com/neo/groups/turkstk/conversations/newtopic;_ylc=X3oDMTJmNWtqMjRtBF9TAzk3MzU5NzE0BGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRzZWMDZnRyBHNsawNudHBjBHN0aW1lAzE0MTUyMTk4Mjg-> Start a New Topic
 

 
<https://groups.yahoo.com/neo/groups/turkstk/conversations/topics/9645;_ylc=X3oDMTM1Z2VhY3VsBF9TAzk3MzU5NzE0BGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRtc2dJZAM5NjQ1BHNlYwNmdHIEc2xrA3Z0cGMEc3RpbWUDMTQxNTIxOTgyOAR0cGNJZAM5NjQ1> Messages in this topic (1)
 
<https://groups.yahoo.com/neo/groups/turkstk/info;_ylc=X3oDMTJmZ3MxNW8yBF9TAzk3MzU5NzE0BGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRzZWMDdnRsBHNsawN2Z2hwBHN0aW1lAzE0MTUyMTk4Mjg-> Visit Your Group
 
· <https://groups.yahoo.com/neo/groups/turkstk/members/all;_ylc=X3oDMTJnajA2ZG5qBF9TAzk3MzU5NzE0BGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRzZWMDdnRsBHNsawN2bWJycwRzdGltZQMxNDE1MjE5ODI4> New Members 2
 
<https://groups.yahoo.com/neo;_ylc=X3oDMTJldmlkaW9qBF9TAzk3NDc2NTkwBGdycElkAzIwMjkwNzIwBGdycHNwSWQDMTcwNTA2MzY5NwRzZWMDZnRyBHNsawNnZnAEc3RpbWUDMTQxNTIxOTgyOA--> Yahoo! Groups
 
• <https://info.yahoo.com/privacy/us/yahoo/groups/details.html> Privacy • <mailto:turkstk-u...@yahoogroups.com?subject=Unsubscribe> Unsubscribe • <https://info.yahoo.com/legal/us/yahoo/utos/terms/> Terms of Use
 
 
 
 
 
.
 
<http://geo.yahoo.com/serv?s=97359714/grpId=20290720/grpspId=1705063697/msgId=9645/stime=1415219828>
<http://y.analytics.yahoo.com/fpc.pl?ywarid=515FB27823A7407E&a=10001310322279&js=no&resp=img>
 
__,_._,___
"Dogan Kekevi" <dog.k...@t-online.de>: Nov 05 10:23PM +0100

Bizdeki “AYDIN” üzerine düşüncemi her konu olduğunda ve durum elverdiğinde
dile getirmeye çalışıyorum :
 
Ben bu ülkede yetişmiş “okumuşlar”ı “aydınlanmak” “aydınlatmak” görevlerini
de içeren; çevresine aydınlık saçması gereken “Aydın” gibi Türkçenin güzel
bir tanımlamasının altında toplamadan önce Türkiye’nin 3 türlü “okumuşu”
olduğunu düşünürüm:
 
1. Batıya batılıya öykünen, batı hayranı olanlar; liberal entelektüeller
 
2. Osmanlı hayranı olmakla kalmayıp özlemi içinde olanlar; tutucu, yer yer
de gerici münevverler;
 
3. Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, kurucusu iradesine ve onun insanına gönül
vermiş olan ilerici halkçı Aydınlar
 
* * *
 
Tabii ki isteyen her üçüne de aynı sıfatı takmakta serbesttir.
 
Yalnız bunu yapar sapla samanı harmanlarken bu ülkeyi ölümüne seven, aydın
olmanın sorumluluğunu bilen, yükümlülüğünü yerine getiren, laik Cumhuriyeti
savunan Atatürkçü aydınlara da haksızlık yaptıklarını; halkın gözünde
Atatürkçü aydınların da diğerleriyle bir tutulmalarına, onlarla aynı kefeye
konulmalarına sebep olduklarını da unutmamalıdırlar.
 
* * *
 
Özetle:
 
“Entelektüel” vardır
 
“Münevver” vardır,
 
bir de
 
“Cumhuriyet Aydını” vardır:
 
Bu sonunculardan olmak ise bir ayrıcalıktır ve her “okumuş”un her “mürekkep
yalamış”ın harcı değildir “aydın” olmak; değildir çünkü “aydın olmak” sadece
bir beyin işi değil aynı zamanda da bir gönül ve bir yürek işidir.
 
Yürek işidir çünkü aslında bu ülkede siyasal ve ekonomik baskıyı zararı
dışlanmayı hep onlar görmüşler; zorlukları öğretmeniyle doktoruyla yazarıyla
subayıyla memuruyla en çok onlar yaşamış, onlar katlanmışlardır, ama
ağlamamışlar sızlanmamışlar, şikayetçi olmamışlar; ”mazlum” olup yakınmak
yerine “kızılcık şerbeti içtim” demeyi yeğlemiş, “Yurdun doğusu da batısı da
birdir” demişlerdir...
 
Sayın Tolga Yarman da işte bu kavgada yerini almışlardandır, sağolsun.
 
Aydoğan Kekevi 05.11.14
 
* * * * *
 
Von: Lale Gurman [mailto:lale....@gmail.com]
Gesendet: 5 Kasım 2014 Çarşamba 16:01
An: undisclosed-recipients:
Betreff: Fwd: İŞTE AYDIN ! İŞTE OLMASI GEREKEN, BU !!
 

 
Saygı Değer Prof. Dr. Tolga Yarman aşağıda anlatıyor...
 

 
Onun anlattıkları, hepimizi utandıracak ! Başta Ege Üniversitesi'nin
mensuplarını !
 

 
Saygın Yarman,
 

 
İyi ki varsınız ! Sizinle aynı ülkenin vatandaşı olmak, başlı başına bir
onurdur !
 

 
Olan biteni hiç ses çıkarmadan, adeta masa tenisi maçı izler gibi izleyen bu
ülkenin Hukuk uzmanlarına,
 

 
akademisyenlerine, umarız, örnek olursunuz! Sizden çıkan bu namuslu, gür
sesi hepsi duyarlar !
 

 
Sağ olun, var olun!
 

 
Yürekten sevgi ve saygılarımızla,
 

 
ULUSALCI GÖNÜLLÜLER adına,
 
Lâle Gürman
 

 
* * * * * * * * * * *
 

 
Sevgili Lale Hocam:
Sizi ve Sevgili Dr. Ceyhun Balci'yi, mustesna duyarliliklarinizdan oturu
yurekten kutluyorum.
Su hususlari vurgulamadan gecemeyecegim.
Degerli Rennan Pekunlu'nun basina gelenler Turkiye'de bir ilktir. Korkarim
Dunya'da da bir ilktir.
Olayin arkasinda ve sahada, belli bir ajansin, kamerasiyla beraber bulundugu
ve sevgili ogrencilerimizi, "ajans rejisorunun" olaya azmettirdigi, tuyleri
diken diken eden, bir vakiadir.
Bu ogrencilerden hic birinin, egitimsel hic bir zarar gormediginin yeni
olarak ortaya cikartildigi bir tarafa, Degerli Rennan'in ogrencileri olup
olmadigi dahi meskuktur. (Oyle olup olmadigini pek yakinda anlariz.)
Yargiya saygili olmak bir seydir, yarginin belli bir "adlî hataya" duçar
oldugu kanaatini gelistirmek ve bunu beyan etmek baska bir seydir. Ortaya
cikan yeni veriler uzantisinda, bu dava, "iade-i muhakeme" talebi
gelistirilerek, bastan gorulecektir.
Her hal-u karda konu AIHM'ne gitmistir. Ve korkarim Turkiye'yi, hem de cok
yonlu, baska bir mahcubiyet beklemektedir.
Siyaset semsiyesi altinda olmayan hic bir hukuk yoktur. Bu cercevede,
siyasetcilerimiz, bir kez daha on uzerinde kocaman bir sifir almistir.
Kardesim, ya baktigin yere git, ya da gittigin yere bak. Ogrenci'yi de
Hoca'yi da aptal etmenin bir âlemi yok.
Meslekdaslarini satan, mahkemeye, ogrenci devam cizlegelerini yollamayacak
kadar alcalan universite yonetim anlayisini siddetle kiniyorum.
Bir ikisi haric, su duruma bakip, iki cift laf etmeyen anli sanli
anayasacilari, hat safhada sasirmis olarak, kiniyorum...
Bir de "yeni anayasa" yapacaklarmis... .
Yuh olsun be size!
**
Siniflarimda turbanli ogrencim cok oldu. Onlar'a her zaman cok musfik
yaklastim. Ayirimci hic olmadim... Sevgili Prof. Pekunlu'nun de kendini
bagli saydigi yasanin geregini hatirlatmanin disinda en kucuk bir sekilde,
ogrencilerine yonelik bir sefkat noksani tasidigini dusunemiyorum.
Ama sevgili cocuklar, siz, oyle bir surece alet ediliyorsunuz ki, ortadaki
sozde gerekcelerle, hocalarini hapse yollayan, dunya tarihindeki ilk
ogrenciler oluyorsunuz.
Gidin catir catir, hocalariniza, inandiklarinizi soyleyin. Ama hocalarinizi,
size donuk "tacizcilermis" gibi, "sikayet konusu" eylemeyin.
Bize hanginiz daha cok bas kaldirirsaniz, bizim icin en makbul olaniniz
odur, bunu bilin!..
**
Bu yaziyi okuyacak degerli muddeiler, bilmenizi isterim ki, ne yargi
kararina bir saygi kusurum vardir, ne de, gorulmekte olan bir davayi
etkilemek gibi bir amacim vardir.
Galileler'in torunlari olarak, ne pahasina olursa olsun, cevremizden
baslayarak, insanliga, dusunduklerimizi, soylemek gibi, bir borcumuz
vardir.
Ne pisirik aydin olur, ne maiyet memuru akademisyen... Ne de kiytirik
siyaset adami...
Tarih hepsini, Hekimbasi coplugunden beter coplugunde, gazini ayri cikartip,
posasisini ayri oguterek, icigini cicigini yerle bir eder.
Rennancim, cezaevinin keyfini cikart... Zihnini dinlendir... Oku, yaz, spor,
yap, hepsi hepsi alti aylik bir tatile gidiyor gibisin... Iste bu!.. Sevgili
Esin de lutfen, bunu boyle bilsin!..
Simdiden ozlemle kucakliyorum, gozlerinden opuyorum...
Haziruna, guzel dileklerle, sevgiler, saygilar sunuyorum...
 
T. Yarman, Prof. Dr.
TUMOD Ist Sb Bsk,
2009 - 2011

05.11.2014 14:35 tarihinde, Lale Gurman yazdı:
 
Gazeteci, doktor Ceyhun Balcı alttaki yazısında diyor ki, "...Zaman aktı,
tükendi! Uzunca zamandır izleyicisi olduğumuz sürenin sonuna gelindi!
 
Ege Üniversitesi (emekli) öğretim üyesi Rennan Pekünlü yargının artık
kesinleşmiş hükmü gereğince içinde bulunduğumuz ay içinde mahpus olmayı
ekleyecek bunca sıfatına!
 
Kan donduran, tüyler ürperten bir son! Hiç kuşkusuz öncelikle Pekünlü hoca
için sıkıntılı ve olumsuz bir durum söz konusu!
 
Ya bu duruma izleyici olan üçü bir yerde insaymunlara ne demeli?
 
Yaptıklarını beğendiler mi acaba?
 
Rennan Pekünlü ortaçağda yaşasaydı cezası kent meydanında diri diri yakılmak
olurdu. Yirmi birinci yüzyılda yaşayarak canını kurtarmış oldu!
 
Görmedim-işitmedim-bilmiyorum diyen üç maymunu bir araya getirme becerisini
gösteren insanlar ne yaptılar?
 
Bölümündekiler ?
 
Fakültesindekiler?
 
Üniversitesindekiler?
 
Kentindekiler?
 
Ülkesindekiler?
 
Yeryüzünü paylaştığı diğerleri?
 
Yanıtı bilinmeyen bir soru yok ortada!
 
Pekünlü’nün başına gelenler ve gösteril(mey)en tepki, esirgenen duruş,
duyarsız yaklaşım konusunda fazlaca fikir vermiş olmuyor mu?
 
Yazıyı köşeli bir çıkışla bitirmek kaçınılmaz oldu!
 
Bu çağda, hem de yasalara uyduğu için bir insanın başına bu geliyorsa ve
buna karşılık insan yığınları üç maymun olmayı gururlarına
yedirebiliyorlarsa “insan en yüce varlıktır” saptaması sorguya çekilmelidir.
 
Bu, gerçeklikten çok olsa olsa bizim kuruntumuzdur!
 

<http://www.dagarcikturkiye.com/makale_detay.asp?id=1238&Ucu-Bir-YerdeGormey
en%C4%B0%C5%9FitmeyenBilmeyen-%C4%B0nsan>
http://www.dagarcikturkiye.com/makale_detay.asp?id=1238&Ucu-Bir-YerdeGormeye
n%C4%B0%C5%9FitmeyenBilmeyen-%C4%B0nsan
 

 
--
 
TÜRKİYE'DE TEK KİMLİK TÜRKLÜK'TÜR.
 
"M. K. Atatürk"
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 11:13PM +0200

Wikileaks'in kurucusu Julian Assange, Google'ın tepe isimleriyle
görüşmelerini ve bu kişilerin, ABD iktidar şebekesi içinde kurduğu
ilişkileri anlattığı bir kitap yazdı. Kitap, Google'ın CIA'yla istihbarat
paylaşmak bir yana, doğrudan ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bir kolu olarak
çalıştığını ortaya koyuyor.
 
Artık şundan emin olabiliriz: Geçmişimizdeki kimi olayları, anıları bizden
iyi hatırlayanlar listesinde anne babamızın, en iyi arkadaş veya
sevgilimizin yanına, Google da eklenmiş durumda. Üstelik bizim hakkında
bildiklerinin bir kısmını, listedeki diğerleri bilmiyor ve hiçbir zaman
bilmeyecek. Hatta, bazılarını biz de bilmiyoruz. Hakkımızda ne yazışılıyor,
hangi kayıtlar tutuluyor, internette gezindiğimiz sayfalar nerelerde
arşivleniyor...
 
Google biliyor.
 
Ama, bu kadarı genel olarak kamuoyu tarafından da biliniyor. Fakat Google
öyle bir tekel yarattı ki, bilişim alanında yüksek derecede bilgi sahibi
olmaksızın, teslim olmamak imkansız. Ya düşünmüyoruz ya da güveniyoruz,
güvenmek istiyoruz.
 
Şirketin kendisiyse, "güvenmeyin" diye haykırıyor. Google'ın CEO'su Eric
Schmidt, 2009'da katıldığı bir televizyon programında, kişisel bilgilerin
güvenliği konusunda "Eğer kimsenin bilmesini istemediğiniz bir şey varsa,
belki de onu baştan yapmamalıydınız" demişti.
 
Ziyaret
 
Haziran 2011'de, Wikileaks'in kurucusu Julian Assange, İngiltere'de ev
hapsinde olduğu dönemde, Eric Schmidt, Google Ideas direktörü Jared Cohen'le
birlikte yazacakları kitap için kendisinden bir görüşme talep ettiğinde,
Assange, Google'ın yönetim katının kendisi için Pentagon'dan veya Beyaz
Saray'dan daha karanlık olduğunu düşünüyordu. Ziyaret edebileceklerini
iletti.
 
Peki bu devle nasıl başa çıkılacak?
 

 
İlk olarak, kişisel önlemler var. İnternette gizliliği belli oranlarda
sağlamak için yapılabilecek çok fazla şey var. soL Portal'ın yenilenme
çalışmalarına destek olan yazılımcılardan Orkut Murat Yılmaz'ın da parçası
olduğu KemGözlereŞiş.org.tr sitesi, kişisel olarak yapılabileceklere dair
epey fikir veriyor.
Tabii, bunların sınırı var. İnterneti özgürleştirmek için kolektif bir
mücadele ve yaratıcılık sergilenmesi şart. Aslına bakılırsa, internetin
doğası da bu mücadeleyi vermek için muazzam olanaklar sağlıyor. Fakat karşı
karşıya olduğumuz imparatorluğun büyüklüğü, internetin özgürleşmesi
mücadelesine büyük lojistik destek sağlayacak, güçlü ekonomi ve teknolojiye
sahip sosyalist bir ülkenin varlığı olmaksızın başarı şansının az olduğunu
gösteriyor.
 
Schmidt, tanınan biriydi. 2001'den beri Google'un CEO'suydu. Cohen'se
"yükselen isim"di. Hem Bush ve Condoleeza Rice hem de Obama ve Hillary
Clinton dönemlerinde ABD Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlık görevi
yapmıştı. 2009'da Schmidt'le tanıştılar ve Schmidt, Google Ideas isminde bir
yan kol kurup Cohen'i başına getirdi.
 
Aynı yıl ikili, ABD Dışişleri Bakanlığı'na yakınlığıyla bilinen düşünce
kuruluşu CFR için ortak bir makale yazmış ve "demokratik ülkelerin tıpkı
NATO gibi internet teknolojisi alanında da koalisyonlar kurmaları
gerektiğini, çünkü dünya vatandaşlarını koruma görevine sahip olduklarını"
savunmuştu.
 
Assange, yeni kaleme aldığı kitabında ziyareti uzun uzun ayrıntılandırıyor.
Schmidt ve Cohen'in yanında iki kişi daha varmış. Lisa Shields, kendisini
CFR başkan yardımcısı olarak tanıtmış. Scott Malcomson ikilinin çıkaracağı
kitabın editörüymüş - en azından o sıralar öyleymiş, üç ay sonra Susan
Rice'ın başdanışmanı olarak Bakanlığa geçmiş.
 
Telefon
 
İki ay sonra, Assange ve ekibi Wikileaks'in yayımlamakta olduğu tüm ABD
Dışişleri Bakanlığı gizli belgeleri eski bir çalışan tarafından satılmaya
başlanınca, yayın takvimini 4 ay hızlandırmaya karar verdi. Önden uyarmak
için Dışişleri Bakanlığı'nı aramakta karar kıldılar. "Julian Assange,
Hillary Clinton'la görüşmek istiyor" bilgisine, tipik bürokrasi refleksiyle
inanmayan memurlarla saatler süren boğuşmanın ardından, iki ay önce
Assange'ın evine gelen Lisa Shields'dan bir e-posta aldılar: "Görüşme
isteğinizi onaylar mısınız?"
 
Assange, bu noktada, kendisini ziyaret edenlerin yalnızca Google değil, aynı
zamanda hükümet olduğunu anladı.
 
Rejim değiştirici
 
Wikileaks'in kurucusunun aklından bu olay çıkmıştı - ta ki, Wikileaks bu
defa "gölge CIA" denilen düşünce kuruluşu Stratfor'un yazışmalarını
yayımlamaya başlayıp, Lübnan'ın El Ahbar gazetesi, Jared Cohen'le ilgili bir
haber hazırlayana kadar.
 
Stratfor, Google hakkında topladığı istihbaratları iç yazışmalarında ekibe
aktarıyor, bu arada Cohen'in aslında Google'ın "rejim değişikliği sorumlusu"
olduğunu dile getiriyordu. Arap Baharı döneminde Mısır'da aktivistlerle
toplanmıştı. İran'da, kuzeydeki Azeri nüfusla temas ediyordu. Stratfor
uzmanı ve eski Bakanlık çalışanı Fred Burton, "Google, Beyaz Saray ve
Dışişleri Bakanlığı'na lojistik destek sağlıyor. CIA'in yapamayacağı işler
yapıyorlar. Cohen sonunda ya kaçırılacak ya kendini öldürtecek."
 
El Ahbar'daki yazıyı okuyunca kafasında şimşekler çakan Assange, geri dönüp
Dışişleri Bakanlığı sızıntılarında Cohen'in izini sürmeye başladı.
Afganistan'da, telekomünikasyon tekellerini antenlerini ABD askeri üslerine
taşımaya ikna etme turları düzenlemişti. Lübnan'da, Hizbullah'a rakip
olabilecek bir "Şii örgütü" kurmaya çalışmıştı. Londra'da Hint film
üreticilerine, Hollywood'la ilişki kurma karşılığında filmlerinde kimi
siyasi unsurlara yer verme teklifi yapmıştı.
 
Şebeke
 
Assange, yeni kitabında, ABD'deki düşünce kuruluşları-hükümet-ordu-sermaye
alanında Google'ın parçası olduğu şebekeyi inceliyor. Liste çok uzun:
Cohen'in aşırı sağcıları topladığı Save Summit, AgainstViolentExtremism.org
diye bir siteyi fonluyor, sitenin arkasında Google Ideas ve Gen Next var.
Gen Next'in yürütme kurulunda da Cohen var. Gen Next ayrıca Alliance of
Youth Movements'ı fonluyor. Hani şu Ceren Kenar'ın Clinton'la poz verdiği
toplantıyı düzenleyen örgüt. Bu hareket sonradan Movements.org adını aldı. O
da Advancing Human Rights isminde bir STK'nın parçası haline geldi.
Advancing Human Rights'ın kurucusu Robert L. Bernstein, İnsan Hakları İzleme
Örgütü'nün de kurucusuydu ama örgüt "ABD ve İsrail'in ihlallerini de
izlemek"te ısrar edince ayrılıp bunu kurdu. Cohen bu yeni örgütün de yönetim
kuruluna girdi, ki kurulda, İngiliz ordusunun Afganistan'daki eski işgal
komutanı da var.
 
Eric Schmidt, daha derin. Ayrıntılarını yazmak yazının hacmini aşar, fakat
Fukuyama'dan Soros'a, ABD hükümetinin en karanlık kişilerinden Bilderberg
Konferansları'na kadar her yerde olan bir isim, Schmidt.
 
Şirket
 
Tepe isimler böyle, peki şirket? Aslında bakılırsa en derin bağlantılar,
doğrudan şirket olarak Google tarafından kurulmuş durumda. Geçen yıl, PRISM
adlı program kapsamında Google'ın "petabitlerce" kişisel veriyi ABD
istihbaratına aktardığı ortaya çıktı.
 
Baştan beri böyleydi bu durum. Google'ın kurucuları Larry Page ve Sergey
Brin 2001'de Schmidt'i şirketin başına getirdiklerinde, şirket Pentagon'a
bağlı DARPA projesi kapsamında fonlanıyordu. 2003'te Bush yönetimi
internetteki her şeyi takip etmeye başladığında Google, Ulusal Güvenlik
Ajansı'ndan (NSA) "veri irdeleme araçlarını geliştirmek" için 2 milyon dolar
almıştı. 2004'te Google Haritalar sistemi kurulduğunda, Pentagon'la
milyonlarca dolarlık ortaklık sözleşmeleri imzalandı.
 
Assange, kitapta, Pentagon yetkililerinin yazışmalarında Google'dan
"Amerikan askeri yapısının parçası" olarak söz ettikleri bölümleri
alıntılıyor. 2013 sonbaharında, Şam'daki kimyasal saldırının ardından ABD
Suriye'ye saldırmak için kamuoyu yaratmaya çalıştığı dönemde Google, hiç
yapmadığı bir şeyi yaptı: Dışişleri Bakanı John Kerry'nin konuşmasını,
Google arama çubuğunun hemen altından duyurdu.
 
Assange'ın kitabı, Google'ın nasıl bir imparatorluk haline geldiğine dair
önemli bir çalışma.
 
* soL Dergisi'nin 2 Kasım 2014 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags İSTİHBARAT DOSYASI, Julian Assange, Google]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 11:08PM +0200

<http://www.ankaradegillefkosa.org/wp-content/uploads/2014/11/unnamed-292x24
2.png>
 
Kıbrıs Sorununda Bilinen Gerçekler ve Komplo Teorileri
 
Emperyalist sistemin nüfuz alanları belirleyerek dünyayı kontrol ettiğini
İkinci Paylaşım Savaşı sonrasındaki Postdam'da ve Yalta Konferansı'da alınan
kararlardan biliyoruz. Bu kararların uygulanması dünyada değişik sonuçlar
verdi. SSCB'nin Almanya'nın ikiye bölünmesi sonrası Doğu Almanya'nın
kontrolünü alması, 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya işgalleri paylaşımın
bir tarafını gösterirken diğer taraftan emperyalizm Ortadoğu'nun hemen hemen
tamamında aktif olmuştur. Yunanistan ve Türkiye, SSCB liderliğindeki Doğu
Bloku karşısında NATO'nun en önemli nüfuz alanları olarak soğuk savaş
döneminde karşımıza çıkıyor. Kıbrıs ise Britanya tarafından stratejik olarak
elde tutulmak istendiği için tüm sömürgeler bağımsızlıklarını kazanırken
klasik sömürge olarak kalmaya devam etmiştir. ABD Yeni Sömürgecilik
Stratejisi'ni özellikle Wilson döneminde başladığı düşünülürse Kennedy
döneminde Kıbrıs ile ilgili açıklamalarıyla tavan yapacak şekilde dünyanın
her bölgesi için uygulamaya koymak istediğinin kesinleştiğini
söyleyebiliriz. Yunanistan ve Türkiye arasında bir kriz olmaması için
bölgeye çok hasas yaklaşan ABD, Kıbrıs sorununu bitirmek istemiştir. Böylece
dünyanın liderliğini ABD devralırken Britanya ile bazı çelişkiler yaşamış
olduğunu da Kıbrıs sorununun ortaya çıkışı ile anlayabiliriz. Diğer bir
durum yani Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşuna gelen süreç yeni sömürgeciliğin
tesis edilmesi olarak algılanmalıdır. Ancak emperyalist sistemin kendi
yarattığı çelişkiler Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yaşamasını engellemiş ve adaya
ikinci bir emperyalist müdahaleye yani Yunanistan darbesi ile TC işgaline
neden olmuştur.
 

 
Emperyalizmin kapitalizmi yaşatmak için uyguladığı stratejiler ve taktikler
dönem dönem değerlendirilerek geliştirilmekte ve tüm dünyaya
yaygınlaştırılmaktadır. DTÖ, G8 vb. toplantılar günümüzde yapılan ve yeni
strateji ve taktikleri ile Yalta, Postdam gibi buluşmaları aratmayacak
paylaşım toplantılarıdır. SSCB'nin ayakta durduğu "Soğuk Savaş" olarak
adlandırılan dönemde kapitalizm sosyal devlet denilen Keynesçi ekonomik
modeli uygularken bugün sosyal devletten tamamen vazgeçtiği ve bu
uluslararası toplantılar ve çeşitli zirvelerle vahşi kapitalizmi
dizginlerinden boşalttığı da görülmektedir. Biz buna neo-liberal dönem
diyoruz. Bu yeni sistem, hem sosyal devlet uygulayan hem de eski doğu bloku
ve bağlantısızlar hareketi ile devletçi yapıdaki diğer ülkeleri ulaşımdan
tarıma, eğitimden sağlığa, barınmadan suya kadar serbest piyasaya tam
anlamı ile açmayı hedeflemektedir. Bu anlamda Kıbrıs'ın kuzeyinde TC eliyle
uygulanmak istenen ile güneyinde Troyka eliyle uygulanmak istenen
özelleştirmeler ve satışlar bu gözle incelemekteyiz. Diğer taraftan Körfez
Savaşı ile başlayan Ortadoğu'daki sürecin buna benzerliği Baas rejimlerinin
yokedilmesi ve emperyalist kapitalist sistem içine tam anlamı ile dahil
edilmesi olarak değerlendirilmelidir. Bugün Arab "Baharı"; Libya, Irak ve
Suriye'de yaşananlar bu çember içinde algılanmalıdır. ABD ve emperyalist
sistem her yeni durumdan yeni çıkar süreçleri yaratabilecek yeni planlar
yapabilecek organizasyonu yaratabilmektedirler.
 

 
Hem Ukrayna hem de Suriye içinde yaratılmaya çalışılanı birlikte ele alırsak
ABD'nin bölgemizdeki çıkarları ülkemizdeki durumla ilişkilendirilmelidir.
Emperyalizmin ikinci müdahalesi ile Kıbrıs'ta yasal olmayan fiili bir durum
oluştu bu durum Kıbrıs halklarına zarar verirken emperyalizmin hem ülkemizde
hem bölgemizde çıkarlarını maksimize etmektedir. Türkiye devletinin
bölgedeki taşeron ve jandarma olarak ABD ile bugüne dek herhangi bir çelişki
içinde olmadığı da görünmektedir. Yaşanan darbeler ve muhtıralarla yeter
derecede dizginlenmiş ve hizaya getirilmiş ve işçi sınıfı ideolojisi ve halk
hareketleri defalarca ezilmiştir.
 

 
Rusya, Çin ve İran karşısında bölgedeki egemenliğini garanti altına almaya
çalışan ABD'nin AB ile birlikte hareket ederek Türkiye'nin üzerinden birçok
strateji ve taktik gütmeye çalıştığı görülüyor. El Kaide, IŞİD ve benzeri
radikal islamcı terör örgütleri bu şekilde yetiştirilmiş ve beslenmiştir.
 

 
Rusya yanlısı Baasçı Esad rejimi, İran ile ilişkisi bulunan Lübnan
Hizbullah'ı ve Irak Şiileri bu yöntemle etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.
Bunun başarısız bir gidaşat ortaya çıkardığı ve emperyalizm içindeki
çelişkileri çözmek yerine derinleştirdiği bu süreçte emperyalizm tarafından
da görülmüştür.
 

 
Bunun yanında Rusya'nın burununun dibinde Ukrayna'daki hükümet darbesini de
planlayan ABD ve AB yeterince tepki çekmiş ülkedeki Ruslarla yeni oluşumlara
giden Rusya ile yeni Ukrayna yönetimi kriz içine sürüklenmiştir. Burada da
rol kapmaya çalışan Türkiye devleti Kırım Tatarlarını Rusya'ya dolayısı ile
Rus çoğunluğa karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Gelişmeler ve sınırlar çok
çabuk değişirken Rus doğal gazı ile petrol rezervleri AB'nin acil ihtiyacı
olarak kış öncesi yeni bir Rusya-Ukrayna anlaşması ile akmaya başladı.
Türkiye'nin rol kapmaya çalışırken, Rusya ve Kırım Tatarları ile yaşadığı
sorunlar taşeron olmanın bir sonucu olarak ortada durmaktadır. Diğer
taraftan ise Suriye'nin üzerinde ABD'nin işlerini yürütmeye çalışan Türkiye,
ABD ile Rusya arasındaki mesafeye ve çelişkiye göre jandarma olarak verilen
görevi yapmaya çalışırken ortaya ABD adına istenmeyen birtakım durumlar da
çıkmıştır.
 

 
Yeni süreçte Rusya'nın çok üzerine gitmenin çıkarlarına zarar verdiğini
gören ABD'ye rağmen TC devleti bölgedeki terör ilişkilerini kuran olarak
geri adım atmayı kabul etmemektedir. Türkiye'yi gözden çıkaramayacak kadar
stratejik gören ABD ise diplomatik yöntemlerle yeni taktikleri kabul
ettirmeye çalışsa da Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki yapının lokal
emperyalist duygularla iştahı iyice kabarmış görünüyor.
 

 
Kıbrıs'ta ise durum TC devleti açısından daha farklı bir noktada
görünmemektedir. Kısa sürede her alandan sonuç almaya çalışan TC devleti
Kıbrıs'tan da, Kıbrıs'ın gaz ve petrolünden de pay almak adına savaş
gemilerini bölgeye yollayacak kadar gözünü karartmıştır.
 

 
TC devletinin, ABD şirketlerinin bölgedeki gaz ve petrol arama ve çıkarma
işlemlerinin tahlikesiz ve güvenli bir şekilde olması için bölgeyi ziyaret
eden ABD başkan yardımcısının girişimlerine rağmen süreci bu noktaya
getirdiği de bu değerlendirmeye eklenebilir. Öncesinde Irak'daki rejimle
çelişkiye düşen sonra Suriye krizinde hem Suriye devleti, hem Rusya, hem
İran ile karşı karşıya gelen TC devleti görmezden gelinen uluslararası bir
krizle daha doğrusu bir savaş durumu ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu
sürecin bu şekilde ilerlemesi halinde TC'nin yalnız kalacağı ve Rusya, İran
ve Suriye ile ayni anda savaşa girmesi durumunda ABD'nin fiili bir yardımda
bulunmayacağı görülecektir. ABD kendi çıkarı olmaması halinde ve topyekün
bir savaşı istemeyeceğinden Türkiye için Rusya'yı yeniden karşısına
almayacaktır. Birkaç füze denemesi ile kendinden kat kat üstün güçlere boyun
eğecek olan Türkiye'ye tek yardım ABD'den gelecektir. ABD, ancak filosunu
Doğu Akdeniz'e yollayarak desteğini belirtecek ve AB ile arabuluculuk
yaparak uluslararası bir konferans ile savaşan tarafları "barıştıracaktır".
 

 
TC'de mevcut rejimin değişmesine ve bir bürokratlar grubunun ülkenin
temsiliyetine getirilmesine neden olan bir karışıklık yaşanacaktır.
 

 
Kıbrıs sorununun da yer alacağı bu konferansta TC'nin ordusunu ve
bürokratlarını Kıbrıs'ın kuzeyinden çekmeyi kabul etmesi çok yüksek bir
ihtimaldir. Türkiye milliyetçi kamuoyu ve kktc'cilerin büyük bir kısmı
"anavatan"ın bekası için Lozan benzeri bu anlaşmayı savunmak durumunda
kalacaklardır.
 

 
Ortadoğu'da emperyalist ülkelerin paylaştığı şekilde sınırlar yeniden
çizilirken, Kıbrıs sorununun da yasal bir statüye oturması ile doğal gaz ve
petrol yasal yollarla AB'ye akacaktır ve TC'nin daha uysal bir taşeron
olarak bölgedeki görevlerini yeniden yerine getirmesinin önü açılacaktır.
 

 
Olası konferansta Kürt özgürlük hareketinin Kürt halkını temsilen bulunacağı
ve AB şemsiyesi altında Kıbrıslı Elen liderliğinin de yer alacağı muhtemel
iken Kıbrıslı Türklerin böyle bir süreçte yer alacak ve Kıbrıslı Türkleri
burjuva anlamda dahi temsil edecek herhangi bir liderliğe sahip olmadığı da
aşikardır.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category güvenlik]
 
[tags KIBRIS DOSYASI, Besim Baysal, Kıbrıs Sorunu, Komplo Teorileri]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:58PM +0200

Cumartesi gününün en çok satan gazeteleri, bir diğerinden habersiz, alt ya
da üst başlıklarında neredeyse ortak bir cümleyle, gün gün başka gündemler
üzerinden yaşadığımız trajediye duyulan isyanı dillendirmişlerdi... "Her gün
yeni bir facia haberi ile uyanmak.." Üst üste çok sayıda insanımızın
canlarına, yaralanmalarına yol açan, yaşamın çok farklı alanlarından gelen
insani gelişmişlikte dibe vuruşumuzun, siyasetin, İktidar erkinin
çuvallamasının, düzenin işleyiş çarklarının, toplumsal düzenin çöküşünün
felaket haberleri toplumsal moral değerlerin de dibe vuruşuydu... Dün sabah
yine birbirinden habersiz birkaç sunucu birden, "Neyse ki bu sabah yeni bir
felaket olayının haberi ile uyanmadık.." cümlesini kurgulamışlardı ki...
Geçen haftanın yaşanan olumsuzluklarını özetleyemeden gelen yeni haberi
duyurmak zorunda kaldılar... Boğaz'dan balıkçılar çocuk, kadın, çoğu erkek
onlarla ceset toplamışlardı. Akşama kadar edinilen bilgilere göre hâlâ daha
onlarca cesedin bulunamadığı, 50'ye yaklaşması kesin görülen ölümün kaçak
göçmenlere ait olduğu kesin olmayan bilgisine ulaşılmıştı...
 
Göreceli İktidarlarının en az sorumlu tutulacağı kaçak göçmenler
felaketinde, İstanbul Boğazı'nın bile kolayca kullanılabildiği bir büyük
kaçakçılık mafyası düzeninde İktidarlarının sorumluluğunu hafife alma lüksü
olabilir mi? Hafta sonu Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın, İktidarlarında dünyayı
yönetenlerden olma hırslarıyla yürüttükleri dış politikalarında ürettikleri
bataklıktan sonra, karşı karşıya kaldığımız bataklık ve dev sorunların
suçunu ABD, Batı dünyasına atma çabaları, dış politikadaki çuvallamanın,
çaresizliğin siyaseten dışavurum biçimi... Elbette Ortadoğu, İslam
dünyasının içine çekildiği bataklık, ülke halklarının ırklar, mezhepler
eksenli, her gün bu bataklığın içinde, sıcak savaşlarda birbirlerini
insanlık dışı yöntemlerle boğazlıyor oluşları emperyalizmin ayakta kalışının
en geçerli, gündeminden hiç düşürmediği reçetelerinin en çok yazılanı...
 
Irak işgalinde Türkiye'ye biçilen role evet deyip, gökten zembille
İktidarlarının, liderliğinin partisi kuruluşunda destek alırlarken,
stratejik ortaklıklara "evet" mührünü basarlarken, Libya bombardımanlarına
üs verirken, Suriye projesinde ganimet düşleriyle başrol üstlenirlerken..
akılları neredeydi? Şimdi milyonlar can havliyle sınırlarımızdan ülkemize
kaçtıklarında, onları yaşatmak, açlıktan öldürmemek sorumluluğu üzerimize
kaldığında, sokaklara düşenlere nasıl bakacağımızın derdinde, Batı'nın,
emperyalizmin çıkarlarının ikiyüzlülüğünü görmek, buna isyan etmek ne kadar
işimize yarayabilir?
 
Büyük Ortadoğu Projesi'nin ABD'nin emperyal düzenin çıkarlarının kollanması
adına Irak işgali öncesi yazılmasını, sağır sultanlar bile duymamış mıydı?
ABD'nin Irak'ta stratejik ortak olarak istenen rolün gereğini yerine
getirmeyen ülkelere pay verilmeyeceği havalarından sonra, evdeki hesapların
çarşıya uymaması, Kuzey Irak projesi tamam da, öngörülemeyen Şii-Sünni
çatışmasında kanlı petrolün fiyatının çok yükselmesi ile gelen krizle
bağlantılı bölgeden askerini çekmesi, yarattığı radikal İslamcı terör
örgütleri ile savaşı bölge ülkelerinin sırtına atmasından da ders almamak,
İktidarlarının boylarından büyük tutkular, düşler peşinde koşmalarının
bedelleri değil mi? Hafta sonu haberleri içinde Obama, ABD simgeleri ile var
oluşlarını özdeşleştirmiş peşmergelerin Kobani'ye, savaşa, ölüme yürüyüşleri
gerçekten ders alınası trajik bir görüntü...
 
İktidarları, yandaşları, bu tabloyu haklı eleştirirlerken, önce hayır deyip
sonra kabul etmek zorunda kaldıkları 29 Ekim günü ile çakışan, aynı
peşmergelerin ülkemiz topraklarından gösteriyle geçişlerini, apaçık bizim de
onların arkasından aynı bataklığa çekilme çabalarını nasıl açıklayacaklar?
Atatürk devrimleri, Cumhuriyet, laiklik, bu ülkenin eksikli gedikli de olsa
insan hakları, demokraside aldığı yol, insan birikimimiz, toplumsal
kazanımlarımıza düşman, eğitimli insan-işgücü yerine yandaş
kayırmacılığında.. tersine icraatlarla nereye kadar yürünebilinir ki?
Emperyal çıkarlara özel hizmetler sayesinde kesintisiz büyüyen ekonomi,
kalkınan güçlü ülke olma düşü ne menem bir çelişki, önünü görmemek olabilir?
 
 
İktidarlarının yürüyüşünde, evrensel insan, emek, sendikal hakları, insanı
odak yapan yaşam, çalışma koşulları, işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerini
değil de, hukuk devleti düzeninin çağdaş tüm düzenlemelerinden, hukukundan
kaçarak yandaşları zengin eden kuralsız düzeni seçeceksiniz. Kamuda bile
taşeron düzeni yaratıp, ülkeyi üretimin her alanında dayıbaşılar düzenine
teslim edeceksiniz... Yandaşlarınızın kollanmasında kamu erkinin demokrasiye
aykırı olarak elinizde tuttuğunuz tüm kurumları sayesinde, siyasi çıkarlar
ittifak cephesini adım adım oturtacaksınız... Mitinglerinize yevmiye
karşılığı işçisini gönderen maden patronu en büyük kâr vurgununun sahipleri
arasına katılacaklar, işçilerinin iş cinayetlerinde katliamlarından sonra da
o çarkın içinde paylarını alacaklar...
 
Bu ülkenin Cumhuriyet kazanımları, kurtuluş, kuruluş projelerindeki akılcı
büyüme, insana yatırım, birlik, ülke bütünlüğünü koruma çabalarını,
kazanımlarını yok ederek, tüketerek nereye kadar yürünebilirdi ki?..
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags AK PARTİ DOSYASI, ŞÜKRAN SONER, İktidar, Devlet]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:53PM +0200

CIA'in yetkileri kısıtlı olduğu için yurt dışında istediği operasyonları
yapamayan ABD yeni bir istihbarat servisi kuruyor. Savunma Yeraltı Servisi
(DCS) adlı birimin özellikle Ortadoğu ve Afrika'da IŞİD ve El Kaide terör
örgütlerine karşı gizli görevler üstlenmesi bekleniyor.
 

 
 
 

 
ABD, baş­ka ül­ke­ler­de özel ope­ras­yon­lar yap­mak için ye­ni bir
is­tih­ba­rat ser­vi­si kur­ma ça­lış­ma­la­rı­na baş­la­dı. Ye­ni
ser­vi­sin ku­rul­ma­sın­da, dış is­tih­ba­ra­tı yö­ne­ten Mer­ke­zi
Ha­be­ral­ma Teş­ki­la­tı­'nın (CI­A) yet­ki­le­ri­nin yurt dı­şı
ope­ras­yon­lar için ye­ter­siz kal­ma­sı et­ki­li ol­du.
 
 
Was­hing­ton Post ga­ze­te­si­nin ha­be­ri­ne gö­re, Sa­vun­ma Ye­ral­tı
Ser­vi­si (DCS) adı ve­ri­len bi­ri­min te­mel­le­ri 2012'de atıl­dı.
Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı­'nın (Pen­ta­gon) ko­or­di­nas­yo­nuy­la
oluş­tu­ru­lan bi­rim için bin ki­şi­lik per­so­nel is­tih­da­mı ta­lep
edil­di. An­cak ABD Kon­gre­si, ma­li­ye­ti ne­de­niy­le bu sa­yı­nın an­cak
ya­rı­sı­na izin ver­di.
 
500 ÖZEL EĞİTİMLİ AJAN
 
Bu amaç­la, mev­cut is­tih­ba­rat ser­vis­le­ri ve or­du­dan as­ker
kö­ken­li 500 per­so­nel se­çi­le­cek. Bu per­so­nel, te­rör­le mü­ca­de­le
ve di­ğer ulu­sal gü­ven­lik so­run­la­rıy­la il­gi­li ko­nu­lar­da
is­te­ni­len her yer­de gö­rev­len­di­ri­le­cek.
 
GE­RİL­LA TAK­Tİ­Ğİ KULLANACAKLAR
 
Yeni bi­ri­min özel­lik­le Or­ta­do­ğu ve Af­ri­ka­'da IŞİD ve El Kai­de
te­rör ör­güt­le­ri­ne kar­şı giz­li gö­rev­ler üst­len­me­si bek­le­ni­yor.
Özel eği­tim­li ajan­lar­dan olu­şa­cak "kü­çük fa­kat çok et­ki­li­"
ekip­ler her tür­lü te­rör ope­ras­yon­la­rın­da gö­rev ala­cak. Bu
bi­rim­le­rin ge­ril­la tak­ti­ği uy­gu­la­ya­ca­ğı be­lir­til­di.
 
Tam yetkili olacak
 
Was­hing­ton Pos­t'­a ko­nu­şan bir is­tih­ba­rat uz­ma­nı, giz­li
ope­ras­yon­lar yap­tı­ğı za­man ce­za­lan­dı­rı­lan CI­A'­in ak­si­ne ye­ni
bi­ri­min tam yet­ki­li ola­ca­ğı­nı vur­gu­la­dı. Ül­ke­nin bü­tün
is­tih­ba­rat ve as­ke­ri im­kan­la­rın­dan da fay­da­la­na­cak Sa­vun­ma
Ye­ral­tı Ser­vi­si (DCS) ajan­la­rı, yurt dı­şın­da be­lir­le­nen
he­def­le­re her an ope­ras­yon ya­pa­bi­le­cek du­rum­da ha­zır
bek­le­ye­cek. DCS ajan­la­rı, Ame­ri­kan as­ker­le­ri­nin ara­sın­da
ça­lı­şa­cak.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags CIA DOSYASI, ABD, istihbarat servisi]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:47PM +0200

Hükümete yakın bir gazetenin kupürü ihbar kabul edilerek İzmir'de 19 Ağustos
2014 tarihinde emniyet mensuplarına yönelik yapılan "kupür" operasyonunun
davasına devam ediliyor. Sanıklardan altısının avukatlığını yapan Ali Aksoy,
Emniyet İstihabarat biriminin dağıldığını ve şu anda papatya falı baktığını
söyledi.
 
Bugün dinlenen sanıklardan birinin Erdinç Sezgin olduğunu hatırlatan Av.
Aksoy, "Erdinç Sezgin'e tabii diğer sanık vekillerinin soruları oldu. Kısmen
mahkeme başkanı tarafından engellenmeye çalışıldı, yöneltilmeye çalışıldı.
Daha sonra sanık, yönlendirildiği için de, 'Bu soruya cevap vermeyeceğim.'
demeye başladı veya sorularla ilgili cevap vermemeye başladı. Bu şahsın
kıymeti şu açıdan önemliydi. Biliyorsunuz bu yargılama süreci esnasında
savcılığın, iddialarını destekleyen hiçbir somut delili yoktu. Dosya
içersindeki bizim müvekkillerle aynı suçlamalara tâbi olmakla birlikte açığa
alınmayan ve hala da çalıştırılmaya devam edilen birkaç tane polis memuru
vardı. Onlardan, savcının istediği yönde beyanda bulunan Erdinç Sezgin'in
ifadesi alındı. Sezgin, çalıştığı sırada ısrarla hep narkotikle ilgili örnek
verdi. Bu şahsın narkotikle ilgili örnekler vermesinin sebebi şu, bu şahıs
çalıştığı dönemlerde hep narkotiği takip etmiştir. Narkotikle ilgili
yakalamalarda taltif vardır biliyorsunuz, bundan dolayı bunları çok seven
biridir. Bu kişi, müvekkilimizin müdürlüğü döneminde ve o zamanlar
Başbakanlık ve İzmir Valiliği'nden gelen talep üzerine İzmir'e kıyı
şeridinden DHKP-C'li canlı bombaların sızma ihtimaliyle ilgili büyük bir
ihbar geliyor. Bu ihbar üzerine müvekkili olduğum müdür, bu şahsı kıymetli
bir noktaya getiriyor. Bu şahısların sorgulamasının yapıldığı büroya
getiriyor.
 
Bu şahıs, bu büroya gelince taltiflerin eksilmesi üzerine, 'Ben sürgün
edildim.' diye çevresine lanse ediyor. Sebebi de şudur, bu Erdinç Sezgin
denen şahıs için narkotikten gelecek ikramiye, ülkemize girecek olan canlı
bombadan daha önemlidir. Canlı bomba patlasa da önemli değildir, çünkü
oradan bir para gelmiyor ancak narkotikle ilgili bir sonuç geldiği zaman
taltifi tercih eden bir tip. Savcılık da bu kişinin zaaflarını bildiği için
itirafçı gibi kullanmıştır. Bu şahsa ısrarla sorulan, 'Size bir baskı oldu
mu?' sorularına, 'Hayır.' cevabını vermiştir. Bu şahıs, başka bir soru
sırasında dolaylı olaraktan, yani ben başka bir dönemde şöyle bir şey
duymuştum, yani bunu yapmazsan sana baskı yapılır. Biz şu an bir ihtimale
binaen, buradaki 32 tane insanın, biliyorsunuz 11 tanesi 40 güne yakın hapis
yattı, bu yargılanıyor, bir ihtimal. Şu an 30 ile yayıldı biliyorsunuz.
Emniyet İstihbarat'ın bitirilişini yaşıyoruz ve dışarıdan değil bizden,
Emniyet tarafından bitirilişini yaşıyoruz. Tabii ki bunu en üst konumdaki
basına sızdıran insanlar, bunu bilerek yaptılar. Aradaki kişiler, figüran
konumuna sokulan insanlar. Farkında bile değiller ne yaptıklarının, çünkü
yakında daha canlı göreceksiniz, ben canlı bir şekilde görmeye başladım.
Evimin önünde artık güpegündüz uyuşturucu satılıyor. İzmir'in göbeğinde de
istedikleri yerde, istedikleri adamları öldürdükleri zaman ki başladılar
buna da biliyorsunuz, şu an doğudaki şehirlerin açıkhava hapishanesine
dönüştüğü söyleniyor, kendi kaymakamları tarafından. Bunun nedeni, Emniyet
İstihbarat'ın bitirilmesidir. 30 ilde insanlar dinlenmiştir diye yapılan bu
algı operasyonu ile Emniyet İstihbarat bitirilmiştir. Aslında bitirilen,
ülkemizin can güvenliğidir. Bunun ne kadar önemli olduğu zamanla
anlaşılacaktır." dedi.
 
'EMNİYET İSTİHBARAT'IN TÜM İŞLERİ DEŞİFRE EDİLİYOR'
 
Yapılanın Emniyet İstihbarat'ı yargılamak olduğunu aktaran Av. Aksoy,
"Emniyet İstihbarat yargılandığı gibi bundan sonraki bütün işleri de deşifre
ediliyor. Artık Emniyet İstihbaratı'nda düzgün bir iş yapılamıyor, hattâ
Emniyet İstihbaratı şu an papatya falı bakıyor. Öyle ki İzmir Valiliği'ne
ben daha önceden söylemiştim, İzmir Valiliği'nde keşif yapan PKK'lı
kaçırılmıştır. En önemli bir mevzu, İzmir İstihbarat elinden kaçırmıştır.
Kendileri eskort kız olarak tabir edilen insanların savunmasını yaparken her
türlü teknolojik imkan faydalanıldı. Bu ne demektir? Powerpoint'ler,
görüntülü savunmalar yaptılar. Yargılanan Emniyet İstihbarat'ın elemanları,
bu devlete hizmet eden insanlar, buna rağmen kendilerine teknolojik savunma
imkanı verilmiyor. Bu ülkeyi seven insanlar, üvey evlat muamelesi görüyor.
Hatalarla ilgili yeri geldikçe mahkemenin dikkatini çekiyoruz. Mahkeme
bunları değerlendiriyor mu, bunları sürecin sonunda göreceğiz. Hatalar
şunlar: Mağdur olarak, müşteki olarak şahsın ifadesi dahi alınmamış ama
savcı onu oraya mağdur ve müşteki yazmış.
 
Savcının onu oraya yazma hakkı vardır. Bu hakkı devlet ona vermiştir ancak
savcı, oraya sahte bir isim yazamaz. Şu an Türkiye'deki oluşan ortamı
söyleyeyim, adalete olan güven yüzde 20. Bunu sebebi bu savcılar. Bu
insanlar, bir tetikçi gibi hareket edemez. Sen oraya bir insanı müşteki
olarak yazıyorsan, bunun şikayetini duyman lazım ama elinde şikayet yok,
oraya şikayet yazmış. Bazı müvekkillerimin ismi yanlış yazılmış. Bu
süreçlerde 2000 sayfalık, 3000 sayfalık iddianameler duydunuz; bizim
iddianamemiz 27 sayfalık. Bize tebliğ edilen 12 sayfa isim listesi. 30 sayfa
bile olmayan iddianamede 30 tane hata yapmanız, başka bir şekilde hareket
ettiğinizi gösteriyor." diye konuştu. CİHAN
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags EMNİYET DOSYASI, AV. Ali AKSOY, EMNİYET İSTİHBARAT]
"A. Türer Yener" <a_ture...@hotmail.com>: Nov 05 10:48PM +0200

Efendim
İlişikte sizlere geçtiğimiz "KADIKÖY- BEŞİKTAŞ " seferini yapan 15.15 vapurunda geçen bir olayı sayın Mine Kırıkkanat'ın
yazısından ve olayı görüntülüyen videoyu bilgilerinize sunuyorum.

Bu basit olay bile, Türkiyenin nerelere getirildiğinin canlı bir şahidi.
Biliniyorki " Özgürlük ve bağımsızlığın bedeli çok ağırdır. Akıl, bilim ve uygarlık yolundan sapma gafletine düşen toplumlar,
bu bedeli yok oluşları ile öderler "

Atatürk rüzgarı yavaş yavaş , yağmurla ve karla karışık olarak , kuvvetli esmeğe başladı. Bu rüzgar öyle bir rüzgarki, karşı koyanları yok edecek, süpürüp gidecek.

Efendim "Fikri varlık, bir nabız atışına dönüşmüşse , o hareketi hiç bir güç durduramaz. O fikri varlığın adı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK "

Saygılarımla
A.Türer Yener
 
Not : Yazı Türk dünyası ve Türk dünyası gazeteciler federasyonu üyelerine CC olarak gönderilmiştir.
Date: Wed, 5 Nov 2014 19:30:31 +0200
Subject: Fwd: OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN LÜTFEN SÜPER
From: metin...@gmail.com
To: aligi...@yahoo.com.tr; mhamit...@gmail.com; szeb...@yahoo.com; yildira...@gmail.com; uazakli...@gmail.com; yilg...@gmail.com; emtin...@gmail.com; kayhant...@gmail.com; kapt...@gmail.com; v.yi...@iku.edu.tr; bol...@gmail.com; a_ture...@hotmail.com; sanl...@gmail.com; fnurca...@gmail.com; bali...@hotmail.com; h.k...@iku.edu.tr; slsan...@yahoo.com; dr.alibu...@hotmail.com; behic...@gmail.com; auk...@yahoo.com
 
 
 
OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN LÜTFEN SÜPERMine Kırıkkanat’tan bir yazı….
Geçen çarşamba günü Kadıköy- Beşiktaş seferini yapan 15.15 vapuruna bindim. Alt arka salon yolcuları arasındaydım. Vapur kalktıktan kısa süre sonra, üç gencin oturduğu köşeden caz notaları yükseldi.
Delikanlının biri gitar, öteki saksofon, genç kız ise mızıka çalıyordu. Ankara’nın Bağları türküsünü, başarılı bir caz yorumuyla çalıp söylemeye başladılar. Keyifle dinliyorduk.
Ansızın ızbandut gibi bir çımacı girdi içeri. Hiddetli adımlarla gençlerin yanına gidip, bir şeyler söyledi. Gençler müziği kesti, ama kütük yasakçılara da şerbetli görünüyorlardı. Gitar çalanın, “Para toplamıyoruz ki, müzik ve şarkı da mı yasak?” diye sorduğunu duydum.
Ansızın bir erkek yolcu fırladı kalktı yerinden. “Bu da mı yasak?” diye sordu, çam yarması vapur görevlisine. “Bu da mı?..” Bir başka yolcu, oturduğu yerden, “Biz şikâyetçi değiliz, canımız isterse para da veririz, sana ne?” diye bağırdı, kendisinden iki kat iri çımacıya.
***
Derken, inanılmaz bir şey oldu, itiraz eden ilk yolcu, türküyü kaldığı yerden alıp, avazı çıktığı kadar bağıra bağıra söylemeye başladı:
“Ankara’nın bağları da
Büklüm büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları!...”
O ana kadar sessiz kalan kadınlar, erkekler, türküyü alkışlar eşliğinde, bir ağızdan söylemeye başlamasın mı?
Yer yerinden oynuyordu.
İçeri girerken afrından tafrından geçilmeyen çımacı, epeyce şaşkın ve ürkmüş, çıkıp gitti. Yolcuların, “Çalın çocuklar, çalın!” diye teşvik ettikleri genç müzisyenler, Ankara’nın Bağları’nı bitirip, Commandante Che Guevara ağıtına geçtiler.
Salona, dokunanı çarpacak bir öfke egemendi.
Kimi sözlerini bilmediği şarkıya “nını, nını” diye eşlik edip el çırparken, kimileri de yüksek sesle verip veriştiriyordu: “Mevlüt okusalar yasak değil tabii!”, “Suriyeli dilencilerin para toplamasına ses çıkarmazlar ama!..”
***
Bazıları gençlerin yanına gidip, “Siz istemiyorsunuz, ben veriyorum!” diye ceplerine para tıkıştırdı. Beşiktaş’a yaklaşmıştık. Enstrümanlar kılıflandı. Müzisyenlerden gitarist olanı, “Desteğinize teşekkür ederiz” dedi. “Ama şimdi zabıtayı çağırmıştır bunlar, bizi iskeleden alacaklar. Birlikte çıkalım, belki bir şansımız olur...”
Vapur iskeleye yanaşıyordu. Gerçekten de dört zabıta bekliyordu çıkışta, lumbozlardan görüyorduk. Yolcular ayağa kalkıp gençleri ortalarına alarak çıkışa doğru yürüdü.
Küçük kızının elini tutan bir baba, müzisyenlere “Sizin eli boş çıkmanız daha doğru olur” dedi. “Verin bakayım şu gitarı bana!”
Tüm gerçek cesurlar gibi, ufak tefek, kendi halinde bir adamdı. Aldı gitarı, bir elinde kızı, bir elinde gitar, ilerledi kapıya. Bir başka yolcu, saksofonu alıp astı omzuna. Genç kıza, mızıkayı cebine sokup, önden gitmesi söylendi. Eh, artık benim de bir şey yapmam gerekiyordu. Müzik üçlüsünün lideri olduğu anlaşılan gitariste yaklaşıp koluna girdim, “Sen benim oğlumsun, ben de senin annen, yürüyelim!” dedim.
***
Müzisyenler, yolcuların nasıl gergin ve her birinin yaptığı her hareketin bir karar olduğunun, pek farkında değildi. Gençliğe özgü aldırmazlıkla durumu çok eğlenceli buluyor, kıkır kıkır gülüyorlardı. Oysa onlara sahip çıkanlar, kavgayı göze almışlığın sessiz ciddiyeti içindeydiler.
Korumaya aldığımız gençlerin göremediği o vahim kararlılığı, onları bekleyen dört zabıta sezdi. Donup kaldılar. Gözlerinin içine baka baka, önlerinden geçip gittik, hep birlikte. Yola çıktığımızda, müzik aletlerini teslim alan gençler “Sağol abla, sağol abi!” cıvıltıları arasında uzaklaşırken, biz erişkinler aynı gergin sessizlik ve ciddiyet içinde dağıldık.
***
Hava kurşun gibi ağır, sevgili okurlarım. Bu ülkede, azgın bir azınlığın sürekli tekmelediği mutsuz çoğunluğun öfkesi artıyor. Türkiye fokur fokur kaynayan bir kazan. Kapak henüz atmadı, çünkü itici gücüne henüz ulaşmadı. Bu çoğunluğa yön vermesi gereken muhalefet partileri, ne kaynayan öfkenin farkında, ne kendilerinden kesilen umutların...
Sabır tenceresi ne zaman taşar, kapak nerede, nasıl bir gerekçeyle atar bilemem. Ama ufukta, hem iktidarın, hem de muhalefet partilerinin boyunu aşacak, atıllaşan siyasal arenayı basacak bir öfke selinin boğuk uğultusu büyüyor.
(Mine Kırıkkanat / Cumhuriyet)
--DİPNOT>> Olaya ait videonun linki de geldi:(https://www.facebook.com/photo.php?v=10152183150029615)
Görüntüleri kaydeden Mehmet Deniz ve bizi videodan haberdar eden Burak Erdem'e ÇOK teşekkürle..
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:40PM +0200

Alman dış istihbaratı BND, terörle mücadele için Uluslar arası istihbarat
işbirliği kurulmasını istiyor.
 
Almanya'nın başkenti Berlin'de kamuoyuna duyurulmadan gizli olarak yapılan
İstihbarat Kongresinde, Alman dış istihbaratından sorumlu BND'nin Başkanı
Gerhard Schindler, terörle mücadelede Uluslar arası durumun kötü olmasından
endişe duyduğunu dile getirdi. Uluslar arası boyutlarda terörün artmasına
dikkat çeken Schindler, Almanya dışındaki ülkelerde aralarında Amerikan
istihbaratı NSA da olmak üzere, diğer ülke istihbaratlarıyla işbirliği
kurmak istediğini belirtti.
 
Uluslar arası durumu dev bir yap boz oyununa benzeten Alman istihbarat şefi,
hiçkimsenin hangi parçayı elinde bulundurduğunu bilmediğini söyledi.
Konuşması dün basına yansıyan Schindler, IŞİD'i örnek vererek, Almanya'dan
giderek Suriye ve Irak'ta terör örgütüne katılanları bu bölgelerdeki
istihbaratla işbirliği yapmadan belirlemek ve takip etmenin mümkün
olmadığını kaydetti. Diğer bölgelerde de terörle mücadele için sıkı bir
işbirliğinin şart olduğunu savundu.
 
Schindler, Uluslar arası işbirliği olmadan BND'nin temel görevlerini bile
yerine getiremeyeceğini, diğer batılı ülkelerin istihbarat teşkilatlarının
da durumunun aynı olduğunu söyledi. Yabancı istihbarat teşkilatlarıyla ortak
operasyonlar, analiz sonuçları ve belirli şahıslarla ilgili bilgi
alışverişinin BND'nin günlük işleri arasında yeraldığını belirtti. Almanya
dışında görev yapan askerlerin korunması için bu çalışmanın yapılmasının
kaçınılmaz olduğunu bildirdi.
 
Alman istihbarat başkanının verdiği bilgiye göre BND, 167 ülkede 451 yabancı
istihbarat teşkilatıyla bağlantı içinde bulunuyor. Birleşmiş Milletlerin
toplam 193 üye ülkesi olduğu gözönüne alınırsa, Alman istihbaratının
dünyadaki tüm ülkelerin yaklaşık yüzde 75 ile ortak istihbarat çalışması
yaptığı görülüyor.
 
Amerikan istihbarat uzmanı Edward Snowden'ın NSA hakkındaki bilgileri
dünyaya duyurmasından sonra, Alman istihbaratı BND de NSA ile işbirliği
yaptığı gerekçesiyle eleştirilmişti. Schindler'in gizli bir istihbarat
kongresinden sonra bu sözlerinin basına yansıması, yapılan eleştirilere
cevap niteliği taşıyor.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags BND DOSYASI, Alman istihbaratı, Uluslar arası işbirliği]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:38PM +0200

İran İstihbarat Bakanı Seyyid Mahmud Allavi, İran'ın Buşehr eyaletinde,
yabancı istihbarat servisleri için çalışan bir grup ajanın yakalandığını
bildirdi.
 
Buşehr Valiliği resmi internet sitesinde yer alan açıklamada, Buşehr Eyaleti
İdari Kurulu toplantısına katılan Allavi, İran istihbaratı tarafından
yakalanan ajanların, adli makamlara teslim edildiğini belirtti, ancak konu
hakkında ayrıntılı bilgi vermedi.
 
İran'ın tek nükleer santrali, ülkenin güneyindeki Buşehr eyaletinde yer
alıyor.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category güvenlik]
 
[tags İRAN DOSYASI, İran, İstihbarat Bakanı, seyyid mahmud Allavi, Buşehr
eyaleti, ajan]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:34PM +0200

İngiltere'nin istihbarat kuruluşlarından Hükümet İletişim Karargahı (GCHQ),
artan terör tehdidine karşı güvenliği sağlamak için sosyal medyanın en büyük
kullanım ağları Facebook ve Twitter'la işbirliği yapılmasını istedi.
 
Yeni GCHQ Başkanı Robert Hannigan, IŞİD militanlarının uluslararası ağ
oluşturmak için internetin gücünden fazlasıyla faydalandığını belirtti.
Sosyal medya ağları Facebook, Twitter ve bu ağlara bağlı iletişim uygulaması
Whatsapp'ın çok kullanıldığına dikkat çeken Hannigan, en çok bu ağlarla
ilgili istihbaratta zorlandıklarını ve sorunun ancak bu ağların sahipleriyle
işbirliği yapılarak çözüleceğini söyledi.
 
Facebook, Twitter ve Whatsapp ağları ise bu konudaki talebi reddetti.
Hannigan, İngiltere Uluslararası İstihbarat Servisi (MI6) ve Ulusal
İstihbarat Servisi (MI5) ile ülkenin güvenliği için ortak çalışıldığını
belirterek, El Kaide ve IŞİD örgütlerinin interneti kullanma yöntemlerine
değindi. CİHAN
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category istihbarat]
 
[tags MI 5 DOSYASI, İngiltere istihbaratı, sosyal medya, işbirliği]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:24PM +0200

3 Kasım 2014
 

 
TBMM Başkanlığına
 

 
28 Ekim 2014 günü-saat; 12.15 sularında Karaman-Ermenek'te bulunan kömür
ocağında vuku bulan olay sonucunda 18 işçi madende kalmış olup, kendilerine
halen ulaşılamamıştır. Kurtarma çalışmaları halen devam etmektedir. "Has
Şekerler" adıyla faaliyet gösteren ve "Uyar Ailesine" ait olduğu bilinen
firmanın, daha önce Soma'da ve başka kömür ocaklarında da faaliyet
gösterdiği; başta işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı olmak üzere,
sorumluluklarını yerine getirmediği yönünde basına ve kamuoyuna somut
bilgiler yansımıştır.
 

 
İlişikte sunulan gerekçede ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; Soma
faciasında ortaya çıkan sebep ve sorunların da ötesinde, Ermenek
faciasında müteselsil ve hiyerarşik anlamda sorumluluk zincirinin oluştuğunu
gösteren bulgular söz konusudur.
 

 
Bu sebeple; Ermenek'teki kömür ocağı faciası esas alınarak, artık
"sistematik iş cinayetlerine" dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin,
sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla;
Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104-105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
 

 
Atilla Kart
 
Konya Milletvekili
 

 
Eki ;
 
2 sayfadan ibaret gerekçe.
 

 
3 Kasım 2014
 

 
Gerekçe ;
 

 
Özel sektör tarafından işletilmekte olan ve Karaman-Ermenek'te bulunan kömür
ocağında, 28 Ekim günü - saat; 12.15 sularında meydana gelen olay sonucunda
18 işçi madende kalmış olup, kendilerine halen ulaşılamamıştır. Kurtarma
çalışmaları devam etmektedir. "Has Şekerler" adıyla faaliyet gösteren ve
"Uyar Ailesine" ait olduğu bilinen firmanın, daha önce Soma'da ve başka
kömür ocaklarında da faaliyet gösterdiği; başta işçi sağlığı ve iş
güvenliği alanı olmak üzere, sorumluluklarını yerine getirmediği basına ve
kamuoyuna yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır.
 

 
--Denetim görevi ve sorumluluğunu takip etmekle yükümlü olan Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı-İş Teftiş Kurulu Başkanlığı; ruhsat ve kapatma
yetkisi uhdesinde bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı - Maden İşleri
Genel Müdürlüğünün (MİGEM) bu yükümlülüklerini hiçbir aşamada ve "bihakkın"
yerine getirmediklerini gösteren ciddi ve somut bulgular söz konusudur.
 

 
Ocak sahiplerinin, Siyasi İktidar ile yakın kişisel ve siyasi ilişkiler
içinde oldukları; "ruhsatlandırma, denetim ve kapatma" aşamalarında özen
gösterilmediği ve yaptırımların uygulanmadığı; "her yönüyle sorunlu olan
Ocağın" işletilmesinin himaye edildiğine dair yine somut bilgiler söz
konusudur. Ocak İşletmecisinin SSK ve vergi yükümlülüklerini bile yerine
getirmediği görülmektedir. İhmal, sorumsuzluk ve suiistimaller sonucunda;
insanlarımız önce ekmeklerini, daha sonra canlarını kaybetmektedir. Kömür
Ocaklarında "gayri insani" bir tablo vardır. Vahim ve dramatik bir süreç
yaşanmaktadır.
 

 
Anlatımı yapılan bulgular ve iddialar; aslında siyasi iktidarın ve ilgili
Bakan'ların hem siyasi ve hem de yasal -anayasal anlamda sorumluluğunu
gerektirecek niteliktedir. Bu yönüyle Gensoru ve Meclis Soruşturması
şartları ve sebeplerinin doğmuş olduğu kanısındayız. Ancak, şimdiki hal ve
ivedi olarak, Meclis Araştırması yoluyla Ermenek'teki Kömür Ocağı esas
alınarak , artık "iş cinayetlerine dönüşen" bu ve benzeri olayların
sebeplerinin, sorumluların ve alınması gereken önlemlerin araştırılmasını
talep etmek zorunluluğu doğmuştur.
 

 
Soma faciasında ortaya çıkan sebep ve sorunların da ötesinde ; Ermenek
faciasında müteselsil anlamda sorumluluk zincirinin oluştuğunu gösteren
bulgular söz konusudur.
 

 
Kömür ve kömür ocakları üzerinden Türkiye'de yolsuzluk sektörünün
oluşturulduğu ve İktidar eliyle bu durumun himaye edildiği görülmektedir.
Gelişmiş ülkelerde maden işletmeciliği yapacak firmaların "müktesebatı ve
yetkin olması" titizlikle aranmakta, "Bağımsız Müteahhit" adıyla Kurumlar
oluşturulmaktadır. Bu kurumlar bir taraftan teknolojik yatırımların ve alt
yapının oluşturulmasını sağlamakta, bir taraftan da her anlamda denetimi
gerçekleştirmektedir. Ülkemizde ise maalesef böyle bir sorumluluk
anlayışının ve arayışının söz konusu olmadığı görülmektedir. Ülkemizde, en
başta madencilik alanında "Kap-Kaç Müteahhitliğinin" gerçekleştirildiği
görülmektedir.
 

 
Açıklanan sebeplerle; Ermenek'teki kömür ocağı faciası esas alınarak, artık
"sistematik iş cinayetlerine dönüşen" bu ve benzeri olayların sebeplerinin,
sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla;
Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category duyuru]
 
[tags DUYURU, CHP, MİLLETVEKİLİ, ATİLLA KART, Ermenek faciası, Meclis
Araştırma Önergesi]
"Kardeş Kalemler" <bi...@kardeskalemler.com>: Nov 05 10:24PM +0200

http://www.kardeskalemler.com/resimler/konferans-misrata.jpg
 
 
KONFERANS
 
LİBYA... MISRATA...
OSMANLI BAKİYESİ KÖROĞLU AŞİRETİ
 
Biz unutsak da tarih unutmuyor.
 
I. Dünya Savaşı'nın üzerinden 100 yıl geçti.
 
Geride bıraktıklarımızı biz unuttuk ama onlar var olma mücadeleleriyle
kendilerini hatırlattılar.
 
Arap baharı Arap kışına dönerken. Libya'nın iç savaş ve yıkım ortamında
orada bıraktığımız ve unuttuğumuz Osmanlı bakiyesi Türkler ne yapıyor?
 
Konuşmacı: Ali HAMMUDA (Libya Vakıflar ve Din İşleri Eski Bakanı)
 
Yer: Kabakçı Konağı - Hamamönü - Altındağ /Ankara
Tarih:7 Kasım 2014 Cuma
Saat: 19.00
 
(Arapça ve İngilizce'den Türkçe Tercüme yapılacaktır.)
 
Avrasya Yazarlar Birliği <http://www.ayb.org.tr>
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:19PM +0200

İsrail'de içlerinde emekli generaller ve Mossad yöneticilerinin bulunduğu
106 kişi açık bir mektup yayınlayarak Netanyahu'yu uyardı ve barış sürecini
hızlandırmasını istedi.
 
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya emekli askerlerden ve
istihbaratçılardan mektuplu uyarı geldi. İçlerinde, orgenerallerin de
bulunduğu emekli İsrail askerleri ve İsrail'in istihbarat kurumu MOSSAD'ın
eski yöneticilerinin de bulunduğu 106 kişi, Netanyahu'ya açık bir mektup
yazarak barış sürecini hızlandırmasını istedi.
 
Mektupta imzası bulunan emekli İsrailli askeri yetkililer, Netanyahu
yönetimine eleştirilerde de bulunuyor. Mektupla ilgili bir İsrail televizyon
kanalına konuşan emekli askerler, "İsrail'in iki devletli bir çözümü
gerçekleştirebilecek ve güvenlik risklerinin önüne geçebilecek güce sahip
olduğunu ancak liderliğini zayıf olduğunu" söylediler.
 
Mektupla ilgili konuşan emekli orgenerallerden Eyal Ben-Reuven, "Şu anda
kutuplaşmaya doğru giden, ahlaki olarak çöküntü içerisinde olan ve
milyonlarca insanı işgal altında yaşatan bir durum söz konusu.
 
İsrail başbakanının İsrail'in refahını düşündüğünden şüphem yok ama siyasal
anlamda yaşadığı körlük onu bizden ve hatta kendinden korkar hale getirdi."
ifadelerini kullandı.
 
Mektupla ilgili açıklamalarda bulunan bir diğer İsrailli emekli askerse
emekli orgeneral Amnon Reshef'ti. Reshef açıklamasında, "Her iki üç yılda
bir savaşmaktan yorulduğunu, bunun yerine Filistinlilerin içerisinde
bulunacağı bir inisiyatifin gerçekleştirilmesi gerektiğini" söyledi.
 
Reshef'in kastettiği inisiyatifin, 2002 yılında Arap Birliği tarafından
önerilen barış mütabakatı olduğu belirtiliyor.
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category güvenlik]
 
[tags İSRAİL DOSYASI, İsrailli, emekli general, benjamin Netanyahu, uyarı]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 10:17PM +0200

VİDEO LİNK :
 

 
http://www.youtube.com/watch?v=3bN9ZRj3NBs
<http://www.youtube.com/watch?v=3bN9ZRj3NBs&feature=youtu.be>
&feature=youtu.be
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category güvenlik]
 
[tags ALMANYA DOSYASI, VİDEO, BATI ALMANYA, DOĞU ALMANYA, UTANÇ DUVARI]
"DIGI SECURITY (İŞNET)" <digi.s...@isnet.net.tr>: Nov 05 09:59PM +0200

Yıl 1939 Avrupa kaynaklı buhranlar neticesinde dünya sonu belirsiz bir
maceraya sürüklenmektedir. Dünyanın üzerinde dolaşan kara bulutlar sanki
kopacak fırtınanın, fırtına ne kelime kasırganın habercisidir. Amerikalı 5
yıldızlı Ordu generali (Mareşal) Douglas MacArthur 1937 senesinde Amerika
Birleşik devletleri ordusundan ayrılmış, Filipinler devletine Askeri
Danışman ve Filipin Mareşali olarak bu ülkede bulunmaktadır. MacArthur gelen
cihan harbini görmüş, bunun için danışmanı olduğu Filipinler hükümetinin
isteği ile bir savunma gücü oluşturma çabasındadır. 120 danışmanı ile
kurulacak ordunun tüm detaylarını düşünürken, yaptığı işin ne kadar zor
olduğunun bilincindedir. Yine bir gün tüm kurmayları ile çalışırken şöyle
der General MacArthur "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile
Mustafa Kemal' i görmek için neler vermezdim." Elbette böyle bir çıkış, hele
hele Mac Arthur gibi bir askeri dehadan böyle itiraf gibi bir çıkış
maiyetini şaşırtmıştır. Oysa Amerikalı general daha 7 yıl önce bir araya
geldiği büyük dahinin uzak görüşlülüğündeki isabete hayrandır. Buhranlı
dönemlerde verdiği isabetli kararlar onda Atatürk'e karşı çok derin bir
hayranlık uyandırmıştır.
 

 
1932 yılında Gazi Mustafa Kemal ile bir araya gelen Amerikalı general
Douglas MacArthur, Atatürk'ün nerdeyse yüzyıl sonrası için öngördüğü
görüşleri nedeniyle ona karşı derin bir hayranlık duymaktadır. Mesela
MacArthur Atatürk'e Avrupa'nın 1932 deki durumunu sorduğunda Gazinin verdiği
yanıt fevkaladedir. "Dün olduğu gibi yarın da Avrupa'nın mukadderatı
Almanya'nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalade bir dinamizme
malik olan bu 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli
ihtiraslarını kamçılayabilecek siyasi bir cereyana kendisini kaptırdı mı,
ergeç Versailles Muahedesinin tasfiyesine girişecektir" (Whitney, Courtney.
MacArthur: His Rendezvous with History, New York 1956.) Atatürk akıllı bir
devlet adamı olmanın ötesinde mükemmel bir asker, müthiş bir stratejisttir.
Çünkü daha 1932 senesinde Almanya'nın Versailles (Versay) anlaşmasının
intikamını alacağını ve bunun için her yolu deneyeceğini görmekte, Amerikalı
Generale bildirmektedir. Atatürk'ün İtalya için öngörüsü Amerikalı generali
hakikaten şaşırtacak, öngörüsü gerçekleşince MacArthur bu büyük dahinin
olmayışını acı bir şekilde anacaktır.
 

 
Şöyle demektedir Gazi İtalya hakkında "İtalya, Mussolini'nin yönetiminde
unutulmayacak aşamalar yapmıştır. Eğer, Mussolini, gelecekteki savaşın
dışında kalabilmek başarısını gösterebilirse, barış masasına güçlü bir
devlet olarak oturabilir. Ama korkarım ki, İtalya'nın bugünkü lideri Sezar
rolünü oynamaktan kendini alamayacaktır. Bu da İtalya'nın askerî bir gücü
olmadığını hemen ortaya çıkaracaktır." Yine yaklaşan savaşı şöyle
anlatmaktadır Atatürk; "Avrupa da çıkacak savaşı kazanan ne İngiltere, ne
Fransa, ne de Almanya olacaktır. Savaşı Bolşevik Rusya kazanacaktır.
Rusya'nın yakın komşusu ve onlarla en çok savaşmış bir ulus olarak biz
Türkler, oradaki olayları yakından izliyoruz. Tehlikeyi bütün açıklığıyla
görüyoruz. Uyanan Doğu halklarının duygularını pek güzel kullanan, onları
okşayan ve kinlerini dile getirmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı
değil, Asya'ya da gözdağı veren bir güç haline gelmektedir." Ne büyük bir
istidat, ne büyük bir ön görü!
 
Tarih pek çok büyük insanı kayıt etmiştir. Bunlardan kimisi yaşadığı
yüzyılı, kimisi de kendinden sonra gelen yüzyılları etkilemiştir. Öyle
insanlar, öyle yöneticiler, devlet adamları, askerler, düşünürler, din
adamları gelip geçmiştir ki yaptıkları ile bazıları taktirle anılırken,
bazıları da anılmayı bırakın unutulmak istenmişlerdir. Oysa Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK yüksek karakteri, uzak görüşlülüğü ve devrimciliği ile sadece
dostları veya taraftarları değil, düşmanlarının bile taktirini kazanmış
nadir kişilerdendir. Mesela Fransız Başbakanı Aristide Briand Ankara
antlaşmasını imzaladığı için eleştiren senato üyelerine şöyle demektedir;
"Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve
O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini
dikerdik. Böylesine kahraman bir andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum."
Düşmanının bile övgüsüne mazhar olmak için acaba Mustafa Kemal ne yapmıştı
dersiniz? Neden gırtlak gırtlağa çarpıştığı ve mağlup ettiği düşmanı
tarafından övülüyordu sizce?
 

 
Yine 1921 yılında Rus ihtilalinin lideri ve Sovyetler Birliği Komünist
Partisinin öncülü olan Rus Komünist Partisinin genel sekreteri Vladimir
İlyiç Ulyanov Lenin Türk İstiklal savaşı devam ederken şöyle demektedir:
"Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı,
yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O,
soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu
kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum." İyi
bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli akıllı bir önder
olabilmek. İşte bu meziyetleridir ki Samsun limanında bir köşede ağlayan
askere "Ordu yoksa kurulur, para yoksa bulunur, düşman çoksa yenilir!" diyen
çelikleşmiş iradedir.
 
Yokluklar içindeki bir milleti tekrar ayağa kaldırmak, işgal altındaki bir
vatanı kurtarmak, yüzyılların koyu karanlığında yüzen milyonları aydınlığa
çıkarmak, işte ben buna ATATÜRK'ÇE DÜŞÜNMEK ve uygulamak diyorum. Tarihin
nadir yazdığı önderlerden birisidir Atatürk. Daima milletine güvenmiş,
milletinin arkasında olduğu bilincini asla unutmamış, başka devletlerin yada
o günün şartlarında kendine medeni diyen milletlerin yapamadığı pek çok şeyi
kısacık ömründe başarmış bir önderdir. Düşünün ki daha pek çok Avrupa
ülkesinde kadınların seçme ve seçilme hakkı yokken Türk kadınına bu hakkı
tanımış bir önderdir o! Yüzyıllar boyu kendi dilini yazamamış, Arap ve Fars
kültürü gölgesinde kalan kültürünü tekrar canlandırmış, kendi dilini
anlayacağı bir biçimde okur yazar hale gelmiş bir ulusu meydana getirmek
sadece dahilerin yapabileceği bir iştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk yapmış
olduğu devrimleri, koymuş olduğu ilkeleri ile sadece Türkiye Cumhuriyetinin
değil, o günün mazlum milletlerinin de umudu ve bağımsızlık önderi olmuştur.
 

 
Bu gün vücudunun aramızdan ayrılışının 76 ıncı yılında saygı ve özlemle
andığımız bu büyük önderin ilke ve devrimlerine sıkı sıkıya sarılmak ve
tekrardan ATATÜRK'ÇE DÜŞÜNMEK ülkemizi ve milletimizi 21 inci asırda hak
ettiği yere getirmeye yetecektir. Atatürk'ün sadece bedeni bizden ayrıdır.
Onun ilke ve devrimleri ebediyete kadar Türk Milletinin yolunu aydınlatmaya
devam edecektir.
 

 
Aziz Atatürk, kabrin nur, mekanın cennet olsun!
 
[publicize twitter]
 
[publicize facebook]
 
[category araştırma]
 
[tags ARAŞTIRMA DOSYASI, KUDRET HARMANDA, ATATÜRK]
Bu grubun güncellemelerine abone olduğunuz için bu özeti aldınız. Ayarlarınızı grup üyelik sayfasından değiştirebilirsiniz.
Bu grup aboneliğini iptal etmek ve buradan e-posta almayı durdurmak için Turkiye-icin-el...@googlegroups.com adresine bir e-posta gönderin.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages